Greenpeace Doğu Asya bürosu tarafından yayımlanan rapora göre Türkiye dünyada en fazla plastik çöpü ithal eden üç ülkeden biri.
Türkiye’ye plastik çöpü ihraç eden ilk 10 ülke İngiltere, Belçika, Almanya, ABD, Hollanda, İspanya, İtalya, Slovenya, Fransa ve Japonya olarak sıralanıyor.
Plastik malzemeler fitalatlar, bisfenol A ve bisfenol S, dioksinler, organik kalay bileşikleri, kadmiyum ve kurşun gibi ağır metaller başta olmak üzere sağlığa zararlı çok sayıda toksik kimyasal madde içeriyor. Hangi çeşit plastik olduğuna bağlı olarak plastik ürününde bulunan toksik kimyasallar da farklılık gösteriyor. Bu toksik maddeler plastik malzemenin temas içinde olduğu hava, toprak, gıda ve su gibi çeşitli ortamlara geçiş yapabiliyor ya da bulaşabiliyor. Sıcaklık, hava, çeşitli çözgenler, güneş ışığı gibi etmenlere bağlı olarak bulaşan toksik kimyasal miktarı da artış gösterebiliyor.
Bu kimyasallara maruz kalmak insanlarda zaman içinde çeşitli kanserlere, hormonal ve nöral sistem bozukluklarına ve üreme sağlığının bozulmasına yol açabiliyor. En büyük zararı ise bebek ve çocuklar görüyor. Bu kimyasal maddeler bebek ve çocuklarda gelişim bozucu olarak niteleniyor.
Yol açtığı sağlık sorunlarının yanısıra plastik çöpleri yaygın bir çevre kirliliğine de neden oluyor.
Plastik malzemeler eskidikçe ya da yıprandıkça daha kırılganlaşıyor ve parçalanarak mikroplastik adı verilen son derece küçük parçacıklara dönüşüyor. Mikroplastikler toprak ve su gibi hayata zemin oluşturan iki fiziki varlık için günümüzde en çok önem arzeden kirleticilerin başında geliyor. Mikroplastiklerin gıdalara ve sulara bulaştığı çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Toksik etkileri üzerine bilgiler ise henüz sınırlıdır.
Geri dönüşüm sağlanamıyor
Plastik malzemelerin geri dönüşümünü sağlama çalışmaları çok başarısız. Dünya genelinde üretilen plastiğin en fazla yüzde üçü geri dönüşüme sokulabiliyor. Türkiye’de bu oran yüzde birden de az. Geri dönüşüme sokulamayan plastik çöpü katı atık depolama alanlarına konuyor. Bu alanlardaki çöpün zamanla ayrışması, yapısının dağılması ve içerdiği toksik kimyasalları doğaya bulaştırması kaçınılmazdır. Yakma da çözüm değil. Plastik çöplerinin yakılması dioksinler ve PAH’lar (poliaromatik hidrokarbonlar) gibi son derece tehlikeli ve kanserojen kimyasal maddeleri açığa çıkarıyor.
Çok sayıda tehlikeli kimyasal madde içeren ve yaygın bir kirliliğe yol açma potansiyeli olan plastik çöplerinin ülkemize neden ithal edildiği sorusuna makul ve mantıklı bir yanıt bulabilmek imkânsız. Ama yanıtını mutlaka öğrenmemiz gereken bir soru var: İthal edilen plastik çöplerine ne oluyor?
Çok sayıda plastik çeşiti olduğu için sorunun kapsamını daraltıp sadece PVC (polivinil klorür) esaslı plastik çöplere ne olduğu sorusuna odaklanacağım. Plastik çöpü içinde en sorunlu olan çöplerden biri PVC’dir çünkü.
PVC sorunu
Dünya çapında en çok kullanılan üçüncü plastik malzeme PVC’dir.
PVC bünyesinde bulunan yüksek orandaki fitalat bileşikleri başta olmak üzere içerdiği çok sayıdaki toksik kimyasal nedeniyle çevre ve insan sağlığı için en tehditkâr, depolanması en sorunlu ve maliyetli plastik çöplerinin başında geliyor. Yakma bazı ülkelerde uygulanan bir kurtulma yöntemi olsa da PVC çöpünü yakarak imha etmek açığa çıkan kanserojen kimyasallar ve yüksek miktardaki hidroklorik asit nedeniyle çeşitli sorunlar içeriyor. Hidroklorik asit çok kuvvetli bir aşındırıcı madde olmasının yanısıra asit yağmurlarına da neden oluyor.
2018 yılı içinde Türkiye’nin sadece İngiltere’den ithal ettiği plastik çöpü miktarı 100 bin ton civarında.
Çöpünü başka ülkelere gönderen pek çok ülke için olduğu gibi İngiltere için de PVC esaslı çöp büyük bir sorun. İngiltere PVC esaslı plastik malzemelerin yol açtığı sağlık sorunları nedeniyle PVC üretimini azaltmaya ve PVC kullanımını sınırlamaya yönelik yaptırımları hayata geçirmeye çalışan bir ülke. Ülkede bu konuda ciddi bir tartışma var ama henüz bir çözüm yolu bulunabilmiş değil. Ancak PVC’nin yol açtığı sorunları çözmenin ahlaksızca ancak yasal bir yolu da açığa çıkan PVC çöpünü başka bir ülkeye göndermek. Hele de çevre koruma konusundaki icraatları yerlerde sürünen ve çöp almaya hevesli Türkiye gibi ülkeler de varsa.
Yanıt bekleyen sorular
Meseleyi daha da uzatmadan şu soruların yanıtını aramalı: İthal edilen plastik çöpüne ne oluyor? Türkiye bu çöple ne yapıyor?
İthal edilen plastik çöpü içinde PVC esaslı plastik malzemelerin miktarı nedir?
Depolanması maliyetli olan ve geri dönüşüm oranı da son derece düşük olan PVC esaslı plastik çöpüne ne oluyor?
İthal edilen plastik çöpleri hangi yerleşim noktalarında depolanıyor? Yakılıyor mu?
Bütün soruların muhatapları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır.
Ama başka muhataplar da var.
Beka sorunu nerede?
İçerdiği sorunlar nedeniyle plastik çöpü ithalatına makul bir gerekçe bulabilmek olanaksız.
Her ay on binlerce ton plastik çöpü ithal etmek gelecek nesillerin ve doğal hayatın sağlığını tehlikeye atmak anlamına geliyor.
AKP ve MHP koalisyonu “milletin” sağlığını tehlikeye atıyor.
Plastik çöpü ile birlikte kanser hastalığına, hormonal ve nörolojik sistemlerde bozulmalara yol açan toksik kimyasal maddeleri de ithal ediyoruz.
Plastik çöplerinde bulunan bu toksik kimyasalların en büyük zararı bebek ve çocuklara verdiği, bir başka deyişle yaş küçüldükçe bu tip toksik kimyasalların olumsuz etkilerinin artış gösterdiği genelde kabul gören bir bilimsel gerçektir. Türkiye’deki siyasal iktidar ise bu gerçeği görmezden gelmektedir.
AKP ve MHP koalisyonunun plastik çöpü ithalatına yönelik herhangi bir kısıtlama ya da yasak getireceğine dair bir tartışma ortada yok. İktidarı paylaşan her iki parti de ülkenin gelecek nesilleri üzerinde sağlıksız sonuçlar doğurabilecek bu meseleyi bir beka sorunu olarak görmüyor besbelli.
İktidar partisi ve MHP mensupları beka sözcüğünün “ölümsüzlük, ölmezlik, kalıcılık” anlamına geldiğini biliyor mu gerçekten? Çocukların, gelecek nesillerin sağlığı tehlikeye atılarak mı beka sağlanacak.
Ama muhalefet partilerine de iş düşüyor.
Gelecek nesillerin ve doğal hayatın sağlığını derinden etkileyecek plastik çöpü ithalatı meselesinin bir an önce siyasal gündeme alınması ve bu konuda bir kamuoyu yaratılması gerekiyor.