* Fotoğraflar: AA & Annalena Baerbock Twitter hesabı
"Tekrar söylüyorum: Silah gönderiyoruz, pek çok müttefikimiz de gönderiyor. Burada söz konusu olan korku değil, siyasi sorumluluk. Talep edildiği gibi uçuşa yasak bölge ilan etmek NATO'yu savaşın taraflarından biri haline getirirdi. Ben bir yemin ederek göreve başladım.
"Son derece silahlı bir süper güç, bir nükleer güç olan Rusya ile askerî açıdan doğrudan karşı karşıya gelmeyi önlemek için her şeyi yapmamız gerektiğini çok önce söyledim. 3. dünya savaşına yol açacak bir gerginliğe engel olmak için her şeyi yaparım. Bir nükleer savaş olmamalı."
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ülkesinin Rusya'nın işgali altındaki Ukrayna'ya ağır silah göndermemesine ilişkin eleştirilere Der Spiegel'e verdiği röportajda kısaca bu sözlerle yanıt vermişti.
Scholz'e göre, dünyadaki sayılı nükleer güçten biri olan Rusya'ya karşı böylesi bir adım nükleer savaş tehlikesini de beraberinde getirebilirdi.
Almanya'nın Ukrayna'ya ağır silah sevkiyatı yapmaktan neden geri durduğunun bu sayede açıklığa kavuştuğu düşünülürken ve söz konusu röportajın yayınlandığı haftalık dergi halen raflardayken Almanya Federal Meclisi 27 Nisan'da Ukrayna'ya ağır silah göndermeyi kabul etti.
Scholz'e yönelik eleştiriler ise haliyle durmadı.
Almanya Şansölyesi, bu sefer de halihazırda Avrupa'da bir nükleer savaş ihtimalinden tedirgin olan Almanya kamuoyunu daha da tedirgin etmek ile suçlanacak, devlet kanalı ZDF'ye 2 Mayıs'ta verdiği röportajda, "Ağır silahın ne anlama geldiğini 4 saat boyunca tartışabiliriz" diyerek Almanya'nın Ukrayna'ya "gemi, savaş uçağı veya u-bot" göndermediğini söyleyecekti.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra askeri bir güç olarak öne çıkmamayı tercih eden Almanya'nın ağır silahlar konusundaki çelişkili açıklama ve kararları ise şüphesiz Almanya hükümetinin Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin izlediği politikanın eleştirilen tek noktası olarak kalmadı.
Peki, Almanya yönetimi savaşın başladığı 24 Şubat'tan bu yana ne kararlar aldı ve nasıl bir tutum sergiledi? Kimler, neden eleştirildi?
Bu soruların cevaplarına biraz daha yakından bakalım...
16 yıllık Merkel döneminin ardından
* Fotoğraf: bianet - Arşiv
Mevcut Almanya Federal Hükümeti'nin Rusya-Ukrayna savaşına yönelik tutumunu öncelikle ülkenin iç siyaseti bağlamında ele almak gerekiyor.
Yakın geçmişi tekrar hatırlamak gerekirse, ülkeye 16 yıl boyunca liderlik eden Hristiyan Demokrat Partili (CDU) Şansölye Angela Merkel seçimlerde yeniden aday olmamış, 26 Eylül 2021'de yapılan seçimleri Olaf Scholz'ün aday olduğu Sosyal Demokrat Parti (SPD) kazanmıştı.
Bunu uzun müzakere sürecinin ardından 8 Aralık'ta SPD, Yeşiller ve liberal Hür Demokratik Parti'nin (FDP) ülkede "trafik ışığı koalisyonu" olarak da bilinen koalisyon hükümetini kurması izledi.
Yeni hükümetin Şansölyesi Scholz, Savunma Bakanı Christine Lambrecht (SPD), Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck (Yeşiller), Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller) ve Maliye Bakanı Christian Lindner (FDP) olacak, bu beş isim ilerleyen aylarda Ukrayna savaşı bağlamında Almanya'nın iç ve dış siyasetine şekil veren isimler olarak öne çıkacaktı.
Diğer bir deyişle, daha önceki CDU-SPD koalisyon hükümetinde Maliye Bakanı olan Scholz ve Adalet Bakanlığı ile beraber Aile, Yaşlılar, Kadınlar ve Gençlik Bakanlığı görevini yürüten Lambrecht'i saymazsak bu isimlerin izleyeceği politika belki de bir nevi "tabula rasa" olacaktı.
Peki, gerçekten öyle mi oldu?
Rusya ile yakın ilişkiler ve enerji bağımlılığı
Savaş başladığında Almanya'nın en çok eleştirildiği konuların başında şüphesiz yıllar içinde Rusya ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile "yakın ilişkileri" ve Rusya'ya enerji alanındaki bağımlılığı geliyordu.
Örneğin, nasıl olmuştu da 2014'te Kırım'ın ilhakı ile birlikte niyetini aslında açıkça belli eden Putin, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Ukrayna gibi ülkelerin karşı çıktığı Nord Stream 2 gibi projelerle, dolayısıyla da daha fazla finansman ile desteklenmeye devam etmişti?
İlk hattı Haziran 2021'de tamamlanan Nord Stream 2 (Kuzey Akım 2), Rusya'nın doğalgazını Polonya, Belarus, Ukrayna ve Baltık ülkelerini pas geçerek Baltık Denizi üzerinden doğrudan Almanya'ya iletmesine imkan sağlayan ve 2011 yılında kullanılmaya başlanan Nord Stream ile birlikte yıllık yaklaşık 110 milyar metreküplük gaz kapasitesi bulunan bir projeydi.
* Görsel: Anadolu Ajansı (AA)
Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan bir gün önce, Putin'in Ukrayna'nın ayrılıkçı bölgeleri Donetsk ve Luhansk'ı tanıması ve bölgeye asker gönderilmesi emrini vermesinin ardından Almanya hükümeti bir açıklama yaparak Nord Stream 2 doğalgaz boru hattı için onay sürecini durdurdu.
Fakat bu, ülkenin enerji alanında Rusya'ya olan bağımlılığının bittiği anlamına gelmiyordu. Eurostat'ın 2020 verilerine göre, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri doğalgazın yüzde 38,1'ini Rusya'dan alıyordu. Almanya için bu oran yüzde 55'ti. 2020'de Avrupa'nın boru hatları üzerinden Rusya'dan aldığı toplam 167,7 milyar metreküplük doğalgazın 56,3'ünü Almanya almıştı.
Almanya Federal Ekonomi Bakanlığı'nın yayınladığı son rapora göre, son haftalarda Rusya petrolüne olan bağımlılık yüzde 35'den yüzde 12'ye, Rusya kömürüne olan bağımlılık ise yüzde 50'den yüzde 8'e düştü.
Almanya'nın Rusya'dan alınan doğalgaza olan bağımlılığı ise yine aynı rapora göre yüzde 55'den yüzde 35'e indi.
Öte yandan, Rusya doğalgazına ambargo koyma konusunda henüz adım atmayan Almanya'nın Rusya ve Putin ile yıllar içinde kurduğu yakın ilişkiler ve enerji bağımlılığına ilişkin eleştiriler özellikle Şansölye Olaf Scholz'ün partisi SPD'den iki isim üzerinde yoğunlaşıyor:
Eski Şansölye Gerhard Schröder ile dönemin Dışişleri Bakanı ve mevcut Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier.
Gerhard Schröder ve Frank-Walter Steinmeier
* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
1998-2005 yılları arasında Almanya Şansölyesi olan Gerhard Schröder aslında savaş başlamadan önce de tartışmalı bir figürdü.
Şansölyelik döneminde Nord Stream projesini Putin ile birlikte hayata geçiren Schröder, 2005 yılındaki genel seçimleri kaybettikten hemen sonra Rusya'nın devlet enerji şirketi Rosneft'in Denetleme Kurulu Başkanı olarak çalışmaya başladı, Nord Stream doğalgaz boru hattını inşa eden Nord Stream AG Hissedarlar Komitesi'nin de başkanlığı görevine getirildi.
Savaş başladıktan sonra da söz konusu görevlerini sürdüren Schröder, savaş başladıktan birkaç hafta sonra, 11 Mart 2022'de savaş ile ilgili Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmek için başkent Moskova'ya gitti. Fakat ne Almanya ne de Ukrayna yönetimi böyle bir adım talep ettiğini söyledi ne de Rusya Schröder'in ziyaretini doğrulayan bir açıklama yaptı.
Gerhard Schröder'in kendi inisiyatifiyle aldığı yolculuk kararı ve yaptığı görüşme ise ülkesi Almanya'da eski şansölyenin partisi SPD'den ihraç edilmesi çağrılarının daha da gürleşmesine sebep oldu.
Şansölye Scholz de 2 Mayıs'ta daha önceki çağrısını yineleyerek Schröder'in çalıştığı Rusya şirketlerinden ayrılmasını istedi.
* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
Bu bağlamda özellikle Ukrayna'nın tepkili olduğu bir isim daha var: Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier.
Steinmeier, 12 Nisan'da Polonya, Estonya, Litvanya ve Letonya devlet başkanları ile birlikte başkent Kiev'i ziyaret etmek istediğini, fakat Ukrayna yönetiminin bu isteği geri çevirdiğini açıkladı.
Ukrayna'nın Berlin Büyükelçiliği, Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin red kararını doğrularken Ukraynalı bir diplomat, "Hepimiz Steinmeier'in Rusya ile yakın zamana kadar çok sıkı bağları olduğunu biliyoruz. Şu anda kimse Steinmeier'i Kiev'de görmek istemiyor" dedi.
2005-2009 ve 2013-2017 yılları arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Steinmeier'in kendisi de ilerleyen günlerde "o dönemlerde müttefiklerinin özellikle Nord Stream 2 doğalgaz projesine yönelik uyarılarını dikkate almamanın da bir hata olduğunu" kabul etti.
Öte yandan, Ukrayna Steinmeier yerine Scholz'den bir ziyaret beklediğini ifade etmiş, Ukrayna'nın Almanya Büyükelçisi Andrij Melnyk, "şansölye ya da federal hükümet yetkilisi gibi Ukrayna'ya destek için somut kararlar alabilecek birinin gelmesinin daha iyi olacağını" söylemişti.
Fakat görünüşe bakılırsa cumhurbaşkanının ülkede istenmemesi Şansölye Scholz için bir kırmızı çizgiydi. Steinmeier ve Zelenski sonrasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirse de Scholz, Steinmeier'in gördüğü muameleyi gerekçe göstererek Ukrayna'ya gitmeyi reddetti.
Onun yerine – herkesten önce – CDU Genel Başkanı Friedrich Merz Ukrayna'da Zelenski ile görüşecek, onu Federal Meclis Başkanı Bärbel Bas (SPD) ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock izleyecekti.
Yeşiller: Pasifizm uzak bir hayal
* Görsel: Pixabay
Ukrayna'daki durum bizi bundan birkaç ay önce hayal edemeyeceğimiz şeyleri yapmak durumunda bırakıyor. Ağır silah sevkiyatı da şüphesiz bunlardan biri.
Kendisi de çocukluk yıllarında Irak'ta savaş koşullarında yaşamış olan Yeşiller Partisi Eş Başkanı Omid Nouripour, partisinin Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumunu kısaca böyle değerlendiriyor.
Bu sözleri 30 Nisan'da Almanya kamuoyuyla paylaşan Handelsblatt gazetesi ise Yeşiller için "Pasifist bir ekoloji partisi resmi, yerini giderek pragmatist bir Realpolitik'e bırakıyor" yorumunda bulunuyor.
Bütçede savunma harcamalarına 100 milyar Euro'luk ek fon ayıran "trafik ışığı koalisyonunun" bir parçası olan Yeşiller partisinden Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Almanya'nın bu süreçteki politikalarında etkin rol oynuyor.
Ukrayna'ya ağır silah sevkiyatını destekleyen ve Almanya'nın Rusya enerjisine bağımlılığını azaltmak için temel hak ve özgürlükler konusunda karnesi hayli zayıf olan Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) yönelen Yeşiller'in Rusya-Ukrayna savaşı bağlamındaki tavrı Şansölye Olaf Scholz'ün Almanya için kullandığı "Zeitenwende" (dönüm noktası) ifadesinin aslında Yeşiller için de geçerli olabileceğine işaret ediyor.
Örneğin, Paskalya öncesi muhtemel bir ateşkese ilişkin konuşan Habeck, mevcut durumda pasifizmin "uzak bir hayal" olduğunu söylemişti. Putin'in uluslararası hukuku çiğnediğini ifade eden Ekonomi Bakanı, "barışın ancak Putin'in saldırı savaşını durdurması halinde mümkün olacağını" ve "olanlara seyirci kalmanın daha büyük bir suç olduğunu" belirtmişti:
"Bu savaşta kimin saldırgan olduğu, kimin acil durumda kendini savunduğu ve bizim – silahlarla da – kimi desteklememiz gerektiği açık."
Dışişleri Bakanı Baerbock ise Nisan ayında Brüksel'deki AB Dışişleri Bakanları Zirvesi'nde özetle şöyle diyecekti: "Açık olan şu ki Ukrayna'nın daha fazla askeri materyale, özellikle de ağır silahlara ihtiyacı var. Ve artık bahaneler bulma değil, yaratıcı ve pragmatik olma zamanı."
Tüm bunlar olurken aralarında feminist Alice Schwarzer'in de olduğu 28 aydın ve sanatçı 29 Nisan'da Olaf Scholz'e açık bir mektup yazarak Ukrayna'ya ağır silah sevkiyatı yapılmaması çağrısında bulundu. Fakat mektup özellikle hükümet çevrelerinde pek destek bulmadı.
Çevreciler Yeşiller'e karşı
Wilhelmshaven petrol limanı. (Fotoğraf: Pixabay)
Son olarak, Yeşiller'in Ukrayna savaşı bağlamında izlediği enerji politikalarının da eleştirileri beraberinde getirdiğini söylemek mümkün.
Rusya'dan daha az da olsa doğalgaz almaya devam eden Almanya'nın alternatif olarak yöneldiği yakıtlardan biri de enerji tedarikçilerinin "çevre dostu" olduğunu savunduğu LNG oldu.
Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, 5 Mayıs'ta Katar'dan ithal edilecek olan Sıvılaştırılmış Doğalgaz (LNG) için Almanya'nın kuzeyindeki Wilhelmshaven'da dört Yüzer Depolama ve Tekrar Gazlaştırma Ünitesi (FSRU) inşasını öngören anlaşmayı imzaladı.
Dört üniteden birinin 2022 sonunda çalışmaya başlamasını içeren anlaşmaya ilişkin açıklama yapan Habeck, "Almanya'da aslında imkânsız olan bir şeyi başarmak için iyi bir şansımız var: 10 ay içinde bir LNG terminali kurmak ve onu Alman gaz tedarikinin bir parçası kılmak" dedi.
LNG ile ilgili gelişmeler her ne kadar Habeck için bir başarı öyküsü gibi görünse de çevre örgütleri projeye karşı çıktı.
Örneğin, Alman Çevre Yardımı (DUH) derneği, LNG için inşa edilecek yüzen terminallerin Kuzey Denizi'ndeki "musur" olarak da bilinen liman yunuslarına zarar vereceğini ve su altı yaşam alanlarını geri döndürülemez şekilde yok edeceğini söyleyerek inşaatın durdurulmasını talep etti.
DUH derneğinin eleştirdiği noktalardan biri de çevre koruma örgütlerinin şimdiye kadar projenin planlama sürecine dahil edilmemiş olmasıydı.
Doğa Koruma Derneği (NABU) Eyalet Başkanı Holger Buschmann da inşaatın başlamasını eleştirerek LNG'yi "temiz enerji olarak nitelendirmenin düpedüz alaycı" bir tavır olduğunu ifade etti.
Peki, Habeck'in bu eleştirilere yanıtı ne oldu?
DUH derneğinin eleştirilerini "yanlış" olarak niteleyen Ekonomi Bakanı, alınan kararı özetle şu sözlerle savundu:
"LNG terminallerimiz olmazsa gaz Rusya'dan gelir ve Almanya'daki tedarik güvenliği güvence altına alınamaz.
"Şikâyetiniz şüphe durumunda bize Putin'e daha büyük bir bağımlılık olarak geri döner. Bu noktada bunu yapmamalısınız."
Yani, siyaset bilimci Liana Fix'in sözleriyle ifade etmek gerekirse, Rusya'ya olan bağımlılığı sebebiyle özellikle doğalgaz ambargosuna yanaşmayan Almanya'nın "kendi yarattığı bu ikilem" daha önceki hükümetlerde yer alsın ya da almasın tüm aktörler açısından Yeşiller ile çevrecileri dahi karşı karşıya getirebilecek düzeyde yeni ikilemleri beraberinde getirebiliyor.
Öte yandan, Şansölye Olaf Scholz'ün partisi SPD'nin önce 8 Mayıs'taki Schleswig-Holstein yerel seçimini, 15 Mayıs'ta ise ülkenin en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya'daki yerel seçimi kaybetmesi, bunun yanında Yeşiller'in her iki eyalette de ciddi oy artışları yaşaması hem Scholz'ün tereddütlü tavrının Almanyalı seçmenin onayını almadığı hem de Yeşiller'in izlediği politikanın Almanya kamuoyunda çok da tartışmalı bulunmadığı şeklinde yorumlanabilir. (SD)