Rusya’dan alınan S-400 hava savunma füzeleri parçalar halinde geliyor. Medyanın malumatfuruşlarına iş çıktı; her birisi S-400 uzmanı kesildi. Hukukçunun tarihçi, tarihçinin biyolog, madencinin mimar, jeofizikçinin edebiyat eleştirmeni, gazetecinin her şeyi bilen, siyasetçinin ise her şey olduğu, bunlara bir de jeopolitkçi, güvenlik uzmanı gibi “meslekler” ihdas edilerek konuşturulan “Napolyonlar” vs. eklenmesiyle oluşan kakofoniyi görüyorduk.
Fakat S-400 gibi son derece sofistike silah sistemleri üzerine bu kadar “meslek erbabının” (ki, ülkemizin bir hayli gelişmiş olduğunun da göstergesidir!) olduğunu doğrusu bilmiyordum.
S-400 güzellemeleri yapanlar, işin politik anlamını bilerek çarpıtıyorlar. NATO üyesi olan Türkiye’nin NATO karşıtı Rusya’dan böylesine özgün silah(lar) almasının Türkiye için ne gibi politik sonuçları olur sorusunun üzeri örtülüyor.
Neden Erdoğan iktidarı Batı’dan uzaklaşma pahasına Rusya ile yakınlaşıyor?
S-400 alınması, Türkiye’nin Suriye’de kendine alan açma çabasının ve Rus uçağını düşürmesinin bir bedeli olarak Rusya’ya verilmiş tavizlerin bir sonucu olabilir mi?
Erdoğan, ABD ile Rusya arasında bir sarkaç politikası yürüterek kendine Ortadoğu’da politik bir alan açma ve bu bağlamda özellikle Suriye’deki Kürt oluşumunu boğmanın yollarını mı arıyor?
Erdoğan dış politikayı, iç politikadaki totaliterleşme inşasının bir parçası olarak mı kullanıyor?
Bütün bunlar bize, Rusya’dan alınan S-400 hava savunma füze sisteminin, salt bir silahlanma politikasından daha fazla politik anlama sahip olduğunu gösteriyor.
Silahtan anlamam, bilmem. Konvansiyonel silahlar İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra ikinci plana düştü. Bilgi teknolojileriyle programlanmış nükleer silahlar, kıtalararası füzeler yapılıyor ki, insan insanın felaketini hazırlıyor.
Bildiğim şu ki, tarih boyunca her bir yeni silah üretimi, onu etkisiz kılacak karşıtlığa sahip başka bir silahın üretimini doğurdu.
Tipik örnektir; tank ve tankı etkisiz kılmak için üretilen tanksavar. Bunun şimdilik bir sonu da görünmüyor. Onun için, yarın S-400 savunma füze sistemini boşa çıkaracak bir başka silah yapılabilir. 30 yıl önce öve öve bitirilemeyen F16 uçakları artık ıskartaya çıkmak üzere. Yerine ne güzel F35’ler üretildi! ABD’nin F35’i olmuyorsa, Rusya’nın SU35’i var! Bu silahlanma işi bir kara delik gibi insan hayatını, canlı hayatını, doğayı, ekonomiyi yutmaya devam eder.
Her bir ülkenin kendini korumak adına silahlanması ve caydırıcılık yoluyla barışın ancak böyle sağlanacağı görüşü tam bir fasit dairedir. Bu görüş, ülkeleri silahlanmaya teşvik eden, ama kedinin kendi kuyruğunu yakalama çabasının boşuna oluşu gibi bir sonuç doğuruyor.
Fakat tam da ülkeler için fasit bir daire olan bu durumdan dünya silah tekelleri karlı çıkıyor.
Askeri harcamaları sorgulamak yerine daha çok silahlanalım söylemleri, silah sanayinin ve iktidarların işine geliyor. Evrensel’de yer alan habere göre, “Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü verilerine göre 2018’de dünyada yapılan askeri harcamalar 1,8 trilyon dolara ulaşarak rekor kırdı.” Silahlanmaya harcanan para, dünyadaki yoksulluğun önemli nedenlerindendir.
TIKLAYIN - Gündem S-400: 5 Soruda ABD, Rusya, Türkiye Üçgeni
Hani sol emperyalizme karşıydı?
Erdoğan’ın 2012’den bu yana Batı’yla inişli çıkışlı politik ilişkileri, iktidar yanlısı medya tarafından, Erdoğan’ın emperyalizme karşı tavır aldığı şeklinde sunuldu.
S-400’lerle birlikte bu emperyalizm karşıtlığı tekrar yoğun olarak gündeme sokuldu. Tarihin bir cilvesi mi diyelim; Batı sermayesinin Türkiye’deki ortaklarının sesi medyada mealen “Emperyalizme karşı olan solcular, neden emperyalizme karşı olan Erdoğan’ı ve onun iktidarını desteklemiyorsunuz? Demek ki iddialarınızda tutarlı değilsiniz ve Erdoğan karşıtlığınız sizi böylece emperyalistlerin safında yer aldırıyor vs.” görüşleri, bu medyanın propagandistleri tarafından solun, liberallerin, demokratların üzerine boca ediliyor.
İktidar medyasında S-400 savunma füzelerinin alınması, 50 yılı aşkın bir sürede ABD’ye mecburiyetin reddi ve bağımsızlık perspektifini sözde bırakmayıp hayata geçirilişi olarak görülüyor.
Eğer Sosyalist Blok yıkılmasaydı, bu manipülasyonun savunucuları ABD’ye mecburiyetin savunuculuğuna devam ederlerdi. “Bağımsız Türkiye” diyenler için yeni kanlı pazarlar organize edebilirlerdi. Şimdi ise, Rusya’da sosyalizm yıkıldı. ‘Düşman’ gitti. Yerine Putin gibi dost geldi.
Öncelikle dünyada üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin ulaştığı seviye nedeniyle “bağımsızlık perspektifi” gibi söylemlerin uğradığı anlam yitiminin, müphemliğinin altını çizmek gerekir. Herkes herkese şu veya bu ölçüde bağımlı. Ülkelerin güç skalası vardır. Bilgi üretme yerine büyük inşaatlar yapmakla övünürsen, sürünürsün. Emperyalizm ve bağımsızlık meselesi epeyi uzun bir konu olmakla birlikte şu kadarını söyleyebiliriz; bu kavramları 20. yüzyılın tanım ve ölçüleriyle değerlendiremeyiz.
S-400 füze alımını bir bağımsızlık duruşu ve emperyalizm karşıtlığı gibi sunanlara sormak gerekiyor; S-400’ü aldığımız Rusya emperyalist değil mi?
Batı’dan krediler alınırken Batı emperyalist değildi, öyle mi? Ne zaman ki iktidar, Ortadoğu’da “Stratejik Derinlik” adına İslamcı ve Osmanlıcı ağabey rolüne soyunduğunda Batı ile sıkıntılar başladı ve bunun üzerine Batı’nın emperyalizmi hatırlandı.
Erdoğan iktidarı totaliterliğe hız verince AB ile ilişkiler gerildi, o zaman AB, emperyalist ilan edildi.
Sorular ve örnekler uzatılabilir.
Bütün bu olanlar bize, Erdoğan’ın ve iktidarının emperyalizm karşıtlığının, politik bir bilinçten ve duruştan ileri gelmediğini, tamamen söylemlerden ibaret ve pozisyonel olduğunu gösteriyor.
Bir diğer deyişle Erdoğan ve iktidarının Batı’ya mesafe koymaya çalışması anti-emperyalist olduğundan değil, hukuki bağlayıcılıklardan kaçınmasından ve kendi iktidar anlayışına uygun Putin gibi bir politik figür bulmasından ileri geliyor.
Demokrasiyle sorunu olan bir iktidarın, bir açıdan Batı ile de sorunu olur. Erdoğan, inşa ettiği başkanlık sistemi yoluyla halkın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmak varken, ne diye AB standartlarına ulaşmak için demokratikleşme gibi ‘can sıkıcı’ bir sorunla uğraşsın ki?
Sonra da buna bağımsız Türkiye denir, emperyalizme karşı mücadele denir, Türkiye’nin Batı karşısındaki onuru denir ve eklenir: Neredesiniz solcular, hani emperyalizme karşıydınız?
İktidarın bir siyasal aygıtı gibi çalışan medyanın o çok biliyor havalarıyla analizler yapan zevatın sığlığı şuradan belli: Kapitalist bir ülkenin sistem savunucusu iktidarının anti-emperyalist olması mümkün değildir. Çünkü kendi varlığı o sisteme bağlı ve onun bir parçasıdır. Sosyal bilimlerde böylesi iddialar gülünç olmanın ötesinde, sefaletin ve sığlığın ifadesidir.
Erdoğan iktidarına destek için yaratılan bu illüzyona solcuların, demokratların, adaletten, haktan yana olanların kanacağını sananlar, yanıldılar. Kurnazlık politika değildir. Evet, bu konuda epeyi ulusalcıyı yanlarına devşirdiler, hepsi o kadar. Aslında o ulusalcı vb. kesimler zaten buna öteden beri teşneydiler. (HŞ/EKN)
TIKLAYIN - Parsel Parsel Doğu Akdeniz Gerilimi
* NOT: S-400 konusunda HDP hariç, başta CHP olmak üzere muhalif partilerin Erdoğan iktidarının yanında tavır alması, şaşırtıcı olmasa da ayrı bir inceleme konusudur.
** Fotoğraf: AA - Arşiv