Protestolar sonrası İsveç'in İstanbul Büyükelçiliği önünde güvenlik önlemleri. (Foto: AA)
Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğini ne zaman onaylayacağının konuşulduğu günlerde, İsveç'in başkenti Stockholm'deki Türkiye Büyükelçiliği önünde aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan'ın Kuran yakması Türkiye-İsveç hattında gerilime neden oldu.
Eylemin ardından açıklama yapan İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, "ifade özgürlüğünün demokrasinin temel bir parçası olduğuna" dikkat çekerek, "Ancak her yasal olan şey, uygun değildir. Birçokları için kutsal olan kitapları yakmak son derece saygısız bir davranıştır" dedi.
Fakat İsveç başbakanının bu açıklaması, tansiyonu düşürmeye yetmedi. Öyle ki, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (23 Ocak) yaptığı açıklamada, İsveç'in "NATO üyeliği konusunda bir şey beklememesini" söyledi.
Peki, yaşanan tüm bu gelişmeleri İsveç'in NATO üyelik süreci ve bu bağlamda devam eden Türkiye-İsveç ilişkileri açısından nasıl değerlendirmek gerekiyor? İsveç'teki Kuran yakma eylemi, Türkiye'nin tavrını ve İsveç'in NATO üyeliğini nasıl etkileyecek?
Londra Metropolitan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Ahmet Erdi Öztürk, bu iki ülkenin NATO'ya üyeliğinden bahsederken aslında "İsveç-Türkiye ve Finlandiya-Türkiye ilişkilerinin çok daha üzerinde bir konudan bahsettiğimizi" söylüyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nin NATO üyeliğine karşı çıkması da esasında göründüğünden daha fazlasını ifade ediyor.
"Taleplerin kabul edilmesi mümkün görünmüyor"
İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ve Euro-Atlantik hattının genişleyerek büyümesinin özellikle Batı merkezli dünyanın yeni bir güvenlik algısını oluşturduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Öztürk, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'ya yönelik tavrını bu geniş bağlamda şöyle yorumluyor:
"Türkiye bu süreci bloklayarak sadece İsveç ve Finlandiya'ya zorluk çıkarmıyor. Aslında Batı'nın Ukrayna savaşı sonrası kendini yeniden kontrol ettiği güvenlik politikalarına bir şekilde müdahale ediyor. Bu yüzden bunu sadece İsveç ve Finlandiya'ya yapılan ikili bir şeymiş gibi görmemek lazım.
"İkincisi; normal şartlarda, İsveç-Türkiye ilişkileri her zaman çok diplomatik, her zaman çok rasyonel bir seviyede ilerledi.
"İsveç - Almanya, Hollanda ve Fransa ile beraber - Türkiyeli göçmenlerin oldukça yoğun olduğu, bu Türkiyeli göçmenlerin arasında Alevilerin de Kürtlerin de çok olduğu, politik aktivizmin çok fazla olduğu bir ülkeydi.
"Buna rağmen, İsveç her zaman daha az sorunlu bir yer noktasındaydı. Ancak, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini engellemesi, İsveç'teki en önemli gündem maddesi oldu. Çünkü bu hiç beklenmedik bir şeydi.
"Yalnız, şöyle de bir durum var: Türkiye'nin taleplerinin İsveç makamlarınca kabul edilmesi şu an için çok mümkün görünmüyor.
"Türkiye ne istiyor? Benim bildiğim kadarıyla, 119 kişinin iadesini istiyor. Ancak, bu kişilerin çok büyük bir kısmı İsveç'teki belli güvenlik soruşturmalarını geçtikten sonra siyasi sığınma almış, vatandaşlık almış kişiler; bazılarının ise süreçleri devam ediyor. İsveçliler bunu yapmayacak.
"İkincisi, İsveç'in terör tanımını değiştirmesini istiyor. Bu, doğrudan içişlerine müdahale. İsveçliler bunu da yapmayacaklardır.
Seçim yolunda bir "avantaj" ve "koz"
"Ancak, İsveçliler bir şekilde bu sürecin Erdoğan'ın en kritik seçimine giderkenki avantajlarından ve kozlarından biri olduğunun da farkında.
"Benim oradan aldığım izlenim şu: Seçime kadar bu süreç bu şekilde gidecek. Seçimden sonra İsveç, bu meselenin sadece İsveç ile alakalı olmadığını bildiği için - burada ABD ve İngiltere de dahil Batılı büyük güçler var - Türkiye ile yeniden müzakere masasına oturacak.
"Anladığım kadarıyla, İsveç bu süreci diplomatik bir şekilde çözme yoluna gidecektir. Türkiye de günün sonunda bunu kabul edecek gibi duruyor."
"Pazarlık masasında gündem olmayacaktır"
İsveç'te yapılan Kuran yakma eyleminin Türkiye-İsveç ilişkilerini ve İsveç'in NATO üyeliğini nasıl etkileyeceğini de değerlendiren Doç. Dr. Ahmet Erdi Öztürk, yaşananların büyük bir etkisi olmayacağı görüşünde:
"Bunlar bir hafta ya da 10 gün gündem olabilir. Türkiye buna sözlü olarak sert tepki verebilir ama ben bunların ilerleyen süreçte, özellikle seçimden sonra bir pazarlık masası kurulduğunda çok büyük gündem maddeleri olacağını düşünmüyorum.
"Çünkü onun yerine silah anlaşması ve Türkiye'nin Batı'dan belirli imtiyazlar alması gibi daha reel ve Türkiye'nin daha çok işine yarayacak konular olacaktır."
"Seçim sathı mahalline giriyoruz"
Peki, Doç. Dr. Öztürk, bu noktada muhalefet partilerinin İsveç'teki Kuran yakma eylemine sert tepkisi hakkında ne düşünüyor?
"Halkların Demokratik Partisi (HDP) de dahil olmak üzere herkesin tepki gösterdiğini" hatırlatan Öztürk, "Seçim sathı mahalline giriyoruz" hatırlatmasında da bulunarak bu soruyu özetle şöyle yanıtlıyor:
"Bu benim her zaman için söylediğim bir şey: Sıradan bir Türkiyeli'nin kafasında bir İsveçli stereotipi yoktur. Bir Alman'la ya da bir İngiliz'le ilgili vardır belki ama İsveç Türkiye için bu kadar büyük bir gündem değildi.
"Şimdi bu gündem oluyorken buna karşı durmak aslında İsveç'e olan bir karşıtlık değil. Türkiye gibi bir toplumda, seçimlere gidildiğinde, herkesin bir şekilde milliyetçi-muhafazakar oyları konsolide etme isteği var. Buna bu yüzden tepki veriyorlar."
Son eylemler Avrupa için ne söylüyor?
Son olarak Hollanda'daki aşırı sağcı Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi lideri Edwin Wagensveld'in Lahey'de Kuran yırtmasını da değerlendiren Doç. Dr. Öztürk, Avrupa'da "çok uzun zamandan beri yükselen bir sağcı akım" olduğunu hatırlatıyor:
"İngiltere'de Theresa May, Boris Johnson gibi liderlerle beraber artan bir Muhafazakar Parti iktidarı var. İtalya'da da seçimlerle daha sağcı bir yapı geldi. İsveç'te Sosyal Demokratlar 30 küsür yıl sonra iktidarı kaybetti.
"Bu sağcılaşmanın temel nedenlerinden biri, her ne kadar Doğu ya da Müslüman karşıtlığı gibi görünse de Avrupa çok ciddi bir ekonomik buhran içinde. Olanlar, bunların tamamının bir yansıması." (SD)