Asker kişilere sivil yargılama yolunu açan ve "gece yarısı yasası" olarak adlandırılan ve kabulü tepki çeken tasarı sadece bir yönüyle tartışılıyor.
Meclise sevk edilen Tasarıda CMK'nin bazı maddelerinin değişikliği ile asker kişilerin sivil yargıda soruşturması ve kovuşturulması hakkında bir düzenleme bulunmuyordu.
Ne olduysa oldu Tasarının Meclisteki görüşülmesi sırasında verilen önergelerle, asker kişilerin sivil yargıda yargılanmasının yolunu açan, CMK'nin bazı maddelerindeki "hali dahil" kelimeleri yerine "halinde" gibi kelime değişiklikleriyle bazı maddelerinde değişiklik yapıldı.
Tartışmalara neden olan, ama sadece bu değişikliği tartışılan 5918 sayılı Kanun Tasarısı TBMM tarafından 26.06.2009'da kabul edildi. Cumhurbaşkanının onayı ile Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi bekleniyor.
Bu kanunun amacı nedir? Kimse bunu tartışmıyor. Sadece askeri-sivil yargı tartışmalarına kilitli bu tartışma, kanunun amacını gözlerden ırak tutuyor...
1/670 Esas numaralı 11 maddeden ibaret "Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nı Adalet Bakanlığı hazırladı. 4 Aralık 2008 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edildi ve 7 Ocak 2009'da TBMM Başkanlığına Başbakan imzası ile yaklaşık altı ay önce verildi.
Bu Tasarı, yolsuzlukla mücadele bağlamında sınır aşan suçlarla ve organize suç örgütleri ile mücadele için uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla yabancı ülkede işlenen rüşvet suçunun yargılanması, eşya müsaderesi, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun kapsamının genişletilmesini ve adli para cezasının üst sınırının artırılmasını, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen malvarlığı değerini aklama suçunun ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasını, tüzel kişilerin organlarını oluşturanların cezalandırılması amacı ile Türk Ceza Kanunu ve bazı özel kanunlarda değişiklik yapılması hakkında bir kanun tasarısıydı.
Tasarı Esas Komisyon olan Adalet Komisyonuna 15 Ocak 2009 tarihinde geldi.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna gönderildi ve bu Komisyon 12 Şubat 2009'da raporunu verdi. 9 Nisan 2009 tarihli Adalet Komisyonu Raporundan sonra Tasarı, 16 Nisan 2009 tarihinde Meclis Başkanlık Divanına geldi.
AB Uyum Komisyonunda Hükümet temsilcisi, bu Tasarının doğrudan doğruya AB müktesebatı ile ilgili olmadığını, asıl amacın Türkiye'nin üyesi bulunduğu Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) ve OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi (Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi) kapsamında verilen raporlardaki Türkiye hakkındaki eleştirileri gidermek üzere hazırlanan bir tasarı olduğunu belirtmiştir.
Aslında bu Tasarı kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesine ilişkin olarak AB müktesebatında temel belge niteliğini haiz olan 25 Ekim 2005 tarihli ve 2005/60 sayılı Avrupa Konseyi Direktifi, FATF tavsiyeleri esas alınarak hazırlanmıştır.
AB Genel Sekreterliği temsilcisi ise 2008 İlerleme Raporu'nda Türkiye'de "...yolsuzlukla mücadele alanında sınırlı bir ilerleme" kaydedildiği ve yolsuzluğun halen yaygın olduğuna ilişkin görüşün yer aldığını ve Türkiye için "Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi"nin hazırlanmış olması nedeniyle bu Tasarıyla yapılan değişikliklerin anılan Stratejinin oluşturulmasına önemli katkısı olacağını vurgulamıştır.
Tasarının tümü üzerinde yapılan görüşmelerde ise; Komisyon üyeleri tarafından "her ne kadar Hükümet yetkilisi tarafından konunun AB müktesebatı ile doğrudan bir bağlantısı olmadığı ifade edilse de", bu Tasarının AB müktesebatı ile doğrudan bağlantılı olduğu, ancak Tasarıda AB İlerleme raporlarında yolsuzlukla mücadelede atılacak adımlar arasında sayılan milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dair herhangi bir hüküm içermemesi de eksiklik olarak değerlendirilmiştir.
Adalet Komisyonunda, Milletvekillerinden Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) Turgut Dibek (Kırklareli), Rahmi Güner (Ordu),Ali Rıza Öztürk'ün (Mersin) karşı oyları bulunmaktadır. Komisyonda Tasarının tümü üzerindeki müzakereler sırasında ortaya bazı görüşler çıkmıştır. Bu görüşlerden bazıları şöyledir:
* Tasarı, rüşvet, özel ve kamu sektöründe yolsuzluk, tüzel kişilerin sorumluluğu gibi birbirlerine bağlantılı konularda Avrupa Birliğinin, GRECO'nun, OECD'nin, yani uluslararası kuruluşların Türkiye'den beklentilerini karşılamak amacıyla hazırlanan bir Kanun Tasarısı olmasına rağmen, Türkiye hakkındaki uluslar arası raporlar ve fiili durum, ülkemizde yolsuzlukla ilgili düzenlemeler henüz yeterli düzeye ulaşmadığından bu Tasarı son derece yüzeysel kalmıştır. Öncelikle Dünya Bankasının, OECD'nin, GRECO'nun Türkiye'ye yönelik raporlarına göre; yolsuzlukların önlenmesi için siyasetçi, bürokrat ve iş adamı üçgeninde, bürokrat ve siyasetçi ayağı kesilmediği sürece yolsuzluklar önlenemez. O nedenle milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması önemlidir ve bugüne kadar dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda tek bir olumlu adım atılmamıştır.
* Değişik siyasi parti gruplarından milletvekillerinin 2002 yılından bu yana bu konuda bir çok yasa teklifi ve TBMM Siyasi Etik Yasası adında Kanun Teklifi olmasına rağmen bu teklifler TBMM gündemine dahi alınmamıştır. O yüzden Türk Ceza Kanunu'nda yapılması gereken değişiklikler ana eksenden uzak, sadece günü kurtarmaya yönelik, "işte biz bir adım attık" demeye yönelik girişimlerdir.
* Dolayısıyla Tasarı, Türkiye'den uluslar arası sözleşmelerle talep edilen beklentileri karşılamaktan da uzaktır ve yolsuzlukla mücadele konusunda yeterli olmayacaktır. Yolsuzlukla mücadele için TCK'daki şeklî değişikliklerin dışında meselenin özüne yönelik hâkimlerin ve savcıların bağımsızlığından tutun da milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına, yine yolsuzlukla mücadelede siyasi baskılardan uzak özerk bir yapı oluşturulmasına kadar, temel düzenlemelerin TBMM gündemine getirilmesi gerekli olduğundan bu Kanun Tasarısı ihtiyacı karşılamaktan son derece uzaktır.
* Yolsuzluklarla mücadele koordinasyonunda Başbakanlık Teftiş Kurulunun görevlendirilmesi Anayasaya aykırıdır. Gerek Avrupa Birliğinin İlerleme raporlarında gerekse OECD ve GRECO raporlarında yolsuzlukla mücadelenin koordinasyonu sürekli sağlayan yapılarla kurulan bazı denetim mekanizmalarının arasında etkin koordinasyonun sağlanması gereklidir.
* Yolsuzluk, dünyanın, insanlığın ve somut olarak da Türkiye'nin sorunu olduğu, ahlakı, devleti kemirdiği, ekonomiyi yozlaştırdığı konusunda hemfikir olan Komisyon üyelerinden herhangi bir üyenin veya siyasi partinin bu Tasarıya rezerv koymadığı, aksine bir beyanda bulunmadığı da ifade edilmiştir.
Meclis görüşmeleri başka bir tartışma konusudur. Ama Meclis Genel Kurulunda "gece" ve "gece yarısı" hazır olanlarla yapılan görüşmelerle maddeler üzerinde ciddi bir görüşme yapılmadan Tasarı bütünüyle "kabul" edilmiştir. Yolsuzlukla mücadele için kabul edilen kanun olarak Cumhurbaşkanı'na gönderilmiştir.
Ardından askeri/sivil yargıyı ilgilendiren CMK ile ilgili madde değişiklikleri etrafında yapılan "gece yarısı karanlığındaki" tartışmalar yüzünden; bu kanunun asıl amacı ve hatta askeri-sivil yargının ilişkileri bile gereğince tartışılamamaktadır.
Çok önceden çözmüş olmamız gereken askeri ve sivil yargı arasındaki ilişkiler "hali dahil", yolsuzlukla mücadele "halinde", aniden "gece yarısı kabul edilen tasarı" olarak karşımıza çıkan bu gibi kanunlarda dahi, aklımızı başımıza devşirmeliyiz...
Aksi takdirde, yolsuzlukla mücadele halinde yapılacak tartışmaların içine katılan askeri-sivil yargı hakkındaki siyasi tartışmalarından bir sonuç çıkmaz ve siyaset hukuka egemen olur. Oysa askeri-sivil yargı "hali dahil", yolsuzlukla mücadele "halinde" bile hukuk, siyasete egemen olmalıdır. (Fİ/EZÖ)