Meclis'teki "demokratik açılım" görüşmesinde konuşan Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eşbaşkanı Ahmet Türk, oturumu "Kürt sorunu Meclis çatışı altında konuşuluyor. Bu tarihi bir oturum" diyerek nitelendirdi.
Türk, Kürt sorununun çözümü için parlamentodaki bütün partilerin içinde olacağı bir komisyonun çalışmasını ve barışçıl, demokratik çözüm önerilerini sunmasını önerdi.
Türk, "çözüm için ciddi yaklaşım gösterilirse silahlar üç ay içinde Türkiye'nin gündeminden çıkar" da dedi.
Konuşmasının başında Kürt sorununun kökenlerini ve büyüyüşünü gösteren tarihi örnekleri anımsatan Türk'ün söylediklerinden bazı notlar şöyle.
Etnik milliyetçilik: İnkar edilmiş, yok sayılmış bir dili ve kültürü savunmayı da etnik milliyetçilik olarak tanımlayanları halkın vicdanına havale ediyoruz. Ortada resmi olarak kabul edilmiş bir etnik kimlik bile yokken, "bu kimlik vardır" demenin neresi milliyetçiliktir, neresi ırkçılıktır? Asıl etnik milliyetçiler, vatandaşlarına tek etnik kimliği dayatanlardır.
Barış elle tutulabilir bir şeydir: Yıllardır devletin arkasındaki kamu gücü ve medya desteği ile gerçekler çarpıtıldı. Türkiye kamuoyuna bu şekilde aktarıldı. Bu nedenle, Kürt sorununun ortaya çıkışı ile sonrasında yaşanan gelişmelerin ve acıların da karşılıklı olduğu anlaşılmadı. Benim bu yaşananları kısaca özetlememin nedeni, hiç şüphesiz ki asla acıları kaşımak ya da yarıştırmak değildir. Bölge halkının barış sevincinin bile anlaşılamamış olmasının; ısrarla şov gibi, zafer havası gibi gösterilmesinin nedeni de, işte bu algı farklılığıdır. Bölge halkının, barışı ve demokrasiyi ne kadar büyük bir hasretle sahipleneceğini görmek birilerini ürkütebilir. Fakat inanınız ki, barış işte bu kadar gerçek ve bu kadar elle tutulabilir bir şeydir.
Halk barışta ısrarcı: Halkın barışta ısrarcı olmasını bir erdem olarak görüyoruz. Halklar arasında bir etnik çatışmanın yaşanmamış olmasını, bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Her türlü ırkçı, faşizan tahriklere rağmen; halkların bir arada ve barış içerisinde yaşama arzusunu koruyor olmasını, büyük bir saygıyla karşılıyoruz. Biz bu inkarcı politikalara karşı çıkarken de, halkı suçlamıyoruz. Bundan sorumlu tutmadık, tutmuyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bu inkârcı, asimilasyoncu politikaları üreten ve uygulayan halk değildir. Devleti ele geçirmeyi başaran ittihatçı ekip ve onların ardılı olan zihniyetlerdir.
Ekonomi: Demokrasi ekonomisiz, ekonomi demokrasisiz olmaz. Ekonomik kalkınma hedefleriyle birleşmeyen hiçbir demokratikleşme hamlesi, kalıcı ya da anlamlı olmaz. Bu nedenle; demokratikleşme sürecinin en önemli ayaklarından biri, bölgeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılması olmak durumundadır. Devlet eliyle ve devlet destekli yatırımlar ile bölge ekonomisi canlandırılmalıdır.
Farklılıklar bölmez: Ülkeyi uluslararası sömürücü sermayenin ve güçlerin baskısından kurtarmanın tek yolu, demokratik toplum düzenidir. Siyasi irade, yalnızca Kürtlerin değil, ülkedeki bütün farklılıkların haklarını güvence altına almalıdır. Kimliklerin, dillerin, kültürlerin kendini özgürce, korkmadan, baskılanmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez. Tam tersine, ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir. Asıl bölünme tehlikesi, kimliklerin inkarı ve bastırılması üzerine ortaya çıkar. Hiç kimse bu ülkedeki farklı kimlikleri bir ayrışma veya bir çatışma nedeni olarak görmemeli, göstermemelidir. Sorumlu ve ortak siyasi aklı ortaya çıkarmak zorundayız.
Hükümet netleşmeli: Hükümetin amacı sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün hakları hayata geçirerek çözmek midir? Yoksa bu sorunla bir müddet daha yaşamaya devam etmek, yani sorunu "katlanılabilir" bir düzeye çekmek midir? Bu konularda hükümet, acilen netleşmelidir.
Ortak değerler: Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olmaz. Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur. Bizi bir arada tutan tek değeri "etnik kimlik" olarak dayatırsanız eğer; bu yanlış bir yaklaşım olur. Bunun adı çözümsüzlükte ısrar olur. Bu şekilde ülkeye de, ülkenin kültürel zenginliklerine de, hatta Türklüğe de zarar verirsiniz.
Kürt sorunu komisyonu: Meclisin iradesi, bilgisi ve denetimi dahilinde; kamuoyunun gözü önünde açık bir süreç işlemelidir, işletilmelidir.
Bu komisyon, sorunu anlayıp doğru-gerçekçi ve kalıcı bir çözümü ortaya koyabilmelidir. Bunun için değişik çevreleri dinleyebilmeli, etkileşim ve diyalog içinde olabilmelidir. Toplumun vicdanını temsil eden aydınlarla, sürekli görüşme halinde olmalıdır.
Türkiye kamuoyunun, Kürt sorunu ile ilgili yaşanan bütün gerçekleri bilmeye hakkı vardır. Bu gerçekleri bilmeden, kamuoyunun süreci desteklemesini beklemek de hayalcilik olur. Dolayısıyla komisyonun bir görevi de, kamuoyunu doğru bilgilendirmek olmalıdır.
Böylesi bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkacak demokratik çözüm önerileri, hepimize güç verir. Kazanan Türkiye olur. Türkiye'nin kazanması, Türkiye'nin demokratikleşmesi Ortadoğu'da barışın ve demokrasinin gelişmesinin önünü açar.
Hep birlikte sorumluluk alalım: Toplumsal barış, demokrasi ve özgürlükler; bizim sadece siyasi söylemimiz değil yaşam gerekçemizdir. Ortada bu kadar tarihi gerçekler ve yaşanmış acılar varken, "ben meseleyi askeri operasyonlarla çözerim" diyen bir politikacı, çözümsüzlüğe hizmet eder.
Üstlendiğimiz sorumluluk gereği, bırakın tek bir yurttaşımızın ölmesini; burnunun kanaması bile, makamlarımızla kıyaslanamayacak kadar değerlidir. Biz, barış için koltuklarımızdan değil canımızdan vazgeçmeye hazırız!
Bu noktadan zerre kadar sapmadan, barış mücadelemizi sürdürdük, sürdürmeye devam edeceğiz. Haklılığımız ve meşruluğumuz sayesinde başaracağımızdan da eminiz.
Hükümeti de, muhalefeti de, bu tarihi dönemde; kandırma, aldatma politikalarını bir kenara bırakarak; sorunu ciddiyetle ele almaya çağırıyoruz.
Tarih karşısında onurlu bir yere sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz.
Gelin bu onuru hep birlikte paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içerisinde yaşanacak bir gelecek armağan edelim.
Bizler bugün varız yarın yokuz. Ama halklarımız hep var olacak. Bizi ya minnetle ya da öfkeyle anacaklar.
Gelin hep beraber sorumluluk alalım. Bu sorunları çözelim ki, gelecek kuşaklar da bizi minnet ve şükranla ansınlar. (TK)