Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell'in yazdığı yazının tamamını Tuğçe Yılmaz'ın çevirisiyle yayımlıyoruz.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi, AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açmıştı. AB liderleri, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, üst düzey diyalogların ve insanlar arası temasların yeniden başlatılması, göç yönetimi konusunda işbirliğinin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere önemli işbirliği alanlarına katılmaya hazır.
TIKLAYIN- "Haklar Avrupası" ölüm döşeğinde / Ertuğrul Kürkçü
Bu, ilişkilerimizin eşi benzeri görülmemiş bir gerilim seviyesiyle düşük bir noktaya ulaştığı çok karmaşık bir yılın ardından geliyor. Bununla birlikte, 2020 yılının sonuna doğru Türk makamları AB ile yeniden ilişki kurma konusundaki ilgilerini dile getirmeye başladılar. Olumsuz söylemler büyük ölçüde azaltıldı ve Doğu Akdeniz’deki AB üye devletlerin çıkarlarına aykırı eylemler durduruldu.
"AB'nin, Türkiye ile işbirliğine dayanan ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik bir çıkarı var"
Stratejik çıkar
Durum hassaslığını koruyor ancak AB, Türkiye’nin bu gelişmelerini ve jestlerini memnuniyetle karşıladı ve elini uzatarak cevap verdi. Nitekim, AB’nin Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik bir çıkarı var. Bu Türkiye için de geçerli. AB, Türkiye’nin açık ara bir numaralı ithalat ve ihracat ortağı ve aynı zamanda yatırım kaynağıdır. Pandemi öncesi son rakamlara baktığımızda Türkiye’nin ihracatının 69,8 milyar Avro’sunun AB’ye yöneltildiğini ve 58,5 milyar Avroluk doğrudan yabancı yatırımının (DYY) AB’den geldiğini görüyoruz. AB üyesi ülkelerde 5,5 milyondan fazla Türk vatandaşı yaşıyor ve Eurobarometer’a göre Türk vatandaşlarının yüzde 61’i AB’yi dünyada önemli bir aktör olarak görüyor. Güvenliği ve savunması NATO’ya bağlı olduğu için Türkiye’nin Avrupa yolunu takip etmekten daha iyi seçenekleri öngörebileceğine inanmak zor.
Gerginlik unsurları
Sorunların bittiğini düşünmek elbette naiflik olur. Avrupa Komisyonu ile birlikte Avrupa Konseyi’ne sunduğum AB-Türkiye ilişkileri raporu çift yönlü bir yaklaşıma sahip ve ilişkilerdeki gerginliğin dört ana unsurunu tanımlıyor: Doğu Akdeniz’deki denizcilik anlaşmazlıkları, Kıbrıs yerleşim sorunu, başta Libya ve Suriye olmak üzere bölgesel çatışmalarda farklı hedefler ve Türkiye’deki demokratik standartların bozulması.
"AB, Türkiye'nin açık ara bir numaralı ithalat ve ihracat ortağı ve aynı zamanda yatırım kaynağı"
Bölgesel boyutlarda, özellikle Suriye (şu anda “Suriye ve Bölgenin Geleceğini Destekleme” konulu Beşinci Brüksel Konferansı’nda Birleşmiş Milletler ile eş başkanlık yapıyoruz) ve son zamanlarda çıkarların ortaklaşmasının yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı Libya hakkında önemli çalışmalarımız var. Daha genel olarak, tüm mahalle dramatik bir kargaşada çok acı çekti ve yeni bir terörizm ortaya çıktı.
“Demokratik standartlarda diyalog ve eylem her zaman AB-Türkiye ilişkisinin ayrılmaz bir parçası olacaktır”
Demokratik standartlar, sadece AB için değil, Türkiye’deki insanlar için de kilit bir unsur olmaya devam ediyor. Siyasi partilerin ve özgür medyanın hedef alınması ve son zamanlarda alınan kararlar, demokrasiye ve temel haklara saygıya aykırıdır. Bu tür konularda diyalog ve eylem her zaman AB-Türkiye ilişkisinin ayrılmaz bir parçası olacaktır.
AB ve Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin gidişatı hakkındaki rapor, gerginliklerin ikili ilişkilerimiz üzerindeki etkisini açıklıyor ve işbirliği için temel araçları ve süreçleri fiilen donduruyor. Avrupa Konseyi üyelerinin geçen hafta yaptığı açıklamada, bu çeşitli unsurlara haklı olarak atıfta bulunarak, bir işbirliği ve diyalog yolunun başarılı olmasını sağlamadaki önemi kabul ediliyor.
Önümüzdeki görev kolay değil. AB liderleri, aşamalı ve orantılı ama aynı zamanda tersine çevrilebilir bir yaklaşıma duyulan ihtiyacı vurguladılar. İlişkimizi sürdürülebilir bir şekilde düzeltmek için cesaret ve kararlılık, aynı zamanda esneklik ve anlayış gerekli. Bekleyen sorunlardan bazıları, on yıldır süren anlaşmazlıklar ve çatışmalarla taştı. Bununla birlikte, günümüzün çözüm bulma çabalarını geçmişten ayıran önemli bir fark var: Eski anlaşmazlıkların, Avrupa Birliği’nin güvenlik çıkarlarını ne denli derinden etkilediğine dair artan bir bilinç var. Artık Türkiye ile bazı AB üye ülkeler arasındaki meseleler, sadece ikili meseleler olarak kabul edilemez.
Bu köprüyü inşa etmeliyiz
Türkiye önemli bir bölgesel güç ve tarihi kaderi pekala Avrupa Birliği bayrağı altında inşa ettiğimiz eşsiz barış projesinde Avrupa’nın geri kalanına katılmak olabilir. Stratejik kutuplaşmanın dünya çapında yeniden vuku bulduğu bir zamanda, Türkiye’yi içeren Avrupa demokratik sütununun güçlendirilmesi kilit bir dengeleyici unsur olabilir. Bu kesin değil; ancak Avrupa Konseyi olası bir köprü önerdi.
Şimdi bu köprüyü inşa etmeliyiz ve bunu yapabileceğimize inanıyorum. Her yönden siyasi net seçimlerle ve kararlılıkla. Bizim tarafımızda, AB gerekli çabalara yatırım yapmaya hazır. Türkiye de aynı derecede istekliyse ve ilgili eylemlerle daha olumlu söylemlerinin altını çizerse, gerginliğin azaltılmasından karşılıklı yarar sağlayan bir gündem oluşturmaya geçmeye devam edebiliriz.
(TY/NÖ)