- Halkbank'tan ne kadar para çektiniz?
- Birkaç milyar…
- Birkaç milyar ne?
- Euro.
Manhattan federal mahkemesindeki bu sözleriyle manşetlere taşınan, İran, Türkiye ve Makedonya vatandaşı, 34 yaşındaki Rıza Sarraf ya da Reza Zarrab kim? Neden iki ismi var? Neden aramızda 8 saat fark olan New York City’deki bir duruşmayı takip ediyoruz?
Uzun süre altın ticareti yapan bir işinsanı sanılan, hükümet üyelerince ödül verilen, bugün ise bej hapishane üniforması giyen Sarraf’ın yaşam öyküsünü derledik.
Tahran’da doğdu, anadili Türkçe
Reza Zarrab ismiyle, 1983’te İran’ın başkenti Tahran’da doğdu. Kendi anlatımına göre, o yaklaşık 1,5 yaşındayken ailesi İran’dan taşındı. Daha sonra büyük oranda Türkiye ve ailesinin memleketi Azerbaycan’da, bir süre de ailesiyle birlikte Dubai’de yaşadı. (Dubai’de de halen şirketleri var.)
Bakü’de eğitim gören Zarrab, 16 yaşında ticarete başladı.
Hayatının büyük bölümünü Türkiye’de geçirdiğini anlatan Zarrab, mahkemede de anadilinin Türkçe olduğunu söyledi. “Altın ticaretinin/kuyumculuğun” baba mesleği olduğunu anlatan Zarrab, “Sarraf” soyadının menşeinin baba mesleğiyle ilişkili olup olmadığı mahkemede sorulmadığı için, bu konuda detay vermedi.
10 yılda kuyumcudan Royal Holding’e
20’li yaşlarında Kapalıçarşı’da mücevher işlemeciliği yaptı, Yalova'da tersane kurdu. Ardından demir-çelik ve inşaat sektörlerinde yatırımlar yaptı.
2008'de kurduğu Royal Denizcilik A.Ş. kısa sürede uluslararası ticaret yapan bir holdinge dönüştü.
Türkiye’de esas olarak “altın ticareti” yaptığı sanılan Sarraf’ın şirketinin ana çalışma alanı döviz alışverişiydi. Holding ayrıca, denizcilik, inşaat ve mobilya yapımı alanlarında da faaliyet gösteriyordu. Hatta bir süre Dubai’deki babasıyla birlikte çay ticareti yaptığını söyledi.
5 milyon lira sermayeli Royal Holding 27 Aralık 2010 yılında kuruldu. Şirketin tek hissedarı Rıza Sarraf. (Bu arada, kendi sözleriyle, "2006 ya da 2007'de Türkiye vatandaşı oldu." Reza Zarrab'ın yanı sıra ikinci adı Rıza Sarraf oldu, Sarraf adı böylece kayıtlara girdi.)
ABD’deki davadan önce 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında da adı geçen şirket, Sarraf’ın ABD’de tutuklanmasının ardından isim değiştirdi, “Roysar” oldu.
Unvan değişikliği, 26 Şubat 2016’da ticaret sicil kaydına yansıdı. Sarraf’a “en çok ihracat yapan işinsanı” ödülü kazandıran Volgam Gıda da aynı şekilde unvan değişikliğine gitti, yeni unvanı Roysar Gıda Dış Tica. Limited Şirketi oldu. RSG Altın Ticaret İthalat ve İhracat şirketinin unvanı da Roysar RSG Altın Ticaret İthalat ve İhracat olarak değişti.
“Sen çok gözönündesin, hesap açamam”
Mahkemede, Halkbank’ta hesap açmak için zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’dan yardım aldığını söyledi. Çünkü, bankanın genel müdürü Süleyman Aslan “Eşin Ebru Gündeş çok ünlü, sen de çok gözönündesin” diye hesap açma talebini geri çevirmişti.
27 Kasım tarihli son habere göre, sanatçı Gündeş, evlilik hediyesi olan yalıdan taşındı, sahneye de evlilik alyansı olmadan çıktı. Boşanma davası açacağı haberleri de bugün yeniden gündeme geldi, ancak bildiğimiz kadarıyla bu istek henüz resmiyete dökülmedi.
Zarrab ve Gündeş, Zarrab’ın besteciliği sayesinde tanıştı. Zarrab’ın bestelediği “Eski Toprak” adlı şarkıyı Sibel Can, “Ölümsüz Aşklar” ve “Neden” şarkılarını İbrahim Tatlıses yorumlamıştı. Daha sonra da Gündeş’in Evet adlı albümü için “Sadece Sevdim” isimli şarkıyı yazdı. Böylelikle tanışan Zarrab ve Gündeş, 10 Şubat 2010’da evlendi. 15 Ekim 2011’de kızları doğdu.
Evlilikleriyle ilgili en çok konuşulan, “hediyeler” oldu: Plakasında “EBR” harfleri olan 520 bin liralık BMW 7.60, 340 bin Euro değerinde Aston Martin otomobil, Kanlıca‘da yaklaşık 26 milyon değerinde yalı, 3 milyon değerinde ofis, Bodrum Kalesi manzaralı 1 milyon 850 bin liralık yazlık, lüks tekne, 800 bin lira değerinde “Dutyfree” adlı at, Dubai‘de bir ev, 1 milyon 50 bin liraya satın aldığı Nazmi Ziya‘nın “Sanatçının Evi” tablosu...
17-25 Aralık ile “ünü”nün içeriği değişti
Rüşvet ve yolsuzluk menşeili soruşturma kapsamında 17 Aralık 2013’te gözaltına alınınca, Sarraf, bu kez gerçekten “ünlü” oldu.
Özellikle aynı soruşturmada gözaltına alınan diğer isimlere bakıldığında: Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işinsanları Ali Ağaoğlu, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir…
(Soruşturmayı, şimdi “firari sanık” olan savcı Zekeriya Öz’ün koordinatörlüğünde Celal Kara yönetiyordu. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümet, soruşturmayı “siyasi operasyon” diye tanımladı.)
Tapeler ve “ayakkabı kutuları” günyüzüne çıktı
Aralarında bakan çocukları Güler ve Çağlayan ile Halkbank Genel Müdürü Aslan’ın da olduğu 26 kişiyle birlikte tutuklandı.
(Ama tutukluluğu, sahibi olduğu Royal Mobilya’ya yönetici ataması için gereken belgeleri imzalamasını engellemedi.)
Yine Güler ve Çağlayan’la birlikte, 70 günlük tutukluluğun ardından 28 Şubat 2014’te tahliye oldu.
Soruşturmanın fotoğrafı “ayakkabı kutuları”, sesi de “tapeler” oldu. Şüpheliler serbest kalsa da birbirleriyle ve birçok diğer yetkiliyle yaptıkları iddia edilen konuşmalar YouTube’dan yayınlandı. (Hükümet tapelere de “montaj” dedi.)
25 Aralık’taki ikinci dalgada da Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın adı geçiyordu. Bu kez ev baskını olmadı, Bilal Erdoğan gidip ifade verdi.
2013 yılı sonunda başlayan operasyon, 2014 sonunda kapandı. Savcılar soruşturmadan alındı, operasyonda görev alan polislerin görev yeri değişti.
Yeni savcılar soruşturmayı takipsizlikle kapattı. Tapeler de Manhattan’daki duruşmalar başlayana dek bir daha hatırlanmadı.
Kutudaki para ve altınlar faiziyle iade
Peki, ayakkabı kutularına ne oldu?
Manhattan’da adı sık sık geçen Süleyman Aslan’ın evine yapılan baskında, üç ayakkabı kutusu içerisinde 4,5 milyon dolar bulundu.
Aslan kutularla ilgili, “Bankanın yaptığı çalışmalar ülkemize altın ticaretinden 3,5 milyar dolar para kazandırdı. Rıza Sarraf hayırsever bir kişiliği olduğunu ve hayırlara vesile olmak istediğini söyleyince o anda aklıma mezun olduğum Çorum Osmancık İmam Hatip Lisesi geldi. İhtiyaçları ona aktarınca masrafları ödemeye hazırım, dedi. Teknik nedenlerle projeye başlayamadığımız için söz konusu hayır amaçlı olarak verilen paraları kendi nezdimde tuttum” açıklamasını yaptı.
Zaten Aslan da, Sarraf’ın “şirketin benden sonraki ikinci ismi” diye tanımladığı Abdullah Habbani de operasyonda el konulan milyon Dolar’lar ve Euro’lar ile altınları, tutulduğu süre içerisindeki yasal faiziyle birlikte geri aldı. Habbani, içi para ve altınla dolu çantalarla adli emanetten çıkarken görüntülendi.
Osmancık’a lise yapılıp yapılmadığını ise bilmiyoruz.
Bayrak önünde “saat analizi”
Soruşturma – en azından – resmi olarak kapanmadan bayrak önünde verdiği röportajla, Sarraf yine manşetlerdeydi.
Canlı yayında, bayrak önünde yaptığı söyleşide, “Bu saat nereden geldi, 700 bin liralık saat mi olur, dediler. Koskocaman 200 trilyonluk altın ticaretinin analizini herkes bırakmış, saat analizi yapıyorlar” dedi.
(AHaber 19 Nisan 2014 tarihli söyleşiyi “yılın röportajı”, Sarraf’ı da “cari açığı kapatan adam” olarak sunmuştu. Söyleşi ABD’deki davada kanıt listesinde.)
Dünkü duruşmada ortaya çıktı ki, Çağlayan'a verdiği 240 bin Euro'luk saat gerçekten de “analizi yapılacak” bir meblağ değildi. Çünkü kendi beyanına göre, “eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a 45-50 milyon Euro ve 7 milyon Dolar rüşvet vermişti.”
(Saatle ilgili imzaladığı el yazısı "makbuz", halen sosyal medyada şaka konusu.)
Hükümetten “şampiyon” ödülü
Soruşturmanın kapatılmasının ardından hükümet üyelerinin elinden ödül bile aldı.
21 Haziran 2015’te Türkiye İhracatçılar Meclisi'nde “İhracat Şampiyonu” olarak ödüllendirilirken, plaketi tutanlar arasında dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi vardı.
Zeybekçi ertesi gün, “Ekonomi Bakanı olarak vicdanen rahatsız olmadığını” söylerken, Kurtulmuş “Eğer önceden bu isme ödül vereceğimi biliyor olsaydım o karenin içinde yer almazdım” dedi.
Oysa dönemin Başbakanı Erdoğan ondan “Altın ihracatı yapan bir zat. Ülkeye katkısının olduğunu biliyorum. Hayır işlerine girdiğini biliyorum” diye bahsetmişti.
Dünün “hayırseveri” Sarraf’ın sağlık durumu da hükümetçe ABD’ye verilen iki ayrı notayla yakından takip edildi. Ta ki Manhattan’da duruşma başlayana dek.
Beş yıldızlı otelde mi kalıyordu?
Eşi ve kızıyla Disneyland’a gitmek üzere çıktığını söylediği yolculuğu, Mart 2016’da Miami’de federal gözetime alınmasıyla son bulmuştu.
Rıza Sarraf 34 yıllık ömrüne milyarlarca Euro ve pahalı saatler sığdırdı, bugün ise federal hapishanede bej üniformasıyla İran ambargosunun nasıl delindiğini anlatıyor.
Sosyal medyadaki “Kaçtı, 9 Eylül’de tahliye edildi, beş yıldızlı otelde kalıyor” dedikodularına da dünkü duruşmada yanıt verdi; duruşma salonu kapısına kadar prangalarla götürülen Sarraf hala federal hapishanede kaldığını hakime beyan etti.
(Hakim, duruşma sonunda Sarraf’ın hapishane üniforması yerine sivil kıyafet giymesi için izin verdi.)
Tek sanığı Hakan Atilla olan davanın ABD-Türkiye ilişkilerini etkilemesi bir yana, ABD’de süren Michael Flynn soruşturması üzerinden Donald Trump’a dahi uzayabileceği konuşuluyor.
"Milyar dolarlık-milyon Euro'luk" ifadesine şemalar ve dekontlarla başlayan Sarraf önümüzdeki iki gün daha “anlatacak”, biz de dinleyeceğiz. (AS)