* Fotoğraf: Micheal Raynolds - Washington/AA
Balfur Deklarasyonu'nun yayınlandığı 1917 yılından bu yana geçen 103 yılda Filistin halkının neler yaşadığını anlatmak, değil bir yazıya, bir kitaba bir ansiklopediye sığmaz.
1917'de İngiltere ve Siyonistler arasında imzalanan bu anlaşma ile Filistin halkının üzerinde yaşadığı topraklarda bir Yahudi devletinin kurulmasına karar verildi.
TIKLAYIN- İsrail-Filistin Sorununun Tarihçesi: 1897'den 2018'e
İngilizler için Filistin halkı kendi kendilerini yönetmekten aciz bir köylü topluluğu idi, bu nedenle de zaman içinde yok olmalarında bir beis yoktu.
İki gece önce, 2020 yılının Ocak ayında İsrail devletinin Siyonist Başkanı Binyamin Netanyahu ile Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) gelmiş geçmiş en açık sözlü vatandaşı olma ünvanını hak eden Başkan Donald Trump Vaşington'da tek bir Filistinlinin olmadığı salonda "Yüzyılın Anlaşmasını" açıkladılar.
TIKLAYIN- Trump “Ortadoğu Barış Planını” Açıkladı
Balfur Deklarasyonu yazılırken hiçbir Filistinliye nasıl gerek duyulmadıysa, 2020'deki anlaşma açıklanırken de Filistinli bir temsilcinin olması gerekmiyordu.
İsrail devleti kutsanırken, Filistin halkına ise kendi öz toprakları üzerinde, İsrail devletinin içinde hiçbir egemenlik hakkı olmayan, yamalardan ve yapay yaratılmış kantonlardan oluşan bir "oyuncak" devlet sunuluyordu.
Sunuluyordu, zira Filistin halkı aslında bu kadarını da hak etmiyordu!
Teröristlerden ve ne olduğu belirsiz kimselerden oluşan bu halkın, her ne kadar bir bölümü eğitimli de olsa, bu devletçik ile avunması, mutlu olması ve ABD ve Siyonistlere şükranlarını ve minnetini esirgememesi gerekiyordu.
TIKLAYIN- Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Katliamı ve Filistin
Kendileri yapılan bu büyük iyiliği unutarak 1917 Balfur deklarasyonu ve İsrail devletinin resmen kurulduğu 1948 yılı gibi 2020 yılını da tarihlerine kara bir leke olarak geçirmelerine ise asla izin verilemeyecekti.
TIKLAYIN- Trump’ın “Yüzyılın Planına” Taraflar Ne Dedi?
Yüzyılın Anlaşmasının mimarlarından, hatta mucitlerinden olan ABD Başkanı'nın damadı Jared Kushner kendisinin ve ekibinin bu çalışma için ne kadar yorulduklarını, ne kadar çaba sarf ettiklerini TV kameralarına anlatırken, Filistin halkını aşağılayan tepeden bakan üslubunu gizleyemese de, bu fedakarlıklarının unutulmaması gerektiğini de belirtiyordu: "Filistinliler için son şans, ya kabul ederler ya da.."
"Ya da..." nedir? Bugünden daha kötüsü var mı?
1993 Oslo Anlaşmaları yapılırken, dönemin Filistin lideri Yaser Arafat Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içindeki bazı gruplar ve kişiler tarafından eleştirilmişti. Fazla taviz veriyordu. Arafat ise 1993 Anlaşmasının sadece bir başlangıç olduğunu, beş yıl sürecek müzakereler sonucunda 1999'da nihai sonuca ulaşılacağını söylüyordu.
TIKLAYIN- Filistin'i İstila İçin "Yarış Süreci"
Sürgünde yaşayan Filistin halkı için bir umut doğmuştu, topraklarına geri döneceklerdi.
Arafat, Ramallah'da kurulan hükümetin başkanı olarak, kendisiyle birlikte çalışacak bir bakanlar kurulu kurdu. Yurt dışında yaşayan zengin Filistinlilerden yeni hükümete destek aktı. Filistinlilerin de sonunda bir devleti olacaktı.
TIKLAYIN- Yaser Arafat Ya da Ebu-Ammar
Ancak bu iyi niyetler umulan sonuçlara ulaşmadı. Filistin örgütleri kendi aralarında anlaşamadılar, bölündüler, halk ise büyük hayal kırıklığına uğradı.
TIKLAYIN- Filistin Örgütleri ve Ateşkes
İsrail de bu zaafları çok iyi kullanarak Filistin'de gerçek bir devlet kurulmaması için elinden geleni ardına koymadı.
ABD ve dünyanın dört bir yanından gelen dinci Yahudiler 1967'de İsrail'in ilhak ettiği topraklar üzerinde yeni yerleşim birimleri kurmaya başladılar.
Topraklar fiilen İsrail devletinin denetimi altına girdi. 2000’li yıllarda bu gelişmeler Uluslararası toplumun bütün kararları ve yaptırımlarına rağmen devam etti.
Bugün sunulan, bu çok uzun ve çapraşık sürecin sonunda İsrail devletinin fiilen yarattığı durumun "çözüm" olarak dayatılmasıdır. Yani var olan gayrı meşru durumun meşrulaştırması. (MUT/APA)