*Fotoğraf: Dilek Şen/bianet
Kadına yönelik şiddet en ağır insan hakları ihlalidir ve tüm dünyanın sorunudur. COVID-19 salgınının, bu sorunu daha ciddi boyuta taşıdığı görülmektedir. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women), "Gölge Pandemi" olarak tanımladığı COVID-19 sonrasında, kadına yönelik şiddette artışın en az yüzde 25 olduğunu açıklamıştır [2].
Türkiye’de de son yıllarda korkutucu düzeylere ulaşan kadına yönelik şiddet olayları sürekli artış eğilimi göstermektedir. Bianet’in verilerine göre, erkekler son 7 yılda 1920 kadını öldürdü. 2020 yılında erkekler, en az 284 kadını öldürdü, 96 kadına tecavüz etti, 818 kadını seks işçiliğine zorladı, 147 kadını taciz etti, 265 çocuğu istismar etti. Erkekler 2020'de en az 792 kadına da şiddet uyguladı, yaraladı[3].
Erkekler, ülkemizde her gün en az 1 kadını öldürüyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele edilebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, bu yasaların etkin uygulanması ve periyodik olarak izlenmesi elzemdir. Etkin ve köklü çözümlerden birisi İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasıdır.
İstanbul Sözleşmesi nedir?
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin 2011'de dönem başkanıydı. “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi”, 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak biliniyor. Türkiye 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Sözleşme, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. 2012'de 6284 sayılı “Ailenin korunması kadına karşı şiddetin önlenmesine dair” kanun İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak çıkarıldı.
İmzalayan devletler
Türkiye, 46 imzacısı bulunan sözleşmeyi ilk imzalayan ve onaylayan ülkeydi. Aynı zamanda Türkiye, Sözleşmeyi imzaladıktan sonra, anlaşmadan çekilen ilk ülke oldu. Avrupa Birliği, Sözleşmeyi 13 Haziran 2017'de imzaladı.
Sözleşmeyi imzalayan Avrupa Konseyi üyesi bazı devletler, sözleşmenin “yıkıcı cinsiyet ideolojilerini" meşrulaştırdığı ve "yasa dışı göçü" körüklediği gibi sebeplerle onaylamadı.
İstanbul Sözleşmesini onaylamayan ülkeler imzaladağı tarih itibariyle Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık.
Tablo 1: İstanbul Sözleşmesini İmzalayan devletler
Kaynak: Council of Europe[4]
"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" (İstanbul Sözleşmesi), bir insan hakları ihlali olan kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele edilmesi için yöntemleri belirleyen en kapsamlı uluslararası yasal bir araç.
İstanbul Sözleşmesi’nin temel amacı kadınların ve kız çocuklarını toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korumaktır.
Sözleşmenin 1. Maddesi’nde [5], bu sözleşmenin amaçları çok net olarak tanımlar.
- Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
- Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
- Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
- Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası iş birliğini yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde iş birliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.
Sözleşme kapsamındaki suçlar
İstanbul Sözleşmesi kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve sona erdirmek amacını taşıyor.
Sözleşme taraf devletlere, aşağıda belirtilen davranışlara yönelik cezai veya başka bir hukuki yaptırım öngörmeyi zorunlu kılıyor:
- Ev içi şiddet (Fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik)
- Taciz amaçlı takip
- Irza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri
- Cinsel taciz
- Zorla yapılan evlilikler
- Kadın sünneti
- Kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama
İstanbul Sözleşmesinin önemi
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası sözleşmelerin en önemlilerinden biridir.
İlk defa uluslararası bir sözleşmede “toplumsal cinsiyet” ve “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” tanımları yapıldı.
“Toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler.
“Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet.
Sözleşme şiddet uygulayan erkekle şiddete maruz kalan kadın arasında herhangi bir aile bağı (evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen kişiler…) olup olmadığına bakmıyor.
Sözleşme, kadınlara yönelik şiddeti bir insan hakları ihlali olarak görüyor. Aynı zamanda bir ayrımcılık türü olarak kabul ediyor. Taraf devletler, ulusal anayasalarına veya ilgili mevzuatlarına kadın erkek eşitliği ilkesini dahil ederek, bu ilkenin uygulamada gerçekleştirilmesini temin edeceklerdir.
Sözleşme, kadınlara yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin, önlenmesi için ilgili bütün devlet kurumlarını göreve çağırıyor. Bu doğrultuda, devlet kurumları ile sivil toplum kuruluşları arasında koordineli iş birliğini teşvik ediyor.
Sözleşmesinin dört temel ilkesi
İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle çok yönlü ve bütüncül olarak mücadeleyi benimsiyor. İstanbul Sözleşmesi'ne göre, taraf devletler kadınların güçlendirilmesi için somut adımlar atmak ve politikalar geliştirmek zorundadır. Bu bağlamda, taraf devletler erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalarını yaygınlaştıracak ve etkili bir biçimde uygulayacaklardır. Sözleşme kapsamında taraf devletlerden beklenen talepler 4 başlık altında toplanıyor: Önleme, koruma, kovuşturma ve bütüncül politikalarla hareket etme.
Önleme
- Farkındalığın arttırılması
- Profesyonel kadroların eğitilmesi
- Önleyici müdahale ve tedavi programlarının geliştirilmesi
- Özel sektör ve medyanın etkin katılımı
Koruma
- Yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla etkili bir iş birliği için uygun mekanizmaların mevcudiyetinin temin edilmesi
- Mağdurlara, özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar oluşturulması ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde cevap verilmesi
- Ülke çapında 7 gün 24 saat esasına göre faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatlarının oluşturulması
Kovuşturma
- Temel insan haklarına uygun bir biçimde ve toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla, Sözleşme uyarınca belirlenen suçların etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasının temin edilmesi
- Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, işlenen suçlar için gerekçelerin kabul edilmemesi
- Her türlü şiddet mağdurlarının uygun engelleme veya koruma tedbirlerinden yararlanmasının sağlanması
Bütüncül politikalarla hareket etme
- Taraflar ilgili tüm birim, kurum ve kuruluşlar arasında etkili bir iş birliği sağlanmak suretiyle, mağdurun haklarının, alınan tüm tedbirlerin merkezinde yer almasını temin edeceklerdir.
Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda uzmanlar Grubu (kısaca “GREVIO”) İstanbul Sözleşmenin Taraflarca uygulanmasını izlemektedir. GREVIO kendi çalışma esaslarını kendisi belirleyecektir.
Neden karşı çıkılıyor?
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik tartışmalar ve itirazlar 2019'dan itibaren iki temel durum üzerine yoğunlaştı:
- Toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen 3. ve 4. maddelerin, eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına aldığını ve bu durumun toplum yapısına zarar verdiği,
- Kadının beyanı esas alınarak erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri yıktığı.
Taraflar arasında, şiddete ilişkin arabuluculuk ve uzlaştırma süreçlerinin yasaklanmasını öne süren 48. maddeye ilişkin itirazlar da söz konusu. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin kutuplaşmaya yol açtığı iddiası da gündeme getiriliyor.
Sonuç
Kadın hakları insan haklarıdır, insan hakları kadın haklarıdır. Bir yıldan fazla süredir tüm dünyayı esir alan COVID-19 salgını, son 20 ila 30 yıl içerisinde toplumsal cinsiyet açısından elde edilen sınırlı kazanımların da kaybedilmesine neden olarak, kadınların yüzyıllardır süre gelen eşitlik mücadelesini geriletebilir. İstanbul Sözleşmesi cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalan herkesin güvencesidir. Kadının güçlendirilmesi, şiddetin önlenmesi, önlemediği durumlarda etkin soruşturma yürütülmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında en önemli uluslararası sözleşmelerden biri “İstanbul Sözleşmesi”dir.
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti, kadına yönelik ayrımcılığın bir türü ve insan hakkı ihlali olarak kabul ediyor. Sözleşme kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi amacıyla hazırlandı. Aileyi yıkan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı yasa değil, şiddettir. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede kritik öneme sahiptir.
İstanbul Sözleşmesi kadınlardan yana bir sözleşmedir. Kadınların, şiddete karşı elde ettikleri hayati bir sigortadır. Kadınlara yönelik şiddet virüsünün aşısı kadınların dayanışması ve örgütlü mücadelesidir.
Şiddet parçalar, İstanbul Sözleşmesi korur!
Yasalar etkin uygulansın, kadınlar yaşasın!
“İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” ama uygulandığı sürece…
(AK/NÖ)
[2] Covid-19’un Kadınlar Üzerindeki Etkisi Raporu, https://turkey.un.org/tr/49533-genel-sekreterin-politika-ozeti-covid-19un-kadinlar-uzerindeki-etkisi
[3] https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/237549-erkekler-2020-de-en-az-284-kadini-oldurdu (Erişim Tarihi: 23.03.2021)
[4] https://www.coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conventions/treaty/210/signatures
[5] https://rm.coe.int/1680462545 (Erişim Tarihi: 20.03.2021)