Haberin İngilizcesi için tıklayın
Dışişleri Bakanlığından Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme süreci görüşmelerine ilişkin yapılan açıklamada, “Özel Temsilciler, iki ülke arasında bu süreç yoluyla tam normalleşmenin sağlanmasına yönelik daha önce ilan edilen hedefi teyit etmişlerdir” denildi.
Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme süreci görüşmelerinin üçüncüsü Viyana'da gerçekleştirildi.
Dışişleri Bakanlığından görüşmeye ilişkin yapılan açıklamada, şöyle denildi: “Özel Temsilciler, iki ülke arasında bu süreç yoluyla tam normalleşmenin sağlanmasına yönelik daha önce ilan edilen hedefi teyit etmişlerdir.
“Bu kapsamda, somut görüşleri hakkında samimi ve yapıcı görüş alışverişinde bulunmuşlar ve bu yönde somut ilerleme için atılabilecek olası adımları ele almışlardır.
“Özel Temsilciler, süreci önkoşulsuz olarak sürdürmeye yönelik uzlaşılarını tekrarlamışlardır.”
TIKLAYIN - Türkiye ve Ermenistan, yıllar sonra ilk kez ilişkileri normalleştirmeyi konuşuyor
2009’dan sonra ilk adım
Türkiye ve Ermenistan'ın 30 yıldır hiçbir diplomatik veya ticari bağlantısı yok. Sınırlar kapalı. Öyle ki Türkiye'nin resmi verilerine göre Türkiye ile Ermenistan arasındaki ticaretin büyüklüğü 2021'de sadece 3,8 milyon dolardı.
Bu nedenle Türkiye ve Ermenistan’ın bugün Moskova’da gerçekleştirdiği toplantı onlarca yıldan sonra bir ilk olarak nitelendirilebilir.
Ancak her iki taraf da 2009’da benzer bir ‘normalleşme sürecinden’ geçmişti. O tarihten bu yana da, ‘bugün’ bağlantıları yeniden kurmaya yönelik ilk girişim.
2009’da yaşananlarBBC'den Ece Göksedef 2009'daki normalleşme adımlarını şöyle özetlemişti: 2007'de Abdullah Gül, 2008'de Serj Sarkisyan ülkelerinde cumhurbaşkanı seçildi. Serj Sarkisyan’ın göreve başlamasının ardından Abdullah Gül mevkidaşına yönelik bir mektup kaleme aldı. Mektup, geleneksel tebriklerin ötesine geçiyordu. Gül ikili ilişkilerin geliştirilmesi temennisini güçlü bir şekilde dile getirdi. Aynı tarihlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, Ermenistan’daki mevkidaşlarına birer iyi niyet mektubu gönderdi. Sarkisyan, Gül’ün mektubuna olumlu yanıt verdi, daha sonra da Gül'ü, Erivan’da oynanacak olan Ermenistan ve Türkiye milli maçına davet etti. İki ülkedeki milliyetçi kesimlerin tepkilerine rağmen Abdullah Gül ilk kez bir devlet başkanı olarak, 6 Eylül 2008'de Erivan'a gitti. Maçın ardından Gül, Başkanlık Sarayı'nda Sarkisyan'la, daha sonra "yapıcı ve olumlu" diye açıklayacağı bir görüşme yaptı. Bunun ardından Türkiye, Ermenistan uçaklarına hava sahasını tamamen açtı, yurtdışı temsilciliklerde iki ülke diplomatları, birbirlerinin davetlerine katılmaya başladı. İki ülkenin dışişleri bakanları, uluslararası toplantılarda birkaç kez bir araya geldi. Ancak bu sırada Azerbaycan ile yakın ikili ilişkilerini bozmak istemeyen Türkiye, bir yandan da Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye üçlü görüşme formatını oluşturmak için çabaladı. Eylül 2008'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları sırasında üst düzey olmayan bir üçlü görüşme gerçekleşti. Ocak 2009'da da Davos'taki zirvede İlham Aliyev, Erdoğan ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan birlikte kameralara poz verdi. Ancak Azerbaycan, bundan sonraki girişimlere olumlu yanıt vermedi. Hatta; 6-7 Nisan 2009’da Medeniyetler İttifakı toplantısı için birçok dünya lideri Türkiye’ye gelirken İlham Aliyev gelmeyi reddetti. 9 Nisan 2009'da ise Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasının kabul edilmeyeceği yönünde bir açıklama yaptı. Gül'ün ve Babacan'ın Bakü'ye yaptığı ziyaretler sonuç vermedi. Bir süre sonra hem Erdoğan hem Gül, yaptıkları konuşmalarda "Ermenistan işgali altındaki Dağlık Karabağ" vurgusu yapmaya başladı ve Ermenistan'a "işgale son verme çağrısı" yapmaya başladı. Açıklamalar sıklaşınca, Ermenistan’dan rahatsızlık duyduklarına dair açıklamalar gelmeye başladı. Bu ortamda dönemin Babacan, Erivan'a bir ziyaret gerçekleştirdi. Mevkidaşı Nalbantyan, ziyaretin ardından "sınırların açılması konusunda ilerleme kaydettiklerini ancak nihai anlaşmaya varılmadığını" açıkladı. 22 Nisan 2009'da Türkiye, Ermenistan ve İsviçre Dışişleri Bakanlıkları ortak bir açıklama yaparak iki ülkenin "kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kaldığını, normalleşme için bir yol haritası belirlendiğini" duyurdu. Ancak yol haritasının detayları açıklanmadı. Azerbaycan basınındaki eleştirinin tonu da "Türkiye Karabağ'ı satıyor" manşetleri basacak kadar sertleşti. Bakü, SOCAR aracılığıyla da Türkiye'ye sattığı doğalgazın fiyatını da artırmak için girişimde bulundu. Bunun üzerine, ortak bildirinin üzerinden bir ay bile geçmeden dönemin Başbakanı Erdoğan, 14 Mayıs 2009'da Bakü'ye yaptığı ziyarette, Azerbaycan Parlamentosu'nda bir konuşma yaptı ve "Son dönemlerde yalan haberler üzerinden kardeşlik iklimi gölgelenmeye çalışıldı, adeta bir bardak suda fırtınalar koparıldı. Yukarı Karabağ tamamıyla Ermenistan'ın işgali altına girdiğinde kapılar kapanmıştır. Bu ortadan kalktığında kapılar açılır veyahut biz Azeri kardeşlerimizle bu noktada mutabık kalmadığımız sürece bir adım atamayız." dedi. İlham Aliyev, bu sözler üzerine "artık şüpheye yer kalmadığını" söyledi ve Erdoğan'a teşekkür etti. Bu sırada Türkiye’nin Ermenistan'la görüşmeleri devam ediyordu. Ancak görüşmelerde Dağlık Karabağ konusuna değinilip değinilmediği hiçbir zaman açıklanmadı. 31 Ağustos 2009'da iki ülke arasında "Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol" ve "İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol" yapılması üzerine anlaşma sağlandı. Protokollerin yürürlüğe girmesinden iki ay sonra sınır kapılarının açılması kararlaştırıldı. Ancak protokollerin iki ülke bakanları tarafından imzalanması ve parlamentolarda onaylanması gerekiyordu. Türkiye'de muhalefet partileri protokollere karşı çıktı, meclise geldiğinde onay vermeyeceklerini açıkladı; bir yandan da küçük çaplı protestolar düzenlendi. Benzer şekilde tepki Ermenistan'da da vardı. Sarkisyan, Türkiye'nin büyük bir ticaret ortağı olacağını açıklayarak tepkileri dindirmeye çalıştı. Ardından Paris'ten başlayarak diasporayı ikna etmek için yurt dışı gezilerine başladı. Bu geziler sırasında da "hain" sloganlarıyla karşı karşıya kaldı. En büyük tepki ise Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nden (AYM) geldi. Mahkeme, "soykırım kurbanlarına da tazminat talep edilmesi gerektiği" açıklaması yaptı. Bu açıklama önemliydi; zira Ermenistan'da her türlü uluslararası sözleşme, Meclis'e gitmeden önce AYM'nin onayından geçmek zorundaydı. Tepkiler artarken nihayet 10 Ekim 2009'da, İsviçre Zürih’te ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in de katılımıyla, Türkiye ve Ermenistan'ın dışişleri bakanları Ahmet Davutoğlu ve Edward Nalbantyan protokolleri imzaladı. O gün yapılan konuşmalarda ne Dağlık Karabağ'a ne de 1915 olaylarına değinildi. Ancak iki tarafta da tepkiler dinmedi. Nihayet 10 Ocak 2010'da, Ermenistan AYM, protokollerin bazı şartlar yerine getirilirse uygulanmasının anayasaya aykırı olmadığına hükmetti. Bu şartların başında 1915 olaylarının tartışmasız "soykırım olarak kabul edilmesi" geliyordu. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, yaptığı sert açıklamayla bunu kabul etmeyeceğini duyurdu. Zaten TBMM'deki MHP ve CHP'den de onay verilmeyeceğine dair açıklamalar geliyordu. 10 Nisan'da son bir adım daha atıldı ve Nükleer Güvenlik Zirvesi için Washington’a giden Erdoğan ve Sarkisyan son bir görüşme yaptı. Ancak daha sonra yapılan açıklamalara göre, Erdoğan 'Dağlık Karabağ işgalinin sona ermesi' üzerinde dururken Sarkisyan 'soykırımın tanınması ve mağdurlara tazminat verilmesi' konusundan vazgeçmediklerini dile getirdi. Böylece son çaba da sonuçsuz kaldı. Görüşmeden günler sonra Sarkisyan, "Türkiye'nin Dağlık Karabağ sorununu ön koşul olarak sunduğunu, bunu kabul etmeyeceklerini" açıklayarak protokollerin meclise getirilmesini süresiz olarak askıya aldı. |
(EMK)