Dünkü yazıda seçimlerin sağlıklı yürümesi ya da manipülasyona açıklığı konularında belediye başkanları ile muhtarların konumuna değinmiş; seçimlerin demokratik, hukuk kurallarına uygun, tüm taraflar için adil, eşit koşullarda yapılarak sonuçlandırılmış olmasının önemi üzerinde durmuştum.
Bugünse, seçim ittifakı yasasıyla gelen yeni düzenlemelere; seçim öncesi, seçim süreci ve sonrasıyla, seçim sistemine getirdiği şeffaflık ve karmaşa potansiyelleri açısından bakmayı amaçlıyorum.
Kamuoyunda “seçim ittifakı” olarak tartışılan (7102 sayılı 13 Mart 2018 tarihli) yasa temel olarak iki grup düzenlemeyi içeriyor. Maddelerinin bir grubu seçim ittifakıyla ilişkili olan yasanın özü, seçim öncesi / süreci / sonrasıyla seçimlerin yapılış biçimini düzenlemeye ayrılmış.
Seçmen kütüğü düzeninin değiştirilmesi
Yasanın ilk maddesi “Aynı binada oturan seçmenler, hane bütünlüklerinin korunması ve aynı seçim bölgesinde kalması şartıyla, farklı bölgelere kaydedilebilir” hükmünü getiriyor. Bir başka deyişle genel seçmen ve sandık seçmen kütüklerinin mahalle ve köy bazlı cadde ve sokaklara göre düzenli hanelerinin birbilerini izleyen sistematiği ihtiyaç halinde değiştirilebilsin diye, yeni yasayla yeni bir hüküm kuruluyor. Bu yeni kurulan hüküm, acaba, seçmen ve sandık seçmen kütükleri açılarından ne gibi katkı ve / ya da zararlara neden olabilir?
Bu değişikliklerin sağlayacağı katkıları öngörmekte zorlanıyorum ama, düzenlemenin doğuracağı sorunların sınırları çok geniş.
Kırsalın yüz yüze ilişkileri, kasabalardan itibaren anonimleşmeye başlayıp, kentlerde tam olarak anonimleşir. Ama kentlerin büyük apartmanlarında, sitelerinde bile insanlar yüz yüze ilişkilerin içinde olmasalar da, yan/alt-üst komşularının kimler olduğunu ve komşu hanelerde yaşayanların kaç kişi oldukları konusunda az-çok bilgi sahibidirler. Bunun anlamı, her hangi bir seçmenin sandık seçmen kütüğünde, öncesi ya da sonrasında bulunan komşularını, aşağı–yukarı biliyor/tanıyor anlamına gelir. Bu da, seçmen kütüklerinin oluşturulmasındaki kolaylığın ötesinde, seçmen kütüklerinin denetimde de kolaylık sağlanması anlamına gelir.
Oysa seçmen ve sandık seçmen kütüğü oluşturma düzeninin değiştirilmesi, aynı zamanda bu listelerin kontrollerinin de zorlaşması anlamına gelecektir. Kaldı ki, bu yolla bazı kişi ya da hanelerin seçmen kütüklerine kaydedilmemesi veya sandık bölgesi adreslerinde yaşamayanların listeye sehven veya bilindik/istendik biçimde sokulması önemli oranda kolaylaşırken, bu durumun saptanması da büyük oranda zorlaşacaktır.
Bilindiği gibi halen Türkiye’de seçmen olabilmek için; 18 yaşına basmış olmak, asker ya da askeri öğrenci konumunda bulunmamak, yasal olarak kısıtlılık taşımamak ve de bir adrese kayıtlı olmakla mümkün. Adrese dayalı nufus kayıt sisteminde bireyler bir adrese sahip değillerse, adrese sahip olup kayda girinceye değin seçmen niteliği kazanamıyor ve seçmen havuzunda kütüklere işlenmek için adres edinecek üye konumunda kalıyorlar. İşte bu seçmenlerin manipülatif kimi belediye başkanları ile muhtarların girişim ve katkılarıyla, çorbalaşmış sandık seçmen liste ve kütüklerine eklenmeleri, bu arada bazı seçmenlerin de listelerden düşürülmesi için ortada engel kalmıyor. Bu da, uygulamayı yapanlar hesabına yeni oylar eklenirken, listeden silinen seçmenler nedeniyle rakiplerin oy kaybına sebep olmayacak mı?
Sandıkların taşınması
Yasanın ikinci maddesinde “.. gerekli görülmesi durumunda vali veya il seçim kurulu başkanının oy verme gününden en geç bir ay önce talepte bulunması halinde, o yerdeki sandıkların en yakın seçim bölgelerine taşınmasına” karar verilebileceği yazılı.
Aynı maddede bir de; “Hastalığı veya engeli sebebiyle yatağa bağımlı olan seçmenlerin, ...oy kullanmalarını sağlamak için seyyar sandık kurulu kurulmasına” karar verildiği yer alıyor. İki önemli ve iyi niyetli görülebilecek karar!.. Ama ortada küçük(!) bir sorun var, o da valilerin kimin adına yönetim görevi üstlendikleriyle ilişkili. Seçilmiş, seçmenden oy alarak başkanlığa gelmiş belediye başkanlarının bile “sen yoruldun, istifa et” denince kös kös emre uydukları demokratik(!) bir ortamda, Valilerin kimin valisi olabileceği ve ne adına hareket edeceği tartışma götürür bir konu mu? Değil.
Öyleyse burada seçim güvenliği ve katılım sorununun valiler eliyle iktidarın eylem alanına bırakılması diye bir sorun ortaya çıkmayacak mı? Valilik makamına bürokratik aşamaları bihakkın geçerek gelmiş, eleştirilere açık, şeffaf davranabilen ve iktidarın değil, sosyal hukuk devletinin valileri için bile bu durum, seçimlere iktidar müdahalesi açısından sorunlar doğurmaz mı? Doğurur. Hatta, iktidarın borazanı olmuş valiler içinse, bu kat be kat söz konusu olacaktır. Çünkü Türkiye’nin kısa ve uzun tarihinde bunun bir çok örneği var.
Sandık görevlileri
Yasanın üçüncü ve dördüncü maddeleri “Sandık kurulu başkanı” ve kamu görevlilerinin belirlenmesiyle ilgili. Bu iki maddede sandık başkanı ve sandık kamu görevlisi olarak adlandırılan seçim görevlileri ilçe mülki amirinin (kaymakamın) oluşturacağı listelerden kur’a ile ihtiyacın iki katı kadar seçilerek belirlenecek. Bu belirlemede siyasi partilerin söz hakkı yok. Böylece partiler arasında yapılacak seçim için, iki sandık görevlisinin (biri başkan) belirlenmesindeki öncelik, siyasi parti temsilcilerinin üreteceği fikir birliğinden, ilçenin mülki amirinin listelerine geçmiş oluyor.
Kolluk kuvvetlerinin seçime dahli
Yasanın yedi ve sekizinci maddelerinde “sandık çevresi” tanımı getiriliyor ve sonra da o sandık çevresine seçmenlerden birinin ihbarına dayanılarak kolluk kuvvetlerinin girebileceği hükmüne yer veriliyor. Sandık kurulu başkanının, seçim bina sorumlusu ya da yetkili diğer görevlilerin çağırmasına gerek yok, bir seçmenin ihbarı yeterli. Amaç seçimin güvenliğini sağlamak olunca, sevgili muhbir vatandaşların önemini yadsımak ne mümkün. Hem bakarsınız sandık çevresinde istenmedik şeyler olur, seçimi alması gerekenlerle almaması gerekenler birbirine karışır falan, işte o zaman vatandaş ve de kolluk güçleri elbette görevlerini ifa edeceklerdir.
Oy pusulalarının geçerliliği
Yasanın dokuzuncu, onuncu ve onbirinci maddeleriyle “.. mührü bulunmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu filigramı bulunan ..zarflar geçerli sayılır”, “filigramı bulunan oy pusulalarının arkasının sandık kurullarının ihmaliyle mühürlenmemiş olması”nın oy pusulalarının iptal nedeni sayılmayacağı kararıyla “ittifak alanı içerisinde, ‘EVET’ mührü..” her nereye ve kaç kez basılırsa basılsın “oy pusulaları geçerli kabul edilir” hükmünü, kabul ve ilan ediyor. Böylece hem 16 Nisan 2017 referandumunda mevcut yasa hükmüne rağmen tersi uygulanan mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçerli kabul edilmesi yasallaştırılıyor, hem de düzmece oy hazırlayıp, bu oyların sisteme sokulmasını mümkün kılan seçim hilelerine sonuna kadar kapı açarak.
Bilindiği gibi fligramlı zarf ve oy pusulaları kayıtlı seçmen sayısından en az yüzde on fazla basıldığı gibi, son seçimlerde kayıtlı seçmenlerin yüzde onbeşi seçimlere katılmadığı için, ilçe seçim kurullarıyla sandık kurullarının elinde oy kullanacak seçmenden en az yüzde otuz fazla mühürsüz zarf ve oy pusulası bulunuyor. Mühürsüz bu zarf ve oy pusulalarının bir kısmı seçim sürecinde, mühürsüz oy pusulaları oyların tasnifi ve sayımı sırasında, çeşitli hile teknikleri ve oyların değiştirilmesi yoluyla sisteme dahil edilebilirler.. Çünkü bu oyların sahteliğini ispat edecek sandık kurulu mühürü aranamayacağı için, oyların sahteliğinin ispatlanma olasılığı ortadan kalkacak ve ‘atı alanın Üsküdarı geçme’ imkanı da büyük oranda artmış olacaktır. (ST/HK)
Yarın: Seçim ittifakı ve sistemin siyasal açıdan getiriler/götürüleri.
SEÇİM, GEÇİM, İKTİDAR YAZI DİZİSİ
Seçimlere Giriş - 04 Nisan 2018 Çarşamba
Seçmen ve Sandık Seçmen Kütükleri, Sandık Görevlileri - 05 Nisan 2018 Perşembe
Seçim İttifakı ve Siyasal Sisteme Etkileri - 06 Nisan 2018 Cuma