Üç büyükşehir belediyesine atanan kayyumlarla bir kez daha gündeme gelen Kürt illerinde olağanüstü yönetimlerin uygulanma hali AKP iktidarıyla başlamadı. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana hatta Cumhuriyet öncesi dönemde Ermenilerin yaşadığı sırada da bölge adeta bir “düşman hattı” olarak çizildi.
Osmanlı’nın üzerine kurulan bu devlet, sayısız reformu beraberinde getirse de devlet olmanın esasını Osmanlı’dan kalma geleneklerle uyguladı. 1921 Anayasası'ndaki “mahalli idarelere özerklik tanıyan” maddeler, 1924 Anayasası'na konmamıştı ve vatandaşlık tanımı “Türklük” esasına göre yapılıyordu.
Kürt illerinde 1924’ten itibaren baş gösteren isyanlar 1925’teki Şeyh Said İsyanı’na kadar sürdü. Ayaklanma kısa sürede dört doğu vilayetini kapsayan geniş bir alana yayıldı ve süreç, çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu çerçevesinde kurulan İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği idam kararlarıyla sonuçlandı.
Sıkıyönetim ilanı ve Şark Islahat Planı
İsyanlar bastırıldı ancak Elazığ, Genç, Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri ve Malatya vilayetleriyle Erzurum’un Kığı ve Hınıs kazalarında bir ay süreyle sıkıyönetim ilan edildi.
“Şark Islahat Planı Hazırlanmasına Dair Kararname” de böyle bir atmosferde gizlice hazırlandı ve bu doğrultuda hazırlanan “Şark Islahat Planı” ise 24 Eylül 1925 Bakanlar Kurulu’nda onaylanıp uygulamaya konuldu.
Planın özü, “Doğu’nun Türkleştirilmesi” üzerine kuruluydu. 27 maddeden oluşan planın ilk maddesinde “Şark illerinde” bu plan uygulandığı sürece sıkıyönetimin devam etmesi gerektiği belirtildi.
İsyan 1925’te devlet eliyle bastırılmış olsa da sıkıyönetim kanununun süresi 1927’ye kadar uzatıldı. Prof. Dr. Ergün Aybars’a göre, isyan bölgesindeki İstiklal Mahkemeleri’nde 12 Nisan 1925’ten 7 Mart 1927’ye kadar 5010 kişi yargılandı. İçlerinden 420’si idam edilirken 1911’ine çeşitli miktarlarda hapis cezaları verildi.
Osmanlı'dan kalma uygulama: Umumi Müfettişlik
Sıkıyönetimin sona ermesinin ardından 16 Temmuz 1927’de “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” anayasada olmamasına rağmen yürürlüğe girdi ve 2. Abdülhamit döneminden kalma bir uygulama olan “Umumi Müfettişlik”in birincisi böylece kuruldu.
Birinci Umumi Müfettişlik’in alanı sıkıyönetim kapsamında yer alan Elazığ, Urfa, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Van, Mardin ve Diyarbakır illerini kapsadı.
Yetkileri ise kapsadığı illerin alanından daha genişti. Yerel halkın seçmediği umumi müfettişler, başta valiler olmak üzere bölgesi dahilindeki bütün memurlara hesap sorabilme ve emir verebilme, silahlı asker kuvvetlerini icra kuvveti olarak istihdam edebilme, kamu güvenliğini ihlal eden bir durumda kendi bölgesinde sıkıyönetim ilan edebilme, kanunların uygulanmasına müdahale edebilme gibi yetkilerle donatıldı.
1934’e gelindiğinde Şark Islahat Planı’na bağlı olarak, “Mecburi İskân Kanunu” da yürürlüğe girdi ve böylece sürgünler yoluyla Kürt illerindeki nüfusun yer değiştirmesi hedeflendi. Plana göre, Şark’ta 2. derece memurluklara bile Kürt memur atanmayacaktı.
Dersim'deki "çalışmalar"
Dersim’deki olaylar bu koşullar altında başladı. İlk olarak dört defa uzatılan ve ilin valisinin orduyla ilişiği baki kalan birisi olmasına karar verilen “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” yürürlüğe konulurken, 1936’da Bingöl, Dersim, Erzincan ve Elazığ’ı içine alan Dördüncü Umumi Müfettişlik bölgesi oluşturuldu. Böylece bölgede askeri ve idari bütün yetkiler; idare, denetleme ve güvenliği temin etme sorumlulukları doğrultusunda tek kişinin elinde toplandı.
Resmi olmayan rakamlara göre, 1924-1938 yılları arasında yürütülen “çalışmalar” kapsamında en az 100 bin kişi hayatını kaybetti, binlerce köy yerle bir edildi ve binlerce kişi yerinden yurdundan edildi.
Darbeler dönemi ve Kürtler
Çok partili döneme geçilmesinin ardından Demokrat Parti’nin (DP) iktidara geldiği dönem içerisinde 1952’de Resmi Gazetede yayınlanan kanunla birlikte Umumi Müfettişlik kurumu kaldırıldı.
14 Temmuz 1958’de Irak’ta yaşanan ve Kürtlere Kerkük’ün de içinde olduğu bir otonom bölge sözü verilmesiyle sonuçlanan olaylar DP Hükümeti’ni tedirgin edince yeniden bir sertleşme dönemine girildi.
27 Mayıs 1960’taki darbeyi gerçekleştirenler, 1 Haziran 1960’ta bölgelerinde etkili olan 485 kişiyi Sivas-Kabakyazı’da açık arazide kurulan bir kampa kapattı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla ise, 1970’te kurulan ve mücadele yöntemi olarak silahlı mücadeleyi seçmiş olan Dr. Sait Kırmızıtoprak’ın (Dr. Şıwan) önderliğindeki Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) illegal olduğu gerekçesiyle üyelerinin yargılanması ile cezalandırıldı. Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO) ise aynı dönem kapatıldı.
Şırnak ve Silopi yöresindeki DDKO’lu gençler Diyarbakır ve Siirt İlleri Sıkı Yönetim Mahkemelerinde, “Irak KDP”sinin (I-KDP) uzantısı T-KDP sanıkları” olarak ağır cezalara çarptırıldı.
12 Eylül ile gelen sıkıyönetim
1973’te iktidara gelen CHP’li Bülent Ecevit seçim kampanyasında “Doğu’nun sorunlarını çözme” sözü verdi ancak “ihmal edilmiş bölge” tanımlamasıyla formüle ettiği soruna dair uygulamada bir pratiği olmadı.
1978’de kısmi olarak yeniden uygulanmaya başlanan sıkıyönetimin yerine 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile özellikle Kürt illerinde uygulanan olağanüstü hal uygulaması geldi. OHAL dönemini başlatan karar ise 1987'de iktidardaki Anavatan Partisi ve Kürt meselesine bakışını “kalkınmada öncelikli yerler” nitelendirmesiyle yapan Başbakan Turgut Özal tarafından alındı.
1982 Anayasasında temelleri atılan ve 1983'te yasalaşan OHAL kanunu, 1987’den 2002’ye kadar toplam 15 yıl boyunca, süresi 46 kez Meclis kararıyla uzatılarak 13 Kürt ilinde uygulandı.
OHAL ilk etapta Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van'da geçerli oldu. Daha sonra bu listeye Adıyaman, Bitlis ve Muş mücavir (Komşu) iller olarak eklendi. 1990'da il olan Batman ve Şırnak da OHAL bölgesine dahil edilen son iki ildi.
"Güvenilir" ve "güvenilmez" köyler
Bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki köyler, önce “güvenilir” ve “güvenilmez” diye ikiye ayrıldı. “Güvenilir” köyler, II. Abdülhamit’in Hamidiye Alayları’na asker veren aşiretlerdi. “Güvenilmez” olanlar bazen açık şiddet, bazen tehdit, bazen yıldırma, bazen de ikna yoluyla köylerinden çıkarılırken, 1924 tarihli Köy Kanunu’na eklenen iki fıkra ile “koruculuk sistemi”ne resmiyet kazandırıldı.
OHAL'in geçerli olduğu illerde gözaltılar, işkence ve gündüz saatlerinde kentlerin, ilçelerin merkezinde işlenen cinayetlerin sorumlularının bulunamaması, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde mahkum edilmesine neden olmuştu.
2005 yılında CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve avukat Serdar Yavuz tarafından hazırlanan raporda, OHAL dönemi boyunca 5 binin üzerinde sivilin öldürüldüğü belirtiliyordu.
OHAL dönemlerindeki hak ihlallerinin sorumlusu olarak JİTEM olarak gösterildi. Kamu kuruluşları ve hükümetler, JİTEM adlı bir oluşumun olmadığını ifade etse de 2011’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada JİTEM'in "İçişleri Bakanlığı'nın onayı olmadan ve Genelkurmay'dan görüş alınmadan Jandarma Genel Komutanlığı'nın kendi inisiyatifiyle kurulmuş olduğu" sonucuna varıldı.
Mecliste Kürt vekillere gözaltı
1994'ten itibaren bir yandan OHAL bölgesinin kapsamı daraltılmaya başlandı. Önce Bitlis, OHAL'in komşu ili haline getirildi ardından da Elazığ OHAL kapsamından çıkarılan ilk il oldu.
Öte yandan aynı dönemde Demokrasi Partisi (DEP) milletvekilleri, Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı.
Meclis kapısında gözaltına alınan milletvekillerinden Hatip Dicle, Leyla Zana, Selim Sadak ve Orhan Doğan tutuklanarak cezaevine gönderildi. 8 Aralık 1994’te yasadışı örgüt üyeliği suçundan mahkum olan vekiller 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
OHAL yok, parti kapatma var
Kasım 2002 yılına gelindiğinde OHAL sadece Diyarbakır ve Şırnak'ta geçerliydi. Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığında kurulan hükümet iktidara geldiklerinin birinci ayında OHAL’i kaldırdı.
2009’a gelindiğinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2004 seçimlerindeki oy oranını ciddi oranda arttırdı. Bu başarı da devlet tarafından karşılıksız bırakılmadı. Nisan 2009'dan itibaren DTP'li yöneticilere ve üyelere yönelik operasyonlar başladı. Parti, 11 Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi (AYM) kararıyla kapatıldı.
7 Haziran'ın "bedeli"
7 Haziran 2015'teki genel seçimlere katılan partiler arasında Halkların Demokratik Partisi (HDP) de yer aldı. Parti, yüzde 10'luk barajı geçerek yüzde 13,5 oy aldı. Meclisin aritmetiğ değişince AKP tek başına hükümet kuramadı. 7 Haziran seçimlerinin 1 Kasım'da yenilenmesine karar verilirken Kürtlere bir seçim zaferinin daha "ödetilmesi" için harekete geçildi.
Takvim 16 Ağustos 2015’i gösterdiğinde, Kürt illeri bu defa da Türkiye tarihinde bu biçimi ile ilk kez uygulanan sokağa çıkma yasakları ile yüz yüze kaldılar.
1 Mart 2018’e kadar geçen süre içerisinde Diyarbakır’da 169, Mardin’de 48, Hakkari’de 23, Şırnak’ta 13, Bitlis’te 14, Muş ve Bingöl’de 7’şer, Dersim ve Batman’da 6’şar, Siirt’te 4 ve Elazığ’da 2’şer kez olmak üzere toplam 11 il ve en az 49 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 299 sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşti.
Bunlara ek olarak, 11 Ağustos 2017 tarihi itibarıyla Hakkâri’nin Şemdinli ve Bitlis’in Hizan, Güroymak, Mutki, Tatvan ve Merkez ilçelerine bağlı çeşitli köy ve mezralarda saat kısıtlılıkları dâhilinde en az 15 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
15 Temmuz ve OHAL
Sokağa çıkma yasakları Kürt illerinde sürerken, 2002’den beri Türkiye gündeminden çıkmış olan OHAL uygulaması, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından 21 Temmuz 2016’da tekrar yürürlüğe sokuldu. Yedi defa üçer aylığına uzatılan OHAL 17 Temmuz 2018’e kadar sürdü.
Kürt illeri sokağa çıkma yasaklarına ek olarak bir de OHAL’e maruz bırakılırken, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Türkiye'nin batısındaki büyük şehirler, 1980'lerden sonra ilk defa OHAL'i yaşamış oldu.
Bakanlar Kurulu, OHAL boyunca, iki yılda toplam 36 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayınlandı. Tutuklu sayısı 50 bini aştı. Fakat bu süreçte tutuklanan yalnızca darbe girişimine karışanlar veya Gülen yapılanmasına bağlı olmakla suçlananlar olmadı. Aynı zamanda aralarında gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler gibi toplumun farklı kesimlerinden isimler de vardı.
2016'da tutuklanan dönemin HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da aralarında bulunduğu 93 belediye eşbaşkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi ve sayısı binleri aşan parti il ve ilçe teşkilatlarında çalışan parti yöneticisi ve çalışanı olmak üzere çok sayıda HDP'li tutuklandı.
Kayyum atamaları
OHAL gerekçesi ile yayınlanan 674 Sayılı KHK ile Cumhurbaşkanı’na belediyelere kayyum atama, valilere ise belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisi verdi.
Bu KHK karşılığını elbette en ciddi oranda yine Kürt illerinde buldu. HDP’nin bileşeni olan DBP’den seçilen belediyelere 11 Eylül 2016 itibarıyla el konularak kayyum atamalarına başlandı.
Üç büyükşehir belediyesi olmak üzere 10 il, 63 ilçe ve 22 belde ile DBP’li toplam 95 belediye yerel halkın oylarıyla seçilen başkanlardan alındı. Kayyum atamalarına paralel olarak Kürt illerinde kamuda ve belediyelerde çalışan 15 bine yakın Kürt işçi ve memur, 300’e yakın muhtar ihraç edildi.
Ve bugün...
HDP'nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bugün hala cezaevinde. Bölgedeki il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları "bölücü terör örgütü faaliyetleri" nedeniyle sık sık uygulanmaya devam ediyor. En olağan koşullarda bile OHAL'in yaşatıldığı Kürt illerinde yapılan son yerel seçimler de HDP'nin üstünlüğüyle sonuçlandı.
Seçimlerinin bedeli halka ya umumi müfettişlikle ya sıkıyönetimle ya da kayyumlarla hep bir şekilde ödetildi. 1924'ten bugüne Kürtler için bu ülkede değişen tek şey kendilerine yönelik sergilenen tutuma verilen isim oldu. (TP)
Kaynaklar:
* Devletin Taşradaki Eli: Umumi Müfettişlikler, Engin Çağdaş BULUT
* İstiklal Mahkemeleri, Doğan Kitap, Ergun AYBARS
* Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Sayıştay ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) raporları
* BBC News Türkçe, Radikal ve bianet haberleri