Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Haberin İngilizcesi için tıklayın
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki günlük Kuzey Kıbrıs ziyaretinde “müjdesini” açıkladı. KKTC Meclisi'nde açıklamalarda bulunan Erdoğan, KKTC'ye yeni bir Cumhurbaşkanlığı binası ve parlamento binası inşa edileceğini duyurdu.
Kıbrıs'ın Metehan bölgesinde inşa edilecek külliyeye bir de millet bahçesi yapılacağını belirten Erdoğan, "Gönlümden, yüreğimden şu geçiyor. Devlet olmanın işte ifadesi budur. Bunu inşallah bu projeyi hayata geçirmek suretiyle nasıl bir Kuzey Kıbrıs, Kıbrıs Türk'lerine ait bir devlet varmış bunu birilerinin görmesi lazım" dedi.
Kıbrıs’taki bazı gazetelerin köşe yazarları, Erdoğan’ın “müjdesini” yorumladı.
"Fazlasını bekleyenler 'hayal' görüyordu"
Yeni Düzen gazetesinden Sami Özuslu “Erdoğan’ın sürpriz olmayan ‘sürprizi’” başlıklı yazısında şunları belirtti:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan haftalardır merakla beklenen ‘müjde’sini KKTC meclisinde açıkladı.
Erdoğan’ın ‘müjde’ diye tanımladığı, çıka çıka iki bina oldu.
Birincisi Tatar’ın meşhur ‘yavru külliye’si…
Diğeri ise KKTC meclisine büyük, görkemli bir yapı…
Erdoğan’ın konuşması biter bitmez herkes birbirine sordu: Acaba satır aralarında bir şey kaçırdık mı? ‘Müjde’ diye diye Erdoğan’ın söyleyecekleri bu kadar mıydı?
Evet, bu kadardı.
Fazlasını bekleyenler ‘hayal’ görüyordu.
Olsa olsa Azerbaycan’la ve belki Pakistan’la biraz daha ilişki geliştirmekten bahsedebilirdi.
Ya da geleceğe dair ‘umut’ pompalayan, soyut bir şeyler söyleyebilirdi.
Dahası yoktu, olamazdı.
Geçen hafta ‘Erdoğan Lefkoşa’da ne söyleyecek’ başlıklı yazımda da vurgulamıştım: Türkiye ‘son koz’ olarak elinde tuttuğu Kıbrıs’ı her türlü dış politika pazarlığında kullanmaya devam ediyordu.
‘Müjde’ bekleyenlerin hayal kırıklığına uğrayacağı çoktan belliydi.
TIKLAYIN – Yazının tamamını okuyun
"Cıvık cıvık parlayan betonlarla kaplayacaklar"
Yeni Düzen gazetesinden Hasan Yakıcı da "Beton, Millet, Devlet" başlıklı yazısında şöyle seslendi:
“Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan kırılma, gözlerimizin önünde cereyan eden ‘müjdeli’ gösteriler ile şekillenmekte.
Erdoğan’ın müjdesi kuşkusuz öncesinde yükseltilen beklentiye cevap vermedi. Bundan dolayı mizah ve alay konusu oldu.
Beton
Bugün birçoğumuz için mizah konusu olan şey Türkiye’deki iktidar aklının devletleşme ve kalkınma anlayışını yansıtıyor.
Sonuçta devletin ‘devletliğini’ baskının veya şiddetin yanı sıra, inşaat ve betonlaşma ile de değerlendiren, gösteriş ve ihtişam ile ölçen bir iktidar aklı var. Türkiye’de bugüne kadar uygulanan bu anlayış bariz bir şekilde Kıbrıs’ın kuzeyinde de hayata geçiriliyor.
Artık ‘bozuk bir makine’ gibi çalışa(maya)n kktc devletinin değeri, ihtişamlı devlet kurumları, külliyeleri, millet bahçeleri, yolları ve yeni meclisleri ile ‘yüceltilecek’. ‘Yüceltildikçe’ de iradesizleşecek, içeriği boşalacak.
Yani yıllar boyunca yalıtılmış hayatlarımızın, asimile olmuş varoluşlarımızın, kurumsuzlaşmış benliklerimizin ve yozlaşmış ‘devletli’ ilişkilerimizin üzerini heybetli, ihtişamlı ve cıvık cıvık parlayan betonlarla kaplayacaklar.
TIKLAYIN - Yazının tamamını okuyun
"Kıbrıslı Türkler, yalnız mı kalsın?"
Kıbrıs Gazetesi de başyazısında “Kıbrıslı Türkler, yalnız mı kalsın?” diye sordu.
Barış Harekâtı’nın 47. yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, adaya siyasi bir çıkarma yaptı. TC devlet yapısının insan temelli tepe yönetiminin yarısından çok fazlası Kuzey Kıbrıs’a geldi. Erdoğan’ın KKTC ziyaretini, bizler iç politika bağlantısıyla bakarken, Güney komşularımız ve Yunanistan başta olmak üzere dış başkentler çok farklı bakıyor. Bizler çok yerel, biraz da Sarayönü anlayışıyla müjdeye takılıp kaldık. Halbuki, kulislerde kulaklara ne fısıldanırsa fısıldansın, Erdoğan’ın, Cenevre’de 2 devletli çözüm vurgusundan sonra yeni bir “cephe” açmayacağı en güçlü olasılıktı.
Öyle de oldu. Erdoğan, Meclis konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis binalarını müjde olarak verdi. Özellikle sağ kesim, sanki de hüsrana uğradı. Kıbrıs Rum siyasetinin, büyük ülküye sadakat ile şekillenen bir Kıbrıs politikası vardır. Kıbrıs, bir elen adası olarak kabul edilir. Yunanistan’a bağlanmış olsun veya olmasın adanın devlet yönetiminin Rumların elinde olması, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir Rum devleti olarak kalması istenir. 1974 sonrası oluşan bölünmüş yapıyı ve devamında Kıbrıslı Türklerin, sadece Türkiye tarafından tanınsa da varlığı, Rumlar ve Yunanlılar dahil, dünya tarafından kabul edilen bir yönetime, bir devlete sahip olmasını Rumlar hazmedemiyor.
Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’nin etkin ve fiili desteğine sahip olmaması durumunda mevcut yapıyı sürdüremeyeceğine inanılır. Bu inançlarının mantıksal bir zemini var mı? Var. 1974’te Türkiye fiilen adaya gelene kadar Kıbrıslı Türkleri siyasi eşitlik bir yana, siyasi varlık olarak bile doğru dürüst kabul etmediler. Kıbrıslı Türkler yalnız mı kalsın?
TIKLAYIN – Yazının tamamını okuyun
(EMK)