* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv / Doğu Guta - Şam
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 13 Kasım'da İstanbul'da altı kişinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına hava saldırıları düzenledi.
Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün (20 Kasım) söylediğine bakılırsa bu saldırıların "hava harekatıyla sınırlı kalmama" ihtimali de masada.
TIKLAYIN - "Bölgede bir denklem değişikliğine gidiliyor"
Peki, bölgedeki ABD ve Rusya varlığını da düşünürsek, Türkiye'nin hava saldırıları nasıl mümkün oldu? Ve daha da önemlisi, Türkiye'nin hava saldırıları bölgedeki dengeleri nasıl değiştirecek? Yakın zamanda Erdoğan'ın ima ettiği gibi bir kara operasyonu olası görünüyor mu?
Hewlêr Kürdistan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç Dr. Arzu Yılmaz, 2015 yılından bu yana Türkiye'nin Irak Kürdistanı'na yönelik hava saldırılarını hatırlatıyor ve şöyle diyor: "ABD'nin bilgisi dışında Irak sahasında kuş uçamaz. Bu kadar net."
Rusya'nın sessiz kalarak, ABD'nin ise "Endişe duyuyoruz" açıklamalarıyla Türkiye'nin operasyonlarına dolaylı bir onay verdiğini kaydeden Yılmaz, Suriye ve Irak Kürdistanı'nda Türkiye ve İran arasındaki paylaşım mücadelesine de dikkat çekiyor. Ve bir de dış siyaseti iç siyasette nasıl kullandıklarına...
Doç. Dr. Arzu Yılmaz ile TSK'nin kuzey Suriye ve IKBY topraklarına yönelik son hava saldırılarını, Rusya, ABD ve İran gibi aktörlerin tavrını, İran ile Türkiye'nin bölgedeki nüfuz alanı ve paylaşım mücadelesini ve iç ve dış siyasetteki benzerliklerini konuştuk...
"Irak sahasında ABD'nin bilgisi dışında kuş uçamaz"
Rusya ve ABD'nin bölgedeki varlığını da düşünürsek, Türkiye'nin kuzey Suriye ve IKBY'ye hava saldırıları sizce nasıl mümkün oldu?
Öncelikle, bu son saldırılar vesilesiyle şunu bir kez daha teyit etmekte fayda var: Irak sahasında ABD'nin bilgisi dışında kuş uçamaz. Bu kadar net.
Sadece son saldırılar bağlamında konuşmuyorum. Türkiye Temmuz 2015 itibariyle Irak Kürdistanı'nı bombalıyor. Neden özellikle bu tarihi referans veriyorum? Çünkü aslında İmralı barış süreci çerçevesinde bombalamaların gerçekleşmediği gibi genel bir algı vardı.
Uluslararası ilişkilerde çok az şey tesadüfle açıklanabilir ama burada sonuç itibariyle şöyle enteresan bir denk gelme hali var. O tarihlere kısaca bir atıf yapmak gerekirse, Türkiye İncirlik Üssü'nü uluslararası koalisyona açmıyordu. Türkiye, uluslararası koalisyona İncirlik Üssü'nü açtığı günün hemen ertesi günü Irak Kürdistanı'nı tekrar vurmaya başladı.
Bundan daha birkaç ay önce Irak hükümeti ABD'den hava sahasının kontrolünü egemenlik hakları gereği yeniden Irak hükümetine devretmesini istedi. Bu yüzden "ABD'nin bilgisi dışında kuş uçamaz" diyorum. Dolayısıyla, Irak hava sahası tümüyle ABD'nin kontrolünde.
Rusya 2015 yılında Suriye'ye girdiğinden beri ABD aynı zamanda Rusya ile birlikte koordinasyon içinde Suriye hava sahasını da büyük ölçüde kontrol ediyor. Dolayısıyla, Rusya'nın ve ABD'nin bilgisi olmadan Türkiye asla ve kat'a hava operasyonu yapamaz.
Rusya ve ABD, Fırat'ın batısı ve doğusu
O zaman ABD ve Rusya'nın hava saldırıları için Türkiye'ye izin verdiğini söyleyebilir miyiz bu durumda?
Zaten izin vermedikleri aşamada bugüne kadar hava operasyonlarıyla ilgili çok nadiren istisnalar oldu. Irak hava sahasındaki tek istisna, bir dönem ABD'nin istihbarat sağlamadığına dair çıkan bir haberden ibaretti.
Türkiye, ilk önce sınır bölgelerini vuruyordu. ABD'de Donald Trump döneminde İran'a maksimum baskı politikası oluşturuldukça yoğunlaşan ve derinleşen bir saha ortaya çıktı. Türkiye, 2018'den sonra sınırın 53 kilometre ötesinde, hatta daha ilerisinde hava operasyonları yapmaya başladı.
Suriye sahasında Rusya ve ABD arasında sözünü ettiğim koordinasyonun sahadaki karşılığı Fırat'ın doğusu ve batısı şeklinde. Dolayısıyla, Fırat'ın batısında Türkiye'nin hava operasyonları önemli.
Mesela Afrin operasyonu... Afrin'e yönelik kara operasyonu yapılıyordu ama Türkiye iki ay boyunca Afrin'i işgal edemedi. Ne zaman ki Rusya orada hava sahasını açtı, Afrin operasyonunun Türkiye'nin lehine sonuçlanması da birkaç gün içerisinde gerçekleşti.
ABD'den 'trajikomik' bir açıklama
ABD bağlamında da bir örnek vermek gerekirse, 2019 operasyonundan bahsedebiliriz. 2019'da açıktan bir onayla Türkiye'nin hava operasyonları gerçekleşti. Zaten onu takip eden kara operasyonu da vardı.
Bunun dışında şunu da biliyoruz: Rusya sessiz kalarak, ABD ise 'Endişe duyuyoruz' açıklamalarıyla dolaylı bir onay veriyor.
Erdoğan, dün gazetecilerin operasyonlar sırasında Rusya ve ABD ile koordinasyon içinde olunup olunmadığına ilişkin sorusuna 'Biz icazet almayız' diye yanıt verdi. Yok öyle bir şey! Amerika Büyükelçiliği zaten iki gün önce bu operasyonu duyurmuştu.
Bence burada trajikomik olan şey, Beyaz Saray Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk'ün "Biz Türkiye'den Fırat doğusu ile ilgili güvence aldık" demesi. Neyin güvencesini aldınız? En fazla herhalde koordinat paylaşıp bombaların bölgede bulunan 200 kadar ABD askerine isabet etmeyeceği şekilde atılması yönünde bir güvence olsa gerek.
Trajikomik olan tarafı bu. McGurk'ün yaptığı bu açıklama bile bu dolaylı 'olur'un en son kanıtı olarak düşünülebilir.
Türkiye ve İran arasında nüfuz mücadelesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir kuzey Suriye'ye yönelik bir operasyon sinyali veriyordu. TSK'nin son hava saldırıları da İstiklal Caddesi'ndeki patlamanın ardından geldi. Siz son birkaç aylık döneme de baktığınızda olanları nasıl değerlendirirsiniz? Sizce bundan sonra bölgede ne olacak? Bir kara harekatı bekliyor musunuz?
Aslına bakarsanız bunun iki boyutu var. Bir kere şöyle bir durumla karşı karşıyayız: İran ve Türkiye, hem Suriye hem Irak Kürdistan sahasında açıktan bir nüfuz alanı paylaşım mücadelesi içinde. Böyle bir nüfuz ve paylaşım mücadelesi olduğu en azından benim nazarımda net.
Bu bölgede operasyonel olan, buradaki gelişmeleri tayin edecek güçteki aktörler bağlamında baktığımızda ise iki tane aktör var: ABD ve Rusya.
Her iki aktörün de İran ve Türkiye arasında Kürdistan sahasında süregelen paylaşım savaşına, hem siyasi hem askeri mücadeleye stratejik olarak bir itirazları yok gibi görünüyor. Ama taktiksel olarak hem İran-Rusya-ABD ilişkilerine hem Türkiye-Rusya-ABD ilişkilerine bağlı olarak süreç içinde konjonktüre bağlı bazı çekince ve desteklemeler görüyoruz.
Fotoğrafın büyüğünde bu var. Bu, bugünün meselesi değil. Bunun bir de Türkiye ve İran bağlamında da açıklaması var.
"İran ve Türkiye aynı politikayı izliyor"
Ben Erbil'deyim şu anda. İran'ın bugün yarın Irak Kürdistan'ına kara operasyonu yapması bekleniyor.
Her ikisini de bölgesel ölçekli küresel aktörlerle ilişkiler bağlamında açıkladıktan sonra bir de kendi iç politikaları bağlamında bir açıklaması var.
Örneğin, İran'ın Belucistan'dan tutun İran Azerbaycanı'na kadar farklı etnik ve mezhepsel grupları içine alan bir protesto dalgasını nihayetinde İran'ın Kürt azınlığı ve Kürdistan bölgesinin bir meselesiymiş gibi gösterme, bu yolla da marjinalize etme ve aynı zamanda bölgedeki genişlemesine hız verip bölgedeki genişleme politikasına gerekçe oluşturma çabası var.
Bunun bir başka önemli boyutu da İran'ın Ukrayna krizinden sonra Irak Kürdistanı üzerinden yapılacak gaz ve petrol sevkiyatına, bu pazara ortak olmak istemesi. İran, üzerindeki ambargolar sebebiyle bu yeni pazardan pay almak istiyor. Bunun bir boyutu da bu.
AKP-MHP koalisyonu ve Kürt karşıtı politikalar
Türkiye de aynı şekilde... Türkiye'deki AKP - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) koalisyonu Kasım 2015 seçimlerinden bu yana Kürt karşıtı bir politika yürütüyor; bu koalisyonun özünü oluşturan şey, zaten bu Kürt karşıtı politika. Yani, ortak paydaları, anlaştıkları şey bu...
Türkiye'de 7 Haziran 2015'ten sonra neler olduğunu düşünün... Ahmet Davutoğlu'nun hükümet kuramamasından yenilenen seçimlere kadar...
Kasım seçimleri sonrası kurulan iktidar koalisyonunun temel mutabakatı zaten Kürt karşıtı bir politika üzerine inşa edilmişti. Bugün çok kritik seçimlere giderken o koalisyonun aynen devam edebilmesi için de bu politikanın devamlılığı konusunda bir ısrar var.
Suriye ve Irak sahası, Türkiye'nin tıpkı kendi iç toprağıymış gibi rahat hareket edebildiği, biraz önce saydığım sebeplerden ötürü askeri olarak rahat hareket edebildiği ve dengeleri değiştirebildiği sahalar.
Seçimlere doğru hükümetin ülke içinde karşı karşıya kaldığı ekonomik ve siyasi sorunları tersine çevirmeye yönelik devşirebileceği bir güç kalmadı. Manevra alanı bu anlamda Suriye ve Irak'la karşılaştırıldığında çok dar.
Dolayısıyla Türkiye için tek manevra alanı Suriye ve Irak sahasıyken onu da iç politika ve seçimler bağlamında güç devşirme kapasitesini yeniden arttırmak, muhalefet koalisyonunu bastırmak, seçmen nazarında düzeltemediği sorunları gölgede bırakmak ve koalisyon ortağı MHP ile devamlılığı garanti edecek Kürt karşıtı politikasına güven tazelemek için kullanıyor.
Bunlar, Türkiye'nin bunu nasıl bir iç politika malzemesi olarak araçsallaştırdığını açıklamaya yetebilir. (SD)