*"Dolmabahçe Mutabakatı" Toplantısı, Fotoğraf: AA
Haberin Kürtçesi için tıklayın
“Her savaşın bir barışı vardır” derler. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından dile getirildiği biçimiyle “29. Kürt İsyanı”yla barış, nasıl ve ne zaman gerçekleşecek?
PKK’nin 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerindeki askeri noktalara gerçekleştirdiği saldırıyla birlikte başlayan ve kesintisiz bir şekilde 40 yıldır devam eden bu süreç boyunca, çeşitli zamanlarda ateşkes kararları alınmasına, farklı yöntemlerle görüşmeler gerçekleştirilmesine ve en son “çözüm süreci” adı altında bir süreç yürütülmesine rağmen “29. Kürt İsyanı” henüz barışla sonuçlanmış değil.
Bu 40 yılın önemli bir bölümünde aslında barış çabaları, çözüm çalışmaları bir şekilde gündemde yer buldu. 2005 yılından itibaren çok daha yoğunlaşan bu çabalar, 2015 yılından itibaren bilfiil “rafa kaldırıldı”.
"Düşük yoğunluklu savaş"
15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli’de gerçekleşen, PKK’nin “İlk kurşun eylemi” olarak nitelendirdiği sürecin başladığı ilk zamanlarda, dönemin Başbakanı Turgut Özal, yaşananları tarif etmek için “Üç beş çapulcunun marifeti” ifadesini kullanmıştı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “sorunun” tahmin ettiklerinden daha karmaşık olduğunu bir süre sonra geliştirdiği yeni hareket ve politik yaklaşımla ortaya koydu.
1980’li yılların sonu, 1990’lı yılların başından itibaren devreye sokulan bu yeni yaklaşım ve politik durum, bir süre sonra “rutin dışına çıkılmasına” neden oldu. Bu sürece bu yüzden “kontrgerilla” ya da “düşük yoğunluklu savaş” süreci deniyor. PKK gerillalarının “bölge halkıyla” olan temasını engellemek amacıyla devlet, “bataklığı kurutmaya” çalıştı. Bir kez “rutin dışına” çıktıktan sonra artık “rutin dışılık”, rutinleşmeye başladı ve 1990’lı yılların tamamına yayılan ağır insan hakları ihlallerine neden oldu.
Bu süreçte; köyler yakıldı, insanlar zorla yerinden ettirildi, ormanlar askeri operasyonlar için ateşe verildi, insanlar zorla kaybettirildi, JİTEM adlı “yasadışı oluşum” yargısız infazlar gerçekleştirdi, insanları asit kuyularına attı, dil haklarının kullanımı engellendi, çatışmalarda hayatını kaybeden PKK’lilerin cenazelerine işkence uygulandı, insanlar toplu halde gözaltına alındı ve uzun süre gözaltında kaldı, bu uzun gözaltı uygulamalarında işkenceye maruz kaldı, gazeteler bombalandı, gazeteciler ve gazete dağıtımcıları öldürüldü, Lice ve Şırnak gibi şehir merkezleri günlerce ablukada kaldı, DEP milletvekilleri Meclis’te gözaltına alındı, partiler kapatıldı, milletvekilleri suikaste kurban gitti…
*Fotoğraf: bianet (Arşiv)
1989 yılında Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirme olayı, 1992 Newroz’unda Cizre’de halkın üzerine ateş açılarak resmi kaynaklara göre 57, yerel halkın aktarımına göre ise yüzlerce kişinin öldürülmesi; 19 Ağustos 1992’de “PKK Şırnak’ı bastı” iddiasıyla kent merkezinin haftalarca abluka altına alınarak kapatılması, bu dönemde yaşanan olayların sadece birkaçı.
Ateşkes ilanı ve görüşmeler
Düşük yoğunluklu savaşın en yoğun yaşandığı dönemde bile aslında her iki taraf arasında görüşmeler doğrudan ya da dolaylı şekillerde gerçekleşiyordu.
*ANF
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 20 Mart 1993 tarihinde ilan ettiği ilk tek taraflı ateşkes, bir bakıma “29. Kürt İsyanı”nın sona ereceğine ve Kürt sorununun çözümüne dair gelişmelerin olabileceğini gösterdi.
15 Nisan 1993’te PKK, ateşkesin süresini iki ay daha uzattı. İki gün sonra, 17 Nisan günü Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü, bu sürecin bitmesine neden olacak ilk adım oldu.
Aynı yılın Mayıs ayında PKK’liler tarafından 33 askerin öldürülmesi ve sonrasında yaşananlar, yeniden çatışmalı sürece girilmesiyle sonuçlandı.
*Lice, Fotoğraf: bianet (Arşiv)
Bundan sonra yaşanan ve günümüze kadar hukuki ve insan hakları gündeminde yerini koruyan bir kaç olay ise şöyle: Kars’ın Digor ilçesinde koruculuk dayatması, ev baskınları, işkenceye karşı 14 Ağustos 1993’te yürümek isteyen sivillerin üzerine açılan ateş açılması sonucu çocuk, genç ve yaşlı 17 kişi yaşamını yitirdi. Gazeteci ve yazar Musa Anter 20 Eylül 1992 tarihinde Diyarbakır’da suikaste kurban gitti, 22 Ekim 1993'te Diyarbakır'ın Lice ilçesinde dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın suikast sonucu hayatını kaybetmesi sonrası ilçe ablukaya alındı ve 16 kişi öldürüldü, 3 Aralık 1994 tarihinde Özgür Ülke gazetesinin İstanbul ve Ankara’daki üç bürosu bombalandı.
Bu çatışma ve savaş hali devam ederken, Öcalan 15 Aralık 1995’te ve 1 Eylül 1998’de iki ayrı ateşkes ilan etti.
Yeni bir süreç başlıyor
20 Mart 1995’te Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki PKK’nin bulunduğu alanlara başlatılan “Çelik Harekâtı” ile ilk ateşkes sona erdi. 1998’deki ateşkes ise, Öcalan’ın aynı yıl içerisinde Suriye’den çıkıp Avrupa’ya gitmesine yol açan sürecin sonunda, hayat bulamadı. Öcalan’ın “uluslararası komplo” olarak tarif ettiği bu sürecin sonunda, 15 Şubat 1999’de Öcalan, Kenya’da gözaltına alınıp Türkiye’ye getirildi.
15 Şubat 1999 tarihi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, “29. Kürt İsyanı”nın Türkiye’ye ve Kürt sorununa olası etkilerine dair oldukça önemli veriler sunuyor.
Öcalan’ın Türkiye’ye getirilip İmralı Adası’na konulması, Türkiye’nin bütün şehirlerinde uzun bir sürece yayılan protesto eylemlerinin gerçekleşmesine yol açtı. Öcalan’ın Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki (DGM) yargılanma süreci ve PKK’nin ideolojik hattında ve stratejik yaklaşımında önemli değişikliklere gittiğini açıklaması, “29. isyanın” sona ermesinde ve yeni yolların açılabileceği düşüncesine dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu süreçte yaşanan gelişmeler, “Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüne” dair tartışmaların yoğunlaşmasına, siyasi iradenin kimi “açılımlar” yapmasına kapı araladı.
Türkiye’nin AB’ye üyelik süreciyle çakışan bu gelişmeler, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüne dair yeni bir umut oluşturdu.
İnişli çıkışlı bir süreç
AKP’nin iktidara gelmesine denk düşen bu süreçle yaşanan gelişmeler, şu başlıklar altında toplanabilir: Devlet kanalında Kürtçe yayına sınırlı olarak izin verildi. Devlet yetkilileri ile Öcalan ve KCK yöneticileri, AKP yetkilileri ile BDP ve HDP’li yetkililer arasında görüşmeler başladı, PKK çeşitli tarihlerde ateşkes kararları aldı. AKP hükümeti “İnsan Hakları Paketi” adı altında Kürtçe ile ilgili kimi adımlar attı. Öcalan’ın çağrısıyla “Barış Grubu” adıyla Türkiye’ye Avrupa ve Kandil’den iki ayrı grup geldi. DBP ve HDP’li siyasetçilerden oluşan “İmralı Heyetleri”nin İmralı’da Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirdi. Öcalan, 21 Mart 2013 Newroz programına bir mektup göndererek Türkiye ile PKK arasındaki çatışmanın sona erdiğini ilan etti. PKK gerillaları, Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye sınırları dışına çıkmaya başladı. TBMM’de “Çözüm Komisyonu” kuruldu.
Ancak süreç düz bir çizgide ilerlemiyordu elbette. Tarafların çözüme dair attıkları adımların yanı sıra, sürecin ilerlemesinin önünde engel teşkil eden gelişmeler de bu süreçte oluyordu.
Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DTP) Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliği ile kapatıldı ve Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un milletvekilliği düşürüldü. Adına “KCK operasyonları” denilen Kürt siyasetçileri, seçilmişleri, gazeteci ve sivil toplum temsilcilerine yönelik toplu gözaltılar gerçekleştirildi.
Kandil ve Mahmur'daki kamplardan “Barış Grubu” üyesi 34 kişiden 13'ü hakkında tutuklama kararı çıktı.
Muhalefetin karşı çıkışı
Muhalefetteki MHP ve CHP’nin sürece yönelik karşı çıkışları, bu süreçte dikkat çekti. 2010 yılının hemen başında CHP, Beşir Atalay hakkındaki gensoru önergesini TBMM'ye sundu.
MHP lideri Devlet Bahçeli "Açılım tuzağına düşmeyin" dedi. TBMM’de kurulan Çözüm Komisyonu’na CHP ve MHP üye vermedi.
Roboskî Katliamı gerçekleşti. Türk savaş uçaklarının 28 Aralık 2011 gecesi yaptığı bombardımanda çoğu çocuk 34 sivil katledildi.
3 PKK üyesi, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Paris’te öldürüldü.
2011 yılı içerisinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) “demokratik özerklik” ilan ettiğini duyurdu.
Toplumsal barış ve Kürt sorununun demokratik çözümüne odaklanıldığı bu dönemde yaşanan bu ve benzeri gelişmeler, tarafların attığı adımlar ve yaptıkları açıklamalar, sürecin gidişatı ile ilgili belirsizliklerin oluşmasına neden oldu. KCK yöneticileri, Öcalan ve BDP’li siyasetçiler, sürecin ilerlemesinde yaşanan sıkıntılara dair açıklamalar yapmaya ve süreçten beklentilerinin karşılanması gerektiğini dile getirmeye başladı.
Çözüm sürecinde olumsuz gelişmeler
2013’te gerçekleşen “Gezi Direnişi” ve 2014’te Rojava’da gerçekleşen özerklik ilanı, yine söz konusu döneme denk gelen ve süreci etkileyen gelişmeler olarak akılda kaldı. Özellikle Rojava’daki gelişmeler ve IŞİD’in Kobani’ye yönelik kuşatma girişimi, AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kobani’ye yönelik söz ve değerlendirmeleri, “29. Kürt İsyanı”nın barışçıl çözümüne dair gelişmelerin seyrini başka bir boyuta taşıdı. 6-12 Ekim 2014 tarihleri arasında IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırısına karşı, Türkiye’nin pek çok yerinde protesto gösterileri gerçekleşti ve sonucunda 41 insan hayatını kaybetti.
28 Şubat 2015 tarihinde, hükümet ve AKP’li yetkililer ile İmralı Heyeti üyeleri arasında İstanbul Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi’nde bir basın toplantısı gerçekleşti. Erdoğan’ın önce sahip çıktığı, bir süre sonra ise “tanımam” dediği “Dolmabahçe Mutabakatı”, sürecin en önemli dönüm noktalarından biri oldu.
Gergin bir atmosferde gidilen 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde, dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Erdoğan’a yönelik “Seni başkan yaptırmayacağız” açıklaması ve HDP’nin seçimde aldığı yüzde 12’lik oy, AKP’nin tek başına iktidar olmasını engelledi. Süreç devam ederken bölgede ve sınır hattında karakol ve kalekol yapımları hız kazandı, askerler o güne dek hiç ulaşamadıkları yerlerde üs kurmaya başladı.
7 Haziran seçim sonucu, Türkiye’de yeni bir dönemin de başlangıcı oldu. 1 Kasım 2015 tarihinde seçimin tekrarlanması kararı alındı. 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce HDP’nin Diyarbakır mitingi sırasında gerçekleşen bombalı saldırı, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta gerçekleşen IŞİD saldırısı, 10 Ekim 2015’te gerçekleşen Ankara Gar Katliamı yeni sürecin parametrelerine dair önemli veriler sunuyordu.
25 Temmuz 2015’te Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde, iki polis memurunun evlerinde öldürülmesi, aslında bu gelişmelerin başlangıç noktalarından birini teşkil ediyor. Sonuçları itibariyle, Mayıs 1993 yılında Bingöl’de öldürülen 33 asker olayını andıran bu gelişmeyi, AKP hükümeti “çözüm sürecinin” bitmesinin gerekçelerinden biri olarak açıklıyor.
Şehirlerdeki çatışmalar
2015 yılının sonbahar aylarında Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, Silopi başta olmak üzere çeşitli Kürt kentlerinde gerçekleşen “öz yönetim ilanları” ve sonrasında bu şehirlerde yaşanan çatışmalar, 2016 yılına kadar devam etti. Bu süre zarfında akıllara kazınan kimi gelişmeler yaşandı. Söz konusu şehirler kimi zaman tanklarla, kimi zaman uçaklarla bombalandı. Aylara yayılan sokağa çıkma yasağı kararları alındı. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, bu süre zarfında Diyarbakır’da 4 Ayaklı Minare’nin dibinde yaşanan çatışmanın ortasında kalarak hayatını kaybetti.
*Taybet İnan
Cizre’de yaşanan çatışmalarda hayatını kaybeden 10 yaşındaki Cemile Çağırga’nın cansız bedenini, annesi bozulmasın diye buzdolabında sakladı. Şırnak’ın Silopi ilçesinde sokak ortasında öldürülen 57 yaşındaki Taybet İnan’ın cenazesi 7 gün boyunca sokak ortasında kaldı, güvenlik güçleri kimsenin cenazeyi almasına izin vermedi. Bu süre zarfında sivil, güvenlik görevlisi, eylemci dâhil yüzlerce insan hayatını kaybetti. "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisine imza atan yüzlerce Barış Akademisyeni ihraç edildi.
*Barış Akademisyenleri
15 Temmuz 2016’da gerçekleşen Darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeler, OHAL İlanı, MGK'de alınan "Çöktürme Planı" kararı, Rojava’ya yönelik saldırılar, bunun sonucunda Efrîn, Serê Kaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesi, Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içerisindeki PKK kamplarına yönelik 2019 yılından bu yana TSK’nin sürdürdüğü sınır ötesi askeri operasyonlar, PKK’nin karakol ve polis noktalarına yönelik araçlarla gerçekleştirdiği saldırılar, HDP’ye yönelik kapatma davası, HDP eş genel başkanları dâhil milletvekillerinin ve yüzlerce HDP’li siyasetçinin tutuklanması, BDP ve HDP'li belediyelere kayyım atanması, Abdullah Öcalan’ın aylardır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesi “29. Kürt İsyanı’nın” bitmesini ve Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü sağlayan çabaların ardından gelinen noktayı göstermesi açısından önemli gelişmeler oluyor. Bütün bu süre zarfında Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri/İnsanları, Kayıp Yakınları barışın koşullarını oluşturmak için çabalarını eksik etmedi. Son söz niyetine; "Her savaşın bir barışı vardır".
(FD-NT)
TIKLAYIN - Çözüm Sürecinin Kronolojisi
TIKLAYIN - Ateşkes Özal'ın, 33 Askerin Öldürülmesi Devletin Projesiydi