1977'de Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen 41 emekçi hayatını kaybetti. Katliamın sorumluları ve failleri bulunmadı, yargılanmadı, ceza almadı. O günden beri 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak hiçbir zaman sadece “1 Mayıs’ı kutlamak” ile ilgili olmadı.
Taksim Meydanı’nın düzenlenmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) açtığı yarışmayı, meydanın bıraktığı en büyük izlerden biri özelinde, 1 Mayıs 1977'den bugüne bütün 1 Mayısları kapsayan geçmişiyle Ertuğrul Kürkçü'den dinledik.
Sözlerini hiç bölmeden aktarıyoruz:
"Bir sınıf mücadelesi mekanı"
"Taksim Meydanı’nın düzenlenmesi hiçbir zaman bir belediye işinden ibaret kalmaz ya da belediyeye bırakılmaz. Doğrusu belediyeye bırakılmasıdır tabii ama İstanbul en az, hatta ondan daha çok Ankara gibi bir iktidar mekanıdır. O yüzden Taksim Meydanı aynı zamanda rejim değişikliklerinin kendilerini bir fiziki ifadeye büründürmek için daima değerlendirdikleri bir mekandır da. Meydan daha şimdiden, yeniden yapılan Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve hiç yoktan oraya dikilen cami gibi iki büyük yapı tarafından neredeyse belirlenmiş durumda ve göründüğü kadarıyla projelerde, yeni meydan bu nirengi noktalarıyla ister istemez uzlaşarak bina edilmiş.
"Bu açıdan projenin her şeyden önce Ankara tarafından başıboş bırakılacağından emin değilim, bir siyasi mücadele meselesi olacak gibi duruyor. Ama Taksim zaten, sadece güç ve servet sahipleri arasında değil, işçilerle sermaye sahipleri, demokrasi ile diktatörlük arasındaki bir sınıf mücadelesi mekanı olageldi. Taksim, taksim eder…
"Sosyolojik arka planın izleri yok"
"Projeye karar verilmesi aşamasında, kentte veya Türkiye’de yaşayanların bu sonuçta sözünün olmasını sağlayacak en iyi yolun bulunduğunu düşünmüyorum. Kağıt üzerindeki projelere baktığımızda bu meydandaki sosyolojik arka planın, toplumsallığın ve tarihselliğin izlerini göremiyoruz. Ya da projeleri 'ısmarlayan' irade bunları görmek istediğine dair bir 'sipariş'te bulunmamış.
* Ertuğrul Kürkçü
"Projeleri hazırlayan ekiplerle işe girişmeden önce bu yönde bir açılım sağlayacak iki yönlü bir tartışma yapılmalıydı diye düşünüyorum. Birincisi kentin tarihi, sosyolojisi, total estetiği, bir bütün olarak ürbanizmi üzerinde düşünüp taşınmış insanlarla yapılmış anketler ve birlikte gerçekleştirilmiş atölyelerden sonra neyin tasarlanacağına dair bir tasarım metodolojisi ortaya konabilirdi. İkincisi beklentiler, ihtiyaçlar konusunda kentte yaşayanların, buradan gelip geçecek olanların, burada çalışanların, burada hayatın akışına katılanların talepleri ihtiyaçları, beklentileri sorulabilirdi.
"Böylece, tasarıma başlamadan önce elde birçok maddi ve fikri dayanak olurdu. Bu işler hep böyle gidiyor İstanbul’da, otobüslerin rengi ve nasıl giydirileceğine karar veriliyor, sonra halka soruluyor, çizgiler ne renk olsun? Deniz otobüsleri ve vapurlar kimseye sormadan yeniden tasarlanıyor, iki tasarımdan hangisi diye sorulduğunda meğer halkın üçüncü seçeneği istediği anlaşılıyor: Eskisi iyiydi!
"İstanbul'un nasıl tasarlanacağından bağımsız değil"
"Öte yandan, Taksim Meydanı’nın nasıl tasarlanacağı meselesi, ister istemez İstanbul’un nasıl tasarlanacağına bağlı. Bugünkü Beyoğlu, 10-20 yıl önceki Beyoğlu olmadığı için Taksim örneğin Beyoğlu’ndan neyi taşıyacak ve Beyoğlu’na neyi taşıyacak sorusunun yanıtı bence meşkuk. Eskiden bir kültür, eğlence mekanı olan İstiklal Caddesi ve genelde Beyoğlu ile kentin geri kalanını bağlayan Taksim, şimdi gündüzleri daha çok İstanbul’un geneli için bir ulaşım merkezi ve alışveriş alanı ve geceleri genellikle şehre gelen yabancıların ve yalnızların yaşadığı bir mekan.
"Bu sosylojik arka planı esas alarak projeye bugün dahil etseniz elinize son derece gülünç bir sonuç çıkabilir. Mimarların ya da halkın bu temel kararları nasıl vereceğine dair ölçütler oluşturulmuş olduğundan emin değilim. Projenin Taksim Meydanı'nın hafızasını yansıtan bir tasarıma dayanıp dayanmayacağından önce Taksim Meydanı’nın nasıl düzenleneceğinin Beyoğlu’nun nasıl düzenleneceğiyle beraber görülmesi, Taksim Meydanı’nın bir bileşeni olduğu eski projeyle bugünkü projelerin bir irtibatının kurulması, nihayet mimarların bunları esas alarak bir yaratım sürecine girmesi gerekirdi.
"Hafızayı meydanın kendisi yeniden üretmeli"
"Yakın dönem hafızası açısından baktığımızda, Taksim Meydanı daha çok 1 Mayıslarla ve özellikle 1 Mayıs 1977 ile özdeşleştirilen bir alan. Bu meydan 1 Mayıs mücadelesinin izlerini, Türkiye’nin siyasi ve sosyal hafızasına taşıyor. Projelerde ister istemez bunun ne şekilde yansıtıldığını ya da içerildiğini de görmek isterdik. Fakat bu, projede sadece meydana bir anıt ya da kitabeler veya başka bir fiziksel simge dikilmesi suretiyle mi yapılabilir yoksa başka türlü de olur mu? Tartışmaya değer.
"Bana göre, meydan tasarımı bütün bu ögeleri de barındırabilir fakat asıl mesele meydan yeniden tasarlanırken bizzat meydan tasarımın kendisinin bu hafızaya yaslanabilmesi ve hafızayı simgelerin değil meydanın kendisinin yeniden üretmesidir.
"Bugün geçmişin deneyimleriyle birleştirilebilir"
"Kendi payıma Taksim Meydanı'nın ilk üç projeninin üçünde de gördüğümüz şekilde ağaçlarla doldurulmadan, son derece geniş bir açık hava toplantı ve gösteri alanı olarak, bir piazza şeklinde tasarlanmasını tercih ederim. Taksim, insanların özgürce ve kısıtsız toplanabildiği, hiçbir siyasi ve toplumsal gösteri olmasa da insanların her an bir araya geldiği, buluştuğu, konuştuğu, müzik ve dans yaptığı, kitap okuduğu, performanslar gerçekleştirdiği, sek-sek oynadığı, siyasi tansiyon yükseldiğinde ise İstanbul’un bütün önemli gösterilerinin gerçekleşeceği daimi bir toplantı ve gösteri mekanı olacak şekilde tasarlandığında sadece hafızaya hitap etmekle kalmaz, bugünü de geçmişin deneyimleriyle birleştirir.
"Böylece meydan, geçmişe nispetle çok daha çoğulcu bir gösteri alanı olarak kendisini ifade edebilir; tasarım çokluk, çeşitlilik önündeki bütün engelleri kaldıran bir özgürlük siyasetiyle birleştirilebilir. Sadece taşların nasıl dizileceği, hafriyatın nasıl gerçekleştirileceğinin ötesinde özgürlüğün başka bir biçimde nasıl yaşanacağına dair bir tasarım da olmuş olur.
"Gezi ve 1 Mayıs'a gönderme"
"İkinci hafıza unsuru 2013’te bizzat Taksim’in bir parçası olan Gezi’nin adını üstlenerek gerçekleşmiş olan büyük halk hareketi. Bu mücadele esasen iktidarın İstanbul’un ortasındaki son yeşil alanı imha kastına karşı başlayan direnişin, sonunda bir toplumsal isyana dönüşmesiyle sonuçlanmıştı. Gezi’nin ihya edilerek Maçka Parkına kadar uzanan ve onunla birleşen, büyük ve geniş doğal alana teksif edilerek yeniden ve çok daha güçlü bir florayla canlandırılması; Taksim Meydanı’nın ise ağaçsız, çiçeksiz bir 'piazza' olarak tasarlanması Gezi ve 1 Mayıs’a iki büyük gönderme halinde ve yakın dönem hafızasının kent fonksiyonları içinde yeniden kurulmasına hizmet edebilir.
"Fakat şimdi, Taksim Meydanı düzenlemesi için en son olarak halka müracaat edilmesi, uzmanlık ve bilgi sahiplerine de pişmiş aşın sunulması maalesef güçlü bir projeye katkıda bulunacak kolektif hayal gücünün ve aklın harekete geçirilmesi bakımından yeterince elverişli bir düzlem sağlanmadığını gösteriyor.
"İyi fakat eksik"
"Bununla birlikte Taksim Meydan tasarımının yarışmaya açılmış olması çok önemli. Çocukluğum ve gençliğim boyunca büyük kamu binalarının, yerleşkelerin, kent meydanlarının, alışveriş merkezlerinin mimari yarışmalar yoluyla tasarlandığını izleye gelmiştim. Bu yarışmalar, bunlar çevresinde dönen kamusal tartışmalar, vatandaşların hem kent bilincine, hem kent estetiği hakkında fikir sahibi olmasına çok büyük katkıda bulundu. Ben de şahsen medyaya yansıyan bu yarışmaların da yarattığı cazibeyle mimarlığa ilgi duymuş, mimarlık okumak istemiştim. İBB, kentin en büyük ve en eski meydanının tasarımını toplumsal ve güncel bir mesele olacak şekilde yarışmaya açarak çok iyi bir şey yapmış, fakat gördüğümüz gibi bu iyi şeyin çok eksikleri var.
"Projenin Ankara’nın tasallutundan uzak kalmayacağı tahmin edilebilir. Belki de İBB o yüzden elini çabuk tutmak, Ankara’nın aklına karpuz kabuğu düşürmemek için böyle davranmış olabilir. Fakat bu aceleciliğin tasarıma bir şekilde damgasını vurduğu belli oluyor.
"Bize hürriyet lazım"
"Bir de doğal alanlar, parklar dışında bulduğu her kaldırıma ağaç dikme belediyeciliğinden duyduğum iç sıkıntısının Taksim Meydanı projelerine baktığımda da şurama gelip oturduğunu söylemeliyim. Uzun zamandır Cihangir’de yaşıyorum. İki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar dar kaldırımlara ağaç dikmeyi belediyeciliğin şanı sanan belediyeler yüzünden bu semtte kimse kaldırımda yürüyemez, yollara taşar…
"Kent dokusu ve bu dokunun neden böyle şekillendiği hakkında hiçbir fikri olmayan belediyecilik takıntılarının izlerini Taksim Meydanı projelerinde de görüyoruz. Beyoğlu sokaklarının yeşili ağaçlardan çok sarmaşıklar, asmalardır. Nedeni o dokunun bu yeşili çağırmasıdır. Ağaçlar Taksim'e değil, Gezi’ye lazım. Bize de Taksim’de ağaç değil, hürriyet lazım."
Ertuğrul Kürkçü hakkındaSosyalist aktivist, yayıncı ve yazar. 24. Dönem Mersin, 25. ve 26. Dönem İzmir Milletvekili, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı. 5 Mayıs 1948'de Bursa'da doğdu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi 4. sınıf öğrencisiyken 18 Ekim 1970'de Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DEV – GENÇ) Genel Başkanlığı'na seçildi. Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü Kızıldere Katliamı'ndan sağ kurtulan tek kişi oldu. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı, ölüm cezasına mahkûm edildi, 1974'te çıkarılan genel Af Yasası ile cezası 30 yıla çevrildi; 14 yılını hapishanede geçirdi. 1986'da yapılan infaz yasası değişikliğiyle serbest bırakıldı. Hapisten çıktıktan sonra ÖDP'nin kurucuları ve Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri arasında yer aldı. ÖDP'deki ayrışmaların ardından oluşumuna katıldığı Sosyalist Emek Hareketi Parti Girişimi'nin (SEH) Sosyalist Cumhuriyet Kolektifi (SCK) ve Sosyalist Demokrasi Kolektifi'yle (SDK) birlikte 27-28 Mart 2010'da gerçekleştirdiği konferansta oluşturulan Sosyalist Gelecek Parti Hareketi (SGPH)'nin eş-sözcüsüydü. BDP ve HDP'den milletvekili olduğu dönemde TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal işler Komisyonlarında HDP Meclis Grubu'nu temsil etti. Kürkçü, 25. ve 26. dönemlerde de HDP milletvekili olarak AKPM Türk delegasyonu ile AKPM Birleşik Sol Grubunda ve TBMM Çevre Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında yer aldı. 20 Mayıs 2016'da Geçici Anayasa Değişikliğiyle diğer 54 HDP milletvekiliyle birlikte dokunulmazlığı kaldırıldı, milletvekilliği ise devam etti. Dokunulmazlıkların kaldırıldığı tarihte TBMM'ye ulaşmış 16 fezleke uyarınca yargılanmaya başladı. Görülen davaların üçünden beraat etti ancak elliyi aşkın yıl hapis istemiyle yargılanması çeşitli mahkemelerde sürüyor. Gazetecilik ve yayıncılık çalışmaları Hapisteyken Karl Marx'ın Biyografisi'ni Türkçe'ye çevirdi. Serbest bırakıldıktan sonra, İletişim Yayınları için tasarladığı "Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nin yayın yönetmenliğini yaptı. 2002 – 2007 arasında siyaset ve kültür dergisi Siyasi Gazete'yi çıkardı. Milletvekili adayı olana kadar bianet.org haber sitesini de kapsayan BİA projesinde koordinatör, gazeteci ve yazar olarak çalıştı. Eylül 2009-Ağustos 2011 arasında yayınlanan Sosyalist Gelecek Parti Hareketi'nin yayını Ekmek & Özgürlük'ün de editörüydü. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi için yazdığı imzalı makaleleri bir araya getiren kitabı "İsyanın İzinde" Kasım 2013'te dipnot yayınevince yayınlandı. Hapishaneden çıktıktan sonra yapılan söyleşilerden bölümleri bir araya getiren "Pratiğin Aklı Teorinin Heyecanı" başlıklı derleme de Mayıs 2014'te aynı yayınevinden çıktı. |
MEKANIN HAFIZASI YA DA TAKSİM MEYDANI PROJESİ YAZI DİZİSİ
Mekanın hafızası ya da Taksim Meydanı projesi
Karakaşlı: Taksim Meydanı ülkedeki pek çok şey gibi yaralı
Tekiner: Hakikatin üstünü bir kez daha örten kolaycı projeler
Laki Vingas: Şehrin kalbi olan bir meydan yaratılmalı
Mücella Yapıcı: Yerel yönetim meydandan vazgeçmiş
HAFIZA MEKANI TAKSİM MEYDANI 1977 1 Mayıs katliamını unutmamak için |
(TP)