Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Sokakta kimisi ‘Ayağındaki spor aleti mi yürüyüşünü mü sayıyor?’ diye soruyor. Kimi ‘Çok yakışmış, yeni moda mı’ diyor. Oysa ayağımdaki devletin bana taktığı bir pranga. Ben bunun insanlara ne olduğunu anlatırken, Türkiye’deki özgürlüklere dair de farkındalık yaratmış oluyorum. Benim için adaleti dillendirmenin bir aracı.”
Özge Doğan. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Kendisinin ifadesiyle ayağında, “modern bir pranga” ile geziyor.
“Tam bir aydır böyle” diyor. Anlatırken zaman zaman gülümsüyor. Doğan, yaklaşık bir yıl önce İstanbul’da ESP’ye yapılan operasyonlarda gözaltına alındı. Bir süre cezaevinde tutulduktan sonra, ilk duruşmada, 20 Kasım’da “İstanbul sınırlarının dışına çıkamama” yasağıyla serbest bırakıldı.
"Bedenine takılı bir cihazla yaşıyorsun"
Doğan, karara uydu, İstanbul dışına çıkmadı. Tahliyesinden altı ay sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden polislerce telefonla arandı. “Yarın gelmen gerekiyor” denilerek Emniyet’e çağrıldı.
Gelişmeyi avukatlarıyla paylaşınca, “Ayağına elektronik kelepçe takılabileceği” bilgisini aldı. Şimdi o anı, “O düşünce benim için kötüydü, hapishanede kalmama rağmen bu durum bana başka şeyler hissettirdi. Bedenine takılı bir cihazla yaşıyorsun, kötü durum diye hissettim” diye anlatıyor.
Doğan, 15 Mayıs’ta İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti ve sağ ayağına elektronik kelepçe takıldı.
Her yere elektronik kelepçeyle gidiyor
Doğan’a elektronik kelepçeyi takan polisler ona, “Eğer İstanbul dışına çıkarsan, elektronik kelepçen bize sinyal gönderir” dedi. “Sakın kırmaya kalkışma, en ufak bir bozulma halinden de sen sorumlusun” diye de ekledi. Doğan, o günden beri ayağında elektronik kelepçeyle hareket ediyor. Çarşıya, pazara, okula, duşa, sokak eylemlerine kendisinin deyimiyle, “modern pranga”sıyla gidiyor.
‘İktidar politikasının sonucu’
Doğan, hayatın her alanında sınırlar ve çerçeveler çizildiğini söylüyor:
“Genç bir kadın olarak üniversite öğrencisi olarak hayatımda hep hissederdim, ‘özgür değiliz tecritteyiz’ diye düşünürdüm, hep hissederdim. Ama bunu çok somut biçimde sağ ayağıma değen cihazla daha derinden hissettim.
“Sınırlarım olduğunu hep biliyordum. Bir emekçi ailesinin çocuğu olarak, kadın, üniversite öğrencisi olarak sınırlarımın olduğunun farkındaydım. Kendi dışındakilere sınırlar çizen bir politika olduğunun farkındaydım. Bunun iktidar politikasının sonucu olduğunun farkındaydım.”
‘İstanbul’un resmi sınırları nedir?’
“Ya sınırları yanlışlıkla geçersen” diye endişelerimizi ilettiğimizde Doğan, şunları söylüyor:
“Sınırları yanlışlıkla geçebilirim. Bu nedenle de şimdi, İstanbul’un resmi sınırları nelerdir? Bunu öğrenmeye çalışıyorum. Gebze’ye Flormar işçilerine destek ziyaretine gidecektim. Son anda iptal oldu. Hayatın içinde somut sınırlar çiziliyor bunu çok net olarak hissediyorsun.”
“Yargı Reformu’nun bir anlamı yok”
Hükümetin gündeminde olan Yargı Reformu paketine de değinen Doğan, pakette, uzun tutukluluk süreleri ile kuvvetli delil olmadan tutuklamaya değinildiğine dikkat çekiyor:
“Demek ki hapishaneleri boşaltmayı düşünüyorlar. O zaman insanları ev hapsine alacaklar ya da ayaklarına kelepçe takacaklar. Bunu yargı reformu diye lanse ediyorlar. Oysa bunda bir reform yok. Yargı Reformu’nun özgürlükler anlamında bir anlamı yok.”
“Herkesin sınırları var”
Doğan son olarak şunları söylüyor:
“Birilerinden talebim var ancak bu ayağıma kelepçe takanlar değil. Herkesin ayağında görünen bir kelepçe olmayabilir ama görünmeyen kelepçeler hayatımızın her alanında hâkim. Herkesin sınırları olduğunu özgür olmadığımızı hissediyorum. Hepimizin tecrit yaşadığımızı fark etmesi ve sözünü söylemesi buna karşı durması talebim bu.” (EMK)