Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi (Apartheid) yıkarak yerine tüm ırkların eşit temsil edildiği bir demokrasi getirmek için verilen mücadeleye önderlik eden Nelson Mandela'nın Afrika Ulusal Konseyi (ANC) 9 üyesiyle birlikte yargılandığı meşhur Rivonia Davası'ndaki savunmasını, Emre Hepdeniz'in çevirisiyle yayınlıyoruz. Savunma daha önce Hece Dergisi Haziran 2017 Afrika Özel Sayısı'nda yer aldı.
***
Beyazların tümü zorunlu askeri eğitimden geçiyor fakat böyle bir eğitim hiçbir Afrikalıya verilmiyordu. Bize göre gerilla harbi başladığında ihtiyaç duyulacak önderliği sağlayabilecek eğitimli adamlardan bir çekirdek kurmak elzemdi. Uygun hazırlıkları yapmak için çok geç olmadan böyle bir duruma hazırlanmalıydık. Kamu yönetimi ve diğer uzmanlıklarda eğitimli adamlardan bir çekirdek oluşturmak ve böylece Afrikalıların yapabildikleri anda bu ülkenin hükümetine katılabilecek donanımda olmalarını sağlamak da bir diğer gereklilikti.
Bu aşamada, 1962'de Addis Ababa'da gerçekleşecek Orta, Doğu ve Güney Afrika Pan-Afrikan Özgürlük Hareketi Konferansı'na katılımıma ve hazırlık için duyduğumuz gereksinim sebebiyle konferanstan sonra Afrika devletlerini asker eğitimi için yer edinme maksadıyla dolaşmama ve üniversiteye kayıtlı Afrikalılar için yüksek eğitim bursu istememe karar verildi.
Değişim barışçıl yollarla gelse de bu iki alanda da eğitim gerekli olacaktı. Etnisiteyi temel almayan bir devleti yönetme kabiliyeti ve hevesi olan yöneticiler gibi böyle bir devletin ordu ve polis gücünü denetleyecek adamlar da gerekliydi.
Afrika turuna başladım
Güney Afrika'yı bu bağlamda terk edip ANC'nin bir delegesi olarak Addis Ababa'ya ilerledim. Turum başarıyla sonuçlandı. Gittiğim her yerde davamıza duyulan sempati ve yardım sözleriyle karşılaştım. Tüm Afrika, Beyaz Güney Afrika duruşuna karşı birleşti ve Londra'dan bile Bay Gaitskell ve Bay Grimond gibi siyasi liderlerden büyük duygudaşlık gördüm.
Afrika'da Tanganyika Cumhurbaşkanı Julius Nyerere, o dönemin Tanganyika Başbakanı Bay Kawawa; Etiyopya İmparatoru Haile Selassie; Sudan Cumhurbaşkanı General Abboud; Tunus Cumhurbaşkanı Habib Bourguiba, Cezayir Cumhurbaşkanı Ben Bella, Mali Cumhurbaşkanı Modibo Keita, Senegal Cumhurbaşkanı Leopold Senghor, Gine Cumhurbaşkanı Sekou Toure, Liberya Cumhurbaşkanı Tubman, Uganda Cumhurbaşkanı Milton Obote gibi insanlardan destek sözü aldım.
Beni Oujda'ya, Cezayir Ulusal Kurtuluş Ordusu Karargâhı'na davet eden, kanıtların arasındaki günlüğümde bahsettiğim ziyarette olduğu gibi Ben Bella'ydı.
Halkımın yanında olacaktım
Savaş sanatı ve devrim üzerine çalışmaya başladım ve ülke dışındayken askeri eğitim kursu gördüm. Eğer gerilla harbi olacaktıysa, halkımın yanında durarak onlarla birlikte savaşabilmek, savaşın tehlikelerini onlarla birlikte yaşamak istiyordum. Cezayir'de aldığım derslerin notları Kanıt 16'da ibraz edilmiştir.
Gerilla harbi ve askeri strateji üzerine kitapların özetleri de aynı şekilde ibraz edilmiştir. Bu belgelerin benim el yazımla yazıldıklarını hâlihazırda kabul etmiş bulunuyorum ve bu çalışmaları, şayet mücadele gerilla harbine sürüklenirse olayda oynayabileceğim rol için donanım kazanmak sebebiyle yaptığımı beyan ederim.
Bu soruna her Afrika ulusalcısının yapması gerektiği gibi yaklaştım. Tamamen nesneldim. Mahkeme, konu üzerine, Doğu'dan Batı'ya, Clausewitz'in klasik eserine [Savaş Üzerine] dönüp, bir yanda Mao Tse Tung ve Che Guevara, diğer yanda Anglo-Boer Savaşı yazmaları olmak üzere bir çeşitliliği kapsayacak şekilde tüm otorite biçimlerini incelemeyi amaçladığımı anlayacaktır.
Tabii, bu notlar yalnız okuduğum kitapların özetleri olmakla birlikte kişisel görüşlerimi içermemektedirler.
Aynı zamanda, erlerimizin askeri eğitimden geçmesi için ayarlamalar da yaptım. Fakat bu noktada ANC'nin Afrika'daki bürolarının işbirliği olmadan herhangi bir tertip düzenlemek imkânsızdı. Dolayısıyla bunu yapmak için Güney Afrika'daki ANC'den izin aldım. Bu boyutta ANC ilk kararını bir nebze terk etse de karar sadece Güney Afrika dışında uygulandı. Hatta ilk asker partisi Tanganyika'ya ben Güney Afrika'ya dönüş yolumda bu ülkeden geçerken vardı.
Askeri eğitime devam kararı
Güney Afrika'ya dönüp çalışma arkadaşlarıma gezimin sonuçlarını rapor ettim. Döndüğümde sabotaja ölüm cezası tehdidinin artık bir olgu halini almış olması dışında siyasi ortamda pek az değişim yaşandığını gördüm. Umkhonto'daki çalışma arkadaşlarımın tavrı hemen hemen bıraktığım gibiydi.
Fazlasıyla ihtiyatlı davranıyorlar, sabotajın olasılıklarının tükenmesine henüz çok zaman olduğunu hissediyorlardı. Hatta bazıları asker yetiştirmenin vakitsiz olduğu yönünde görüş bildirdiler. Bunu bizzat Kanıt R.14'teki belgede kaydettim. Ne var ki, büyük tartışmalar sonunda gerilla harbi başlatmak için eğitimli askerlerden oluşan yeterli bir çekirdek yaratmanın pek çok yıl alacağından ve ne olursa olsun eğitimin değerli olmasından, askeri eğitim tasarılarına devam etme kararı alındı.
Şimdi bu davada devlet tarafından iddia edilen belli genel suçlamalara gelmek istiyorum. Fakat bunu yapmadan önce tanıkların Port Elizabeth ve Doğu Londra'da gerçekleştiğini belirttikleri bazı olaylara dönmek niyetindeyim.
1962 yılının Eylül, Ekim ve Kasım aylarında hükümet yanlısı şahıslara ait özel mülklere yapılan bombalı saldırılardan bahsediyorum. Bu eylemleri neyin meşru kıldığını ve bunların nasıl teşvik edildiğini bilmiyorum. Ama hâlihazırda söylediklerim kabul ediliyorsa, bunların Umkhonto politikasının ifa edilmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Rivonia'nın önemi
İddianamedeki bir diğer suçlama da Rivonia'nın Umkhonto'nun karargâhı olduğudur. Orada olduğum dönem için bu doğru değildir. Elbette Komünist Parti'nin birtakım eylemlerinin orada yürütüldüğü bana söylenmişti ve bunu biliyordum. Fakat az sonra açıklayacağım gibi mekânı kullanmamamı gerektiren herhangi bir sebep yoktur.
Oraya şöyle bir tavırla geldim: Daha önceden belirttiğim gibi 1961 Nisanı'nın başında Mayıs genel grevini düzenlemek için yeraltına indim. İşim ülkeyi dolaşmayı, kimi zaman Afrika ilçelerinde, kimi zaman taşra kasabalarında ve sonra tekrar şehirlerde yaşamayı gerektiriyordu.
Yılın ikinci yarısında ailemle özel görüşmeler yaptığım, Arthur Goldreich'ın Parktown'daki evini ziyaret etmeye başladım. Kendisiyle doğrudan bir siyasi birlikteliğim olmamasına rağmen Arthur Goldreich'ı şahsi olarak 1958'den beri tanırım.
Ekim ayında Arthur Goldreich bana şehirden taşınmakta olduğunu bildirip gittiği yerde bir gizlenme yeri sundu. Bundan birkaç gün sonra Michael Harmel'in beni Rivonia'ya götürmesini ayarladı.
Rivonia'yı doğal bir biçimde, kanun dışı bir hayat süren biri için en uygun yer olarak düşündüm. O zamana dek gündüz vakti iç mekânlarda durup ancak gecenin karanlığının altında dışarı çıkmaya mecbur tutuluyordum. Ama Liliesleaf'de [çiftlik, Rivonia] daha farklı yaşayıp çok daha etkin çalışabilirdim.
Adımı David yaptım
Bariz nedenlerle kılık değiştirmem gerekiyordu ve David takma adını üstlendim. Aralık ayında Arthur Goldreich ve ailesi taşındılar. 11 Ocak 1962'de ülke dışına çıkana kadar orada kaldım. Daha önce belirtildiği gibi 1962 Haziranı'nda geri döndüm, 5 Ağustos'ta Natal'da tutuklandım.
Tutuklanmama kadar geçen zamanda, Liliesleaf çiftliği ne Afrika Ulusal Meclisi'nin ne de Umkhonto'nun karargâhıydı. Kendimi tenzih edersem, bu bünyelerin yetkili ya da üyelerinden hiçbiri orada yaşamadı, orada asla idari bünyelerin toplantıları yapılmadı ve onlarla ilgili hiçbir eylem o evde düzenlenmedi, oradan yönetilmedi. Liliesleaf çiftliğinde kaldığım sırada ANC'nin ve NHC'nin icra heyetleriyle sayısız görüşmelerim olduysa da bu toplantılar çiftliğin dışında gerçekleştirildi.
Liliesleaf çiftliğinde kalırken evde bulunan Arthur Goldreich'ı sık sık ziyaret ettim, aynı şekilde o da benim odama küçük ziyaretlerde bulundu. Çeşitli konularda sayısız siyasi tartışmalarımız oldu. İdeolojik ve pratik sorunları, Meclis Paktı'nın, Umkhonto ve ana hatlarıyla eylemlerini ve kendisinin Haganah'ın askeri kanadı Palmach'ta görev yaptığı sıradaki tecrübelerini tartıştık.
Haganah, Filistin'deki Yahudi Ulusal Hareketi'nin siyasal otoritesiydi.
Goldreich'in zamanla tanıdığım yönlerinden dolayı Güney Afrika'ya dönüşümde kendisinin Umkhonto saflarına alınmasını önerdim. Bunun gerçekleşip gerçekleşmediği, bilgim dâhilinde değil.
Devletin bir diğer iddiası da ANC'nin ve Komünist Parti'nin amaçlar ve hedeflerinin aynı olduğudur. Devletin belirli kanıtlara dayanarak ANC'ye Marksizm'i dâhil etmeye çalıştığımı öne süreceğini farz ettiğimden bu konuya şahsi politik konumum bağlamında değinmek istiyorum. İddia, ANC nezdinde yanlıştır.
Bu daha önce İhanet Davası'nda çürütülmüş ve şimdi yeniden çirkin yüzünü göstermekte olan eski bir iddiadır. Yine de, tekrar yöneltildiği için ANC ile Komünist Parti ve Umkhonto ile söz konusu parti arasındaki ilişkilerin yanı sıra bu suçlamaya da değineceğim.
ANC ile Komünist Parti ve Umkhonto
ANC'nin ideolojik mezhebi Afrika Ulusalcılığı mezhebidir, her zaman da öyle olmuştur. 'Beyaz adamı denize sür' sloganında ifade bulan, Afrika Ulusalcılığı kavramı değildir. ANC'nin arkasında durduğu Afrika Ulusalcılığı, Afrikalı insanların kendi topraklarında eksiksiz ve özgürce yaşamasının kavramıdır. ANC tarafından benimsenen en önemli siyasi belge 'Özgürlük Sözleşmesi'dir.
Sözleşme, kati suretle bir sosyalist devlet kılavuzu değildir. Toprağın devletleştirilmesi değil yeniden bölüşümü çağrısını yapar; büyük tekeller salt tek ırkın iyeliğinde olduğundan ve böyle bir devletleştirilme olmaksızın siyasi erkin dağıtılmasına rağmen etnik tahakkümün süreceğinden, madenlerin, bankaların, tekel sanayinin devletleştirilmesini öngörür.
Tüm altın madenleri Avrupalı şirketlerin elindeyken Afrikalılara karşı Altın Yasası yasaklarını feshetmek içi boş bir hareket olur. Bu hususta ANC'nin politikası o dönemde yabancı sermaye denetiminde bulunan altın madenlerinin devletleştirilmesini pek çok yıl tüzüğünde bulundurmuş mevcut Ulusalcı Parti'nin eski politikasıyla benzeşir.
Özgürlük Sözleşmesi'ne göre devletleştirme, özel teşebbüsü temel alan bir ekonomide gerçekleşecekti. Özgürlük Sözleşmesi'nin tanınması orta sınıf dâhil, tüm sınıflarıyla müreffeh bir Afrika nüfusuna yeni alanlar açacaktı. ANC, tarihinin hiçbir döneminde ülkenin ekonomik yapısında devrimci bir değişikliği savunmadı, hafızam beni yanıltmıyorsa, hiçbir zaman kapitalist toplumu suçlu çıkarmadı.
Komünist Parti'ye gelinecek olursa, parti şayet politikasını doğru anlıyorsam, Marksizm ilkelerini temel alan bir devlet kurulmasını savunuyor. Beyaz üstüncülüğünün yol açtığı sorunlara karşı kısa vadede, Özgürlük Sözleşmesi için çalışmaya hazır olsa da sözleşmeyi programının sonu değil, başı olarak görüyor.
Komünist Parti'nin aksine, ANC Afrikalıları salt üye olarak kabul eder. Temel hedefi Afrikalıların birlik ve eksiksiz siyasi haklar kazanması oldu, hala da öyledir. Diğer yandan, Komünist Parti'nin baş ereği kapitalistleri ortadan kaldırıp onların yerine işçi sınıfının hükümetini getirmektir. Komünist Parti sınıf ayrımını vurgulamak isterken ANC ırkların uyumunu araştırır.Bu can alıcı bir ayrımdır.
ANC ve Komünist Parti arasında sıklıkla yakın işbirliği olduğu doğrudur. Fakat bu işbirliği yalnız ortak bir amacın kanıtıdır, –bu durumda bu amaç beyaz üstüncülüğün tasfiyesidir- topyekûn müşterek çıkarların değil.
Kısa süreli işbirliği
Dünya tarihi benzer örneklerle doludur. Belki de bunun en çarpıcı örneklemesi Büyük Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin Hitler'e karşı savaşırken kurduğu işbirliğidir.
Bu işbirliğinin Churchill ya da Roosevelt'in komünist olduklarını ya da komünizme maşa olduklarını, Britanya ve Amerika'nın komünist bir dünya yaratmak için çalıştıklarını söylemeye ancak Hitler cesaret edebilir.
Bu işbirliğinin bir başka örneği de tam olarak Umkhonto'da görülecektir. Umkhonto'nun kurulmasından kısa bir süre sonra bana Komünist Parti'nin bazı üyelerinin Umkhonto'yu destekleyeceği bildirilmişti ve bu o dönemde gerçekleşti. Daha sonraki bir aşamada bu destek açık olarak belirtildi.
Komünizmin kısa vadedeki hedefleriyle özgürlük hareketlerinin uzun vadeli hedefleri her daim uyuştuğundan, sömürge ülkelerin özgürlük savaşında komünistlerin her zaman etkin rol oynadığına inanıyorum. Dolayısıyla komünistler Malaya, Cezayir ve Endonezya gibi ülkelerde verilen özgürlük mücadelelerinde önemli rol oynamış olmalarına rağmen bugün, bu devletlerin hiçbiri komünist ülkeler değildir.
Aynı şekilde komünistler son Dünya Savaşı sırasında Avrupa'da ortaya çıkan yeraltı direniş hareketlerinde de önemli rol oynamışlardır. Günümüzde komünizmin en sert düşmanlarından biri olan General Chiang Kai-Shek bile sonunda 1930'larda Çin'de iktidarı devralmasıyla sonuçlanan mücadelede komünistlerin egemen sınıfa karşı yürüttüğü mücadelede onların yanında savaştı.
Komünistler ve komünist olmayanlar arasındaki bu işbirliği örüntüsü Güney Afrika'nın Ulusal Özgürlük Hareketi'nde de yinelendi. Partinin kapatılmasından önceki dönemde Komünist Parti ve Meclis hareketlerinin birlikte düzenlediği kampanyalar kabul edilen pratiklerdir.
Afrikalı komünistler ANC'ye üye olabilirlerdi ve oldular da; bazıları Ulusal, Bölgesel ve yerel komitelerde görev aldılar. Komünist Parti'nin eski İcra Dairesi Başkanı Albert Nzula, bir diğer eski Başkan Moses Kotane ve Merkez Komitesi eski üyesi J. B. Marks, Ulusal İcra'da görev alanların arasındadırlar. (NM/ EH/NÖ)
Yarın: Kavgamız yoksulluk ve insan haysiyetinin yoksunluğuyla
Nelson Mandela/ Rivonia Savunması
Biz kanuna başkaldırmayı seçtik/ 1
Karar zamanı: Boyun eğmek ya da savaşmak/ 2
Savaş sanatı ve devrim üzerine çalışmaya başladım/ 3