Diyarbakır "Halk Dayanışma Toplantısı"nda Orhan Doğan tarafından sunulan ve Koordinasyon Kurulu imzası taşıyan 12 sayfalık metinde, "Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?", "Tarihi ve Toplumsal özellikleriyle Orta-Doğu Gerçeği", "Türkiye -Kürt Sorunu -Demokratik Siyaset ve DTH", "Programa İlişkin Bazı Temel Yaklaşımlar", "DTH/Örgütlenme Anlayışı ve Örgüt Modeline ilişkin Genel İlkeler" başlıkları altında, Kürt sorunu, parti programı ve örgütlenme anlayışı tartışılıyor.
DTH'nin siyasi yaşama önemli yeniliklerle ve yeni bir siyasal kültür yaratmak amacıyla girmek istediği belirtilen metinde "...Kısaca Demokratik Ekolojik Düşünce Çizgisi olarak ifade edebileceğimiz bu yeni çizgiyi, biz DTH olarak bundan sonraki çalışmalarımızda tartışmaya açarak, yeni düşünce yapısıyla yeni kavramları ve bu yenilikler ışığında gelişeceğine inandığımız yeni örgüt modelimizi halkımızla birlikte hayata geçirmeyi, önemli bir hedef olarak görüyoruz" deniliyor.
"Türkiye -Kürt Sorunu -Demokratik Siyaset ve DTH"
"Türkiye -Kürt Sorunu -Demokratik Siyaset ve DTH", başlıklı bölümde, şu aşamada, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve bu kapsamda Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere temel bazı konularda ana ilkelere genel yaklaşımını belirtmekle yetineceğini ifade eden DTH, bu bağlamda özetle şu noktalara dikkat çekiyor:
* DTH, Türkiye'nin içinde bulunduğu AB sürecini kararlıkla desteklemektedir.
* Türkiye'nin AB süreci açısından, müzakere tarihi alması şüphesiz önemli bir aşamadır. Ancak, yıllarca devam edecek bir süreci, AKP gibi, demokrasiye faydacı yaklaşan, geçici ve hayata geçmeyen düzenleme yaparak günü kurtaran bir siyasal çizgi uzun vadede başarıya ulaştıramaz. Bu nedenle DTH, AKP'nin müzakere sürecini halklar yararına götüremeyeceği inancıyla, müzakere sürecinde etkin ve aktif bir rol alma kararlılığındadır.
* Kürt sorunu toplumsal barış ve demokratik çözümün kapsamlı geliştirilememesi nedeniyle, Türkiye'nin en önemli ve çok yönlü özellikleri olan demokratikleşme sorunu olarak aciliyetini korumaktadır.
* DTH, Türkiye'de Kürt sorununun demokratik çözümüne özel bir önem verecek ve bu sorunun en kısa zamanda kalıcı bir çözüme ulaşması için, barışçıl siyasal mücadelesini, halkın demokratik iradesini açığa çıkararak başarıya ulaştırmak için, büyük bir çabanın içinde olacaktır. Bu çerçevede DTH, Kürt sorununun demokratik çözümü amacıyla, programatik açıdan öncelikli olarak;
1) Türkiye'de Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle yaşanan çatışmalı sürecin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Bu kapsamda;
a) Çerçevesi iyi belirlenmiş bir "Toplumsal Barış ve Demokratik Katılım Yasası"nın çıkarılması,
b) Çatışmalı süreçte zorla göç etmek zorunda kalan ve zorla göç ettirilen köylülerin köye dönüşleri sağlanmalı, bunun için gerekli idari, hukuki, ekonomik ve sosyal önlemlerin geliştirilmesi,
c) Koruculuk ve devlet içinde yuvalanmış gayri meşru çetelerin dağıtılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması hedeflenecektir.
2) Kürtlerin özgür yurttaşlar olarak kabul edilmesi için gerekli yasal ve anayasal reformların düzenlenerek hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için;
a) Kürt olgusunun demokratikleşmenin temel bileşeni olarak ele alınması, Kürt kimliğinin yasal ve anayasal güvenceye kavuşturularak, Kürtlerin; laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olması gereken cumhuriyetin asli anayasal vatandaşları olarak kabul edilmesi,
b) Dil ve kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulmalı, radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlamanın olmaması,
c) Temel eğitimde Kürtçe'nin seçmeli dil olması, orta öğretimde Kürt Kültürü, Kürt Dili ve Edebiyatının öğretilmesi, yükseköğretimde ise, bu amaçlı yüksek okulların kurulması için gereken yasal düzenlemelerin yapılması,
d) Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının demokratikleştirilmesi suretiyle, Kürtlerin ve tüm demokratik güçlerin iradelerinin demokratik siyasete katılımının sağlanması öncelikli hedeflerimiz olacaktır.
"DTH/Örgütlenme Anlayışı ve Örgüt Modeline İlişkin Genel İlkeler"
Başta ekonomik sorunların çözümü olmak üzere, cinsler arası eşitsizliğin giderilmesi konusundan, çevre ve doğal dengenin korunması gibi toplumsal hayatın tüm alanlarını parti programı içinde değerlendireceğini belirten DTH, bu programın hayata geçirilmesi için "doğru bir parti modelinin oturtulması öncelikli görevimizdir" deniliyor.
Parti örgütlenmesine ilişkin ise özetle şu noktalara değiniliyor:
* Parti organlarında görevlendirilenler merkezden atayarak olmamalı, tamamen halkın iradesiyle ve seçimler yoluyla belirlenmelidir. Bu konuda kişiler halkoyu ile yönetici olur ve yine halkın oyu ile görevlerinden alınabilirler.
* Demokratik ekolojik toplum paradigmasını anlayıp kavrayabilmek ve bunun siyasetini yürütebilmek için başta parti üyelerinin ve toplumun bu konuda eğitilmeleri gereklidir. Doğal toplum özelliklerinden bunca uzaklaştırılarak kendisine yabancılaştırılan insanların zihinsel devrimi gerçekleştirebilmeleri için de eğitim vazgeçilmezdir. Bu temelde parti eğitim okullarının kurulması gereklidir.
* Kurulacak partinin, genel yönetim modeli kapsamlı bir tartışmaya açılmalıdır. Bu çerçevede, genel başkanlık sistemi, genel başkanlık - genel sekreterlik sistemi, eş başkanlık - sekreterlik sistemini tartışmaya açıyoruz.
"Halk Dayanışma Toplantı"ları sürecek
DTH, "Halk Dayanışma Toplantı"larına, 7, 8, 9 Aralık'ta İstanbul'da, 14, 15, 16 Ocak'ta Mersin ve Adana'da devam edecek.
Demokratik Toplum Hareketi (DTH) "Genel Yaklaşım ve İlkeler" metninin tamamı şöyle:
Türkiye'de, yeni bir siyaset kültürü ve anlayışıyla yola çıkan, halka dayalı siyaset yapma anlayışımızın bir gereği olarak başlatılan Demokratik Toplum Hareketi'nin, partileşme öncesi sürecini yaşamaktayız. Türkiye'de bugüne kadar kurulmuş bütün partilerden farklı olarak DTH, partileşme sürecini, temel dayanağı olan halkla birlikte tartışarak, görüş ve öneri alarak devam ettirip tamamlamak istemektedir. Buradan hareketle hemen belirtilmelidir ki; kurulacak olan yeni partimizin örgütlenme modeli ve örgütsel işleyişiyle temel hedefleri ve siyasal programı halkın demokratik iradesinin en geniş katılımıyla şekillendirilecektir.
Bu onurlu yola çıkarken DTH ve onun başlatıcılarının şüphesiz bir siyasal kimlik ve geçmişleriyle, bir ideolojik çizgileri, siyasal programları ve örgütlenmeye ilişkin ilkeler bazında bazı temel anlayışları vardır. Fakat daha çok genel ilkeler olarak anlaşılması gereken bütün bu konularda esas çerçeve halkla birlikte çizilecektir. DTH, özellikle partinin kuruluş sürecini halkın demokratik katılımcı iradesinin esas alındığı yeni yöntemlerle belirlemek için yoğun çalışmalar yürütecektir.
Esasen hem genel ve hem de demokratik Kürt siyasetinde yaşanan temel sorunlardan birisi olan, halkın iradesini her boyutuyla siyasete yeteri kadar yansıtamamanın nedenlerini ortadan kaldırarak, bu sorunun kalıcı bir biçimde çözüme kavuşturulması isteği, DTH'nin geçmişte olduğu gibi, "bir an önce parti kuralım" anlayışı yerine, "partiyi halkla birlikte kuralım" yaklaşımını benimsemesine yol açmıştır.
DTH, bu konudaki kararlığından ötürü, yola çıkarken "Hareket" mantığı ve anlayışı içinde olmuştur. Bu başlangıç uygun olan en kısa zamanda şüphesiz partileşmeye dönüşerek yoluna devam edecektir. Ancak, bir çok açıdan yeniliklerle birlikte gelişmeyi hedefleyen bu süreç, demokrasi mücadelesine katkı sunmak isteyen tüm kesimleri kapsamayı amaçladığından, makul bir hazırlık ve tartışma platformuna ihtiyaç duyulmuştur.
DTH, partinin kuruluş sürecinden başlayarak, kongreler, seçim dönemleri gibi bütün önemli süreçlerde, en üstten en alta kadar bütün temsil, karar ve yönetim organlarının bulunacak ve uygulanacak en demokratik yöntemle, şeffaf, denetlenebilir şekilde halk tarafından seçilmesi için gerekli iradeyi kararlılıkla sergileyecektir. Bu şekilde belirlenecek organların temsil gücü ve meşruluğu hiçbir şekilde tartışılmayacaktır. DTH, bütün çağdaş demokrasilerde önemli bir sorun olmaya devam eden, kadının özgürlük sorununa, karar ve temsil organlarında kadın temsiliyetine büyük önem verdiğinden ötürü, tartışmalardan sonra belirlenecek yöntemlerle, kadının demokratik siyasette söz ve karar gücüne ulaşmasının kurumlaşmasını sağlayacaktır.
DTH, hiç şüphe yok ki, bugüne kadar, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun demokratik çözümüyle özgürlük mücadelesi yürüten ve bu onurlu mücadelede her türlü baskıya karşı direnç göstererek emek ve bedel ödeyen bütün partilerin olumlu mirasını selamlamakta ve sahiplenmektedir. Bir çok nedene bağlı olarak Türkiye'de demokrasi ve özgürlük mücadelesi uzun soluklu bir yürüyüşü gerektirmektedir. Bu uzun yürüyüşün devam etmesi için gereken en küçük bir adımın bile ne kadar önem taşıdığı hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Bu anlamda DTH, kendisinden önce kurulan ve çoğu kapatılmış bulunan HEP, DEP, ÖZDEP ve HADEP çizgisinin bütün kazanımlarıyla mücadeleci özlerini koruyacak, ancak, geçmişin yeni bir tekrarı da olmayarak, geçmişten sonuç alıcı dersler çıkararak demokrasi ve özgürlük mücadelesini başarıya ulaştırmak için, gerekli olan kapsamlı bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirerek yoluna devam edecektir.
Türkiye'de güncel siyasete bakıldığında görülebileceği gibi, bugün klasik parti ve siyaset anlayışı adeta bir tıkanmayı yaşamaktadır. Türkiye, 2000'li yılların dünyasında yaşanan gelişmelerin de etkisiyle kapsamlı ve gerçek bir demokratikleşmeye acil ihtiyaç duymaktadır. Büyük toplumsal dönüşüm projelerinin hazırlanması ve yaşama geçirilmesi suretiyle, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi reformları bütün toplumsal sorunların çözümünü önemli oranda kolaylaştıracaktır. En kritik sayılabilecek güncel gelişmeleriyle içinde bulunduğumuz AB süreci de bu değişim çabalarını şüphesiz olumlu yönde etkileyecektir.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, günümüz Türkiye'sinde olduğu gibi, değişim politikalarının daha çok AB süreci gibi dış dinamiklerin etkisiyle gelişmesi, bu süreçlerin hem yüzeysel ve hem de gereğinden fazla sancılı geçmesine yol açmaktadır. Oysa değişim ve dönüşüm süreçlerinin ruhu, bu süreçlerin daha çok iç toplumsal dinamiklerle yürütülmesini gerekli kılar. Fakat, Türkiye'deki güncel siyasal tablo, mevcut siyasal partilerin -yelpazenin "solunda" yer alanlar da dahil- Türkiye'nin bir zenginliği olan, Türk, Kürt ve diğer halklarla değişik inanç gruplarının özlediği barış içinde kardeşçe, eşitlik temelinde bir yaşamı gerçekleştirmekten uzak kalmaktadırlar. Şüphesiz bunun bir değil bir çok nedeni vardır.
Fakat, asıl üzerinde durulması gereken nokta şudur: Bütün sorunların çözümünde anahtar rolü oynaması gereken siyaset kurumu ve siyasi partiler; insan, özgür birey, toplum yerine devleti esas aldıkları için var olan bunalımı daha da ağırlaştırmaktadırlar. Bugün Türkiye'de görüşleri, görünüşleri ve söylemleri birbirinden farklı olmakla birlikte, siyaset yapma tarz ve biçimleri açısından aslında birbirine çok benzeyen bir "devlet partileri" geleneği vardır. "Devlet particiliği ya da rant particiliği" olarak ifade edebileceğimiz bu partilerin, aralarında bir çok konuda fark olsa bile temel amaçları, siyaseti; devlet yönetiminin ele geçirilerek bir rant yaratımı ve dağıtımı olarak görmeleri ve yapmalarıdır.
Demokratik Kürt Siyasetinin yarattığı onurlu miras ve zemin üzerinde yükselen geçmiş partilerimiz ise, Türkiye siyasetindeki bu kısır döngüyü kırmak için büyük bir mücadele yürütmüşlerdir. Hem genel ve hem de yerel düzeyde elde edilen kazanımlar sayesinde siyaset kurumu, bu partilerimiz şahsında halkla, toplumla buluşmuş ve demokrasi mücadelesi, başta kadın örgütlenmesi olmak üzere önemli mevzilerle büyük bir sosyolojik kitlesel desteği alabildiğine canlı ve dinamik tutmayı başarabilmiştir. Rahatlıkla ifade etmeliyiz ki; bütün sorunları ve eksiklikleriyle birlikte, bu partilerimizin mevcut bütün olumsuz koşullara rağmen adeta nefes nefese yürüttükleri bu mücadeleyle yaratılan bütün kazanımlar, günümüz Türkiye'sinde demokrasi ve özgürlük mücadelesi için değerlendirilebilecek en önemli kazanımlar olarak belirtilmelidir.
Yine aynı rahatlıkla ifade etmemiz gereken bir diğer olgu da şudur: Günümüzde demokratik Kürt siyasetinin kurumlaşmış iradeleri olarak görülen partilerimiz bir çok nedene bağlı olarak, bugün bir tıkanıklığı yaşamaktadırlar. Son iki seçim süreci ve özellikle de ardından gelen "Yeniden Yapılanma" dönemlerinde sorunların tespiti ve çözüm önerileri üzerinde sıkça durulduğu için, bilinenlerin ve ifade edilenlerin tekrar edilmesinin gerekli olmadığı düşünülmelidir.
Bu nedenle çok kısaca şu tespitler yapılabilir: Mevcut partilerimizin, sosyolojik kitlesel tabanında bir daralmanın işaretleri her geçen gün artmaktadır. Güncel gelişmeler ve gerçekliklerin gerektirdiği ölçüde, demokrasi mücadelesinin program ve örgüt modeli açısından zorunlu kıldığı genişlik ve esneklikte olmayan bir yapı ve işleyiş söz konusudur. Gerek kadın ve gençlik örgütlenmesi gerekse de genel örgütler açısından bakıldığında görülebileceği gibi, halk içinde canlı, dinamik, etkili bir çekim merkezi olmaktan giderek uzaklaşan, kendi içine kapanma eğilimi gösteren yapısal özellikler görülmektedir. İç işleyişte sorunlar yaşayan, bürokratik, merkeziyetçi, hiyerarşik örgütlenme modeli nedeniyle yerel örgütleri güçsüzleşen, proje ve politika üretmekte yetersiz kaldığı için halkı seferber etmekten uzaklaşmaya başlayan bir görüntü sergilenmektedir. Bütün bunlar önemli bir dönemin etkin bir siyasal aktörü olma rolünün değişmesine, genel etkinlik ve aktiviteler anlamında bir siyasal etkisizleşmeye yol açmaktadır. Yaşanılan örgütsel ve siyasal sorunlar daha da çoğaltılabilir.
Hemen vurgulanmalıdır ki; DTH mevcut partilerimizin bir yeniden yapılandırılmasını veya restorasyonunu hedeflememektedir. DTH, partileşme sürecinde mevcut partilerimizi şüphesiz dışlamayacak ancak, sadece onlarla da yetinmeyecektir. Daha geniş toplumsal kesimleri demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bir araya getirmeyi hedefleyen DTH, hepsinden önemlisi yeni bir siyasal zihniyetle partileşme sürecini yürüterek tamamlayacaktır.
Dünyayı ve çağı Demokratik Uygarlık Çizgisi çerçevesinde yorumlayacak olan DTH, siyasetin doğası gereği, sorunlarını esas olarak yerelde çözen, iç işleyişinde, katılım, uzlaşı ve diyalog yöntemini benimseyen, tepeden inmeci, atamacı değil, en geniş kesimlerin sorgulayıcı biçimde karar süreçlerine katıldıkları, cins ayrımcılığını değil, cins özgürlüğünü esas alan bir demokratik toplum hedefli partileşme çabası içerisinde olacaktır.
DTH, demokrasiyi; geleceğe ertelenen bir toplumsal proje olarak değil, bugünden, halkın demokratik örgütlü iradesi ile toplumsal ilişkileri değiştirip- dönüştürmek için, içselleştirilen bir yaşam biçimi olarak görmektedir. Demokratik ve özgür bireylerden oluşan demokratik bir toplum, bu toplumun istem ve çıkarlarını taşıyarak, giderek küçültülecek olan devleti demokrasiye duyarlı hale getirmek isteyen bir demokratik siyaset kurumu oluşturmak partileşme sürecinin temel önceliklerinden birisi olacaktır.
Partileşme sürecimiz tamamlandığında, düşünsel ve siyasal gerekçesi ile birlikte kapsamlı bir programımız, demokratik yapılanma ve onun iç işleyişini düzenleyen tüzüğümüz ve gerekli diğer belgelerimiz de hazırlanmış olarak kamuoyuna sunulacaktır.
Bu yazılı çalışma; kuruluş sürecinde yapacağımız çeşitli hazırlık toplantılarını, yola çıkarken esas aldığımız genel yaklaşım ve ilkeleri kısa bir özet halinde ifade etmek amacıyla düzenlenmiştir. Bu çalışmada, ana hatlarıyla da olsa yaşadığımız dünyayı nasıl tahlil ettiğimiz, Ortadoğu'nun tarih ve toplum yapısına nasıl baktığımız, geleceğin demokratik Türkiye'sini yaratma ve buna bağlı olarak, Kürt sorunun Demokratik çözümünü nasıl gerçekleştirebileceğimiz, demokratik siyaseti hangi bakış açısı ile ele aldığımız, bu hedefe ulaşacak bir programın ana ilkeleri ve örgütlenme modeli özet olarak belirtilmiş bulunmaktadır.
En başta halkımız olmak üzere; ilgili tüm kesimlerin yürüteceği kapsamlı tartışmalara katkı sağlayacak olması bu çalışmanın temel amacı ve önceliğidir. Hemen vurgulanmalıdır ki; bu taslak çalışma siyaset anlayışımızın bir gereği olarak da tartışma, eleştiri, fikir ve önerilerle zenginleştirmeye açık bir düşünce olarak görülmelidir. İnanıyoruz ki, bu çalışmamız anlamlı düşünsel katkılarla geliştirilip güçlendirilecektir.
Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?
Dünyadaki kapitalist sistem günümüzde büyük bir bunalım yaşamaktadır. Bütün bir insanlık tarihinin temel sorunları olan, savaşsız bir toplumsal yaşam, cinsler ve halklar arası eşitsizlik, işsizlik, yoksulluk, doğa ve çevre sorunları gibi önemli sorunlar hala çözümlenememiş durumdadır.
İnsanlığın yaşadığı sorunlara çözüm bulma iddiasıyla yola çıkan bir çok ideolojik ve siyasi yaklaşım ise; sorunların çözümünde başarısız oldular. Özellikle dünya halklarının tarihinde emekçilerin en önemli kazanımı ve iktidarlaşması olarak görülen Sovyet deneyimi de; demokrasi ve özgürlük sorununa çağdaş, kalıcı bir çözüm üretemediği için yenilmekten kurtulamayarak aşıldı.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlık tarihinde yaşanan bilimsel, teknolojik gelişmelerle yeni küreselleşme ve yeni dünya düzeni olarak ifade edilen ekonomik-siyasal değişimler, beraberinde önemli gelişmelere yol açtı.
Belirtilen bu değişimlerin en önemli sonuçlarından biri; Sovyet bloğunun çözülmesi iken, diğeri de, kapitalist sistemin yapısal bir krize sürüklenmesi olmuştur. Sovyet bloğunun bu şekilde çözülmesi, kimi liberal yaklaşımların iddia ettiği gibi kapitalizmin bir zaferi sonucu gerçekleşmemiştir. Aksine kapitalist sistem yeni krizlerle yüz yüze gelmiştir.
Kapitalizmin bu yeni krizi özellikle küreselleşme, dünya imparatorluğu, yeni dünya düzeni kavramlarıyla ifade edilen ekonomik ve siyasal politikalarda yaşanmaya başlamıştır. Küresel ekonomi, insanlığın temel sorunlarını gidermek şurada kalsın, günümüzde çatışma ve savaşların yaşanması örneğinde de görüldüğü gibi, yeni sorunlara yol açmıştır.
Sovyet bloğunun çözülmesinin yanı sıra yaşanan yapısal krizle birlikte günümüz dünyasında yaşanan güncel dönemi; bu nedenle kaos aralığı olarak tanımlamak en gerçekçi yaklaşım olmaktadır. İnsanlık kapsamlı sorunlarla karşı karşıya kaldığı halde, bu sorunlara nasıl bir genel çözüm önereceğini hala tartışmaktadır. Bu açıdan yaşanılan dönem bir kaos anlamına gelmektedir.
Bu dönemi kaos aralığı olarak tanımlamamızın en önemli nedeni ise; bugüne kadar esas alınan devletçi, sınıfçı temel düşünce yapısının artık yeni gelişmeleri yorumlayamamasından kaynaklanmaktadır. Günümüz dünyasını artık eski devlet, ulus, sınıf kavramlarıyla yorumlayamayacağımız her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle bizim de yeni bir bakış açısına, yeni bir zihniyet yapılanmasına ihtiyacımız olduğunu önemle belirtmeliyiz. Kaos aralığından geçmekte olduğumuz bu süreçte, mevcut sistemin dışına çıkarak, sisteme gerçek bir alternatif toplum yaratmak her şeyden önce, düşünce ve zihniyet alanında yapılabilecek bir devrimle mümkün olacaktır. Yaşamakta olduğumuz bu yeni çağın özelliklerini bilimsel bir bakış açısıyla ele almamız artık bir zorunluluk halini almıştır.
Daha önce de vurgulandığı gibi DTH, siyasal yaşamımıza önemli yeniliklerle, yeni bir siyasal kültürü yaratmak amacıyla girmek istemektedir. Bu yeniliklerden birisi belki de en önemlisi; dünyayı, çağı, insanlık tarihiyle onun sorunlarını yeni bir bakış açısıyla ele almak olacaktır. İşte bu nedenle, kısaca Demokratik Ekolojik Düşünce Çizgisi olarak ifade edebileceğimiz bu yeni çizgiyi biz DTH olarak bundan sonraki çalışmalarımızda tartışmaya açarak, yeni düşünce yapısıyla yeni kavramları ve bu yenilikler ışığında gelişeceğine inandığımız yeni örgüt modelimizi halkımızla birlikte hayata geçirmeyi, önemli bir hedef olarak görüyoruz.
Tarihi ve Toplumsal özellikleriyle Orta-Doğu Gerçeği
Ortadoğu yaşadığı ve yaşamakta olduğu çelişki, çatışma ve sorunlarla uygarlık krizinin en derinleşmiş olduğu bölgedir. Üzerinde bir çok uygarlığın kurulduğu Ortadoğu, pek çok tarihsel nedenin yanı sıra özellikle son iki yüzyılda İngilizler tarafından kontrol altına alınmasıyla, bölge statükosunun bu güçlerce belirlenmesi, etnik yapıları bölüp parçalamış, bu da iç içe giren dinsel, mezhepsel, aşiretsel, ulusal, sosyal bir çok sorunu adeta kördüğüme dönüştürmüştür.
Arap-Yahudi, İslam -Hıristiyan, ABD ile Irak, İran, Afganistan sorunları başta olmak üzere pek çok çatışma ile birlikte Ortadoğu adeta bir üçüncü dünya savaşına sahne olmuş gibidir. Dünya kapitalist sisteminin şekillendirdiği ulus devletler ya da gerici rejimler bu sorunlara çözüm olmak bir yana, bütün sorunların önemli bir kaynağı olmaya devam etmektedirler. En son ABD müdahalesine rağmen, sorunların bugüne kadar çözülememiş olmasının verileri görülmektedir. Bu müdahale, zaten varolan dinsel dogmatizmin daha da palazlanmasına yol açarak, gericiliğin yaygınlaşmasına yol açmış, bu da toplumun gelişme dinamiklerini önemli oranda parçalamaya başlamıştır.
Ortadoğu, sahip olduğu feodal-dogmatik zihniyet yapısı ve bunun sonucu olarak gündeme gelen, tutucu, teokratik, despotik, otokratik ve oligarşik siyasal sistemiyle bugün- uygarlığa ev sahipliği yapmış bir coğrafya olmasına rağmen- tam bir çözümsüzlük içerisindedir. Bunun bir nedeni bölgenin kendi özgünlüğü, diğeri de kapitalizmin bölgeye girişi olarak belirtilebilir.
Kapitalizmin bölgeye girişi genellikle yukarıda özellikleri belirtilen baskıcı siyasal rejimleri güçlendirmek amacıyla olmuştur. Ancak, güncel ABD müdahalesini bu genel özellikten ayıran kimi yönleri olan bir süreç olarak, bölgedeki bazı rejimleri zorlayan sonuçlara yol açtığını da belirtmek gerekir.
ABD müdahalesi sonrasında bölge rejimlerinin eskisi gibi devam etmesi zor görünmektedir. Ancak, bu ülkelerde iç dinamiklerle yaşanacak bir değişim sürecinin kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla mevcut çözümsüzlük sürecinin bir süre daha devam edeceği yönündeki kaygılarımızı ifade etmek isteriz.
Ortadoğu'da çelişkilerin ve çözümsüzlüğün derinliği ile kapsamlılığının temel nedenlerinden birisi olan Batı uygarlığının bölgeye müdahalesi, kendisini en çok milliyetçiliğin yükselmesinde göstermiştir. Esasen Ortadoğu'nun tarihiyle toplum yapısında pek bulunmayan, ancak yapılan müdahaleler sonucu derinleşen milliyetçi yöntemle siyasal ve ulusal sorunları çözme anlayışı bugün sorunları içinden çıkılmaz hale de getirebilir. Ortadoğu'daki tıkanıklığın bir nedeni de bu değil midir?
Dolayısıyla milliyetçilik yerine; halkların bir arada eşitlik ve özgürlük temelinde kardeşçe yaşamasını esas alan demokratik bir çizgi temelinde gelişecek bir siyasal irade güçlenmedikçe mevcut bütün sorunların kalıcı ve halklar yararına demokratik bir yöntemle çözümlenemeyeceği görülmelidir. Halen çözümlenememiş olması nedeniyle Ortadoğu'nun en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorunu da şüphesiz bütün bu gelişmelerden etkilenmektedir.
Buradan hareketle, DTH, Kürt sorununun başta Türkiye olmak üzere Kürtlerin yaşadığı bütün ülkelerde - hiç şüphesiz her bir ülkenin kendi özgünlükleri içerisinde- ancak genel ilke olarak demokratik birlik temelinde çözümünden yanadır.
Türkiye -Kürt Sorunu -Demokratik Siyaset ve DTH
Daha önce de belirtmeye çalıştığımız gibi, DTH, Türkiye siyasetinde yepyeni bir çıkış yapmayı amaçlamaktadır. Bu yeni çıkış hiç şüphesiz Türkiye'nin bütün tarihsel-güncel sorunlarına objektif olarak bakan herkesin üzerinde uzlaştığı gibi bu sorunların en önemlisi olan Kürt sorununa kalıcı, demokratik, barışçıl bir çözüme ulaştırma iddiası ve kararlılığı içinde olacaktır.
DTH Türkiye'nin devlet, siyaset ve toplum yapılanmasının köklü bir yenilenmesini ve bu çerçevede Kürt sorununun özgürlük ve tam katılımcı demokrasi ilkeleri içerisinde demokratik, eşitlikçi, birlik anlayışı çerçevesinde çözümünü hedefleyecektir.
Ancak DTH, geleneksel siyaset yapma yerine, birey, cins özgürlüğü ve toplum odaklı siyaset yapmayı esas alacaktır. Toplumu oluşturan çeşitli kesimlerin hak ve çıkarlarını gözetecek şekilde, yaygın bir örgütlenme ve eğitim çalışması içerisinde olacaktır. DTH, bu anlayışla Türkiye'nin en geniş insan zenginliğini iktidara taşımayı hedeflemektedir.
Türkiye'de yaşanan bir çok sorun esasen, bu sorunları çözmesi beklenen siyaset kurumunun kendisinden kaynaklanmaktadır. Geleneksel siyaset ve onun en önemli kurumu olan Siyasi Partiler, günümüze kadar, daha çok devlet iktidarını parti çıkarları için ele geçirme anlayışı içerisinde oldular. Böyle olunca da iktidar mücadelesi, her şeyden önce bu partiler içinde yaşanmaya başladı. Bu da ister istemez, parti içerisinde güç olma bunun için üye ve delege seçme, bütün bir üye yapısıyla halkı esas alma yerine parti içi iktidarı ele geçirmeye yönelik her türlü yöntemin uygulanmasını beraberinde getirdi.
Hiç kuşkusuz, siyasi partiler temel öncelikleriyle siyasal programlarını yaşama geçirebilmek için, devlet yönetimi ve iktidarı hedeflerler. Bir bakıma bu yönlü bir hedef siyasi partilerin temel çalışmalarından birisidir. Ancak burada üzerinde durarak vurgulamak istediğimiz husus şudur: Siyasi Partiler halkı ve toplumu sadece iktidar hedefine yönelik olarak örgütleyemez. İktidara gelemezlerse bile, halkı ve toplumu canlı, dinamik bir örgütlenme aracılığı ile siyasal aktivitelerin içerisinde bir araya getirebilirler.
Kendi içinde kavgalı, şeffaf olmayan süreçlerle karar ve temsil organlarının seçimini yapan partiler ve onlar üzerinden bütün bir siyaset kurumu, başka bir çok nedenin yanı sıra parti içindeki iktidar mücadelesinin de etkisiyle halktan ve toplumdan uzaklaşmaya başladılar. Geleneksel, ataerkil düşünce yapısının da etkisiyle, günümüz siyasi partileri önemli oranda birer "erkek cinsi partileri" haline gelmişlerdir.
Daha da çoğaltabileceğimiz bu ve benzeri bir çok nedenle birlikte, Türkiye'de siyaset kurumu ve Siyasi Partiler kapsamlı bir yenilenmeyle karşı karşıya bulunmaktadır. İşte, DTH başka bir çok nedenin yanı sıra siyasetteki bu yenilenme ihtiyacının giderilmesi amacıyla yola çıkmıştır.
Geleneksel siyasette yaşanan sorunlardan birisi de, kısa ya da orta vadeli siyasal projelerle, bütün bir parti programının, adına siyaset yapılan halk ya da toplumla tartışılmadan, çoğu zaman masa başında hazırlanan ve topluma dışarıdan-üstten sunulan soyut, güncel olmayan dogmatik düşüncelerle dolu birer metin olarak ele alınmasıdır.
Bu nedenle DTH, bu aşamada, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve bu kapsamda Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere temel bazı konularda ana ilkelerle genel yaklaşımını belirtmekle yetinecektir.
Bu açıdan bakıldığında ;
* DTH, Türkiye'nin içinde bulunduğu AB sürecini kararlıkla desteklemektedir. AB süreci, kendi içinde farklı bütün -etnik, halk, mezhep ve inanç grupları -kimliklerin kendilerini bütün yönleriyle -siyasal- sosyal-kültürel-inanç ifade etmelerine olanak tanıyan demokratik bir birlik projesidir. Asgari standartlarda da olsa demokratikleşme, bu sürecin en önemli ön koşuludur. Bu bakımdan DTH, AB projesini sadece çağdaş devletler topluluğu olarak değil,aynı zamanda çağdaş halklar topluluğu olarak algılamaktadır.
Ancak, DTH, Türkiye"nin bütün sorunlarının AB sürecinin etkisiyle kendiliğinden çözümlenemeyecek kadar, kapsamlı, ağır ve acil önem taşıyan yönleri olduğunu da gözeterek; demokrasi ve özgürlük mücadelesinin öncelikle halkın demokratik iradesi ve onun örgütlenmesiyle gerçekleşebileceğini de öngörmektedir. AB süreci, bu mücadelenin gelişimini olumlu yönde etkileyen bir süreç olarak düşünülmektedir.
Türkiye, dünyada yaşanan genel gelişmeler ve özellikle de Kürt sorununun demokratik çözümü amacıyla son yıllarda geliştirilen barışçıl çözüm politikalarının önemli etkisiyle bir değişim sürecine girmiş bulunmaktadır. AB sürecinin de hızlandırdığı bu yeni dönem, güçlü ve kararlı siyasal öncüsünden hala yoksun bulunmaktadır.
AKP, bütün iddialı söylemlerine rağmen bu süreci başarıya götürecek niteliklerden uzaktır. AKP, başka nedenlerin yanı sıra, geleneksel ideolojik özü ve çizgisi, dayandığı toplumsal kesimler, bünyesinde barındırdığı etnik, dinsel ve milliyetçi eğilimler nedeniyle kapsamlı bir değişim, dönüşüm ve demokratikleşmeyi başaracak bir iradeden yoksundur.
Türkiye"nin AB süreci açısından, müzakere tarihi alması şüphesiz önemli bir aşamadır. Ancak, yıllarca devam edecek bir süreci, AKP gibi, demokrasiye faydacı yaklaşan, geçici ve hayata geçmeyen düzenleme yaparak günü kurtaran bir siyasal çizgi uzun vadede başarıya ulaştıramaz. Bu nedenle DTH, AKP'nin müzakere sürecini halklar yararına götüremeyeceği inancıyla, müzakere sürecinde etkin ve aktif bir rol alma kararlılığındadır.
* Kürt sorunu toplumsal barış ve demokratik çözümün kapsamlı geliştirilememesi nedeniyle, Türkiye"nin en önemli ve çok yönlü özellikleri olan demokratikleşme sorunu olarak aciliyetini korumaktadır.
DTH şüphesiz demokrasi ve özgürlüğü Türkiye"de yaşayan bütün yurttaşlar için acil bir toplumsal ihtiyaç olarak görmektedir. Bu anlamıyla demokrasi ve özgürlükten yoksunluk sadece Kürtler için değil, Türkiye"de yaşayan, işçi, emekçi, köylü, kadın, gençlik, muhalif çevreler gibi bütün kesimler için de söz konusudur.
Ancak, gerek tarihsel geçmişi gerekse de güncel ağırlığı ve önemi dolayısıyla Kürt sorununun hala çözülememiş olması, demokratikleşme sürecinin en önemli handikabı olmaya devam etmektedir.
Daha da önemlisi, Türkiye"de geleneksel siyaset anlayışı Kürt sorununu gündemine alarak çözüme kavuşturmaktan son derece uzak bulunmaktadır. AKP'nin demokratikleşme sürecine olumsuz yaklaşımı ve tutumuna ilişkin olarak yukarıda belirtmeye çalıştığımız vurgular, bu partinin Kürt sorununa nasıl baktığını da göstermektedir. Bu nedenle tekrar edilmeyecektir.
Güncel siyaset açısından bakıldığında diğer önemli bir güç olan CHP'nin yaklaşımı ise; adeta AKP"den de daha geri bir siyasal pozisyondadır. Klasik, devletçi, milliyetçi yaklaşımı ve tutumuyla CHP, demokrasi ve özgürlük sorununa devleti esas alan çizgisiyle, toplumsal desteğini de hızla yitirmektedir.
Bu nedenle DTH, Türkiye"de Kürt sorununun demokratik çözümüne özel bir önem verecek ve bu sorunun en kısa zamanda kalıcı bir çözüme ulaşması için, barışçıl siyasal mücadelesini, halkın demokratik iradesini açığa çıkararak başarıya ulaştırmak için, büyük bir çabanın içinde olacaktır. Bu çerçevede DTH, Kürt sorununun demokratik çözümü amacıyla, programatik açıdan öncelikli olarak ;
1) Türkiye'de Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle yaşanan çatışmalı sürecin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Bu kapsamda;
a) Çerçevesi iyi belirlenmiş bir " Toplumsal Barış ve Demokratik Katılım Yasası'nın çıkarılması
b) Çatışmalı süreçte zorla göç etmek zorunda kalan ve zorla göç ettirilen köylülerin köye dönüşleri sağlanmalı, bunun için gerekli idari, hukuki, ekonomik ve sosyal önlemlerin geliştirilmesi
c) Koruculuk ve devlet içinde yuvalanmış gayri meşru çetelerin dağıtılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması hedeflenecektir.
2) Kürtlerin özgür yurttaşlar olarak kabul edilmesi için gerekli yasal ve anayasal reformların düzenlenerek hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için;
a) Kürt olgusunun demokratikleşmenin temel bileşeni olarak ele alınması, Kürt kimliğinin yasal ve anayasal güvenceye kavuşturularak, Kürtlerin; laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olması gereken cumhuriyetin asli anayasal vatandaşları olarak kabul edilmesi
b) Dil ve kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulmalı, radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlamanın olmaması
c) Temel eğitimde Kürtçe'nin seçmeli dil olması, orta öğretimde Kürt Kültürü, Kürt Dili ve Edebiyatının öğretilmesi, yükseköğretimde ise, bu amaçlı yüksek okulların kurulması için gereken yasal düzenlemelerin yapılması
d) Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının demokratikleştirilmesi suretiyle, Kürtlerin ve tüm demokratik güçlerin iradelerinin demokratik siyasete katılımı sağlanması öncelikli hedeflerimiz olacaktır.
Programa İlişkin Bazı Temel Yaklaşımlar
DTH, gerek düşünsel çizgisi ve gerekse de siyasal anlayışı nedeniyle, Türkiye'de yaşayan bütün halkların ortak demokrasi ve özgürlük taleplerinin kararlı savunucusu olarak, Türkiye'nin yaşadığı bütün siyasal, sosyal, ekonomik ve idari sorunların çözümü için büyük bir mücadele içinde olacaktır.
DTH, bugüne kadar Demokratik Kürt siyasetinin önemli bir eksikliği olan, Türkiye'nin önemli bir çok sorununun soyut ve genel geçer ifadelerle ele alındığının farkında olarak, başta ekonomik sorunlar olmak üzere pek çok sorunun gerçek nedenlerini ve olası çözüm yöntemlerini derinliğine işleyerek somut, uygulanabilir öneriler geliştirecektir.
Ekonomik sorunların çözümüne yönelik olarak, işsizliğin, üretimin ve istihdamın geliştirilerek ciddi bir sorun olmaktan çıkarılması, her geçen gün artan gelir dağılımı arasındaki farkın giderilmesi, çalışan ve üreten geniş yığınların toplumsal refah seviyesinin yükseltilmesi, konut ve kentleşme sorunlarının çözümü, ekonomi yönetiminin dar bir sivil-askeri grupça denetimi yerine halk tarafından denetiminin sağlanması gibi pek çok sorun, uzman kişilerin de katılacağı akademik-bilimsel tartışmalardan sonra, toplumun geniş kesimleri lehine somut çözüm politikalarına kavuşturulacaktır.
Cinslerarası eşitsizliğin giderilmesi suretiyle kadın özgürlüğünün sağlanması, demokratik siyasette kadın temsilinin kağıt üzerinde soyut belirlemeler düzeyinde değil, her düzeyde ve pratikte sağlanması DTH'nin program düzeyinde gözeteceği temel önceliklerden birisi olacaktır.
Bu cümleden hareketle, günümüzde kadının toplumsal yaşamda karşılaştığı en temel sorunlar olan, her düzey ve alanda ayırımcılık, ucuz emek sömürüsü, şiddet, fuhuş ve eğitimsizlik gibi sorunların çözümü için hukuki, siyasal, sosyal, idari ve ekonomik projelerin geliştirilmesi hedeflenecektir.
DTH, gençliği, yeniliğin, değişim ve dönüşümün önemli bir dinamiği olarak bilimsel düşünceye en açık bir toplumsal kesim olarak görür. Bu nedenle, demokratik siyasal yaşama gençliğin katılımı değişim ve dönüşümü öngören hareketimiz açısından bir zorunluluktur. DTH, demokratik siyaseti, sadece elit bir kesimin işi olarak değil, bütün toplumsal kesimlerin en başta da toplumun en dinamik gücü olan gençliğin bir aktivitesi olarak ele alır.
DTH, Türkiye'nin sağlık ve sosyal güvenlik, eğitim ve kültür, çevre ve doğal dengenin korunması gibi toplumsal hayatın bütün alanlarına ilişkin olarak yaşanan bütün sorunları siyasal ve programatik düzeyde büyük bir sorumlulukla ele alarak, kalıcı çözüm yollarını geliştirmeyi hedefleyecektir.
Sonuç olarak DTH, Türkiye'nin bütün sorunlarını halktan alacağı güçle kapsamlı ve kalıcı bir çözüme kavuşturmak için, barışçıl demokratik siyasetin yaratıcı olanaklarını bularak, siyaseti hak ettiği saygınlık düzeyine ulaştırmayı başaracaktır.
DTH/ Örgütlenme Anlayışı ve Örgüt Modeline ilişkin Genel İlkeler
Genel ilkelerini belirtemeye çalıştığımız programımızın hayata geçirilmesi için doğru bir parti modelinin oturtulması öncelikli bir görevimizdir. Bu amaçla örgütlenme esaslarına ilişkin bazı genel değerlendirmeler yapmak gerekir.
Demokratik ekolojik toplum yaratmayı amaçlayan Demokratik Toplum Hareketi bu hedefine ulaşmak için toplumun siyasete demokratik katılımını sağlayabilecek yeni bir örgütsel modele ihtiyaç duymaktadır. "Mücadele amaçları kadar araçlarının da temiz olması gerekir" anlayışı ile öncelikle Partinin amaca ulaşmak için bir araç olduğu bilincinde olmalı, bunun yanında doğru araç tespit edilemezse amaca da ulaşılamayacağı de bir gerçeklik olarak kabul edilmelidir.
Bu örgütsel model, geçmişi 19. ve 20. yüzyıla dayanan klasik amaçlı geleneksel partilerin alternatifi olmak durumundadır. Farklı çizgiler üzerinde kurulmuş olarak görünen klasik partiler gerçek anlamda toplumsal sorunlara çözüm gücü olma alternatiflerini yakalayamamışlardır. Asıl olarak rant için iktidarı ele geçirme programıyla kurulan bu partiler bu iktidardan medet uman kişi ve çevrelerin kendi çıkarlarını örgütledikleri kurumlar haline gelmişlerdir. Bununla birlikte bu partilerin içinde de kimlerin iktidara aday olacağı konusunda iktidar kavgaları süregelmiştir. Bu şekilde önce parti içi iktidar ve devamla rant iktidarına endekslenmiş siyasal mücadelelerde hiçbir zaman toplum ve doğa sorunlarını çözebilecek, toplumcu demokrasi ve onun siyaseti olamamışlardır. Tam tersine yürütülen bu siyasetler insanin toplumsallığını, onun doğal toplum özelliklerini yozlaştırarak insanlık sorunlarını ağırlaştırmışlardır.
DTH tarafından kurulması hedeflenen partinin yapılandırılmasında parti içi demokrasinin oturtulması ve sürekli kılınması toplumcu demokrasinin inşası için vazgeçilmez şarttır. Yine geçmişte yaşanan parti denemeleri incelendiğinde parti içi demokrasinin işletilmediği ve bu yüzden de kitlelerden kopuk politika üretemeyen kurumlar olarak kalındığı gözlemlenmektedir. Klasik partilerde parti içi demokrasi adı altında yaşatılan elit bir kesimin sistemlerinin yaşatılması olmuştur.
Kurulacak parti, çoğulculuğa dayalı farklı görüş ve düşüncelerin varlığına, tartışılmasına açık olmalıdır. Tartışma ve karar alma süreçlerinde farklılıkların temsiline imkan sağlanmalıdır. Parti içinde bireylerin ve örgütlerin demokratik haklarını koruyacak tüzük değişikliklerine gidilerek bu haklar garantiye alınmalıdır. Bu temelde farklılıklarla bir arada olma esprisine dayanan çoğulculuk anlayışıyla parti içi demokrasi kurumlaşmalıdır.
Parti organlarına görevlendirilenler merkezden atayarak olmamalı, tamamen halkın iradesiyle ve seçimler yoluyla belirlenmelidir. Bu konuda kişiler halkoyu ile yönetici olur ve yine halkın oyu ile görevlerinden alınabilirler.
Demokratik ekolojik toplum paradigmasını anlayıp kavrayabilmek ve bunun siyasetini yürütebilmek için başta parti üyelerinin ve toplumun bu konuda eğitilmeleri gereklidir. Doğal toplum özelliklerinden bunca uzaklaştırılarak kendisine yabancılaştırılan insanların zihinsel devrimi gerçekleştirebilmeleri için de eğitim vazgeçilmezdir. Bu temelde parti eğitim okullarının kurulması gereklidir.
Halk örgütlenmesi, halkın seçim, karar ve uygulama iradesini zayıflatan konumdan çıkartılmalıdır. Bunun için teşkilat, merkezi komisyon tarzındaki örgütlenme modeli aşılarak meclis tarzında oluşuma gidilmelidir. Köyde köy meclisleri, kasabada kasaba meclisleri, kentlerde kent meclisleri, metropollerde ise; mahalle meclisleri oluşturarak tabanı siyasete katabiliriz.
Kurulacak partinin, genel yönetim modeli kapsamlı bir tartışmaya açılmalıdır. Bu çerçevede, genel başkanlık sistemi, genel başkanlık- genel sekreterlik sistemi, eş başkanlık-sekreterlik sistemini tartışmaya açıyoruz.
Biz, DTH olarak Türkiye siyasetinde bir ilki gerçekleştirerek halkla birlikte başarmak istiyoruz. Siyasette ve siyasi partilerde yaşanan en önemli sorunun halktan kopuk örgütlenme ile ilgili olduğu bilincinden hareketle DTH, Türkiye'de ilk kez bir partinin kuruluşunu doğrudan halka dayalı olarak gerçekleştirmek istemektedir. Bugün burada tartışmaya açtığımız bu modelde, kurulacak partinin kurucular kurulunu seçecek binlerce delegeyi, doğrudan halk belirleyecektir.
Biz DTH olarak bu toplantıyla birlikte, uzun, zorlu ama bir o kadar da onurlu yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta, tek gücümüz ve güvencemiz sizlersiniz. Türkiye'de bugüne kadar siyasetçiler çok şey söyledi ama çok az şey yaptı. Biz az şey söyleyerek sizlerle birlikte çok şey yapmak istiyoruz. Halklarımıza ve Türkiye'ye hayırlı olsun. Sizleri şahsım ve yol arkadaşlarım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (YS)