İnsan Hakları Okulu Çalışma Metinleri No: 24 yayımlandı.
Dr. Kerem Altıparmak ve Prof. Dr. Başak Çalı'nın kaleme aldığı "Esastan Bağlayıcı: AİHM Büyük Daire Selahattin Demirtaş Kararı" başlıklı Çalışma Metni kararın bağlayıcılığının uluslararası hukuk ile Türkiye’nin anayasa ve kamu hukukunda somut olarak ne anlama geldiğini irdeliyor.
TIKLAYIN - Kürkçü: "Bu dava HDP'ye yönelik bir siyasi suikast girişimidir"
Çalışma, esas olarak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum'un Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kararın bağlayıcı olmadığı iddiasına temel olan argümanlarını hukuki olarak değerlendiriyor
AİHM Büyük Daire, 22 Aralık 2020'de "Selahattin Demirtaş'ın derhal tahliyesine" kararı vermişti. Karara rağmen Demirtaş tahliye edilmedi, oun da aralarında olduğu 108 HDP'li hakkında "Kobane Soruşturması" kapsamında yeni bir iddianame hazırlandı.
TIKLAYIN - AİHM Büyük Daire: Demirtaş'ı derhal tahliye edin
TIKLAYIN - Mahkeme AİHM'i tanımadı, Demirtaş tahliye edilmedi
Karara dair hukuki değerlendirmelerini kamuoyuna duyuran iki hukuk uzmanı, şu değerlendirmeyi yaptı:
“AİHM karalarının esastan bağlayıcı olmadığı iddiasının ne AİHS sözleşme hukukunda, ne anayasa hukukunda ne de Türkiye’nin iç hukuk uygulamalarında bir karşılık bulduğunu gösterdik.
“Hem uluslararası hukuk hem de Türkiye’nin anayasa ve kamu hukuku açısından AİHM kararları esastan bağlayıcıdır.
“Halen devam eden tartışmalardan ve yeni yayınlanan “6-8 Ekim İddianamesi”nden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye kararı uluslararası hukuk ve kendi anayasa hukuku ve iç hukukuna aykırı bir şeklide bu karadaki bireysel tedbirleri uygulamamak için bir strateji oluşturma çabası içindedir."
Çalışma metninden detaylar
24 sayfalık çalışma metninde, hükümet yetkililerinin “AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığı” iddiasına detaylı olarak değiniliyor.
“Tespit edebildiğimiz kadarıyla konuya bir hukuki temel bulmaya çalışan ilk açıklama Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan gelmiştir” denilen raporda, “ Uçum’un Cumhurbaşkanlığı sistemindeki hukuki konulara ilişkin görüşlerinin ne denli ciddiye alındığı da dikkate alındığında AİHM’in kararlarının bağlayıcı olmadığı iddiasını hukuki zeminde Uçum’un yaptığı açıklamalar ekseninde ele almak faydalı olacaktır” vurgusu yapılıyor.
Öne çıkan hukuki değerlendirmeler şöyle:
* Herkesin bildiği gibi, AİHM kararları hem Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri hem de kendi anayasa hukuku bakımından bağlayıcıdır.
* Demirtaş kararı, salt yargılama usulü bakımından ihlalin tespit edildiği bir karar değildir. AİHM, Demirtaş’ın suçlandığı eylemlerin makul suç şüphesi standardını ve bunun gerektirdiği delile dayanan hukuki tespit yükünü karşılamadığını ve dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklanmasının yasal dayanağının olmadığını saptamıştır. Bunlar tekrar yargılama yapıp aynı sonuca ulaşarak giderilecek ihlaller değildir. Bu nedenle, AİHM, bu ihlalleri giderecek tek çözümü hükme bağlamış ve başvurucunun derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtmiştir.
* AİHM, tek bir kötü niyetli tutuklama tespit etmiştir. Dahası hükümetin iddiasının aksine ikinci tutuklamanın da birincideki olaylardan kaynaklandığını açıkça ifade ederek bu tespiti açık bir şekilde yapmıştır.
* Bu durumda, AİHM’e göre tek ve devam eden tutukluluk, devam eden bir ihlale yol açtığı için derhal sonlandırılması gerekmektedir. Bunu yapacak olan merci de, derhal bu görevi yerine getiremeyeceği için, AYM değil sulh ceza hakimidir. Bu nedenle, Uçum’un ileri sürdüğü “beklenseydi, bakalım bir de AYM üçüncü kez aynı konuyu inceleseydi” tezi AİHM’in Sözleşme’nin sadece teorik ve kâğıt üzerinde kalan değil ve fakat pratik ve etkili olarak hakları koruduğuna dair yorumuna ilişkin ortaya koyduğu en temel ilkeyle[1] çelişecektir.
* AİHM’in tek bir tutukluluğun farklı kılıflara sokulduğu kötü niyetli tutuklamayı derhal sonlandırma yönünde bir ödevi olduğunu, bu nedenle iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin tezin bütünüyle yanlış olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür.
* Aslında Uçum’un iddiası da dikkatli okunduğunda görülebileceği gibi kararların bağlayıcı olmadığı değil gereğinin ne şekilde yerine getirileceği ile ilgilidir. Uçum, bazı kararların yerine getirilmesi için yeterli görülebilecek yargılamanın iadesi yönteminin ihlalin niteliğine bakılmaksızın tüm karar tipleri için de geçerli olacağını ileri sürmektedir. Oysa bu yazının gösterdiği üzere bu iddianın hiçbir dayanağı olmadığı gibi bizzat AİHM ve AYM önünde aksini gösteren çok geniş ve tutarlı bir içtihat mevcuttur.
*Demirtaş kararı, bu içtihatla uyumludur ve Uçum’un iddialarının aksine, AİHM’in kararı veriş yöntemi ve hükmü kuruşu AİHS’in kötü niyetli ihlaline izin vermeyen, Sözleşme’nin ruhuna ve lafzına uygun bir karardır.
* AİHM Büyük Daire kararı Demirtaş’ın neden tutuklu olduğunu mahkemelerin sunduğu gerekçelere tekrar teker bakarak ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
*Türkiye’nin ikinci büyük muhalefet partisi lideri ve bir milletvekili olarak yaptığı bu konuşmaların hiçbirinde suç şüphesi teşkil edecek bir şiddet çağrısı bulunmadığını ve Demirtaş’ın yalnızca ülkedeki çözüm süreci çöktükten sonra ve faillerinin halen ortaya çıkarılmadığı vahim şiddet olayları yüzünden tutuklu yargılanması için yerel mahkemelerin ilgili ve yeterli hukuki delil sunmadığını tespit etmiştir.
*Demirtaş davası, AİHM’in kararına göre siyasi bir yargılamadır. Kararın gerektirdiği bireysel ve genel tedbirlerin yerine getirilmesi hem bu ve hem de buna benzer siyasi baskı yargılamalarının sona ermesinden geçmektedir.
*Halen devam eden tartışmalardan ve yeni yayınlanan “6-8 Ekim İddianamesi”nden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye kararı uluslararası hukuk ve kendi anayasa hukuku ve iç hukukuna aykırı bir şeklide bu karadaki bireysel tedbirleri uygulamamak için bir strateji oluşturma çabası içindedir.
TIKLAYIN - Raporun tamamını okuyun
Kobane İddianamesi'ndenAnadolu Ajansı'nın (AA) aktardığına göre, iddianamede şu suçlamalara yer verildi:"Sanıkların terör olaylarını, başlamasında ve devamında sorumlu düzeyde organize etmeleri, örgütün talimat bütünlüğü içinde şiddetli sokak olayları şeklinde ülke geneline yayıp terör olaylarına kitlesel boyut kazandırmak için örgüte müzahir taban kitleye talimatlar vermiş olmaları, talimat aldıkları kişilerin örgüt içi pozisyonları, teşhis beyanlarının içeriği, talimatların uygulanış biçimleri ve iletildiği muhatapları, olaylarda inisiyatif almaları, ısrarlı şekilde kararları uygulama biçimleri, örgütün amaçları doğrultusunda aldıkları sorumlulukların ağırlıkları, olayları sorumlu düzeyde organize ettikleri anlaşılmıştır. "Şüpheliler hakkında örgüt adına bu yönde faaliyetler yürüttüklerine ilişkin yapılan diğer tüm tespitler birlikte dikkate alındığında, şüphelilerin PKK/KCK silahlı terör örgütünün sözde yöneticisi olarak kabul edilmeleri gerektiği, bu kabulün sonucu olarak TCK'nın 220/5. maddesi gereğince örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği belirlenen bütün suçlardan bu madde gereğince ayrıca sorumlu oldukları tespit edilmiştir." Suçlamalar Olay tarihlerinde ülke genelindeki tüm eylemlerden sorumlu tutulan 108 kişiye yöneltilen suçlamalar şöyle: Birer kez "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", 37'şer kez "insan öldürme", 31'er kez "insan öldürmeye teşebbüs", 24'er kez "yağma", 38'er kez "alıkoyma", 1750'şer kez "alıkoymaya teşebbüs", 397'şer kez "yakarak mala zarar verme", 1060'ar kez "kamu malına zarar verme", 503'er kez "yakarak kamu malına zarar verme", 53'er kez "iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 294'er kez "geceleyin iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 26'şar kez "geceleyin açıktan hırsızlık", 20'şer kez "açıktan hırsızlık", 114'er kez "hırsızlık", 272'şer kez "geceleyin hırsızlık", 5'er kez "basit yaralama", 43'er kez "silahla basit yaralama", 264'er kez "kamu görevlisini silahla basit yaralama", 7'şer kez "kamu görevlisini kasten basit yaralama", birer kez "kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", birer kez "kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", 78'er kez "silahla kasten yaralama", 51'er kez "kamu görevlisini silahla yaralama", 3'er kez "iş ve çalışma hürriyetinin ihlali", 4'er kez "ibadethanelere zarar verme", birer kez "düşük yapmaya neden olma", 24'er kez "bayrak yakma", 25'er kez "5816 sayılı yasaya muhalefet" ve "suç işlemeye tahrik etmek". Sanıklar Mezopotamya Ajansı'nda (MA) yer alan habere göre, iddianamede şu kişilere suçlama yöneltiliyor: Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Selma Irmak, Sırrı Süreyya Önder, Gülfer Akkaya, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, İbrahim Binici, Ayşe Yağcı, Nezir Çakan, Pervin Oduncu, Meryem Adıbelli, Mesut Bağcık, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Can Memiş, Cihan Erdal, Berfin Özgü Köse, Günay Kubilay, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Emine Beyza Üstün, Mehmet Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü, Yurdusev Özsökmenler, Arife Köse, Ayfer Kordu, Aynur Aşan, Ayşe Tonğuç, Azime Yılmaz, Bayram Yılmaz, Bergüzar Dumlu, Cemil Bayık, Ceylan Bağrıyanık, Cihan Ekin, Demir Çelik, Duran Kalkan, Elif Yıldırım, Emine Tekas, Emine Temel, Emrullah Cin, Engin Karaaslan, Enver Güngör, Ercan Arslan, Fatma Şenpınar, Fehman Hüseyin, Ferhat Aksu, Filis Arslan, Filiz Duman, Gönül Tepe, Gülseren Törün, Gülten Alataş, Gülüşan Eksen, Gülüzar Tural, Güzel İmecik, Hacire Ateş, Hatice Altınışık, Hülya Oran, İsmail Özden, İsmail Şengül, Kamuran Yüksek, Layika Gültekin, Leyla Söğüt Aydeniz, Mahmut Dora, Mazhar Öztürk, Mazlum Tekdağ, Abdulselam Demirkıran, Mehmet Taş, Mehmet Tören, Menafi Bayazit, Mızgın Arı, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Muzaffer Ayata, Nazlı Taşpınar, Neşe Baltaş, Nihal Ay, Nuriye Kesbir, Remzi Kartal, Rıza Altun, Ruken Karagöz, Sabiha Onar, Sabri Ok, Salih Akdoğan, Salih Müslüm Muhammed, Salman Kurtulan, Sara Aktaş, Sibel Akdeniz, Şenay Oruç, Ünal Ahmet Çelen, Yahya Figan, Yasemin Becerekli, Yusuf Koyuncu, Yüksel Baran, Zeki Çelik, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Zübeyir Aydar. Demirtaş suçlamalara ne demişti?Selahattin Demirtaş, Kobani olaylarıyla ilgili kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin Twitter hesabından 11 Haziran 2018'de şu paylaşımlarda bulunmuştu:Erdoğan'ın Kobani yalanları: Lütfen dikkatle okuyalım ve nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu somut olarak görelim.
Kobani olayları nedeniyle ne benim hakkımda ne de HDP yönetimi hakkında açılmış bir tek dava yoktur. Kobani olaylarında katledilen insan sayısı 53 değil, 43'tür. Bunların 6'sı HÜDAPAR'lı, 2'si suikaste uğrayan güvenlik görevlisi, 2'si Suriyeli mülteci, 33'ü de HDP'lidir. 6 HÜDAPAR'lı haricindeki kişilerin katledilmesi hakkında açılmış tek bir etkili dava ve soruşturma yoktur. Kobani olaylarından sonraki 5 ay boyunca da Erdoğan ve AKP ile çözüm süreci kapsamında görüşmelerimiz devam etmiştir. Yani Erdoğan, bugün "terörist" diye ilan ettiği bizlerle 5 ay daha görüşme sürdürmüştür.
Tıpkı Yasin Börü gibi Gaziantep'te ve İzmir'de Ekrem Karaçoğlu, Musa Bayram isimli yurttaşlarımız da kameralar önünde linç edilerek katledilmiştir. Ancak failleri bulunmamıştır. Erdoğan bu kişilerin isimlerini dahi bilmemektedir. Çünkü bu insanlar HDP'lidir. Kobani olaylarında bazı valilerin ve güvenlik görevlilerinin, Hükümet'in talimatını dinlemediğini bizzat Efkan Ala açıklamıştır. Zaten bu kişiler de 15 Temmuz sonrası darbecilikten tutuklanmıştır. Ancak haklarında, Kobani olayları ile ilgili hiçbir soruşturma yürütülmemiştir. |
(EMK)