Fotoğraflar: Bilal Seçkin
"...Toplumun kendi varoluş ya da yok oluş mücadelesini tetikleyebilecek muharrik güç yani harekete geçirici irade siyaset ise; siyasete yönelik umudu ve güveni yeniden diriltecek bir muhalefet tarzının sergilenmesi gerekiyor. Bu, kendine çalışan bir siyasetçi profili ile değil ancak ve ancak adanmış bir siyaset etiği ile mümkündür. Fedakârlık yapmasını istediğiniz toplumun önce o fedakârlığı sizde görmesi gerekir."
Bu sözler Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Belediye Eş Başkanı Ayhan Bilgen'in, milletvekiliyken tutuklu kaldığı süreçte yazdığı Ya Adanmış Siyaset Ya Toplumsal Felaket adlı kitabından.
Hak savunucusu, gazeteci-yazar kimlikleriyle tanınan Ayhan Bilgen, HDP'de üstlendiği birçok görevin ardından 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde partisi tarafından, Şevin Alaca ile birlikte Kars Belediye Başkanlığına aday gösterildi.
Alaca ve Bilgen, MHP, CHP, DSP ve HDP'nin başa baş yarıştığı bir seçim maratonundan galip gelerek HDP'ye bir ilk yaşattılar ve Kars'ta belediye seçimlerini ilk kez HDP'nin kazanmasını sağladılar.
Bilgen ile 31 Mart yerel seçimlerinin birinci yılını doldurduğu şu günlerde geride kalan bir yılı, hayata geçirdikleri projeleri, HDP'nin yerel yönetim anlayışını, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı Kars sosyolojisinde nasıl bir belediyecilik pratiği ortaya koyduklarını ve daha birçok şeyi konuşmak üzere bir araya geldik.
Hak savunuculuğunu yaşamının değişmezi olduğunu söyleyen, siyaseti de hak temelli görmekten yana olduğunu ifade eden Ayhan Bilgen'in bianet'in sorularına yanıtları şöyle:
HDP ve geldiği siyaset ilk kez Kars Belediyesi'ni kazandı.Terekeme, Çerkez, Türkmen, Türk, Kürt, ve Azeri birçok milletten halkın bir arada yaşadığı bir kentte HDP nasıl bir seçim stratejisi izledi?
Sanırım biz yüzde 29 gibi bir oranla Türkiye’de en düşük oy ile kazanan belediye olduk. Bunun nedeni Kars’taki parçalanmış siyasetten kaynaklanıyor. Dört partide birbirine yakın, ikişer üçer puan farklar var. HDP’nin devamı olduğu gelenek ise yerel seçimlerde genellikle dördüncü parti oluyordu.
Dördüncü parti olmaktan birinci partiye gelmemizde iki noktanın önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi; şehrin gerçekten dibe vurmuş olmasıdır. Bu durum radikal adımlar atmayı zorunlu kılıyordu ve şehirde insanlar bu radikal adımları göze alabilecek bir özne arayışına girmişti.
Belediyede çürüme, yozlaşma, şehrin yağmalanması, ilgisizlik, çıkar gruplarına boyun eğme, mafyalaşma, çeteleşme, sokakta insanların bir çay ocağı için vurulduğu bir şehir tablosu vardı. “Bütün bunlarla kim mücadele eder, kim baş eder?” sorusu bence seçimlere damgasını vurdu.
İkincisi de Kars iki kutupluluğa uygun bir siyasete sahip değil. Dolayısıyla rövanşizme uygun bir siyaset zemini yok, bu nedenle uzlaşma ve çoğulculuğu esas alınmak zorundaydık.
Bütün karalama kampanyasına rağmen; HDP kazanırsa Kars kalesine başka bayrak asılacaktan, hendekler kazılacağa kadar bütün gergin kampanyaları boşa çıkaracak bir kampanya dili kurduk. İstenilen polemiğin tartışmamın tarafı olmadık. “Kars kalesinde bizim bayrak değişikliği gibi bir gündemimiz yok ama başka bir partinin vardı ve yaptı” dedik.
Aynı şekilde "Sokaklara hendek kazmaya gerek yok zaten her yer çukur olmuş, her yer hendek; biz bunları doldurmaya, şehri yaşanabilir kılmaya geliyoruz” şeklinde bir ironiyle polemikten uzak, toplumsal barışın modeli olabileceğini hissettirdik.
"Başka partilerden bile övgüler alıyoruz"
Sözünü ettiğiniz siyaset dili ve ortaya koyduğunuz belediyecilik anlayışı, bir yıllık süreçte Kars halkında nasıl karşılık buldu? Geri dönüşler oluyor mu, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Takdiri teşekkürü sokakta görüyoruz. “Ben oy vermedim ama iyi şeyler yaptınız” diyen insanların yanı sıra başka partilerde öncü pozisyondaki insanlardan bile övgüler alıyoruz.
Kars, çıkar gruplarıyla sessiz çoğunluk ayrışmasını yaşıyordu. Bu sessiz çoğunluk Azeri de Alevi de Terekeme de Caferi de olabilir. Usulsüz iş yapmak isteyen müteahhidin Kürt ya da Azeri olması fark etmiyor ya da tefecilikle geçinen haksız kazanç sağlayan grupların MHP’li olduğu veya geçmişte kime oy verdiği hiçbir şey ifade etmiyor. Şehir başka türlü bir ayrışmaya gitti artık.
Kars’ta kimse 'biri Azeri olduğu için haksızlığa uğradı ya da bir başkası Kürt olduğu için kayırıldı' diyemez. Yani söylediğimizle de yaptığımızla da tutarlı bir pratik sergiledik.
"Söylemesi ayıp artık Kars'ın sokakları temiz"
Neler yaptınız bu bir yıl içinde?
Şehrin ihtiyaç sıralamasını yapmıştık bunu seçim sırasında dillendirdik. Böyle bir şehir için temizlik gibi vaatte bulunmak ayıp ama temizlik kentin birinci sorunuydu. Bunu bütün şehir dile getiriyordu. Araç ve ekipman eksikliğine rağmen şehirde artık temizlik düzeni var ve bunu herkes takdir ediyor.
İkinci sorunumuz; şehir içi yollarla ilgili geçen yıl kısmen kenar mahallelerde yollar yaptık. Ama şimdi kendi kaynaklarımızla koşullarımızı iyileştiriyoruz. Borç batağında bir belediye ve iller bankasından destek gelmiyor. Ama biz asfalt tesisimizin ve parke taşı tesisimizin bakımını yaptık ve bu sene yollarla ilgili sıkıntıyı büyük oranda çözeceğiz. İki yıllık programımızda önceliklerimiz bunlardı, yolları da başarırsak bitirmiş olacağız.
Aslında bunlar belediyenin zorunlu ve asgari işleri, biz bunun dışında bütün yokluğa rağmen mütevazi imkanlarla kültürel çalışmalar yaptık; çocuklara, yetişkinlere tiyatro, farklı dillerde festivaller, kadın futbol kulübü, folklor grupları gibi çalışmalar yaptık. Ayrıca bunları sadece merkezi salonlarımızda değil, mahallelerimizde yapmaya çalışıyoruz.
Bir diğer önemli noktada ortak kullanım alanlarını da özel mülk olmaktan çıkartıyoruz. Özellikle parkların ticari işletmeye dönmüş halini hatta çeteleşmiş mafyalaşmış halini bitiriyoruz. Kadın kooperatifinin ve çocukların faydalandığı parklar oluşturduk. Ayrıca önümüzdeki dönemde engelliler için kolay erişilebilir bir park planlaması yapıyoruz.
İnsanlar ilk zamanlarda; bütün bu sosyal kültürel projelere “Sizler ilk önce bir yol yapın, sonra konser düzenlersiniz” diyorken; bugün sosyal kültürel etkinliklerin bir lüks ya da fantezi olmadığını buna da ihtiyaç olduğunu fark ettiler ve takdir ediyorlar.
"Yardım yerine kadın istihdamı"
İleriye dönük projeleriniz nelerdir?
Şehirde imar planı yok. Bu durum bütün sorunları zincirleme etkiliyor. Alt yapıyı, inşaat sektörünü, yeşil alanı, sosyal kültürel tesisler kurmayı her şeyi etkiliyor. İmar planı ile ilgili sorunu da çözeceğiz.
Bunu yaparken, ‘ne kadar çok kat yaparsak o kadar çok rant elde ederiz mantığıyla’ değil, şehrin tarihi dokusunu esas alan başka bir şehir görünümü veren bir imar çalışması ve dönüşümü planlıyoruz.
Ayrıca önümüzdeki yıl dar gelirli yoksul kesime yönelik sosyal politikalara odaklanacağız. Fakat bu sadece yardım dağıtmak değil daha çok el emeği gibi kadın istihdamını merkeze koyan, şehirdeki işsizlik sorununa da bir parça katkı sunacak ek gelir imkanları oluşturmayı planlıyoruz.
"Oy birliğiyle karar alan tek belediyeyiz"Belediye Meclisi'nde çoğunluğa sahip değilsiniz, bu durum karar alma sürecini nasıl etkiliyor, sorunlar yaşanıyor mu? Bizim üye sayımız 11, diğer partilerin ise 14. Çoğunlukta olmamıza rağmen belki de Türkiye'de oy birliğiyle en çok karar alan şehir olma özelliğine sahibiz. Bizim çok az istisnai birkaç kararımız oy çokluğuyla geçti. Kararlarımızın yüzde 95-98'inin oy birliğiyle çıkıyor olmasının şehirde başka bir siyasi kültürü inşa ettiğini düşünüyorum. Biz aritmetiksel bir demokrasiyi değil, niteliksel bir demokrasiyi önemsiyoruz. Kars'ta buna uygun bir şehir, Meclis'te herkes korkularını kaygılarını ifade ediyor. Kimsenin söz hakkı kısılmıyor, kimse içerideki tartışmalardan dolayı dışarıda bir kınama polemik konusu yapılmıyor. Eğer iyi bir karar diğer grupların sayısal çoğunluğuyla engellenirse ve Meclis'ten geçmezse; şehirde büyük bir tepki oluşuyor. Mesela; ilçe belediyelerinin de katıldığı Çevre Hizmet Birliği'nin Meclisi'nde gübre tesisi ve yol yapımıyla ilgili bize yetki verilmedi, engel çıkarıldı. Bu şehirde büyük bir tepki doğurdu: "Yol yapımına nasıl yetki vermezsiniz? Bu şehre iyilik buna izin vermediğinizde şehri cezalandırıyorsunuz" denildi. Ben bu nedenle Çevre Hizmet Birliği Başkanlığı'ndan istifa ettim, "Benim ya da partim yüzümden şehri cezalandırıyorsanız, buyurun başkanlığını siz yapın" dedim. Bizim derdimiz koltuk değil, iş yapamayacaksam bir koltuğu niye işgal edeyim. |
"İnşa yerel yönetimlerde başlar"
HDP yerel yönetimde teorik olarak oldukça iddialı fakat çokça eleştirildiği durumlar da var. Mesela; Diyarbakır’daki Kırklar Dağı Projesi çok fazla eleştirildi. Yanı sıra halkın karar ve denetim mekanizmalarına katılımına ilişkin eleştirilerde mevcut. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belediye başkanlarının rolü görevi ve milletvekillerinin görevi ya da parti merkez yöneticisinin rolünün aynı olmadığını, bütün işleri belediyenin yapamayacağını hepimiz görmeliyiz.
Bizden kaynaklanmayan nedenler, kriminilize etme, kayyım atama, bütçe denetimi gibi bir dizi handikap var ama bütün bunlar bizim iddialarımızı gerçekleştirmememizin haklı mazereti olamaz. Bir performans, kapasite, yetkinlik tartışması yapmak gerekiyor.
Abdullah Öcalan, uzun aradan sonra yapılan görüşmede iki noktanın altını çizdi. Biri ana strateji Üçüncü Yol, bir diğeri ise insanların kişisel ya da aile çıkarları için bu mücadeleyi kullanması uyarısıydı. Buradan belediyecilik adına çıkarılacak çok ciddi dersler var.
Çürüme, yozlaşma, kokuşma toplumun sadece bir kesimine ait bir şey değil. Sadece muhafazakâr siyaseti ya da milliyetçileri kuşatan bir şey değil, Sol’u da Kürt siyasetini de kuşatan büyük bir tehlike.
Siyasetin asıl öznesi olarak toplumu, halkı görüyorsak; demokrasinin beşiğini yerel yönetimlerde görüyorsak, önümüzdeki dönemi inşa konusunda da başlayacağımız yerin yerel yönetimler olduğunu kabullenmemiz gerekiyor.
Meşhur deyimdir; “Yıkım tepeden ama inşaa temelden başlar”. Türkiye siyaseti önümüzdeki günlerde yeniden yapılanacaksa; bu yapılanma sadece partilerin başlarındaki isimlerin iki dudağı arasında olmaması gerekir.
Dolayısıyla HDP yeni dönemde yönetimin, yöneten iradenin bir parçası olmak istiyorsa; önce belediyelerdeki pratiğiyle rüştünü ispat etmeli, güven vermeli, sonra da bunu ulusal ölçekte uygulayabilecek pratiğe sahibiz diyebilmeli.
"Kars HDP için bir atölye"
Kars’ın kültürel ve etnik farklılıkları düşünüldüğünde aslında küçük Türkiye denilebilir; HDP’nin Kars’ta gösterdiği ya da göstereceği başarının Türkiyelileşme adına katkısı ne olur?
Kars’ın iki avantajı var. Birisi söylediğiniz sosyolojik tablo, bu tabloyla siyaset yapacaksınız yeni bir Kars halkı yaratmayacağınıza göre; bu çoğulculuğun kendisi HDP’nin Türkiye için önerdiği modeli hayata geçirmek bir imkan, bir atölye, laboratuvar.
Siyasetteki anahtar kelime güvendir, değişim ancak güven ile olur. Korku statükoya hizmet eder. Eğer biz değişimi inşa edeceksek önce güveni inşa etmemiz gerekiyor.
Kars’ta attığınız küçücük her sembolik adım, Karslıların çok yoğun yaşadığı İstanbul’da, İzmir’de, Kocaeli’nde, Adana’da tartışma konusu oluyor. Bu kadar kötü bir ekonomik tablodan; sadece çalınmadığı ve iyi planlandığı için, kamu yararını öncelediği için bu hizmetler çıkabiliyorsa, daha büyük imkanlara sahip şehirlerde daha büyük işler yapılabilir diye düşünülüyor.
Kars’ın dışarıya göç etmiş nüfusunun hem Kars için hem de Türkiye siyasetinde sözü büyütmek ve yaygınlaştırmak için büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum.
"Yetki paylaşan bir belediyecilik ortaya koymalıyız"
HDP’li belediyelere kayyım atanmasını ve Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay hapis cezası verilmesine ilişkin yorumunuz nedir?
Bir yere kayyım atanması toplumun diz çöktürüldüğü anlamına gelmediği gibi siyaseten tercihlerin güçlü olandan yana değişeceği anlamına da gelmiyor. Bunun daha önceki seçimlerde de yansımaları, sonuçları var.
Ortada açık bir hukuksuzluk keyfilik var ama biz kalan belediyeler olarak öyle bir pratik ortaya koymalıyız ki, bir daha kimse kayyımı aklından geçirememeli. Bunu iki kez yaşadık ama bunu üçüncü kez denetmeyecek düşündürmeyecek böyle bir seçeneğin olduğunu akıllarından geçirmeyecekleri bir pratik ortaya koymalıyız.
Kayyımlardan çıkarmamız gereken birinci ders şu: Bizim zaten siyaseti, iktidara yaslanmak üzerine kurmamış olmamız lazımdı. Yani belediye başkanı görevden alındığında tutuklandığında şehirdeki bütün mekanizma alt üst olmamalı. Halkın kendisini yönetmesi konusunda her şeyin kaybedildiği bir şeye dönüşmemeli.
Şehrin sivil toplumu, meslek örgütleri, kooperatifleri, kent konseyi bunlar şehri yönetmeye devam etmeliler. Bir süre sonra bürokratik vesayetle bir şehri yönetemeyeceğini Ankara görmeli.
Mesela; Kars’a da her an kayyım atanabilir, hiç atanmayabilir de dolayısıyla biz her an atanacakmış gibi bir alt yapı kurmak zorundayız. Yetki paylaşan yetki dağıtan bir belediyecilik ortaya koyarsak belediye bizde olsa da bizden gasp edilse de biz kazanırız. Eğer atanan kayyımlar kentlerimizi yönetebiliyorsa bizim başarısız olduğumuz anlamına gelir, bunu da bir özeleştiri olarak söylüyorum. Çünkü kayyımın yönetemiyor olması lazım.
"Şehri kim iyi yönetiyorsa oylar ona"
Peki, bugün bir seçim olsa HDP Kars’ta belediye seçimlerinde ne kadar oy alır?
Şimdiye kadar iki anket yaptırdık; bugüne kadar HDP’ye oy vermeyen ama bundan sonra oy vermeyi düşünenlerin oranında yüzde 10 artış var. Bu Kars ortalamasında iyi bir sayıya tekabül ediyor.
Aslında 31 Mart’tan önce Kars’ta; Terekemeler CHP’de; Azeriler MHP’de, yerliler AKP’de, Kürtler de AKP ve HDP’de temsil edilir gibi bir denklem kuruluyordu. Ama biz şimdi bunu aştık, korku duvarını yıktık.
Bizden olsun çamurdan olsun mantığı değil, hizmete ve siyasi değerlere önem veren anlayış artık Kars’ta yer tutabilir. Yani artık şehri kim iyi yönetirse, kim iyi temsil ederse, kim parlamentoda sorunlarını dile getiriyorsa ona oy verecek bir olgunluğu yakaladık.
"Siyaseti hak temelli görmekten yanayım"Son sorum sizin özelinizde olacak, gazetecilik, Mazlum-Der Genel Başkanlığı, milletvekilliği yaptınız. Şu an da ise Kars Belediye eş başkanlığı yapıyorsunuz. Üstlendiğiniz bütün bu kimliklerin hayatınızdaki sıralaması nedir? Hayatımda değişmeyen tek bir şey varsa; o da hak savunuculuğudur. Gazeteciliği de sivil toplumu da hep hak savunuculuğunun bir parçası olarak gördüm. Siyaseti de hak temelli görmekten yanayım. Siyasetin anlamının da buradan geçtiğini düşünüyorum. Siyasetle insan niye meşgul olur? Bir insan neden kendisine bir şehrin, bir ülkenin yükünü, bir halkın taleplerini dert edinir? İşte burada siyaset yapma amacımızın ne olduğu çok önemli. Siyaset kariyerizme, kişisel kazanca, kişisel egoları tatmine mahkum edildiği sürece asla itibarlı, saygın, güven duyulan bir iş olmayacak. Türkiye'nin bu handikaptan bu girdaptan çıkması için önce siyasetin ve siyasetçiliğin ıslah edilmesi, iyileştirilmesi gerekiyor. İnsanlar hayatlarını ortaya koyuyorken; özgürlüklerinden feragat edip yıllarını cezaevlerinde geçiriyorken; siyaset bir rant paylaşma aracı ya da kart vizitinizdeki sıfat sayınızı arttırma basamağı olamaz. |
(RT)