* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA)
"Sanırım İtalya'daki seçim sonuçları İtalyalılara nazaran yabancılar için çok daha travmatik oldu. Çünkü İtalyalılar bu sonuca hazırlıklıydı..."
ABD'nin Cornell Üniversitesi'nden İtalyalı tarihçi ve yazar Prof. Dr. Enzo Traverso, sağ ittifakın kazandığı seçimlerin İtalya için ne anlama geldiğiyle ilgili sorumuzu yanıtlamaya bu sözlerle başlıyor.
20. yüzyıl Avrupa entelektüel ve siyasi tarihi üzerine çalışmalarıyla bilinen Traverso'ya göre, Giorgia Meloni'nin liderliğindeki aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri partisi ve beraberindeki sağ ittifakın seçimleri kazanmış olması "faşizmin geri geleceği" anlamına gelmiyor.
Faşizmin iki dünya savaşı arasında deneyimlenen, artık sona ermiş tarihi bir deneyim olduğunu kaydeden Traverso, "İtalya'da yeni olan, faşizm mirasını sahiplenen bir aday ve siyasi partinin dikkat çekici zaferi. Bu yeni bir şey" diyor: "Bunu düşünmemek sorumsuzluk olur."
Peki, İtalya sağının elde ettiği seçim zaferinde sol partilerin nasıl bir rolü ve sorumluluğu var? Katılımın hayli düşük kaldığı bu seçimin sonuçlarını İtalya tarihi ve Avrupa bağlamında nasıl okumak gerekiyor? Meloni'nin İtalya ve Avrupa'daki benzerlerinden ayrıştığı noktalar var mı?
Prof. Dr. Enzo Traverso bianet için yanıtladı...
"Sonuçlar, derin bir siyasi krizi açığa çıkarttı"
Bildiğiniz gibi sağ ittifak İtalya'daki genel seçimleri kazandı. Peki, bu nasıl mümkün oldu? İtalya'nın tarihini de göz önünde bulundurduğumuzda bu seçim sonuçları ülke için ne anlama geliyor?
Pek çok gazeteci beni bu konuda arayıp aynı soruları sordu; bu gazetecilerin hiçbiri İtalyalı değildi. Sanırım İtalya'daki seçim sonuçları paradoksal olarak İtalyalılara nazaran yabancılar için çok daha travmatik oldu. Çünkü İtalyalılar bu sonuca hazırlıklıydı. Bunun en olası sonuç olduğunu biliyorduk.
Artık İtalya'da yaşamıyor olsam da İtalyalı bir yurttaş olarak fikrimi söylemem gerekirse endişeliyim çünkü bu seçim sonuçlarının ülkemde hastalıklı bir demokrasi ve derin bir siyasi krizi açığa çıkardığını düşünüyorum.
Fakat faşistlerin geri döneceğinden endişe duymuyorum. Endişem bu değil. Çünkü iki dünya savaşı arasında deneyimlediğimiz faşizmin kapanmış bir tarihi deneyim olduğunu düşünüyorum. O, geçmişe ait bir şey.
İtalya'da yeni olan, faşizm mirasını sahiplenen bir aday ve siyasi partinin dikkat çekici zaferi. Bu yeni bir şey; bunu düşünmemek sorumsuzluk olur.
Meloni'den AB ve NATO'ya bağlılık vurgusu
Fakat aynı zamanda sağduyulu olmamız gerektiğini düşünüyorum. Giorgia Meloni, seçim kampanyası sırasında sürekli demokrasi ve Cumhuriyet kurumlarına olan bağlılığına vurgu yaptı. Avrupa Birliği (AB), Avrupa ve NATO'ya olan bağlılığının tekrar tekrar altını çizdi.
Bu, Meloni'yi [ittifak] ortaklarından, yani Silvio Berlusconi'nin Forza Italia'sından ve Matteo Salvini'nin Lig partisinden farklı kılıyor. İki isim de sadece İtalya'da değil, dünyada da [Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin'in en iyi İtalyan arkadaşları olarak biliniyor. Yani, Giorgia Meloni, çok farklı bir duruş seçti ve ben bunun oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
"Önceki hükümetin politikalarını sürdürecek"
Bu siyasi tabloda bir unsurun daha önemli olduğu düşüncesindeyim. Bildiğiniz gibi, İtalya'da bir hükümetin iktidarda kalma süresi ortalama bir buçuk yıl; yani, bu süre çoğu zaman çok kısa.
Giorgia Meloni eğer iki yıldan daha uzun süre iktidarda kalmak istiyorsa AB'den gelen ve oldukça büyük olan mali yardımı almalı ve kullanmalı. Burada söz konusu olan 220 milyar Euro'luk bir meblağ; bu, İtalya için bir çeşit yeni Marshall Planı gibi kesinlikle eşsiz bir durum.
Bu devasa ve çok çok önemli mali destek elbette pek çok şart ve kısıtlamaya tabii ve o bunu kabul etti. Dolayısıyla, bence bu temel olarak Meloni hükümetinin önceki hükümetin politikalarını sürdüreceği anlamına geliyor.
Merkez solun "kendi kendini bitirme siyaseti"
İtalya'da sağ ittifakın seçimi kazanmasından bahsederken ülkedeki sol partilerin bu tablodaki yerini de merak ediyorum. Sol partilerin birleşmiş, güçlü bir ittifak ya da cephe oluşturamamış olmasının bu sonuçlarda etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Merkez solun izlediği kendi kendini bitirme siyasetinin bugün İtalya'da olanları anlamak için kilit öneme sahip olduğunu düşünüyorum çünkü seçimleri kazanmak ya da en azından aşırı sağın zaferini sınırlandırmak için tek şansları bir merkez sol koalisyonu ortaya koymaktı.
Fakat Demokratik Parti'nin kendi kendisini bitiren bir seçim yapması yüzünden bunu yapmadılar - ki ben bunun siyasi felaketin nihai sorumlusu olduğu kanaatindeyim.
Seçim kampanyası sırasında öne sürdükleri savları düşündüğümüzde de savlarının şu olduğunu görüyoruz: "Giorgia Meloni, demokrasi ve Cumhuriyete tehdit oluşturuyor ve faşizmin geri gelme tehlikesini gösteriyor. O zaman Anayasayı savunmalıyız; Anayasa ile Cumhuriyeti savunmak için de tüm demokratik güçlerden oluşan bir koalisyon kurmalıyız."
Fakat bunu yapmadılar. Dolayısıyla, bu çok alaycı bir tercih çünkü aşırı sağın seçimi kazanacağını ve muhalefeti tekellerine alacaklarını düşündüler.
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, homofobi...
İtalya'da bugün olanlarla ilgili bana neyin endişe verdiğini söyleyecek olursam, burada endişe duyduğum nokta bu seçimin bir çeşit dönüm noktası ya da siyasi dönemeç anlamına gelecek olması. Bundan şunu kastediyorum:
Bugün var olan pek çok tehlikeli ve küçük çaplı eğilim var. Var olan bu ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmenlerin ırkçı ve yabancı düşmanı bir şekilde reddedilmesi, Müslüman mülteci ve göçmenlere yönelik çok güçlü bir İslamofobi, homofobi ve pek çok durumda şiddet olaylarına dönüşebilecek dini, etnik ve toplumsal cinsiyet temelli azınlıklara yönelik reddetme tavırları, hükümetin kendisi tarafından meşrulaştırılacak. Bu, büyük bir değişim.
Dolayısıyla, sanırım İtalya'daki toplumsal ilişkilerin ve hayat koşullarının bir şekilde acımasızlaştırılmasına hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Seçimlere katılım neden düşük kaldı?
Fransa'daki seçimlere benzer bir şekilde İtalya'daki son seçimlerde sandığa giden seçmen oranı (yüzde 63,9) Cumhuriyet tarihinin en düşüğüydü. Sizce bu durumun sebebi ne olabilir?
Söylediğiniz gibi bu küresel bir eğilim. Bu, İtalya'ya özgü bir durum değil, genel bir eğilim. Bence İtalya'daki insanların bugün karşı karşıya kaldıkları sorunlar küresel sorunlar. Bugün küresel ölçekte bir demokrasi krizini deneyimliyoruz.
Burada oldukça çarpıcı bir paradoks var. Giorgia Meloni, seçim zaferini ilan ederken bunun demokrasinin zaferi olduğunu söyledi çünkü yıllar sonra ilk defa İtalyalılar seçtikleri bir hükümete sahip olacaktı.
Bu doğru çünkü [2021'de Cumhurbaşkanının atadığı] eski başbakan Mario Draghi İtalyalılar tarafından seçilmemişti. Bundan 10 yıl önce de Mario Monti'yi seçen İtalya'daki seçmenler değil, Avrupa Birliği olmuştu.
İtalya'nın Kardeşleri'nin, aşırı sağın, yeni radikal sağın, kurumlara yönelik bu yaygın hoşnutsuzluktan, hayal kırıklığı ve öfkeden yararlandığını düşünüyorum. Ve bir kez daha Demokratik Parti bu durumun asıl sorumlularından biri.
"Benzeşmeler var ama ekonomik çıkarlar farklı"
Son olarak, İtalya'daki seçim sonuçlarının Avrupa'yı genel olarak nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Ya da belki şöyle sormalı: Bu sonuçların genel bir trendin, örneğin Avrupa'da aşırı sağın yükselişinin bir parçası olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu seçimler kesinlikle aşırı sağa dönük genel eğilimi güçlendirip devam ettirecek. Giorgia Meloni Avrupa'daki partnerlerini tamamlıyor. Fakat ben niteliksel olarak bir şeylerin değişeceğini düşünmüyorum.
Giorgia Meloni'nin AB içinde - örneğin Macaristan ve Polonya ile - siyasi bir eksen yaratmak isteyeceğini sanmıyorum. Elbette Meloni, [Macaristan Başbakanı Viktor] Orbán ve Polonya'daki partnerleri arasında siyasi benzeşmeler mevcut. Fakat ekonomik çıkarları birebir aynı değil.
İtalya Euro bölgesinde ve ekonomisi özellikle Almanya'nın ekonomisiyle ama aynı zamanda Fransa'nın da ekonomisiyle çok iç içe geçmiş durumda.
Dahası, bence Avrupa Birliği için ekonomik ve sosyal politikalar siyasi rejim şeklinden çok daha önemli. Yani, İtalya'daki otoriter bir dönüş Avrupa Komisyonu'nu rahatsız etmez ya da onlara sorun yaratmaz. AB'nin önerdiği sosyal politikaları reddetmek bir sorun olurdu. Yani, mesele bu. (SD)