Video ve fotoğraflar: Ali Dinç/bianet
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Bizans dendiğinde çoğu kişinin aklına gelen belli başlı birkaç imge var: Başta Surlar, sonra tuhaf başlıklı, çelik zırhlı, ellerinde haç işaretli kalkanı olan askerler... Bir de Yeşilçam sinemasıyla büyüdüyseniz bu imgelerin yanına Kartal Tibet veya Cüneyt Arkın eklenir.
En azından benim için böyleydi, ta ki İstiklal Caddesi'nde "Türkiye'deki Bizans Çalışmalarının Serüveni" sergisinden içeri adım atana kadar.
Az da olsa bir merak duygusuyla girdiğim sergi, küratör Koray Durak'ın çocukken çizdiği ilginç bir resimle karşıladı beni. İlginç çünkü bir çocuk için fazlasıyla detaylı ve uğraşılmış. Bir de üstünde ilgi çekici bir başlık: "Nasıl Bizansçı oldum?"
Türkiye'de geç Osmanlı döneminden başlayıp günümüze kadar yapılan Bizans çalışmalarının kronolojik anlatısını sunan sergi, hiç bilmediğim bir ufuk açtı bana.
Belge, fotoğraf, video, Bizantinologların kişisel arşivlerinin yer aldığı sergi, Türkiye'de tarih ve sanat tarihi bölümlerinin kurulmasıyla yükselen Bizans çalışmalarını anlatıyor. Sergi ayrıca mimari araştırmalara, restorasyonlara, bilimsel toplantılara ve müze çalışmalarına odaklanıyor.
Ortaöğretimde Bizans'a ilişkin müfredatı da değerlendiren sergi, 31 Mart 2024'e kadar ANAMED'de izlenebilir.
Meraklı bir çocuğun çizimiyle başlayan ve çocuklara değinmeden bitmeyen sergiyi Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğretim görevlisi ve aynı zamanda serginin küratörü olan Doç. Dr. Koray Durak ile konuştuk.
Bizans hakkında bildiklerimiz
Çok temel bir soruyla başlayacağım, Bizans hakkında ne biliyoruz?
Bizans'ın en çok kültürel ve maddi mirasının bulunduğu ülke Türkiye. Zaten başkenti burada. Bizans nüfusunun büyük kısmının yaşadığı yer Anadolu. Yani Türkiye, Anadolu Yarımadası'na kurulmuş bir devlet olarak aslında Bizans'ın en büyük mirasçılarından biri. Ama buna rağmen hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
Bizans dendiğinde hemen herkesin aklında benzer bir imge oluşuyor; Bizans'ın "düşman" ve "kötü" olduğuna dair bir imge. Bizans dendiğinde aklımızda neden bu imge canlanıyor?
Bu imge geçmişte oluşmuş Bizans'la ilgili bir anlatıdan geliyor bize. Biz de onu günümüzdeki kültürel ve siyasi ihtiyaç ve kaygılarımızla tekrar şekillendiriyoruz. Aslında bu algının kimin algısı olduğu önemli bir soru. İslami, milliyetçi ve liberal cenahların farklı Bizans tahayülleri var, ama tabii ortak noktaları olan bir tahayyül bu.
'Önyargımız Avrupa'nın önyargısı'
İlginçtir ki hangi cenahtan olursak olalım bizim Bizans'la ilgili negatif yargılarımızın çoğu Avrupa'dan ithal. Batı Avrupa'da Bizans'ın köhne, sofu ve düşkün bir kültür olduğuna dair 19. yüzyılda oluşan ve Bizans'ı öteki olarak gören yaklaşım, zamanla Batılılaşma sürecine giren geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet'in algısının temelini oluşturur. Avrupa'ya eğitim almaya giden Osmanlı aydınlarının eserleri aracılığıyla bu topraklarda yer eden bir algı bu. Fransız okulları kurulurken çevrilen kitaplardan Osmanli aydınının kafasına giren bir fikir. Ama tabii mayası olmasa, tutacak bir fikir de değil.
Bizans'ın "öteki" olduğundan söz ediyorsunuz. Türkiye ve Avrupa'nın hemfikir olduğu bir konu var: Bizans'ın ötekiliği. Bizans neden öteki?
Bizans sadece Türkiye'nin ötekisi değil, Batı Avrupa'nın da ötekisi. Çünkü Batı Avrupa Katolik veya Protestan iken Bizans Ortodoks. Batı Avrupa yüzyıllarca Latin dili üzerinden birleşirken, Bizans dünyası Yunan dili üzerinden bir ortaklık kurmuş. Avrupalıların gözünde, Rönesans, Aydınlanma ve Endüstri Devrimi'ni yaşamamış bir uygarlık; hatta bir nevi Osmanlı.
İşin ilginç yanı Cumhuriyet dönemi aydını da Bizans'ı Osmanlı gibi görüyor. Yani, köhne, tarihin çöplüğüne atılması gereken, bürokratik açıdan efektif olmayan bir devlet.
'Ne Fransalı, ne Türkiyeli seviyor'
Bizans, çok milletli çok dilli bir devlet. Balkan, Ortadoğu, veya Türk milliyetçiliğinin hiçbirine uymuyor. Dolayısıyla ne Fransalı ne Türkiyeli seviyor. Biraz Yunanistan sahipleniyor, dini nedenlerle. Tabii bu da bizim algımızı olumsuz yönde etkiliyor Türkiye'de.
'İlk aşkım Bizans'Serginin girişinde sizin çocukken çizdiğiniz Bizans resmi var. Çok güzel ve detaylı bir resim. Bizans ilginizi nasıl cezbetti? İnsanı tarihçi olmaya iten birçok sebep var tabii, ama benim için "kendinden olmayana duyulan içgüdüsel merak" en temel sebep. İstanbulluyum, ilkokulda ogrencileri okul gezilerinde müze ve ören yerlerine götürürlerdi. Kültürel olarak Müslüman bir ailede yetişmiş biri olarak bir kilise görünce ilgimi çekiyordu, farklı geliyordu. Bizans'a ilgim böyle başladı. Sonra aile baskısıyla uluslararası ilişkiler okudum. Bu dönemde o ilgimi bastırdım. Bastırılan her şey geri döner tabii. Ben de okul bittikten sonra bankacı veya memur olmak istemiyorum dedim ve ilk aşkım olan Bizans'a döndüm. Bir de popüler kültür diye güleriz ama ben büyürken Indiana Jones vardı. Onu izlemeseydim belki de Bizansçı olmazdım ve o resimde çizdiğim gibi yeraltına inip ejderhalarla boğuşmazdım. | |
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Bizans'a bakış nasıl şekilleniyor?
Cumhuriyet ideolojisinin üzerinde yükseldiği Türk milliyetçiliğinin iki ayağı var. Biri Anadoluculuk. Burada amaç Anadolu'yu sahiplenmek.
En erken uygarlıklar, Bronz Çağ uygarlıkları bile sahipleniliyor. Etibank kuruluyor mesela. Cumhuriyet tüm bunları bu kadar yoğun sahiplenirken Bizans'ı şöyle bir kenarından sahipleniyor.
'Bizans yenilmeye hazır bir düşman'
Bizansbank kurmuyor mesela veya Frigler gibi Anadolu'nun sahipleri diye konuşulmuyor. Ama üzeri de tamamen kapatılmıyor. Arkeoloji düzeyinde gereken yapılıyor. Ürkekçe "bu da bizim parçamız, hadi bakalım" yaklaşımı var Anadoluculuk'ta.
Türk Milliyetçiliğinin ikinci ayağı ise Orta Asyacılık. Biz Orta Asya'dan geldik, boyumuz Oğuz, dilimiz Türkçe ile özetlenecek bir görüş. Bu açıdan bakınca Bizans düşman oluyor, yenilmeye hazır bir düşman, elinden başkenti, toprakları alınacak bir düşman. Bu yaklaşıma göre Bizans tarihi, Ortaçağ Türk tarihini anlamak için çalışılmalı, çünkü Selçuklu, Beylikler dönemi ve erken Osmanlı tarihini anlamak için danışılacak kaynakları Bizanslı yazarlar yazmış. Zaten Cumhuriyet dönemi Bizantinologlarının formasyonlarına ve ilgi alanlarına baktığınızda, bu kişiler aynı zamanda Türkologlar veya Türk-Bizans ilişkileri üzerine makaleler yazmışlar.
Doksanlardan sonra Bizans sadece Bizans için çalışılmaya başlandı. Bizans'ta ev hayatı, Bizans ekonomisi, Bizans Trabzon'u gibi. Sadece Türklerle olan ilişkisi çerçevesinde ele alınmıyor artık.
Zaman zaman, çok sık olmasa da, yazılı veya görsel medyada, ya da dergilerde, kitaplarda Bizans'a dair bilgiler karşımıza çıkıyor. Gündelik hayatımızda, özellikle İstanbul'da Bizans kalıntılarına ve yapılarına rastlıyoruz. Bizans gündelik hayat pratiklerimize ne ölçüde dokunuyor?
Sorunuzu, ortalama Türkiye insanın Bizans ile hangi kanallar üzerinden karşılaştığı şeklinde alırsam başta Bizans hakkındaki çeviri
kitaplar ve Bizans maddi kültürü hakkında makalelerin yayınladığı sanat tarihi, arkeoloji ve tarih dergileri var. Bu kanalların entelektüel bir kitleye yönelik olduğu aşikar. Daha geniş kitlelere yönelik sosyal medya ve gazetelerde de Bizans ile karşılaşmak mümkün. Bu karşılaşma daha yüzeysel bir şekilde veya pratik bilgi aktarımı formatında gerçekleşiyor. Bizans karşımıza kötü restorasyon haberlerinde, yaz aylarında haftasonu eklerindeki gezi haberlerinde ve (şu şu politik partide "Bizans oyunları", "Bizans-Haçlı ittifakı" gibi) köşe yazarlarının benzetmelerinde çıkıyor.
Bir de maddi kalıntılar var, bunlar Bizans ile iletişime geçtiğimiz araçlar arasında en doğrudan olanı. Köyde gördüğümüz eski bir bina kalıntısı, İstanbul'da önünden geçtiğimiz surlar, namaz kılmak için gidilen kiliseden dönme bir cami gibi.
'Halkın Bizans'a yaklaşımı bilinmezlik üzerine kurulu'
Aslında benim fiziksel temas diye tabir ettiğim bir durum bu, ama maalesef kimse karşılaştığı yapının Bizans'tan kaldığını bilmiyor. Mesela bu kalıntılar bir köyde ya harabedir ya şehirde akşamları şarap içilen bir mekandır ya da define aranacak bir lahittir. Bu bütün dünyada böyle. Halkın popüler düzeyde maddi kalıntıya yaklaşımı bilinmezlik üzerine kurulu.
Edebiyat dünyasındaki ve sinemadaki Bizans algısı üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Edebiyata baktığımızda Bizans çoğunlukla mizansen için sahne gibi kullanılıyor. Mesela Lale Müldür kozmopolit bir İstanbul kurgusu için Bizans'ı kullanıyor, Bilge Karasu ise "Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamında"da baskıcı dönemi anlatmak için İkonaklastik döneme kadar gidiyor. Dolasıyla Bizans biraz araçsallaştırılıyor.
'Filmler topluma hakim olan ideolojinin dışavurumları'
Sinemada da böyle bir durum var. Türkiye'de 2000'lerden beri içinde Bizans geçen iki tip film var. İlki "Kahpe Bizans" ekolü. Bunlar aslında Yeşilçam parodisi. Yeşilçam'in tarihi filmleri ile dalga geçerken bir Bizans karikatürü de çiziyor. İkinci ekol ise son on yılda öne çıktı. "Fatih", "Diriliş Ertuğrul" gibi filmler. Bunlar topluma gittikçe hakim olan son yirmi yılın ideolojisinin birer dışa vurumu. Bu filmlerde Bizans'la ilgili sunulan bilgiler ve görüntüler çoğu zaman yanlış. Bizanslının kıyafeti, konuşması tarzı Yeşilçam'dan esinlenmiş ve amaç biraz da milliyetçi-mukaddesatçı kitlenin kendini iyi hissetmesini sağlamak. Tabii bunlar sonuçta tarih değil, film.
Sergiyi gezerken son yıllarda Bizans çalışmalarında artış olduğunu görüyoruz. Türkiye'de son yıllarda entelektüel ilgi arttı mı bu konuya?
Bunu sergide de sunmaya çalıştık. Evet, son yirmi veya otuz yıldır özellikle olumluya doğru bir gidiş var. Türkiye'de Kemalist yaklaşımın sultası 90'larda biraz kırılınca, farklı etnik, dini, bölgesel ve kültürel kimlikler öne çıktı. Bu da Bizans'a bir nefes alma alanı açtı. 2000'li yıllarda Bizans hakkındaki sergiler, çeviriler ve akademik etkinliklerin sayısındaki patlamanın bu sosyolojik değişimle ilintili olduğunu düşünüyorum.
Fakat şimdilerde Bizans ayrı bir cendereye giriyor, çünkü Türk-İslamcı sentezin kendince bir Bizans kurgusu var ve bunu tüm Türkiye'ye hakim kılmak istiyor. Bakalım Bizans çalışmaları önümüzdeki yıllarda bu zorlukla nasıl başa çıkacak?
'Sergimiz Rum katkısını öne çıkarıyor'
Sergide Rum cemaatinin katkılarından bahsedilen bir bölüm var. Türkiye'de yaşayan Rumların Bizans'a bakışı nasıl?
Rum cemaati, erken Cumhuriyet döneminde Bizans çalışmaları alanında aktif rol oynuyor. Fakat 6-7 Eylül 1955 olayları ve Kıbrıs meselesi yüzünden Rumların İstanbul'dan göç etmesinden sonra, yani 1970'lerden sonra Bizans tarihi çalışan Rum sayısı bir elin parmağını geçmez. Bizans dönemi mühürleri konusunda dünyaca ünlü uzmanlardan Aleksandros Vegleris 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye'de kalıp akademik üretim yapanlara bir örnek mesela.
Rumlar o dönemlerde kendi cemaatlerinin Bizans'la özdeşleşmesini tehlikeli buluyorlar. Çünkü bu nedenle kendilerine bir zarar geleceğini düşünüyorlar.
Bu anlamda bizim sergimizin orijinal bir yanı var, Rum cemaatinin katkısını öne çıkarmak.
Milli Eğitim müfredatında Bizans ne kadar yer bulabiliyor kendine?
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde az sayıda lise var ve aslında üniversite görevi görüyor gibiler. O yüzden o dönemki lise tarih kitapları son derece ayrıntılı bir Türk ve İslam öncesi Anadolu ve Akdeniz tarihi sunumu veriyor. Bizans tarihi de bundan payını alıyor.
1940'lar ile 90'lar arasında yazılan lise tarih kitapları erken dönem Cumhuriyet ideolojisinin aşırı Türkçülük fikrinden biraz sıyrılmıştı. Daha Batıcı, hümanist, Antik Yunan'a ve Mezopotamya'ya ilgi gösteren, Türklüğün ve İslam'ın önde olduğu ama en önde olmadığı bir dönem. Bu dönemde de Bizans eskisi kadar olmasa da ayrıntılı veriliyor.
'Ders kitaplarında sadece bir paragraf'
Seksen darbesinden sonra Türk ve İslam tarihi öne çıkarılıyor. Günümüz ders kitaplarında ise Bizans anlatısı neredeyse bir paragrafa inmiş durumda. Roma'nın sonunda veya Ortaçağ Türk Beylikleri döneminde anlatılıyor. Burada da tabii kültür veya ekonomi hiçbir şey yok. Yani en başta sorduğunuz "Bizans hakkında ne biliyoruz" sorusu vardı, oraya dönersek ortalama bir vatandaş, eğer ayrı bir merakı yoksa, Bizans hakkında bir şey bilmiyor.
Çocuk kitaplarına ayrılmış bir kısım var, öykü kitapları, boyama kitapları... Artık çocuklar az da olsa Bizans'ı tanıyorlar. Peki, nasıl tanıyorlar?
İlginç bir şekilde son yıllarda çocuklara tarih öğreten kitapların sayısında yükseliş var. Bir kısmı Avrupa ve Amerika'daki basılan kitaplardan çeviri. Bunlar genellikle Roma'yı anlatıyor, Bizans da arada geçiyor. Bir kısmı ise Türkiye'de yazılan ve Bizans'ın mirasını tarafsız şekilde anlatmaya çalışan kitaplar. Mesela İstanbul'u anlatırken İstanbul üzerinden Bizans'ı ve Bizans dönemini anlatıyor.
Tabii bir de Türkçü ve İslamcı cenah tarafından yazılan Ayasofya merkezli bir perspektiften bakan kitaplar var ve bunların sayısı azımsanamaz.
Olumlu ve olumsuz gelişmeler
Özetle olumlu ve olumsuz gelişmeler bir arada yaşanıyor. Entelektüel ve akademik çevrelerde Bizans'a artan bir ilgi var. Devlet kademelerinde ise soğuklukla karışık bir ilgisizlik var. Popüler düzeye bakarsak, pek bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Yeşilçam filmleri lensiyle ve milliyetçi ve mukaddesatçı saiklerle Bizanslılar hakkında büyük genellemeler yapılıyor dinleriyle ilgili, kültürleriyle ilgili, devletleriyle ilgili. Kısacası biz Bizantinologların işi zor.
(ZA/AÖ)