Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, geçen yıl Hakkari'nin Çukurca ilçesinde 7 askerin ölümüne yol açan mayınların MKE yapımı ve TSK'ye ait olduğu, ve komutanların emriyle döşendiğine ilişkin saptamalarının, gazetecilikle ilgili düşündürücü ve vahim boyutları var.
Bu öncelikle, geniş kitleleri hedefleyen, güçlü ajans yapısına sahip olan SABAH gibi büyük, köklü gazeteleri ilgilendiriyor.
Olay 27 Mayıs 2009'da meydana gelmişti. Basının büyük bölümü patlamaları PKK ile ilintilendirdi.
İğneyi kendimize batırmaya başlayabiliriz. SABAH, haberi "Barışa Mayın" manşetiyle 29 Mayıs günü vermişti. Bu bölümde "Hain pusuya sınır ötesi" altbaşlığıyla sunulan spot ifadeleri şöyleydi:
"Hakkari Çukurca'da önceki gece operasyona giden askerlerin geçişi sırasında, yola döşenen mayın PKK'lı teröristler tarafından uzaktan kumandayla patlatıldı." Ayrıca, ikinci spotta da "mayınlı pusu" ifadesi dikkat çekiyordu.
Ve, orta sayfada "Mayın Yüreğimizde Patladı" başlıklı ana haberin ilk bölümü:
"Hakkâri'nin Irak sınırındaki Çukurca ilçesi kırsalında, operasyona giden askerlerin geçişi sırasında PKK'lı teröristlerin tuzakladığı mayının patlaması sonucu 6 asker şehit oldu, 8 asker de yaralandı. Yerel seçimler öncesi aldığı 'çatışmasızlık' kararını seçimlerden sonra 1 Haziran'a kadar uzattığını açıklayan PKK, en hain silahı olan mayınlı eylemlerini sürdürüyor. Terör örgütünün Kuzey Irak'taki üst düzey sorumlularının 'yerel birimler kendi inisiyatifleri ile gerçekleştiriyor' diyerek açıkladığı kanlı mayın eylemlerinden biri daha önceki gece saat 23.40 sıralarında gerçekleşti."
Devamda, bir cümle: "Uzaktan kumandalı olduğu tahmin edilen ve tahrip gücü yüksek patlayıcılarla desteklenen mayının patlamasıyla 6 asker şehit oldu, biri ağır 8 asker ise yaralandı."
Haberler ertesi gün de devam etmiş, ancak orada ihtiyat hakim olmuş, herhangi bir PKK iması yer almamış. Şimdi (öz)eleştiri merceğini açabiliriz:
* 29 Mayıs tarihli haberde, patlama, "saldırı" veya "pusu" arkasında PKK olduğu "bilgi"sinin, haber içinde hiçbir dayanağı yok. Haberde yer alan TSK açıklaması Kuzey Irak'a düzenlenen bir hava operasyonu ile ilgili ve sınırlı.
Habercilik, kaynak kullanımı gerektirir; ortada bir bilgi, şüphe veya iddia varsa bunların hangi kaynağa ait olduğunu mutlaka vermek, haberi ona göre kurgulamak gerekir. Gazeteci ve editör altı boş iddiaları, "herhalde öyledir" diye sayfalara taşımaz, veya kaynak saklamaz. Ayrıca, böyle karışık olaylarda, sadece resmi kanallara yaslanarak yapılan, "öteki tarafa" yer vermeyen habercilik sorun üretmeye adaydır.
* İkinci temel kural, her hal ve koşulda eleştirel ve kuşkucu olmak, ihtiyatı elden bırakmamaktır. Her zaman şunu vurguluyorum: TSK, gazeteci için, herhangi bir bürokratik kurum gibi bakılması ve mercek altına alınması gereken bir yapıdır. Çukurca olayında gelinen nokta, her bürokratik kurum gibi TSK'nın da savunma refleksi ile hareket ettiğini, bilgi sakladığını, korunmak amacıyla yalan söylediğini gösteriyor. Kurumlar şeffaflıktan ve hesap vermekten kaçar, bilgiyi saklar veya çarpıtır; bu doğaldır. Doğal olmayan şey, TSK söz konusu olduğunda, oradan gelen her açıklamayı sorgusuz sualsiz "mutlak gerçek" kabul eden, "acaba doğru mu?" demeyen, cevap bekleyen soruları kovalamayan gazetecilik anlayışıdır. Çukurca, bu anlayışın okur ve kamuoyu açısından yanıltıcı rolü konusunda bir ders olmuştur.
* Bazı meslektaşların son günlerde yazdığı gibi Çukurca olayı, zaten güven kaybına uğramış olan TSK'nın, şeffaflık ve hesap verme yolunda değişim geçirmesi gereğinin aciliyetini gözler önüne serdi. Bu kurumun kendisini daha fazla yıpratmaması için bir an önce medya ile düzenli, açık sözlü ilişkiye girmesi, suskunluk veya "saptırma" yerine hızlı, sağlıklı ve doğru bilgi vererek toplumda güveni yeniden sağlaması şart görünüyor.
Çıkan dersler böyle.
Umalım ki kazanan doğru ve tavizsiz gazetecilik olsun.(YB/EÜ)
* Yavuz Baydar, Sabah okur temsilcisi