Yayın tarihi - 20 Aralık 2017
Bu hafta programımızın ilk bölümünde karşı devrim iddialarını değerlendirdik. Programın ikinci yarısında da 1917’de söz, yetki ve karar hakkı için ortaya çıkan taban örgütlenmeleri olan Sovyetlerin, fabrika komite ve konseylerinin, işçi, milis ve muhafızlarının Ekim Devrimi’nden sonra güç ve önem kaybetmelerinin de bir karşı devrim olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde durduk.
Karşı Devrim, devrimin mütemmim cüzü yani ayrılmaz parçasıdır. Devrimler tarihinin devrim gibi önemli bir olgusudur. Bundan dolayı bu hafta programımızda devrimlerin nedenleri, şartları, süreç ve sonuçlarının yanında bir başka önemli konu olan Karşı Devrim olgusunu konuştuk. Her devrime ilişkin politik tartışma ve analizler devrim gibi karşı devrimin de tanımlanması ve tespit edilmesinde farklılıklar yaratır.
Farklı politik pozisyonlar farklı yorumlara yol açar. Kimi yorumlarda Ekim Devrim’i bir karşı devrim olarak vurgulanırken kimi değerlendirmeler Ekim’i 1917’deki devrimin zirvesi veya nihayetlenmesi olarak okuyabilir.
Yine Şubat Devrimi’nden sonra Nisan ayında geçici hükümetin kararları ve girişimleri, General Kornilov’un Ağustos ayında gerçekleştirdiği darbe girişimi önemli karşı devrim girişimleri olarak değerlendirilebilir. Keza 1917 sonrasında yaşanan ve 1918-1922 yılları arasında gerçekleşen iç savaş, yani Beyazlar ile Kızıllar arasındaki mücadele de 1917 devrimine karşı ortaya çıkan bir karşı devrim girişimi olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan yine Stalin’in iktidarı da birçok kesimce karşı devrim olarak kabul edilmiştir.
Programımızda bu farklı karşı devrim iddialarını değerlendirdik. Programın ikinci yarısında da 1917’de söz, yetki ve karar hakkı için ortaya çıkan taban örgütlenmeleri olan Sovyetlerin, fabrika komite ve konseylerinin, işçi milis ve muhafızlarının Ekim Devrimi’nden sonra güç ve önem kaybetmelerinin de bir karşı devrim olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde durduk.
(100. Yılında Ekim Devrimi - Tarih Vakfı’nın Katkılarıyla)
Can Tombil: Açık Gazete devam ediyor. 100. Yılında Ekim Devrimi programıyla karşınızda olmaya devam ediyoruz. Bu arada bu beğenilen cingıl için Barış’a ve hem de aynı zamanda bianet’e bu konuşmalarımızı transkripte edip sitelerinde yayınladıkları için teşekkür ederek başlayalım. Hoş geldiniz efendim bu arada.
Doğan Çetinkaya: Hoş bulduk.
C: Ömer Madra bugün yanımızda yok ama biz tam kadro olmasak da devam ediyoruz programımıza. Konumuzdan bahsedebilir miyiz acaba? Nerede kalmıştık?
D: Evet bugün biraz daha netameli bir konu üzerinde duracağız. 1917 devrimleri ve karşı devrim mevzusunu konuşacağız. Karşı devrim bildiğiniz gibi devrimler tarihinde her devrimde o devrimin mütemmim cüzüdür. Yani onun ayrılmaz bir parçasıdır. Herhangi bir devrimden bahsettiğimiz zaman onunla ilgili bir karşı devrimden de bahsetmek hemen hemen kural gibi bir şeydir. Onun için bugün burada çok tartışmalı olan, nerede nasıl ne şekilde başladığı kendisi tartışma konusu olan karşı devrim üzerinde duracağız.
C: Evet. Doğrudan başlayalım.
D: Aslında bu programa başlarken biraz üzerinde durmuştuk ve o çerçevede gitmeye çalışmıştık. Devrimler tarihini incelerken biz genelde kısa süreli nedenler üzerinde ya da o devrimin şartlarını oluşturan uzun vadeli sebepler üzerinde durduğumuzdan bahsetmiştik.
Bu devrimi ele alırken de biraz onun üzerine gitmiştik hem devrim öncesi yapısal iktisadi, sosyal, politik gelişmeler üzerinde durmuştuk. Fikri hareketler, ideolojilerin ortaya çıkması üzerinde durmuştuk.
Daha sonra devrimi incelerken yine devrimin içinde yer aldığı süreç, devrimin ne şekilde ortaya çıktığı ve devam ettiğini konuşmuştuk. Aslında daha önce dediğimiz gibi devrim olarak bilinen anlar daha çok dikkatimizi çeker.
Bir de devrimlerin ne gibi sonuçlar doğurduğu ve bunun değerlendirilmesi de o devrimin özellikle nitelendirilmesinde, tanımlanmasında, analiz edilmesinde, çok ciddi önem teşkil eder.
Bu sonuçlarla ilişkin olmak üzere bir de karşı devrim mevzusu vardır. Hem devrim ortaya çıktıktan sonra o süreç boyunca ortaya çıkan siyasi olayların içerisinde bir takım devrim karşıtı oluşumlar, politik hamleler mevzu bahis olduğunda biraz konuşulur. Hem de o devrimin nerede bitirileceği tartışması çerçevesinde de karşı devrim mevzusu gündemimize gelir.
Bundan dolayı 1917 devriminin de nerede bittiği veya 1917 devrimine karşı bir karşı devrim gerçekleşip gerçekleşmediği de önemli bir tartışma konusu.
Aslında bundan bir ölçüde daha önceki programlarımızda bahsetmiştik. Örneğin 1917 Şubat Devrimi’nden sonra ortaya çıkan ikili iktidar, geçici hükümet ve Sovyetler merkezi olmak üzere, Nisan ayında Şubat Devrimi’nde ortaya çıkan geçici hükümetin iktidarını tahkim etmek için yaptığı birtakım girişimlerden bahsetmiştik.
Savaşı devam ettirme anlamında olsun, Sovyetlerin etkisini, yetkisini kırmak adına yaptığı girişimlerden bahsetmiştik geçici hükümetin. Yine Nisan ayında, Temmuz Ağustos, Eylül aylarında üst rütbeli askerlerin, özellikle ordunun müesses nizamı yeniden geri getirmek, Çarlık iktidarını belki ya da en azından geçici hükümetin iktidarını yeniden iktidar kılmak, muktedir etmek için yaptığı girişimlerden bahsetmiştik.
Özellikle Kornilov darbesinden bahsetmiştik. Aslında bu Kornilov’un girişimleri, askeri girişimler biraz karşı devrimi anlamak açısından önemli demiştik.
Özellikle üçüncü programımızda bunun üzerinde bayağı ayrıntılı durmuştuk. Daha sonra yine geçen hafta ben 1917’nin sadece 1917 ile de sınırlı kalmayacağını, 1917 devriminin de çeşitli safhalardan geçtiği üzerinde durmuştum, hatırlarsanız. 1917’den sonra özellikle 1918, 1921 veya 1922 arasında bir kanlı iç savaşın ortaya çıktığını, burada milyonlarca insanın hayatını kaybettiğini, bu iç savaş süresince de Kızıllarla yani 1917 Ekiminde iktidarı almış olan Bolşevik rejimle daha sonra oluşacak rejimle buna karşı çıkan Beyazlar arasında bir İç Savaş olduğundan bahsettik. Bu Beyazların da aslında yürütmüş oldukları mücadele bir karşı devrimci girişim.
1922 yılında nihai olarak Bolşeviklerin bu karşı devrim girişimini, iç savaş haline dönüşmüş karşı devrimci girişimi yenilgiye uğrattıklarından bahsetmiştik ve 1922’den itibaren de Sovyetler Birliği denilen ülkenin tam anlamıyla kurulmaya, inşa edilmeye başladığını ve 1923 ile 1929 arasında da NEP adı verilen bir dönemin geldiği, yeni ekonomi politikalarının, biraz işte piyasaya cevap veren, mülkiyeti bir şekliyle sınırlı da olsa tanıyan bir dönemin yaşandığından bahsettik.
1928 yılında da bunun alınan bir siyasi karar ile sona erdirildiğini söyledik. 1929’dan itibaren bir kolektivizasyon, sanayileşme bizim Stalin dönemi olarak bildiğimiz bir dönemin ortaya çıktığını tespit etmiştik. Şimdi bu tarih silsilesi içinde Kornilov’dan başlamak üzere birçok karşı devrim olgusunu tespit edebiliriz. Gerek İç Savaş’ın kendisi zaten karşı devrimci bir girişim çok net. NEP’in kendisini çok ciddi bir geri adım olarak tanımlayıp, devrim, sosyalizm, komünizm ilkelerinden vazgeçmek olarak tanımlayıp bunu da bir karşı devrimci eğilim olarak tespit edebiliriz. En azından bu eğilimde olan çalışmalar ve politik eğilimler var. 1929’dan sonra uygulanan Stalinist politikaları da karşı devrimci olarak tanımlayabiliriz. Bu aslında politik olarak politik spektrumun neresinde durduğunuzla ilişkin bir tanımlamayı gerektirir. Bundan dolayı karşı devrimi nerede tanımladığınız sizin bu devrime ilişkin ya da en genel anlamda nasıl bir politik pozisyonunuz olduğu ile doğrudan ilişkili bir durum.
C: Soracağım sorunun aslında cevabını almış oldum. Temel bir soruydu benim sormak istediğim soru. Karşı devrim, siyasi manevra, devrim karşıtı hangi manevralar karşı devrimci olarak nitelendirilebilir hangileri nitelendirilemez gibi bir soru çıktı şu anda benim aklımda.
D: Aynen. Bundan dolayı karşı devrimi sağdan da tanımlayabilirsiniz. Soldan da tanımlayabilirsiniz. Geçtiğimiz programlarda üzerinde durmuştuk. Bizatihi Ekim Devrimi’ni darbe olarak nitelendiren önemli bir anti-komünist soğuk savaş literatürü olduğundan bahsetmiştik.
Örneğin bu literatürün önemli bir kısmı Ekim Devrimi’nin kendisini 1917’de ortaya çıkan devrimci iradeye karşı yapılmış bir darbe, bundan dolayı da bir karşı devrim olarak tanımlayabilmiştir. Oysa ki politik spektrumun solunda yer alıyorsanız bu anlamda Ekim’i bir darbe olarak ya da karşı devrim olarak görmezsiniz.
Ondan önce ortaya çıkan ordunun, Kornilov isyanının devrim karşısındaki hareketini bir karşı devrim olarak tanımlayabilirsiniz. Ben bugün biraz aslında 1917’ye ilişkin karşı devrim tartışmasını biraz soldan, sol içerisindeki bir tartışma olarak yapmak istiyorum.
Yani 1917’yi sahiplenen ve 1917’ye daha hayırhah bir gözle bakan cenah içerisinde nasıl bir tartışma yürütülmüştür veya yürütülebilir onun üzerinde durmak istiyorum.
Aslında yine geçtiğimiz programlarda altını çizmiştik. Her devrimle birlikte bir takım temel gelişimler ortaya çıkar. Örneğin büyük bütün devrimlerde bir takım temsili kurumlar otaya çıkar.
Örneğin İngiliz, Fransız, Rus devriminde parlamento gibi Osmanlı İran örneklerinde meclis olduğu gibi Rusya’da Duma olduğu gibi bir takım temsili kurumlar ortaya çıkar. Yani oy mekanizması ile bağlantılı olarak, bizim bugün daha çok parlamenter demokrasi olarak bildiğimiz kurumların ortaya çıktığı kurumların zuhur ettiğini görüyoruz.
Bununla birlikte ama asıl devrim tarihi için anlamlı olan bir takım yeni iktidar odakları ortaya çıkar ve devrime asıl rengini veren, onu bir toplumsal devrim haline dönüştüren de bu yeni iktidar odaklarıdır ki orada çok daha farklı bir katılım ve temsiliyet söz konusu. Hatta temsiliyet değil, katılım söz konusudur. Çünkü bu ortaya çıkan iktidar odakları, yeni kurumlar kitlelerin, aşağıdakilerin, ezilenlerin katılabildikleri, kendilerini ifade edebildikleri, kendilerini gerçekleştirebildikleri kurumlardır.
Mesela İngiliz devriminde parlamentonun yanında veya karşısında politik sürece göre değişmiştir. New Model Army dediğimiz yeni model ordu ki özellikle aşağıdakilerin, daha devrimci fikirlerin hayat bulabildiği bir kurum olarak ortaya çıkmıştır.
Yine Fransız devrimlerinde komünler önemlidir. Paris komünü bunun en ileri örneklerinden bir tanesidir. Rus örneğinde de -daha önce ikili iktidar çerçevesinde konuşmuştuk- Sovyetler bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Yani Rus devrimlerinde Duma bir iktidar odağı olarak çıkmışken 1905 sonrası özellikle Sovyetler de onun karşısında bir iktidar odağı olarak ortaya çıkmıştır.
Şimdi aslında karşı devrim tartışmasını biraz bu ezilenlerin ve aşağıdakilerin katıldıkları tabandaki iktidar odaklarının konumuna göre tanımlamak gerekiyor biraz. Yine geçtiğimiz programlarda üzerinde durmuştuk, Sovyet salgınından bahsetmiştik. Yerel Sovyetlerin, yani birçok alanda kitlelerin kendi kararlarını iktidar olmalarına vesile olan fabrika konseylerinden, işçi konseyleri, işçi milislerinden bahsetmiştik. Yani daha çok taban demokrasisi olarak bugün ifade edilen birtakım kurumlardan bahsetmiştik ve bunların çok ciddi bir şekilde 1917’de yaygınlık gösterdiğini ve kitlelerin iktidar ve söz/yetki/karar sahibi oldukları durumlar olduğunu vurgulamıştık.
Aslında karşı devrimi bugün bir şekliyle bunlar üzerinden tanımlamak gerekiyor. 1917 boyunca sürekli gelişen, kitleselleşen ve aslında 1917 Ekim’inde de Bolşevikleri iktidar yapan, iktidar olmalarını olanaklı kılan bu Sovyet olgusu, bu fabrika komiteleri, yerel Sovyetler, işçi milisleri, kızıl muhafızlar gibi işçi sınıfının, taşrada köy komünlerinin, köylü sınıfının, askerlerin oluşturdukları iktidar aygıtlarının ne şekilde devam ettikleri karşı devrim tartışması açısından anlamlı.
Yani 1917 Ekim’inde Bolşeviklerin iktidar olmasında daha önceki programlarda çok fazla üzerinde durmuştuk mümkün kılan aslında bu gelişen ve kitleselleşen taban demokrasisi olduğundan bahsetmiştik. 1917’den sonraki tarihte aslında bunların başlarına ne geldiği, bunların ne hale girdikleri ve ortaya çıkan yeni ülkenin, yeni düzenin ne şekilde devam edeceğini tayin eden olgunun da aslında bunların ne olduğuyla doğrudan ilgili olması hususu üzerinde durmak gerekiyor.
C: Bu tartışmada galiba sovyetlerin sonuna kadar devam ediyor.
D: Elbette ki. Yine devrimler tarihinde çok fazla aşina olduğumuz bir durum bu temsili kurumlar ve yeni iktidar odaklarının yanında, bu devrimlerin belli aşamalarında bir karşı devrimle beraber restorasyon döneminin ve birtakım önemli muktedir şahsiyetlerin ortaya çıktığını görüyoruz.
Yine İngiliz devriminde biliyorsunuz özellikle daha muhalif ve tabandan gelen hareketlerin yenilmesi ile birlikte, orada işte Eşitleyiciler, Kazıcılar gibi unsurlar vardır daha komünist bir düzeni bir şekliyle savunan onların yenilgisinden sonra Cromwell gibi bir şahsiyet ortaya çıkmıştır ve rejim üzerinde çok ciddi söz sahibi olan bir tek adam figürü olarak çıkmıştır.
Keza yine Fransız devriminde Napolyon Fransız devrimi içerisinde önemli bir şahsiyettir. Rus devriminde de Stalin belli bir dönemden sonra diğer devrimlerde olduğu gibi ortaya çıkmış bir liderdir. Örneğin Fransız devriminde, devrimin bitişi 1793 ile nihayetlendirenler vardır. Konsüllerin, Direktuar’ın ortaya çıkması ile nihayetlendiren vardır veya cumhuriyetin ortadan kaldırılıp imparatorluğun tekrar ihya edilmesi ve Napolyon iktidarı ile ilişkilendirenler vardır. Bunun kendisi Fransız devriminde de tartışmalıdır. Rus devriminde de bir şekliyle bu konu tartışmalıdır. Yani Stalin’in iktidara gelmesi bir karşı devrim midir ya da Sovyetler Birliği’nin 1991’de çökmesiyle mi acaba bir karşı devrim gerçekleşmiştir? Bunun kendisi dediğim gibi bu tarihe hangi politik pozisyondan baktığınızla ilgili oluyor doğrudan.
C: En merak konulardan bir tanesi de Stalin isimli aktörün, Sovyetler Birliği’nin doğrudan kaderini belirlemiş olan kişinin 1917 devriminde ne olduğu, hangi tarafta, konumda olduğu?
D: Stalin Bolşevik partinin önemli şahsiyetlerden bir tanesi. Daha önceki programlarda bahsettiğimiz gibi 1917 Şubat Devrimi gerçekleştikten sonra, o da sürgünden Petrograd’a dönecek ve süreç içerisinde Bolşevik partisinin her zaman önemli mevkilerinde bulunacak politik şahsiyet olacak. Fakat Stalin’in Stalinist dönemle ilişkili olarak iktidara gelmesi ve tek adam olarak her şeyi belirleyip belirlemediğinin kendisi de bir tartışma konusu. Çünkü bugün her şeyi belirleyenin tek bir adam ve onun siyasi anlayışı olarak da tanımlayabiliriz ki bunu bu şekilde tanımlayan hem sağ hem solda önemli çevreler var ama Stalin’i döneminin bir tezahürü, sonucu olarak gören yine sağda da solda da önemli politik değerlendirmeler var.
C: Nasıl yani? Mussolini gibi Hitler gibi ya da Atatürk gibi…
D: Evet, bu liderlerin elbette ki tarihte oynadığı role dair kendi kişiliklerin, kişisel hususiyetlerinin bir belirleyiciliği vardır ama aynı zamanda bu şahsiyetler kendi çağlarının ve toplumlarının da bir ürünüdür. Bugün geçtiğimiz programlarda değindiğimiz revizyonist okul yani Rus devrimi daha bir toplumsal zaviyeden değerlendirmeye çalışan ekoller bugün Stalin’i özellikle 1917’den sonra şekillenen toplumsal ilişkiler çerçevesinde değerlendirmişti.
Stalinist düzenin kurulmasını özellikle 1917 devriminden sonra gerçekleşen sınıf mücadelesinin, özellikle işçi sınıfının ortaya çıkan devlet teşkilatında yükselmesi, bürokratlaşması, önemli mevkiler edinmesi ve karşısında bulduğu özellikle NEP döneminde Bolşevikleşen, Bolşevik partisine giren devlet aygıtlarında önemli yer edinen entelektüel veya geçmişin burjuva sınıfından gelen şahsiyetlerine karşı yürüttükleri bir sınıf mücadelesinin onları politik olarak ekarte etme azminin bir temsilcisi ve sonucu olarak da analiz edilmekte bugün Stalin.
Yani bütün toplum üzerinde tahakküm kuran bir kişisel iktidardan ziyade zamanla devrimci ateşini kaybeden devrim süreci içerisinde oluşan kurumlarda yükselmekte olan ve hızla bürokratlaşan özellikle genç işçilerin yükselme azmi ile toplumsal çıkarlarıyla daha önceden devrimin ilk aşamalarında özellikle NEP döneminde önemli mevkilere gelmiş entelektüellerin taşrada zengin köylülüğün kentlerde eski burjuva kapitalist sınıfından gelen şahsiyetlerin edinmiş oldukları mevkileri onların elinden almaya çalışan alt bürokrat sınıfın yürüttüğü tasfiye amaçlı sürecin bir sonucu olarak ele almak mümkün Stalin’i. Bundan dolayı devrimin bir başka aşaması olarak da tarif edilebilir aynı zamanda Stalin ama kurmuş olduğu devlet rejimi, yani devletin ortadan kalkması sönümlenmesi gerekirken daha sofistike bir bürokrasiye dayanan bir devletin ortaya çıkmasından dolayı bunun kendisini de bir karşı devrim olarak adlandırabilir, tanımlayabilir, analiz edebiliriz. Ama bunun yanında devrimin bir başka aşaması olarak da tarif edebiliriz.
Fakat 1917’yi 1917 yapan geçtiğimiz programlarda da üzerinden durduğumuz husus aslında daha çok aşağıdakilerin söz ve iktidar sahibi oldukları, muktedir, iktidar olmaya başladıkları kurumlar daha çok komiteler, konseyler, milisler ve Sovyetlerdi. Karşı devrimi ve devrimi bunlar üzerinden okumaya başlarsanız, bunların da aslında 1917’den hemen sonra geri çekilmeye, güç kaybetmeye ve ortadan kalkmaya başladığını görürsünüz. Bazılarının ortadan kalmaya bazıların da önemsizleşmeye ve suskunlaşmaya başladığını görebiliriz. Özellikle 1917 bir işçi devrimi veya işçi sınıfı adına gerçekleşen bir devrim ise en azından, onların yaratmış oldukları en önemli kurumlardan bir tanesi fabrika komiteleri, fabrika konseyleri. İşçilerin doğrudan üretim sürecini kontrol etmek, fabrikaların kontrolü, üretim sürecinin kontrolünün bir temel talep olarak ortaya çıktığını dile getirmiştik. Bu fabrika komitelerinde işçi sınıfının çok ciddi bir deneyim elde ettiğini vurgulamıştık. Keza yine milislerin, çünkü hem Marx’da hem de 19. Yüzyıl devrimler tarihinde müesses nizam, düzenli ordu, daimî ordunun karşısında halk milislerinin ortaya çıkması devrimin tanımlanmasındaki en önemli mihenk taşlarından bir tanesidir. Rus devriminde de hızlı bir şekilde işçi milisleri ve daha sonra bu işçi milislerinin dönüşmüş şekli olan kızıl muhafızların ortaya çıktığını görüyoruz. 1917’yi aslında bir toplumsal devrim haline getiren bu kurumlar Sovyetleri de iktidar kılan bu kurumlar. İkili iktidar arasında merkez sovyetini de gerçek iktidar haline getiren buradaki bu toplumsal dinamik, sınıf hareketi, sınıf mücadelesi. Tam da 1917 Ekim Devrimi’nde özellikle 1918 yılı içerisinde daha tam anlamıyla İç Savaş bile başlamamışken bunların birçoğunun geri çekildiğini konumlarını, iktidarlarını kaybetmeye başladığını görüyoruz…
Bu nasıl oluyor? Bu şöyle oluyor, örneğin fabrika komitelerinin işçi konseylerinin doğrudan merkez ve parti tarafından kontrol edilen sendikalara bağlandıklarını ve yavaş yavaş da ortadan kaldırıldıklarını, sendika içerisinde işçilerin örgütlenmiş olduklarını görüyoruz. Bu kendi başına illa kötü bir şey olmak durumunda değil soldan bakıyorsanız. Fakat yaşanan sürece baktığınızda bu sürecin işçi sınıfını iktidardan eden, işçi sınıfının devrim içerisindeki konumunu gerileten söz söyleme olanaklarını ve devrimi ileriye taşıma olanaklarını kaybettiren de bir olgu olduğunu tespit edebiliriz. Yine Sovyetlerin ortaya çıkan devlet aygıtı ve bürokrasi karşısında, özellikle Bolşevik parti karşısında gerilediğini ve güç kaybettiğini iktidar mevzu bahis olduğundan çok net söyleyebiliriz. Aslında bunun kendisinin çok ciddi bir karşı devrimci dinamik olduğunu, karşı devrimi buradan tanımlayabileceğimizi de söylemek mümkün.
C: Şeyi soracağım son olarak. Fabrikalardaki komitelerin dağılması ile beraber işçilerin biraz önce Stalin örneği üzerinde gittiğinizde bürokratikleşmesinde bir paralel okumaya tabi tutabilir miyiz? Sonuçta işçilerin doğrudan söz sahibi olacağı bir kısım, böyle bir yapı kalkıyor ortadan ve ardından bürokratik bir yapı temsiliyet üzerinden sendikal bürokrasiye doğru evrilen bir yapı ortaya çıkıyor.
D: Az önce de söylediğim gibi toplumsal devrimlerde temsili kurumlar ortaya çıktığını söylemiştik ama onun yanında asıl önemli olanın yeni iktidar odaklarının ortaya çıkmasıydı. Bu yeni iktidar odakları, Sovyetler gibi, komün gibi, İngiliz devriminde New Model Army’de olduğu gibi bu odak güç kaybedip temsili kurumlar veya bu odaklar temsili hale gelmeye başladıkça devrimin ateşinin sönmeye başladığını ve geri çekilmeye başladığını tespit edebiliriz. Tabii burada literatüre baktığınız zaman buna dair çok ciddi ve haklılık payı olan özürlerin de mevcut olduğunu görüyoruz. Bu özürlerin başında her şeyden önce İç Savaş’ta Rusya’nın ekonomisinin ve sosyal yapısının tarumar olması, çok ciddi bir ekonomik çöküş olması. İç Savaş’ta milyonlarca insanın öldüğü gibi devrime önderlik eden önemli sayıda işçinin, bilinçli işçi sınıfının ve Bolşevik kadronun da hayatını kaybettiği, buna karşın çok ciddi köylü direnişlerinin ortaya çıkması, devrimin hızla dünyada tecrit edilmesi ve bütün dünya tarafından karşıya alınması, çok ciddi yoksulluğun bunu gerektirdiğine dair haklılık payı da içeren çok ciddi değerlendirmeler yapılabilir. Fakat devrimler zaten bu tür koşullarda her zaman ortaya çıkıyor ve buna eğer derman olacak bir inisiyatif gerçekleştiremezlerse o devrime bir noktadan sonra gerek kalmayacağına ilişkin değerlendirme de yapılabilir. Bunun için karşı devrim tartışması aynı zamanda politik de bir tartışma.
Ekim Devrimi’ne hani sanki sahiplenilmediği ve çok rahatlıkla bugün harcanabileceğine ilişkin değerlendirmeler de yapılabilmektedir. Bu sene 100. Yılı dolayısıyla birçok derleme, yayın gerçekleştiriliyor. Orada okuduğunuz zaman literatürü Ekim Devrimi’ne, Sovyetler Birliği’ne ilişkin eleştiriler, değerlendirmeler olmakla birlikte biraz özellikle Sovyetler Birliği’nin tarihi boyunca gerçekleştirilen başarılarda sıralanarak ve özellikle bu başarılara baktığımızda daha çok bir modernizasyon övgüsü, okuma yazma oranlarını ne şekilde artırıldığı, nasıl bir sanayileşme hamlesi gerçekleştirildiği, nasıl bir iktisadi ilerleme konusunda muvaffakiyet gerçekleştirdi ve 20. Yüzyılın önemli ülkelerinden bir tanesi haline geldiği vurgulanarak aslında yani bir modernizasyon övgüsüyle Rus devrimin başarılı yanı da olduğu vurgulanıyor. Bu haklılık payı da içeriyor kendi içerisinde ama onun yanından 1917’de devrimi gerçekleştiren kitlelerin amacı Rusya’nın modernizasyonu, ilerlemesi ve terakkisi değildi, kendilerinin iktidar olmasıydı, söz/yetki ve karar sahibi olmalarıydı. Bu açıdan baktığımızda 1917’de ortaya çıkan ezilenlerin oluşturdukları kurumların geri çekilmesi ve ortadan kalkması yani devlet sönümlenecekken Sovyetlerin, komitelerin, konseylerin milislerin sönümlenmesinin aslında karşı devrim konusundaki en önemli konulardan birisi olması gerektiğini çok ciddi bir şekilde vurgulamak gerekiyor.
C: Bu yayınlardan bir tanesini de bir tanıtayım programın sonunda. Henüz okumaya başlamadım ama kitap listemde sıradaki kitap olarak belirtebileceğim Marcel Liebman’ın Rus Devrimi kitabı. Bu arada kısaca yazardan bahsetmek gerekirse Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak Brüksel’de doğdu. Brüksel Özgür Üniversitesi’nde birçok ders veriyor. Sosyalizm ve komünizmin tarihine ilişkin sayısız eser kaleme aldı. İlgi çekici noktalardan bir tanesi de İsrail-Filistin diyaloğunun mimarlarından birisi olarak anılıyor kendisi. Kitap Ayrıntı yayınlarından çıkmış.
D: İlk baskısı Varlık yayınlarından yapılmıştı. Ayrıntı yayınları gözden geçirerek tekrar yayınladılar. Yine Belge yayınlarından Lenin Döneminde Leninizm gibi çok temel önemli eserleri olan ve 1917’ye ilişkin önemli referans kaynaklarından birisini teşkil eden bir eser.
C: Samih Tirkakioğlu’nun çevirisi ile Ayrıntı yayınlarından çıkmış. Bunu da belirtmiş olalım.
D: Yine başka bir kitap daha tanıtabiliriz. Ayrıntı’nın daha eski yayınlanan kitaplarından bir tanesi. Bu bahsettiğim Bolşevikler ve işçi denetimi arasındaki mevzuyu biraz tartışan ve Rus devrim tarihinde özellikle 60’larda 70’lerde ortaya çıkan daha özgürlükçü sosyalizm çerçevesinde gündeme gelen Maurice Brinton ki İngiltere’de önemli bir politik şahsiyet gerçek adı Chiris Palis. Onun yazmış olduğu ve Türkçe’ye de baya bir sene önce çevrilen Bolşevikler ve işçi denetimi 1917’den 1921’e devlet ve karşı devrim adlı kitabı da mutlaka anmamız gerekir diye düşünüyorum.
C: Galiba baskısı yok bu aralar.
D: Evet bulması biraz zor ama sahaflarda hala karşılaşılabilir.
C: Yayınevleri bu aralar epey güzel kitaplar basıyorlar, yeni baskılarını da yapıyorlar. Belki bu da aynı şekilde Ayrıntı yayınlarının basılacak kitaplar listesinde görülebilir yakın zamanda.
D: İnşallah
C: Evet, ne dinliyoruz programımızın sonunda?
D: Şimdi Amerika’dan bir şarkı. Karşı devrim deyince Stalin’i de andık. Stalin üzerine bir taşlama olan eski şarkı dinleyeceğiz.
C: Programımızın sonuna geldik. Haftanın üçüncü Açık Gazetesi’nin sonunda. Ben Can Tombil. Teknik masada Selahattin Çolak ve bize editöryal destek veren Emre Gümüşel ile birlikteydiniz. Bugün Ömer Madra aramızda yoktu, yarın itibariyle tam kadro aranızda olmaya çalışacağız. Hepinize günaydın!
C: Günaydın!
D: Günaydın! (EKN)
100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ
1- 1917 Devrimi'ne Giderken Çarlık Rusyası
3- Şubat'tan Ekim'e Devrimin Yılı
4- 1917: Devrimler Tarihindeki Yeri ve Ekim/Şubat İlişkisi
5- 1917'ye Giderken Rusya'da Siyasal Düşünce ve Tartışmalar