Yeni bir yılın başındayız. Yeni yılda; yaşayabilmek için çalışmak zorunda olanlar başta olmak üzere, herkese sağlık, refah, mutluluk, barış ve bunlar için de mücadele, birlikte mücadele kararlılığının hayata geçirilmesini diliyorum. Doğanın tahrip edilmediği-yağmalanmadığı, diğer canlıların yaşam hakkının ihlal edilmediği, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin yaşanmadığı bir yıl olmasını istiyorum, 2025’in.
Suriye için
Bu yıl Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilme faaliyetlerinin önemli bir bölümünün tamamlanacağı, Suriye “Arap” Cumhuriyeti’ndeki iç savaşın ardından ülkede yaşanmakta olan tüm halkların ve inanç gruplarının eşitlikçi bir biçimde yönetimde yer alabileceği, öncekinde olduğu gibi yalnızca ne Arapların ne de şimdi yönlendirilmeye çalışıldığı gibi Selefi Müslümanların olarak adlandırılan ve yaşanılan bir ülke olarak inşa edilmemesini, Suriye halklarının hep birlikte, barış içinde yaşayabilecekleri ve kendilerini yönetebilecekleri “yeni” bir ülke inşa edilebilmesini diliyorum. Kimsenin ne yoksul ne aç ne de evsiz barksız olmadığı, bağımsız, özgür, demokratik bir ülke olmasını diliyorum.
Türkiye için
Bu yılın öncesinde, 2024’ün son üç-dört ayında yaşanan ve kamuoyuna da yansıtılan gelişmeler, Türkiye’de de “birlikte yaşam”ın, Cumhuriyet’in demokratikleşmesinin mümkün olabileceğine yönelik umudu neredeyse 10 yıl sonra yeniden yeşertiyor. Tokalaşma, tecridin sonlanması, görüşmeler vb. yanı sıra, henüz oldukça büyük bilinmezlikler olsa da “inkar”ın ortadan kalktığı bir dönemdeyiz. Evet 'karar vericiler, muktedirler', zamanında 'masayı devirenler' vb. görmezden gelinemez. Bununla birlikte, on yıllardır ötekileştirilen, yok sayılan, zulüm gören, yoksulluğa mahkûm edilmek istenen Kürt halkının, doğal olarak her zaman aynı düzeyde olmasa da her zaman diri kalan mücadele azmi ve dayanışması bu gelişmelerde hiç mi etkili değil? Kürt halkı, ülkenin geneline benzer bir duygu durumu ve tutum içinde olsaydı da Kürt meselesinin çözümüne yönelik olabilecek son üç aydır yaşanmakta olanlar yine de yaşanabilir miydi? Sanmıyorum! Tabii ki Kürt halkıyla dayanışanları da bu sürece eklememiz gerekiyor.
Çatışma çözümü
Uluslararası literatürde; çatışma çözümünün ilk üç aşaması taraflar arasında yürütülen “ateşkes, müzakere ve antlaşma” olarak paylaşılırken, son aşama olarak paylaşılan “normalleşme” taraflarla doğrudan ilgili değil. Normalleşme, toplumun kendi içinde barışabilmesi anlamında kullanılıyor. Çatışmasızlığın, barışın kalıcılığı büyük oranda bu aşamaya bağlı olarak ilerliyor ya da sönümleniyor.
Normalleşme
Bu aşama, doğrudan çatışma konusuyla ilgili olduğu kadar toplumsal yaşantıyla da ilgili. Halklar düzeyinde barışın kalıcı olarak sağlanabilmesi için özgür, eşitlikçi ve demokratik bir toplumsal yaşantının da sağlanması gerekiyor. Bunun için de günümüz Türkiye’sinde burjuvazi lehine düzenlenmiş olan ekonomideki bölüşümün önce durdurulması ardından da yoksullar ve çalışanlar lehine yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Yanı sıra, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, grev yasaklarının, kadın katliamlarının, iş cinayetlerinin, bebek istismarlarının, hukuksuz gözaltı ve tutuklamaların, eğitim, sağlık ve barınma sorununun yaşanmadığı bir ülkenin inşa edilmesinin planlanması ve bunun toplumsallaştırılması gerekiyor. Kürt meselesinin demokratik çözümünde taraf olma kararlılığı ve “cesaretini” gösterenler, birlikte ve örgütlü mücadeleyle bunu da gerçekleştirebilir.
Savaş karşıtlığı, barış ve toplumsal eşitlik
Gönlümden, aklımdan geçen böyle bir 2025. Dilerim, her geçen gün riskler daha da artıyor olmasına karşın, toplumsal dayanışma, örgütlü mücadele Ortadoğu ve Türkiye’de önce “savaş”ları sonlandırıp barışı getirsin, ardından da eş zamanlı olarak eşitlikçi toplumsal yaşantı tesis edilebilsin ve 2026 yılı için bunları da aşan bir gelecek hedefleyebilelim. (OH/TY)