Haberin İngilizcesi için tıklayın
Sosyal medya trollerinden, otoriterizmine, yolsuzluk suçlamalarından, suça iştirak eden bankamatik memurlarına, suçla mücadele adı altında işlenen insan hakları ihlallerinden, olağanüstü hal uygulamalarına...
Marcos iktidarının sonunu getiren haberlerin sahiplerinden, Filipinli kıdemli gazeteci Ellen Tordesillas ile 300 yıl İspanya ve 50 yıl Amerika Birleşik Devletleri sömürgesi olarak yaşayan Filipinler’i konuştuk; Ferdinand Marcos’tan Rodrigo Duterte’ye uzandık... Okuyunca “otoriter coğrafyalar atlası”nda değişen bir şey yok diyeceksiniz, “benzer işler” de cabası.
Dünyada popülist liderlerin devrindeyiz. Avrupa ülkeleri de başta Macaristan Cumhurbaşkanı Orban olmak üzere bu siyasal trendin bir parçası haline geldi; ırkçı, aşırı sağcı liderlerin Avrupa’da güçlenen mevcudiyetinin baskısı altında ülkeler “orta yolcu” çözümler bulma arayışında.
Almanya, bir dönemin sağcı “Demir Leydi”si Merkel iktidarı bırakıyor diye neredeyse karalar bağlamış durumda. Zira Merkel Almanya’yı uzun bir süredir bir bilim insanı dikkati, kutuplaştırmayan siyasi söylemi, ırkçılığa karşı hassas tavrıyla yönetiyor.
Otoriterleşme arttıkça...
Doğuya doğru geldikçe resim iyice karamsarlaşıyor. Türkiye’deki ve Ortadoğu ülkelerindeki durum malum. Son olarak Afganistan’da, ABD’nin çekilme kararının hemen sonrasında Taliban’ın hakimiyetini pekiştirmesi bölgede yeni bir istikrarsızlık yarattı.
Fakat bugün, Asya’nın güneyinde siyasi yapısı tuhaf bir biçimde Türkiye ile benzerlikler de taşıyan bir başka ülkeden, Filipinler’den bahsedeceğiz.
Filipinler’in en tanınan gazetecilerinden birisi Ellen Tordesillas ile Hamburg’un en ünlü parklarından birinde, güneşli ama serin bir günde buluşuyoruz.
Tordesillas, 1965’te seçimle iş başına gelip daha sonra “yaşam boyu başkan” olma isteğiyle sıkıyönetim ilan eden ve 1986 yılına kadar ülkeyi demir yumrukla yöneten Marcos’un bir halk hareketi ile devrilmesinde yaptığı haberlerle büyük katkıları olan birkaç gazeteciden biri.
Araştırmacı gazeteciliğin sadece Filipinler’de değil bütün Güneydoğu Asya’da yaygınlaşmasını sağlayan güçlü bir kadın. Bugün de kurucuları arasında olduğu “Vera Files” adlı organizasyon ile Filipinler’de araştırmacı gazetecilik faaliyetine devam ediyor. Vera Files aynı zamanda bir fact-checking, yani “bilgi/ veri doğrulama kuruluşu” olarak da çalışıyor.
Ferdinand Marcos 1989'da sürgünde öldü. Eşi Imelda cenazesinin başında. Fotoğraf: AA
Marcos’tan Duterte’ye
Tordesillas, Filipinler’de 1960’lı yıllardan bu yana süregelen demokratik olmayan, popülist, sağcı iktidarlar ve karizmatik lider kültüne karşı habercilik yaparak mücadele veriyor. Bugün de otoriter bir lider olan Duterte’nin yönettiği Filipinler’de medyaya ve gazetecilere karşı büyük bir baskı var.
Filipinli gazeteciler bu baskıya da direniyor. Yıllardır bu konuda ciddi bir deneyim biriktiren Tordesillas, basına karşı Rodrigo Duterte’nin de Marcos’a benzer saldırgan tavrı sürdürdüğünü, demokratik geçiş dönemi olarak nitelenen Corazon Aquino, kısa adıyla Cory yönetiminin düzeltmeye çabaladığı özgürlükleri tırpanladığını söylüyor:
“Marcos karşıtı siyasi hareketin lideri Benigno Aquino, 1983’te ülkeye geri döndü. Fakat gelir gelmez havaalanında bir suikast ile öldürüldü. Bundan sonra halk eşi Cory’nin etrafında toplandı. Diktatör Marcos 1986’da görevinden uzaklaştırıldı, aslında bir siyasi geçmişi olmayan Corazon Aquino devlet başkanı oldu. Siyaseten ülkeyi yönetme becerisi tartışılabilir.
Corazon Aquino - Filipinler eski başkanı (1986-1992)
"Fakat Cory ülkede demokrasiyi yeniden hayata geçirdi, bu nedenle kendisine değer verir Filipinliler. Basın özgürlüğü yeniden tesis edildi, basın böylece tekrar canlandı. Ama adaletsizliklerin ortadan kalkmasında sorunlar vardı. Çünkü Filipinler 300 yıl İspanya’nın, daha sonra da 50 yıl Amerika’nın sömürgesi olarak yaşadı.
"Dolayısıyla yapısal olarak bir şeyler ters gidiyordu. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaya devam etti. Filipinliler olarak Cory’den toprak reformu ile sahiplik meselesine bir çare bulmasını talep ettik. Yapmadı. Zira kendisi de toprak sahibi bir aileden geliyordu.”
Imelda Marcos’un ayakkabıları
Marcos’tan geriye, olağanüstü hâl, işkenceler, hukuksuzluk ve büyük yolsuzlukların simgesi haline gelen eşi Imelda Marcos’un yüzlerce çift ayakkabısı kaldı. Söz konusu pabuçlar bir dönem müzede sergilendi. Ellen Tordesillas ayakkabıların hala müzede olduğunu ancak ziyarete kapalı olduğunu anlatıyor.
"Marcos’tan sonra iktidarı devralan Corazon Aquino ise demokrasiyi yeniden geliştirmek dışında önemli yapısal dönüşümlere imza atamadı. Aquino iktidarından sonra gelen Fidel Ramos’tan halkın beklentilerinin gereğinden fazla oldu, bu beklentileri karşılayamadı. Marcos diktatörlüğünün devrilmesi ile sonuçlanan harekete 'Halkın Gücü Devrimi (People Powered Revolution)' adı verildi. Fakat devrim aradan geçen yıllarda yapısal reformlar ile desteklenemedi. Halkın Gücü Devrimi’nin yarattığı enerji somut sonuçlar vermedi. Bu da Filipinliler nezdinde büyük bir düş kırıklığı yarattı."
Devlet başkanı Duterte bugün, Marcos diktatörlüğünü aratmayan bir sertlikle ülkeyi yönetiyor. Tıpkı eskiden olduğu gibi hukuksuzluk, yolsuzluklar, liyakatsiz kadroların bürokrasideki hakimiyeti, giderek daha derin bir krize dönüşen insan hakları ihlalleri bugün de Filipinler’i yaşanması zor bir ülke haline getiriyor.
Filipinler’de bugün hüküm süren siyasi sistem ve yapı, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu demokrasiden giderek uzaklaşan otoriter yapılardakine benzer özellikler taşıyor. Tordesillas ülkedeki bu durumun sorumluluğunun biraz da seçmende olduğunu vurgulamadan edemiyor.
Kıdemli gazeteci Tordesillas, Marcos sonrasında başarıya ulaşamayan yapısal reformlar ve yetersiz ve bir derde deva olmayan demokratik adımlar sonrasında bir kısım halk kitlesinin “Bu kadar demokrasi fazla, bu ülkeye güçlü adam lazım” demeye başladığını ve otoriter Duterte’nin böylece iktidara geldiğini anlatıyor. Tordesillas, halkın bu yöneliminde, Marcos’tan sonra idareyi ele alıp, beklentileri karşılayamayan yöneticilerin de payı olduğunu vurguluyor.
Imelda Marcos Ayakkabı Müzesi / Fotoğraf:Milliyet
Benzer işler
Özellikle son dönemde Türkiye’de "organize suç örgütü liderliğinden" aranan ve ardından "yolsuzluklarla suçlanan" eski bir bakanın itiraf ve iddialarındaki benzerliklere bakıldığında, Duterte yönetimini Türkiyeli okuyucunun anlamasının zor olmayacağı aşikâr. Duterte’nin yönetim anlayışını Tordesillas’tan dinleyelim:
“Kampanyası boyunca Duterte Filipinlilerin güvendikleri yöneticiler tarafından ihanete uğradıkları yönündeki hissiyatı üzerinden seslendi kitlelere. Dedi ki, ‘yolsuzluklara bulaşanları öldüreceğim.’ Alkışladılar. Belki de halkın istediklerinden biri buydu. Önceki devlet başkanlarının elit tabakadan geldiğini düşünüyorlardı. Eski devlet başkanları iyi eğitimliydi. Fakat bunlar tam olarak halkın istediği şeyler değildi.
"Tabii Duterte halkın, sokağın dilini konuşuyordu. Bir gün şöyle dedi: ‘Ben o kadar zeki değilim. Sınavları hep zor geçtim. Okul dört yıllıktı, bitirmesi çok daha uzun yıllarımı aldı.’ Bunları hep tekrar etti. Duterte bir avukat. Baro sınavlarını ne kadar zor geçtiğini anlattı halka, alabileceği en düşük puanla geçmişti sınıfları. İnsanlar kendileriyle Duterte arasında bunlar üzerinden özdeşlik kurdular. Onun bu halini beğendiler, ‘o bizden biri’ diye düşündüler. Duterte daha önce bir kentin belediye başkanıydı. Daha o zamandan iyi tanınıyordu ülkede.
"Yerel siyasetçi kimliğini ulusal düzeyde hayata geçirmek istiyordu. Halk bunun mümkün olacağına inanıyordu. Ayrıca çok iyi bir propaganda ekibi kurmuştu. Ekonomist değildi, bir entelektüel hiç değildi. Kitlelerin hoşuna gidecek şeyler söylüyordu. Ekonomik meseleler ve geçim sorunu anketlerde hep öne çıkıyordu.
"Fakat bunlar halk için sıkıcı konular. Rakipleri piyasalardan, oranlardan, ekonomiden bahsederken o ‘huzur ve güven’ temalı konuşmalar yapıyordu. İnsanlar da bu kaygıyı satın aldılar. Diyordu ki, ‘Sokakları sizin için güvenli hale getireceğim, bütün uyuşturucu bağımlılarını öldüreceğim. Sokaklardan kan akacak’. Abartılı bir retorikti bu. Hiçbirimiz bu söylediklerini gerçekten yapacağını düşünmemiştik. Ama yaptı, sokaklar kana, kırmızıya boyandı.”
Rodrigo Duterte 2016'dan bu yana Filipinler Devlet Başkanı / Fotoğraf:AA
“Eyvah, adam kazandı!”
Seçim kampanyasını alanda izleyen Tordesillas, Duterte kürsüden her küfür ettiğinde, uyuşturucu müptelalarını öldüreceğini bağıra bağıra söylediğinde ve onlara sövdüğünde kendisini izlemeye gelen taraftarlarından büyük alkış koptuğunu, Duterte ve taraftarlarının ulusal ve uluslararası medyaya çok malzeme verdiğini anlatıyor.
“İşte o alkışları, sloganları duyduğum zaman” diyor Tordesillas, “Duterte’nin kazanacağını anladım, işin kitabına uygun davranıyordu.”
Duterte, iktidara geldiğinden bu yana sadece uyuşturucu satıcılarını değil uyuşturucu kullananları da hedef tahtasına koyuyor. Bunu da Tordesillas’ın ifadesiyle, “uyuşturucu kullananların hepsi bir gün madde bulmak için uyuşturucu satmaya başlayabilir” varsayımına dayandırıyor:
“Duterte’nin Davao şehrinin belediye başkanı olduğu günlerde ‘Davao Ölüm Timi’ (DDS) adında bir ekip kurduğu söylenir. Çünkü Duterte’ye göre öldürmek uyuşturucu sorununu çözmenin en önemli parçası. Bugüne kadar diğerlerine göre ucuz olan metamfetamin (Filipinler’de Shebu da deniyor) adlı yasadışı uyuşturucuyu kullandığı gerekçesiyle 30 bin fakir insan öldürüldü. Zaten parası olanlar bunun daha pahalı olan türlerini kullanıyor, mesela kokain içiyorlar. Bu yüzden öldürülenlerin çoğu fakir insanlar. Bu yönetimin başarı kriteri şu: Ne kadar çok insan öldürürsen, uyuşturucuyla o kadar iyi mücadele ediyorsun.”
Duterte’nin trolleri ve sosyal medya
Devlet başkanı Duterte’nin ekibi o zamandan bu yana çevrimiçi medyayı da çok etkin kullanıyor. Facebook Filipinler’de en çok kullanılan sosyal mecra. Karşısındaki adaylar sosyal medyayı yeteri kadar kullanamazken, Duterte ekibi eskiden Komünist Parti’nin yaptığı gibi, hücreler halinde örgütlenen sosyal medya ağları kurdu.
Tordesillas, “Her hücrede en fazla on kişi bulunuyor, kullanılacak mesajları diğer gruplara yönlendiriyordu. ‘Bugün uyuşturucu ile ilgili şu mesaj paylaşılacak’ deniyor, dolaşıma sokuluyordu. Her hücre bir yandan da yine onar kişilik diğer hücrelerin oluşması için uğraşıyordu. Sosyal medyanın siyasallaşması sürecini bu hücresel yapılanma, yurt dışında ev hizmetleri, çocuk bakımı gibi işlerde çalışan on milyon Filipinlinin bir kısmının da katılımıyla giderek küresel bir niteliğe büründü” diye anlatıyor.
Sosyal medya trolleri, pandemi sürecinde de Duterte’nin elinden gelenin en iyisini yaptığı yönünde propaganda faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.
Şu ana kadar DDS üyelerinden ikisi konuştu ve yaptıklarını itiraf etti. Şimdi Duterte’nin önünde kendisi için risk barındıran bir başka zorluk var. Bu iki kişinin ifadeleri ile Duterte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanabilir. İtirafçılar kendilerine karıştıkları suçlar için ödemelerin nasıl yapıldığını da anlattı.
Tordesillas, bu itirafçılardan biriyle görüştü. Söyleşi sırasında itirafçının söyledikleri dikkat çekiciydi:
“Hayalet çalışanlar buldu belediye yönetimi, bu kişilerden belediye kadrosundan maaş alıyormuş gibi görünen onar kişinin isimleri istendi. Bu kişiler belediyede işe girmiş ve maaş alıyormuş gibi gösterildi. Böylece bu kişilerin ismini veren ilk kişi maaşa bağlandı. İsmi verilen on kişinin maaşı, DDS üyesi olarak tek bir kişiye verildi. Aslında olmayan belediye çalışanları oluştu, hayalet memurlar.”
Uluslararası Ceza Mahkemesi
‘Mali denetleme yapan heyet belediyenin harcamalarında olması gerekenin dışında rakamların ortaya çıktığını gördü. Duterte’nin özel bir bankadaki hesaplarında da kaynağı belirsiz bir artış vardı. Peki bu kaynağı belirsiz ve düzenli olarak artan para nereden geliyordu? Bu paranın illegal yollar ile gelmesi olasılığı vardı.
Kısacası bu iş için halkın parası kullanılması anlamına geliyordu. Fakat bunun peşinden gitmemizi engelleyen şeyler vardı. Uyuşturucu ile mücadele sırasında öldürülenler ile ilgili araştırma sürüyor. Filipinler yönetimi, Duterte ile ilgili olarak 1 Temmuz 2016 ile 16 Mart 2019 tarihleri arasında yaptıklarının araştırmaya başlanması ile birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden çekildi.’
Böylece Filipinler savaş suçlarını araştıran Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Burundi’nin ardından çekilen ikinci ülke oldu. Fakat mahkeme suçları araştırmaya devam ediyor. Beş hükümet yetkilisi bu dönemde 5 bin kişinin öldürüldüğünü itiraf etti.
Tortedillas bu rakamın bugün 30 bine yükseldiğinin tahmin edildiğini, bu nedenle yürütülen soruşturmanın Filipinliler için önemli ve olumlu bir gelişme olduğunu söylüyor.
İki ülke
Güneş, Almanya’nın kuzeyindeki Hamburg’un üzerinden hızlı bir şekilde kaybolmaya başlıyor, hava biraz daha serinliyor. Ellen Tordesillas ile aslında daha pek çok konuyu konuşuyoruz, ülkede kültürel olarak devam eden İspanyol ve Amerikan kültürünün etkisini, siyasetin günlük hayatlar üzerindeki ağır baskısını, uluslararası sözleşmelere, sözleşmelerin tâbi kıldığı mahkemelere direnmeyi göze alan anti demokratik uygulamalardan sorumlu Filipinler ve Türkiye yönetimlerini…
Yılların birikimi ile hayatını gazeteciliğe, gerçeklerin üzerindeki perdeyi kaldırmaya adamış Ellen ile bir kahve içmek üzere parktan çıkıyoruz. Yarın ülkesinde ne yaşanacağını bilmeyen, belirsizliğe mahkûm edilmiş milyonların bir parçası olmanın yükü ise bu söyleşinin ardından biraz daha ağır geliyor.
Dönüp “bugünlerde Türkiye’de özellikle sosyal medyada çok kullanılan bir tabir var, biliyor musun?” diyorum. “Nedir?” diyor, “coğrafya kaderdir” diye cevaplıyorum. Gülümsüyoruz. (MU/APK/KÖ)