* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı (AA)
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle birlikte Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusu yapmasının üzerinden altı aydan fazla zaman geçti. Bu süre içinde NATO'ya üye 30 ülkeden 28'i başvuruları onaylarken, Türkiye ve Macaristan henüz gerekli onayı vermiş değil.
Bu noktada şüphesiz Türkiye'nin konumu biraz daha farklı. "Terör" ile ilgili endişelerini dile getiren Türkiye, iki İskandinav ülkesi ile bir memorandum imzalayarak vereceği onayı bir dizi talep ve şarta bağladı.
Fakat o günden bu güne - tabiri caizse - köprünün altından çok sular aktı: İsveç'te hükümet değişti, Türkiye yıllar sonra tekrar sivillere yönelik bir patlama ile karşı karşıya kaldı ve bu gerekçeyle kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına hava saldırıları düzenledi.
Peki, İsveç'teki hükümet değişikliği ülkenin dış politikasını ve Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyecek? İsveç toplumu ve siyasetçiler Türkiye ile ilişkilere ve imzalanan memoranduma nasıl yaklaşıyor? İsveç'in son yaşananlara tepkisi bize bu bağlamda ne söylüyor?
Başkent Stockholm'deki İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'ndeN (UI) Uzman Araştırmacı ve bağımsız analist Bitte Hammargren, İsveç'in dış politikasında bir "paradigma değişimi" olduğunu söylüyor.
Hammargren'e göre, Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğine bu kadar karşı çıkıyor oluşunun bir sebebi de Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den gelen Kürtlere on yıllardır "yeni bir yuva" olmuş olması.
Hammargren, "Ben Dışişleri Bakanı Tobias Billström'ün İstanbul'daki saldırının Türkiye versiyonunu, yani saldırının arkasında YPG'nin olduğunu kabul ettiğini görmedim" diyor ve ekliyor:
İsveç hükümeti gergin bir şekilde Türkiye'nin NATO üyelik başvurusunu onaylamasını bekliyor. Bu da İsveç'in Ankara'ya karşı üslubunu ABD'nin üslubundan daha yumuşak kılıyor.
Devamını Bitte Hammargren'in kendisinden dinleyelim...
Dış politikada paradigma değişimi
Sosyal demokratlar İsveç'teki son genel seçimleri kaybetti ve ülkede sağ koalisyon hükümeti kuruldu. Bu iktidar değişikliği sizce İsveç'in dış politikasını nasıl değiştirdi ya da değiştirecek?
Ukrayna'ya artan destek de dahil İsveç'in "yakın çevresine" halihazırda daha çok odaklanılıyor. NATO'ya süratle üye olmak da en büyük önceliklerden.
Bunun dışında, Başbakan Ulf Kristersson, İsveç'in uzun zamandır sürdürdüğü gayri safi yurtiçi gelirin yüzde 1'ini uluslararası yardım ve kalkınmaya ayırma hedefini terk ettiklerini, bunun yerine daha "sonuç odaklı" bir yardım hedefi benimseyeceklerini açıkladı.
Yardımın bir kısmı "düzensiz göçü" engellemek için kullanılacak ve Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarına daha az yardım sağlanacak. Yani, bu, yeni hükümetin altını çizdiği bir paradigma değişimi. Ancak, iktidar koalisyonu yeni yardım politikalarının detaylarını kendi arasında ve sanırım aşırı milliyetçi müttefikleri İsveç Demokratları ile müzakere etmeye devam ediyor.
"Feminist dış politika" sonrası İsveç
Peki, İsveç'in "feminist dış politika"yı terk etmesinin ülkenin dış politikasında önemli bir değişikliğe yol açacağını düşünüyor musunuz?
Göreceğiz. Başbakan Kristersson "kadınların ve kız çocuklarının haklarının ve fırsatlarının" hâlâ öncelikli olduğunu söylüyor. Her türlü uzman, İsveç'in yeni politikalarının nasıl oluşturulup uygulandığını yakından izleyecektir.
Mevcut durumda İran ve Afganistan'da gördüğümüz gibi kadınların ve kız çocuklarının çoğu zaman özellikle baskının hedefi durumunda olduğu bir dünyada bu, hayati önem taşıyor. Türkiye'deki kadın aktivistlerin yaşadığı gözaltılar ve şiddet konusunda da endişelenmek için sebepler var.
Yoksullukla mücadeleye devam etmek de yeni hükümetin uluslararası yardım ve kalkınma politikasında belirlediği hedeflerden biri. Bu da toplumsal cinsiyete duyarlı politikaları gerektirecek.
Memorandum sonrası somut adımlar
Madrid'deki NATO zirvesi öncesi memorandum imzalanmıştı. (Foto: AA)
Türkiye, Finlandiya ve İsveç, Türkiye'nin NATO üyeliklerini onaylaması için Haziran ayında bir memorandum imzaladı. İsveç bu memorandumda ortaya konan şartları yerine getirmek için şimdiye kadar hangi somut adımları attı?
İsveç'in NATO üyeliğine başvurusunun ardından bir önceki Sosyal Demokrat hükümet Türkiye'ye silah ihracatı konusundaki kısıtlamaları kaldırdı. Bu kısıtlamalar, Türkiye'nin 2019'da Kuzey Suriye'ye yönelik harekatının ardından meclisteki tüm partilerin desteğiyle getirilmişti.
İsveç'in silah ihracatına ilişkin yasa ve düzenlemelerin uygulayan devlet kurumu Stratejik Ürünlerin Ulusal Denetimi (ISP) Türkiye'ye bazı tamamlayıcı sevkiyatları onayladığını açıkladı. Bu sevkiyatların içeriğinin ne olduğu konusunda henüz kamuoyuna bir açıklama yapılmadı.
İsveç'in terörle mücadele kanunları da yazdan beri sıkılaştırıldı. Bu, İsveç NATO'ya üyelik başvurusu yapmadan çok önce parlamentoda hazırlanmıştı; İsveç toplumunda genel olarak böyle bir talep de vardı.
İsveç ayrıca bir anayasa değişikliğine giderek casusluğa karşı daha sert bir yasayı yürürlüğe koydu. Bu değişiklik ilk önce bir önceki parlamentoda oylanmıştı, seçimlerden sonra da mevcut hükümet bu değişikliği teyit etti. Fakat yeni yasanın bazı bölümleri tartışmalı ve muhtemelen casusluk ile hiçbir ilgisi olmayan ihbarcıları (whistleblower) da etkileyebilir.
"Toplumun pek çok kesimi silah ihracatını eleştiriyor"
Memorandum sonrası atılan bu adımlar toplumun ve siyasetçilerin belli kesimlerinde hoşnutsuzluğa ya da itirazlara sebep oldu mu?
İsveç toplumunun pek çok kesimi Türkiye'ye silah sevkiyatına eleştirel yaklaşıyor; öte yandan, diğerleri genel hedefin NATO'ya üye olmak ve Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı karşısında savunma kapasitesini arttırmak olduğu görüşünde.
Memorandumda PYD/YPG ile ilgili kullanılan ifadeler ve destek sağlanmayacağının söylenmesi de pek çok İsveçli için tartışmalı çünkü Suriyeli Kürt örgütün DAEŞ'i (ya da IŞİD'i) Suriye'de askeri olarak bertaraf etme konusunda çok önemli olduğu ve Suriyeli Kürtlerin teröre karşı yürütülen bu savaşta büyük kayıplar verdiği kabul ediliyor.
Ayrıca, Türkiye'nin yıllardır NATO'nun PYD/YPG'yi terör örgütü olarak nitelendirmesi için çabaladığı, fakat ABD'nin buna itiraz ettiği de biliniyor. Bunu, 2020 yılında, Türkiye'nin Polonya ve Baltık devletleri için savunma planını bloke etmeye yönelik başarısız girişiminde görmüştük.
"IŞİD'le mücadeleden bahsedilmemesi şaşırtıcı"
Sizin kişisel olarak memorandumda sorunlu ya da tartışmalı bulduğunuz noktalar var mı?
Memorandumun ağır bir baskı ve zaman kısıtlaması altında görüşüldüğünü anlıyorum. Ama ben dahil pek çok uzman, memorandumda DAEŞ/IŞİD'e karşı terörle mücadeleden söz edilmemesine şaşırdı. Selefi cihatçılık küresel bir tehdit ve Türkiye de DAEŞ saldırılarından büyük zarar gördü.
Memorandumun hazırlanma ve imzalanma sürecinde Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın aklında bir "terör" tanımı olduğu anlaşılıyor. Bu ülkelerdeki hak ve özgürlüklerin durumunu da hesaba katarak, yaptıkları terör tanımlarının hangi noktalarda örtüştüğünü ve/veya ayrıştığını düşünüyorsunuz? Eğer böyle bir örtüşme veya ayrışmadan bahsedebilirsek...
Buna detaylı bir yanıt vermek çok zaman alır. Avrupa Komisyonu'nun Ekim 2022'de yayınladığı son Türkiye raporunu alıntılamama izin verin:
"Millî güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin ceza kanunları uygulanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası standartları ihlal etmeye ve AİHM içtihadından uzaklaşmaya devam etmiştir. Devlet kurumları tarafından uygulanan kısıtlayıcı tedbirler ve adli ve idari yollarla artan baskı, ifade özgürlüğünün kullanılmasını baltalamaya devam etmiştir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler, sanatçılar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan ceza davaları ve mahkumiyetler devam etmiştir."
"Hükümet yargıya kimi iade edeceğini söyleyemez"
8 Kasım'daki Erdoğan-Kristersson ortak basın toplantısından. (Foto: AA)
Başbakan Kristersson kasımın ilk haftası Türkiye'yi ziyaret edip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Kristersson burada "İsveç'in Türkiye'nin NATO itirazlarını gidermek için terör tehditlerine karşı koyacağını söyledi. Bu toplantı ve açıklama (ve benzerleri) İsveç toplumu ve siyasetçiler tarafından nasıl karşılandı?
İsveç ve Türkiye'nin ifade özgürlüğünün ne olduğuna ilişkin çok farklı tanımları var; aynı şey hangi grupların terör örgütü olarak listelendiği için de geçerli (fakat İsveç, AB'den çok önce, 1984 yılında PKK'yi terör örgütü olarak sınıflandırmıştı). Kristersson'un açıklaması yoruma açık. Sanıyorum bunun ne anlama geldiğini daha net görmek için zamana ihtiyacımız var.
Sizce İsveç Türkiye'nin sonunda NATO üyelik başvurusunu onaylaması için başka ne gibi adımlar atacak?
Dışişleri Bakanı Tobias Billström'ün yakın zamanda Ankara'yı ziyaret etmesi bekleniyor. Görünüşe göre İsveç ve Türkiye'nin ilgili hükümet kurumları arasında halihazırda daha fazla iletişim mevcut.
Fakat ne İsveç ne Finlandiya hükümeti mahkemelere kimi iade edeceğini söyleyebilir - bu, hukukun üstünlüğüne aykırı olur. Dahası, İsveç ifade özgürlüğüne geniş bir alan bırakıyor. Dolayısıyla, İsveç hükümetinin Erdoğan'ın taleplerini karşılamak için ne kadar ileri gidebileceğinin sınırı var.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İsveç ve Finlandiya'nın halihazırda memorandumun gereklerini yerine getirdiğini söyledi. Yani, ben ve buradaki pek çokları topun Türkiye'de olduğuna inanıyor. Türkiye, Savunma İttifakı'nın Avrupa'daki ve kendi arka bahçesindeki vahşi savaş zamanında çok ihtiyaç duyulan genişlemesini engellemek istiyor mu?
Siyasi muhaliflerin/ sürgünlerin/ mültecilerin iadesi Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylamak için öne sürdüğü talepler arasında. Sizce İsveç bu talebi ne ölçüde yerine getirecek/ getirebilecek? Sizce bu siyasi zulümden kaçıp sığınma talep etme hakkı ve İsveç'in bir hukuk devleti olması ile nasıl bağdaştırılabilir?
İsveç mahkemelerinin doğruluk ve erdem sahibi olduğuna güveniyorum. Dışişleri Bakanı Billström de yakın zamanda verdiği bir demeçte hukukun üstünlüğünün geçerli olduğunu ifade etti.
Türkiye neden İsveç'in üyeliğine daha çok karşı?
İranlı Kürt siyasetçi Amineh Kakabaveh, bir önceki dönemde bağımsız vekildi. (Foto: AA)
Türkiye - ya da Erdoğan - sizce neden Finlandiya'ya karşı nispeten daha yumuşak bir tavır takınırken İsveç'in NATO üyeliğine bu kadar şiddetle karşı çıkıyor?
Çünkü İsveç on yıllardır Türkiye, Suriye, İran ve Irak'tan gelen pek çok Kürt'e yeni bir yuva oldu; bu kişilerin çoğu bugün İsveç toplumuna iyice entegre olmuş durumda, İsveç toplumunun bir parçası olmuş durumdalar. Bu kişilerin arasında parlamenterler de var.
Fakat şunun altını çizmek lazım: Kürtler hiçbir zaman homojen bir etnisite değil, ne İsveç'te ne de başka bir yerde... Ancak, İsveç'te PKK karşıtı olan Kürtler genellikle Türkiye'nin mevcut politikalarının Kürt karşıtı olduğu görüşünde (Değerlendirmeler, barış görüşmeleri sürerken biraz farklıydı).
Türkiye'nin sonunda İsveç'in NATO üyeliğini onaylayacağını düşünüyor musunuz?
Benim görüşüm, bunun biraz zaman alacağı yönünde; muhtemelen Türkiye'deki seçimler geçene kadar bu olmayacak. Neticede, Erdoğan'ın en büyük önceliği seçimleri kazanmayı garanti etmek ve kendisi de halkına göstermek için İsveç'ten bir şey istediğini ifade etti.
Taksim'deki patlama ve Türkiye'nin hava saldırıları
Türkiye, 13 Kasım'da İstanbul'da meydana gelen patlamayı gerekçe göstererek 19 Kasım'dan bu yana Suriye ve Irak Kürdistan bölgelerini bombalıyor. İsveç hükümeti İstanbul'daki patlamaya ve Türkiye'nin sonrasında gerçekleştirdiği hava saldırılarına nasıl tepki verdi?
Patlamanın ardından Dışişleri Bakanı Billström Türkiye'nin kendini koruma hakkı olduğunu, ama sivillerin hedef alınmaması gerektiğini söyledi.
Fakat ben Billström'ün saldırının Türkiye versiyonunu, yani saldırının arkasında Suriye'deki YPG'nin olduğunu kabul ettiğini görmedim.
Hem PKK hem PYD bu yöndeki iddiaları reddetti. YPG komutanı Mazlum Kobane yakın zaman önce Al-Monitor'da yayınlanan bir söyleşide, bombayı koyduğu için tutuklanan Suriyeli Arap kadının üç erkek kardeşinin IŞİD için savaşırken öldüğünü söyledi; başka bir erkek kardeşinin ise Afrin'de Türkiye'nin desteklediği muhaliflerin komutanlarından olduğu söyleniyor.
Ve sonuç olarak kuzeydoğu Suriye'de IŞİD'i kontrol altına almak içib ABD'liler ile omuz omuza çalışan Suriyeli Kürt bir askeri gücün İstiklal'e bomba yerleştirmekten nasıl bir çıkarı olabilir? Ve PKK bir saldırının arkasında olduğunda bu saldırıları üstlendikleri biliniyor, örneğin, Eylül ayında Mersin'de polislere yönelik alçak saldırıdan sonra olduğu gibi.
Dolayısıyla, İstanbul'daki saldırının arkasında kimin olduğuna daha fazla ışık tutulana kadar mesele, Türkiye'nin doğru hedefe saldırıp saldırmadığı ve bu saldırıların siviller için ne anlama geldiği olacak.
Kuzey Suriye'de Türkiye'nin saldırısı altındaki YPG üslerinin hemen yanında güçleri bulunan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), biraz belirsiz. Benim görüşüm, ABD'nin üslubunun Billström'ünkinden daha sert olduğu yönünde. Örneğin ABD Merkez Komutanlığı Sözcüsü, Türkiye'nin hava saldırılarının "IŞİD misyonunu riske attığının" altını çizdi.
Sizce İsveç'in bu gelişmelere tepkisi bize yeni hükümetin dış siyaset yaklaşımı konusunda ne söylüyor?
Bu, bize İsveç hükümetinin gergin bir şekilde Türkiye'nin NATO üyelik başvurusunu onaylamasını beklediğini gösteriyor. Bu da İsveç'in Ankara'ya karşı üslubunu ABD'nin üslubundan daha yumuşak kılıyor.
İsveç'in tepkisinin NATO'ya üyelik süreciyle ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle.
(SD)