TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu’nun kısaltılmış adı. Görevi; ulusal ölçekte gereksinimi duyulan tüm alanlarda geçerli ve güvenilir veriler derleyerek ülke yönetimini ve toplumu bilgilendirici, aydınlatıcı istatistikler yayımlamak.
Bu kurumun önceki adı Devlet İstatistik Enstitüsü ve kısaltması da DİE’ydi. TÜİK’in ve de DİE’nin görevleri arasında gelişme ve değişmelerin önüne set çekerek, gayri şeffaf bir yapıyla araştırmacıları baskı altına alarak gerçeklerin açığa çıkmasını engellemeye çalışmak yer almıyordu. Bugün de yer alıyor olamaz.
ENAG, akademisyenlerden oluşan ‘enflasyon araştırma grubu’nun kısaltılmış adı. ENAGrup, bir süredir tüketici fiyatları enflasyonunu farklı bir metodoloji ve teknoloji ile ölçerek açıklıyor. TÜİK’in ölçümü ve açıklamalarıyla ENAG’ın ölçüm ve açıklamaları arasında, yıllık enflasyon bazında 80 puanı aşan bir fark var.
TÜİK yıllık tüketici fiyatları enflasyonunu yüzde 61 düzeyinde, ENAG ise yüzde 142 dolayında açıklıyor. Bu oranların ikisinin birden doğru olması mümkün değil, ama her ikisinin de yanlış ya da birinin doğru, diğerinin yanlış olduğundan söz edilebilir. ENAGrup enflasyon ölçüm sonuçlarını duyurduğu sitesinde (enagrup.org) –bültenlerinin sonuna eklediği- bir de yasal uyarı olarak şu açıklamaya yer veriyor:
‘’.. bilgiler aksi belirtilmedikçe ENAGrup’un sahip olduğu enflasyon hesaplama yöntem ve metodolojisi ile diğer kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Mevcut yöntem ve metodolojinin tüm telif hakları ENAGroup tarafından alınmış ve patent işlemleri sürmekte olup, bu yöntem ve metodoloji patent koruma kanunu kapsamında korunmaya alınmıştır. Mevcut metodoloji ve yöntemin aynı/benzer isim ile kullanılması, pazarlanması veya maddi kazanç edilmeye çalışılması durumunda, ENAGroup Türk Patent ve Marka Kurumu’nun patent mevzuatından doğan kanuni haklarını saklı tutar. Tüm hakları saklıdır.’’
Şimdi, önce 35-40 yıl kadar geriye gidip bazı saptamalarda bulunduktan sonra adım, adım bugüne gelmek istiyorum. Çünkü 12 Eylül sonrasında, seksenli yıllarda yaşanan bazı şeylerin bugün tekrar yaşatılmaya çalışılması gibi hisler kaplıyor içimi ve ‘bunda şaşılacak birşey yok’ deyip, geçemiyorum.
Seksenli yıllarda araştırma için alandan veri derlemek amacıyla anketörler il-ilçelerin mahalle ve sokaklarına dağıldıklarında, ellerinde kendilerini ve yaptıkları işi anlatan her türlü bilgi-belge olmasına karşın, karşılarına polis ya da jandarmaların çıkıp onları göz altına almaları hiç de az rastlanan olaylar değildi.
Araştırma yapmak için Anayasa gereği izin alma zorunluluğu olmasa da, ortada kendini dayatan bir sürü zorunluluk ve zorluklar vardı, varlıklarını sürdürmeye de devam ediyorlar.
Türkiye’de yapılacak araştırmalar için -yaptırımı olmayan- yasal bir gereklilik vardı. O da araştırmayla ilgili teknik açıdan DİE’ye başvurma ve DİE’nin teknik onayını alma zorunluluğu. Ama araştırmanın teknik onayı için başvurmazsanız, başvurulmamış olur ve bunun da bir yaptırımı olmazdı.
Fakat biz (Veri Araştırma olarak) yapacağımız kamuoyu araştırmaları için ayrıntılı araştırma modeli, metedolojisi, örneklem planı ve soru kağıdıyla birlikte DİE’ye başvurarak teknik görüş talep ediyor ve bu taleplerimize de yanıt alıyorduk.
Ne var ki bir süre sonra DİE’den başvurularımıza yanıt gelmemeye başlayınca, ben Ankara’ya giderek Enstitü Başkanı’ndan görüşme talep edip, başvurumuza yanıt verilmeme nedenlerini kendileriyle görüştüm. O zamanki Enstitü Başkanı Şefik Yıldızeli’ydi. Görüşmemizde Yıldızeli’nin bana söyledikleri şunlardı:
’’Türkiye’de yapılacak araştırmalar açısından yasal bir gereklilik var, ve bu yasal gereklilik, teknik açıdan bize başvurulması, teknik onayın alınmasıdır; ama, bunun yasal hiçbir yaptırımı yoktur, hiçbir yükümlülüğü yoktur; başvurursunuz veyahut da başvurmazsınız. Başvurmadığınız takdirde, bunun karşısında bir yaptırımın gelmesi söz konusu değildir. Türkiye’de yapılan birçok araştırma için de böyle bir başvuru söz konusu değildir; bugüne kadar yapılmadı. Ama siz bundan önceki bir araştırmanızla ilgili olarak bize başvurdunuz ve biz görüşümüzü size ilettik.
"Siz araştırma sürecinde, bu bilgiyi valiliklere de gösterdiniz. Ondan sonra siz araştırmanızı gerçekleştirdiniz, ama biz sizin yüzünüzden birçok yerden tepki aldık. Siz böyle bir araştırmaya nasıl izin verirsiniz diye, bize yetkililerden bir sürü laf geldi. Dolayısıyla, bundan sonra bu araştırmaları yapacaksanız, lütfen bize başvurmayın, bizden izin almayın ve bu çerçevede bu araştırmalarınızı yürütün. Tamam, sizin bize başvurunuz teknik nitelikte bir başvurudur, teknik açıdan bizden görüş istiyorsunuz, biz de size teknik açıdan görüş veriyoruz. Ne var ki, siz bunu anket uygulama sürecinde yetkililere gösterdiğiniz zaman, onlar bunu teknik açıdan anlamıyorlar, idari açıdan anlıyorlar ve araştırmanıza biz izin vermiş konumunda oluyoruz.’’[1]
Aktardığım görüşmeye bu yazıda değinmemin iki nedeni var. Dünün DİE’si ya da bugünün TÜİK’ine teknik görüş almak içine başvuru bir zorunluluk gibi görünse de, araştırmaların izne bağlı olmaması nedeniyle yaptırımı yok. Ama kamuoyuna mâlolan her araştırma için olmazsa olmaz olan bir etik kural var; o araştırmanın -başkalarınca da yinelenebilmesi sağlayacak biçimde- model, yöntem ve örneklem çerçevesinin araştırma bulgularıyla birlikte açık ve net biçimde anlatılıp, açıklanması kuralı.
Çünkü tersine bir tutum -kamuoyunu yanıltma da dahil- her türlü anlayışı özünde taşıyan, bilimsellik ve şeffaflık gereklerinden uzak bir araştırma anlayışını ortaya çıkarabilir ki bu da önemli sakıncalar doğuracak bir olgudur.
Araştırmacı eğer -sözü edilen bilgiler benim kullandığım know-how’dır, açıklayamam- diyorsa, o zaman bulgu olarak açıkladıklarını kamuoyuna ilan etmemesi ve sadece müşterileriyle olan ticari ilişkileriyle sınırlı olarak kullanması gerekebilir. Aksine bir davranış algı yaratma ve -hatta- algı yönetimi kapsamına girebilecektir ki, kamuoyuna bu tür verilerin, bilgi ve bulguların bilimsel araştırma olarak sunumu, varolan sakıncaların yok sayılması anlamına gelir.
Kaldı ki bu konular seksenli-doksanlı yıllarda Türkiye’de de bol bol tartışılmış ve kamuoyuna açıklanacak araştırma verileriyle ilgili etik kuralların geliştirilip, uygulamaya sokulması yönünde önemli adımlar da atılmıştı. Ne var ki son on – on beş yıldır bu kurallardan giderek ve hızlıca uzaklaşılıyor.
Bu uzaklaşma sadece kamuoyu araştırmaları ve araştırmacıları için yaşanan bir süreç değil. Kamu kurumlarından üniversitelere, basın-yayın kuruluşlarından siyasi yönetim organlarına değin uzanan bir kuralları çiğneme, kuralsızlaşma süreci yaşanıyor Türkiye’de.
Bugün TÜİK tarafından gerçekleştirilen ve açıklanan enflasyon rakamlarına -kurumun güvenilirliğini yitirmesi nedeniyle- güven duyulmuyorsa, başka kurum ya da kuruluşlar tarafından açıklanacak aynı döneme ilişkin enflasyon rakamlarının güvenilir bulunabilmesi için olmazsa olmaz koşulları var.
Bu koşulların başında da, bu bilgileri üreten kurum ve kişilerce yürütülen uygulamaların geçerliliği ve güvenilirliği gelir. Geçerlilik; ölçüm aracının ölçülmek istenen özelliğini ölçme niteliğidir. Güvenirlilik ise; ölçülmek istenen şeyi ölçümdeki şans etkisinden bağımsız, tam ve eksiksiz ölçerek ölçüm devamlılığını sağlama ölçütü olarak tanımlanabilir[2].
Dolayısıyla bir araştırmanın ürettiği verilerin geçerli ve güvenilir olup/olmadığı; ancak o araştırmanın kuramsal çerçevesine dayalı modelinin, yönteminin, örneklem model ve çerçevesinin bilinip, yinelenebilir oluşuyla değerlendirilebilir ve de sınanabilir. Elbette bunu herkes yapmaz, yapamaz da. Ama burada önemli olan araştırmanın yinelenebilirliği, dolayısıyla geçerliliği ve güvenilirliğidir.
ENAGrup’un çok önemli, bilimsel niteliği göz ardı edilemeyecek bir çalışma yürütüp, araştırmanın model, ‘’yöntem ve metodolojisi’’nin açıklanmamasını ‘’patent koruma kanunu kapsamında korunmaya’’ alınması ve patent işlemlerinin sürüyor olmasına bağlaması düşünülemez. Dolayısıyla ENAGrup da sitesinin metodoloji bölümünde açıklamalarda bulunarak şunları söylüyor;
’’Fiyat endekslerinin elde edilmesinde ülkelerin benimsediği ortak standart enflasyon hesaplama yöntemi kullanılmıştır. Alt kalemler bazında sistem Birleşmiş Milletler İstatistik Bölümü’nün ‘’Classification of Individual Consumption According to Purpose’’ (COICOP) standartları gözetilerek oluşturulmuştur’’
‘’ENAG oluşturduğu sistem ile Türkiye genelinde ulaşılan tüm tüketim verilerini toplamayı amaç edinmiştir.’’
TÜİK’in aylık ve yıllık enflasyon rakamlarıyla ENAG’ın açıklamaları arasında büyük fark oluşunca ve de istatistik kurumunun güvenilirliği her gün biraz daha irtifa kaybedince, akıllara ‘istatistik kurumundan araştırmalar için teknik onay alınması’ gereği geliyor ve de hemen uygulamaya geçiliyor olsa gerek. Geçtiğimiz hafta, 14 Nisan’da gazetelere (Cumhuriyet) bir haber düştü. Haber şöyle;
‘’ENAG'ın enflasyon oranlarını paylaşmasının ardından AKP tarafından hazırlanan yasa taslağına göre, kullanılacak metodolojiyi TÜİK’e onaylatmadan resmi istatistiklere alternatif olacak şekilde istatistik üreterek bunları yayımlayanlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.’’
35-40 yıl önce DİE Başkanı iktidarla araştırmacı arasında kalmamayı yeğleyip devre dışına çıkmayı seçerken, bugün, sorunun çözümüne iktidarın 12 Eylül yönetiminin bile başvurmadığı bir yaptırımla yaklaşması dikkat çekici değil mi? Bu da demokrasi açısından bizim için Türkiye’de ulaşılan evrenin bir göstergesi olmuyor. (ST/APK/KU)
[1] Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı Şefik YILDIZELİ ile yaptığım görüşmeyi Ankara’da 1988 yılında yapılan ‘Kamuoyu Araştırmaları Birinci Uluslararası Sempozyumu’ oturumundaki anlatımım, Dr. Muharrem Varol’un kayıtlardan yararlanarak hazırladığı sempozyum kitabıyla araştırma literatürüne aktarılmış oldu (Varol, Dr. Muharrem., Kamuoyu Araştırmaları Birinci Uluslararası Sempozyumu, Ankara Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu Yayınları, 1990, Ss. 299-303). Ayrıca aynı konuya araştırma etiği tartışması bağlamında kendi kitabımda da yer vermiştim (Tüzün, Sezgin,. Araştırma Denilince, Bağlam Yayınları 479, İnceleme Araştırma 317, İstanbul 2021. Ss.178-180). Bu tartışmalar araştırma etiği sorunlarını da gündeme getirmiş ve süreç içinde kamuoyu araştırmalarının kitle iletişim araçlarında yayımlanmasıyla ilgili kimi kural ve uygulamalar yaşama geçirilmeye başlanmıştı.
[2] Tüzün, adı geçen kitap s.30