Fotoğraf: Sarıyer Belediyesi'nin Aletli Jimnastik Spor Alanı'nın tabelası-2016
Bir an şöyle bir sahne canlandıralım gözümüzde: İstanbul’da kiralamak için ev arıyorsunuz. Emlak siteleri ve emlakçılarla görüşüyorsunuz bunun için. Bir de yol üstünde karşılaştığınız ilanlara göz gezdiriyorsunuz. Bir gün bir ilan gözünüze çarpıyor, üzerinde “Kiralık Daire” yazıyor. İlana bakmak için biraz daha yaklaştığınızda “Kiralık Daire” yazan afişin hemen yanında bir şeylerin daha yazıldığını görüyorsunuz. Biraz daha yaklaşıyorsunuz, birden afişin devamında parantez içerisinde, k harfi küçük olacak şekilde “kürtler Hariç” yazısının yazıldığını görüyorsunuz.
Mümkün değil, böyle bir şeyin olması deği mi? Elbette mümkün değil… Hangi ev sahibi, aklından geçse bile, böyle bir şey yapabilir ki?
Gerçi kiralık ev ilanına değil ama şehrin girişindeki tabelaya “İt girer, Kürt giremez” diye yazıldığını gördük 2015 yılında Yozgat’ta…. Ya da 2016 yılında, Sarıyer Belediyesi’nin Aletli Jimnastik Spor Alanı’nın tabelasında… Ama olsun, o başka bu başka!
Zaten birilerinin bir yerlere girmesini engellemek ancak “Nazi Almanyasında Yahudi ve Çingenelere, Amerika’da 1970’ler kadar Siyahlara, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Apartheid rejimi sırasında yine Siyahlara yönelik olurdu.”
Doğru, ev sahibi ilana böyle bir şey yazmaz, ama evini kiralamak isteyenlerin nereli olduğunu öğrendikten sonra “Ben evimi doğululara (Kürtler diye okuyun) vermiyorum” diyebilir. Ki diyorlar da.
Üsküdar’da ev bakıyoruz bir süredir. Emlakçılar ve emlak siteleri aracılığıyla gidip gördüğümüz evlerden birini dün kiralamaya karar verdik. Sözleşme yapmak üzere de bugün için sözleştik. Ancak akşam saatlerinde beni arayan emlakçı, ev sahibinin nereli olduğumuzu öğrendikten sonra, “ben doğululara ev vermem” demiş ve evini kiralamaktan vazgeçmiş. Bir de, “Suriyeli, Çingene bile olsa evimi kiraya veririm ama doğululara vermem” de diye eklemiş.
Oysa sorsanız ev sahibine, onun da “Kürt komşuları vardır”, “Kürt ile kız alıp vermiştir”, “Kürttür ama o da insandır”.
Ha bir de, bir ev sahibinin evini Kürt birilerine kiralamak istememesi de olsa olsa münferid bir olaydır. Öyle yaygın bir durum olmadığı için üzerinde durmak da gerekmiyor.
Değil mi! Bu durumun “münferid olduğunu” 1915 yılında Ermenilere, 1938’de Dêrsimde, Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, 6-7 Eylül 1955’te, günümüzde Suriyelere karşı ve daha sonra pek çok zamanda ve yerde yaşananlardan biliyoruz. O kadar “münferid” ki, bir gün öncesine kadar selamlaştığı, oturup konuştuğu, “kız alıp verdiği”, “etle tırnak olduğu” komşusunun boğazına çöktüğünü, malına mülküne el koyduğunu görüyoruz.
1938 Dêrsim Katliamı’ndansekiz dokuz yaşlarında iken sağ kurtulan ve Samsunlu bir asker ailesinin yanına evlatlık olarak verilen Huriye Aslan’ın hayatını kaybettiğini yazıyordu, Birgün gazetesinden Anıl Ataş gazetenin dünkü sayısında.
“İki Tutam Saç: Dersimin Kayıp Kızları” belgeselinde yaşadıklarını anlatmış ve o belgeselin bir yerinde şöyle bir cümle kurmuştu Huriye Aslan:
“Samsun’da beni verdiler bir hanıma. Kötü biriydi. Merdiven başında battaniye verdi. Bir katını altıma serdim, bir katını üstüme. Mutfakta yemek yiyordum. Evin hizmetçisine talimat verirdi. ‘Kürt kızının bulaşıklarını bizim bulaşıklarla yıkama, ayrı yıka’ derdi. Kendimi öldürmek istedim.”
2019 yılında evini Kürt birilerine kiralamak istemeyen ev sahibi ile 1938-1939 yıllarında “Kürt kızının bulaşıklarını bizim bulaşıklarla yıkama” diyen kadın arasındaki farkı siz bulun… (FD)