'Sansüre yol açacağı' gerekçesiyle Meclis'e sunulduğu günden bugüne kadar yoğun eleştirilerin hedefi olan 'dezenformasyon yasası' 1 Ekim'de yeni yasama döneminin başlamasıyla birlikte yeniden Meclis gündemine gelecek.
Ancak basın meslek örgütlerinin, gazetecilerin ve muhalefet partili vekillerin yasa teklifine karşı tepkileri sürüyor.
Görüşlerini sorduğumuz Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş "Talebimiz teklifin geri çekilmesi" diyor. Ardından da yasa teklifinin ne getireceğini anlatıyor. Dinliyoruz:
"Bu maddelerin neresi dezenformasyonu önleyecek"
Tasarının geneline baktığımızda basın ve ifade özgürlüğünü engelleyen bir yapı görüyoruz. Meslek örgütleri buna ‘sansür yasası’ diyor. Ancak hükümet ‘dezenformasyon yasası’ olarak adlandırıyor. Kim doğruyu söylüyor? Gerçekten de bu bir dezenformasyon değil de sansür yasası mı?
Dezenformasyon sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın sorunu. Basın meslek örgütlerinin dezenformasyonu engelleyecek bir düzenlemeye “hayır” demesi beklenemez. Ancak geçtiğimiz Haziran’da hazırlanan ve komisyonlardan geçen yasa tasarı dezenformasyonu engelleyecek bir yasa tasarısı değil, bir kontrol ve sansür yasasıdır. Bizim karşı çıkmamızın nedeni de budur. Tasarının içeriğine baktığımızda bunları net olarak görüyoruz. Ağırlıkla muğlak ifadeler ile gazetecilik faaliyetleri suç olarak gösterilebilecek.
Örneğin tasarı da yer alan 29. madde “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır” hükmü yer alıyor.
Gazetecilere haber kaynağını açıklamak zorunda bırakan, hangi haberin böyle değerlendirilebileceğinin muğlak olduğu bir düzenleme söz konusu. Bir yangın haberi “Halk içinde endişe” yaratma olarak değerlendirilebilecek bir düzenleme söz konusu. Aynı suç tanımı sosyal medya kullanıcıları içinde geçerli olacak.
Yine “internet medyasına resmi ilan vereceğiz, basın kartı alacaklar” diye reklamı yapılan düzenleme de ise bu yetkilerin tamamı Basın İlan Kurumuna verilmekte. Teklifin 7. maddesiyle Basın Kanunu’nun “Düzeltme ve Cevap Hakkı” başlıklı 14. maddesinde internet haber sitelerine gönderilen metinlerin en geç 1 gün içinde yayınlanması gerekiyor. Bu süre basılı gazeteler için üç gün iken internet için bir gün gibi kısa bir öngörülüyor. Oysa itiraz süreçleri de söz konusu olduğundan süre son derece kısıtlayıcı.
Öte yandan yayın hakkında verilen erişimin engellenmesi ve/veya içeriğin çıkarılması kararının uygulanması ya da internet haber sitesi tarafından içeriğin kendiliğinden çıkarılması durumunda, düzeltme ve cevap metni ilgili yayının yapıldığı internet haber sitesinin ana sayfasında 24 saat süreyle yayımlanır düzenlemesi eklenmiş. Bu süre komisyonlar sürecinde her ne kadar kısaltılmış olsa da basın kart vereceğim size deniyor ancak çok kısa bir süre içerisinde tekzip sitelerine dönüşecek haber siteleri.
Teklifin 32. maddesi ile 8. maddesindeki suç kataloğuna “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 27’nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında yer alan suçlar” maddesi de eklenmek isteniyor. Bu suçlar “Millî İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.”
Bunların neresi dezenformasyonu önlemek olarak düşünülebilinir?
"Israrın nedeni seçim süreci"
Teklifin 29. maddesinden bahsettiniz. Bu madde bazı durumlara yaşanılanı ‘örgütlü suçlara’ sokuyor. En çok tartışılan madde de zaten buydu. Geri de çekilmedi. Bu madde üzerinde iktidarın diretmesi neden?
Bu yasanın toplamına baktığımız da aslında bütün derdin haberi gizlemek olduğunu görüyoruz. Bu madde ile özellikle gazetecilere haber yaparsanız, vatandaşa sosyal medyada hükümet aleyhine paylaşım yaparsanız 3 yıla kadar cezaevinde kalabilirsiniz deniyor.
Hükümetin bu yasa da bu ısrarının nedeni de Türkiye’nin bir seçim sürecine girmiş olması. 29. madde “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye tarif edilen ama neyin yanıltıcı olduğu tanımlamayan bir düzenleme.
Bu kadar kutuplaşmış bir ülkede her bilgi diğerine göre yanıltıcı olarak değerlendirilebilinir. Hele ki hukuk sisteminin çöktüğü taraflı veya sipariş kararlar verilen bir adalet sisteminde bu madde birçok gazetecinin cezaevine girmesine neden olacak bir maddedir. Ama tek başına gazeteciler için de sorun değildir bu madde. Sosyal medya kullanıcıların da bu madde ile cezaevine gönderilebilecek. Örneğin sosyal medyada kullandığınız bir hashtag nedeniyle örgütlü bir eylem olarak değerlendirilip daha fazla ceza almanız mümkün olacak.
"Neyin dezenformasyon olduğuna iktidar karar verecek"
Peki bir bilginin bir dezenformasyon olup olmadığına kim karar verecek?
Bilginin dezenformasyon olup olmadığı yargı bağımsızlığını tamamen yitirdiğimiz göz önüne alındığında iktidarın kontrolünde olacak. İktidar buna karar verecek.
"Basın meslek örgütlerine sorulmadı"
Yasa Meclis’te de çok sert tartışmalara neden oldu. Basın meslek örgütleri de oradaydı. Ancak şunu sormak istiyorum. Yasa hazırlanırken size (basın meslek örgütlerine) hiç danışıldı mı? Siz bu yasanın tam olarak neresinde müdahil oldunuz?
En temel itiraz noktamızı da bu oluşturuyor. Gazetecilerin çalışma, yaşam biçimini ve basın özgürlüğünü direk ilgilendiren bir konuda basın meslek örgütlerine sorulmadan hazırlanan bir tasarı bu.
Bizim bu hazırlıktan Meclis Başkanlığına sunulduktan sonra haberimiz oldu. Hemen arkasından TGS’nin de içinde olduğu meslek örgütleri önce TBMM’deki siyesi partilerin grup başkan vekillerine arkasından Dijital Mecralar ve Adalet komisyonlarında itirazlarımızı ilettik ancak bir virgül dahi değiştirmediler.
"İkinci bir RTÜK yaratma çabası"
Basın İlan Kurumu ve RTÜK’ün verdiği cezalarda taraflılık görüyoruz. Hatta RTÜK, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜRGEV ve Ensar Vakfı iddialarına yer verdiği için TELE 1, KRT, Flash ve Halk TV'ye para cezası kesmişti. Bir parti genel başkanının açıklamasını yayınlamak cezaya konu olurken, ‘dezenformasyon yasasıyla’ birlikte daha fazla ne olabilir ki diye insan düşünmeden edemiyor… Bir de ek olarak internet medyasına basın kartı vaadi var tabi. Yasa geçerse eleştirel medyada çalışan gazeteciler sizce basın kartı alabilecekler mi? Yoksa basın kartı üzerindeki politiklik devam mı edecek? Teklif bu haliyle geçerse gazetecilerin hayatında ne değişecek?
RTÜK’ün keyfi kararlarının yanına Basın İlan Kurumunun keyfi kararlarını da eklemek istiyorlar. İkinci bir RTÜK yaratma çabası içerisindeler. O yüzdendir ki Basın İlan Kurumu bürokratları yaz boyu durmadan bölge bölge yerel basın ve örgütlerle toplantılar yaparak bu yasaya destek aramaya giriştiler. Üstü kapalı bile değil açıktan bu kanunu desteklemezseniz resmi ilanları kesme tehditleri savurdular.
Şu anda hala kendilerinde yeteri kadar kontrol altında tutamadıkları internet medyasının ve sosyal medya ağlarını kontrol altına almaya çalışıyorlar. Düşünün bir mafya lideri sosyal medya hesabından siyasetçilerin, iş adamların nasıl kirli ilişkiler içerisinde oldukları anlatıyor, nasıl suçlar işlendiğini tüm ülkenin gündemine sokuyor. Seçim yaklaştıkça bu tarz gerçeklerin su yüzüne çıkmasını engellemeye çalışıyorlar.
Teklif bu haliyle geçerse toplumun bilgi ve habere ulaşması daha zor olacak, gazeteciler tutuklanacak. Nitekim Ağustos’ta İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan Dezenformasyonla Mücadele Birimi de düşünüldüğünde bu konuda kararlı oldukları açık.
"Düzenlemeye ihtiyaç var ama bu şekilde değil"
Son olarak internet medyası düzenlemeye ihtiyaç duymuyor mu? Meslek örgütleri ne düşünüyor bu konuda?
Elbette başta internet medyası olmak üzere tüm gazeteciler basın kartlarından özlük hakları, basın iş kanununa kadar bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bizde bunu söylüyoruz; değiştirelim, meslek örgütleri ile yasa yapıcılar otursunlar ve herkesi kucaklayacak, basın ve ifade özgürlüğünü sağlayacak bir düzenleme yapalım diyoruz.
Ama bize bugün dayatılan şey İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un hazırladığı bir sansür yasası. Bunu kabul etmemizi hiç kimse beklemesin. Siyasal ve parasal gücünü kullanarak gazetecilere ve topluma bu dayatmanın yapılmasını kabul etmiyoruz. Her yerde de itirazımızı sunmaya devam edeceğiz.
(HA)