*Gençler saygı görmek ve karar alma süreçlerine katılmak ya da şeffaflık istiyor.
*Bugün Türkiye'de genç işsizliği yüzde 25 seviyesinde. Dünyada bu yüzde 13 seviyesinde. İki katı.
* Güvencesizlik Türkiye’de gençlere has bir olgu değil.
Tespitler, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol) Akademi Direktörü Alphan Telek’ten.
Telek, “Türkiye'de Gençlerin Güvencesizliği Çalışma, Yaşam ve Geçim Algısı" Raporu’nun da araştırmacılarından.
"Öncelikle gençleri dikkate almak gerek, saygı göstermek gerekir ki bu toplumun, bu ülkenin ve ailelerinin bir parçası olduğunu hissedebilsinler. Bu önemli bir dert. Sadece siyasette değil, ama en çok orada, aynı zamanda ailede, sokakta, üniversitede, liselerde" diyen Telek'e göre gençlerin sorunlarının çözümü, gençler için iş alanı yaratılmasından geçiyor.
Telek’le söyleştik
“Diplomalı işsizlik bulaşıcılığı yüksek”
"Türkiye'de Gençlerin Güvencesizliği Çalışma, Yaşam ve Geçim Algısı" raporunu hazırladınız önce bu raporun bulgularından söz eder misiniz?
Raporu geçen yıl İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol) bünyesinde yaptığımız araştırmalar neticesinde yayınlamıştık.
30 yaş altı 25 kişi ile yaptığımız odak grup görüşmelerinde üç farklı genç grubuyla konuşmuştuk. Bunlar sırasıyla üniversite mezunu çalışanlar ya da hâlihazırda üniversite öğrencileri, üniversite eğitimi almamış çalışan gençler ve son olarak sayıları Türkiye’de giderek artan ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençler.
Bu sonuncu grubun toplumsal varlığı bugün etkisi yönüyle milyonlarca kişiye ulaşmış durumda.
Pandemi diliyle anlatacak olursam diplomalı işsizlik bulaşıcılığı yüksek, ağır seyreden bir virüs, bir eşitsizlik virüsü.
Genel olarak gençlerin talepleri ne?
25 kişi üzerinden gençlerin ne yaşadıklarını özellikle de güvencesizliği gözlemlemek istiyorduk. Bunu başardığımızı da düşünüyorum.
Özellikle bazı araştırma şirketlerinden, görüşülen kişi sayısının az olması sebebiyle sonuçların eksik olduğu yönünde eleştiriler almıştık. Ama buna katılamıyorum.
Araştırma şirketlerinin sayıları, istatistikleri arasında gençlerin hisleri, beklentileri, endişeleri, korkuları ve öfkelerini de pek göremiyoruz. O açıdan onlara veri gözüyle değil ne yaşadıklarını merak eden insanlar olarak baktık ve sorduk. Bunu nasıl anlattıklarını gözlemledik. Deneyimleri güvencesizliği ispatlar nitelikteydi. Kısaca özetleyeyim.
Gençler düzenli çalışma saatleri, düzenli bir maaş ve tatil hakkı istiyorlar. İşyerlerinde çalışırken ya da iş ararken en büyük beklentilerinden biri bu. Çünkü bu haklar var olmasına rağmen, bunlar güvence altına alınmış değil, çoğu zaman işyerinde yöneticilerin insafına kalmış durumda.
İkinci sonuç yine işyerinde çalışma ilişkileri son derece hiyerarşik, ast üst ilişkisi gençleri çileden çıkarıyor. Hem işyerinde hem de iş ararken liyakatten ziyade sosyal sermayenin güçlü olduğunu biliyorlar yani bir tanıdığın onlara yardımcı olmasını bekliyorlar ya da bunu etraflarında görüyorlar. Hedef performans sistemlerinin adilane olmadığını düşünüyorlar. Aldıkları eğitimle yaptıkları iş arasında çoğunlukla büyük bir fark var. Biz buna mesleklerin yok olması diyoruz aslında.
Bir kişi mesleğini değil her işi yapabilir bir konumdaysa işyerinde ya da hayatta güvenceli olamaz, çünkü dışarıda onun gibi bekleyen milyonlarcası var. Çoğu geçim sıkıntısı çekiyor.
Bazılarının kredi kartı, bazılarının Öğrenim Kredisi bazılarının da ev kredisi borcu var. Aldıkları maaşın borçlara gittiğini düşünüyorlar. Burada en önemli husus aile yardımı. Çoğu genç ailesinden yardım almadan yaşayamıyor. Tabi burada önemli bir soru var:
Ailelerine dahi yardım etmek zorunda olanların güvencesizliği ne olacak, orada daha vahim bir durum var.
Ruh hali olarak ne hissediyorlar?
Hissi anlamda ise özellikle endişeli ve stresli olduklarını gözlemledik. Birinin deyişiyle “Sabah uyandığım gibi bütün şeyler beni ürkütüyor, nasıl toparlayacağım nasıl edeceğim gibi”. Tabii buna ek olarak hem kendi yarınlarından hem de ülkenin yarınından endişeliler. Bu çok genel bir durum.
Fırsat sunulsa çoğu daha iyi fırsat sunan ülkelere gitmek istiyor. Bunun tek sebebi ise daha iyi iş imkânları ve Türkiye’de siyasetin kendisi bile değil.
Görüşmeciler çok önemli bir noktaya işaret ediyorlar, saygı görmek ve değer verildiğini hissetmek istiyorlar. Çok insani değil mi? Bunun çalıştıkları yerlerde ya da toplumsal hayatta olmadığını düşünüyorlar.
Özellikle diplomalı işsizlerin hissettikleri çok ağır. İşe yaramaz olduklarını söyleyenler oldu mesela. Bu kadar eğitim ve çalışmanın ardından işsizliğin ve değer verilmezliğin altında eziliyorlar. Bu da bir tür güvencesizliktir.
Daha fazlası için okuyucular raporumuza bakabilirler. Ama kısacası Türkiye’de gençlerin güvencesizliğinin son dönemde arttığını ve onların üzerinde çok ciddi bir yük yarattığını görüyoruz.
Gençlerin öncelikli olarak çözülmesi gereken sorunları neler?
Hangi birinden başlayayım? Buna geçmeden önce şunu söylemek istiyorum. Güvencesizlik Türkiye’de gençlere has bir olgu değil.
Bugün 65 yaş üstü çalışmak zorunda olan insanlarımız var. Hani şu pandemi döneminde sokakta gördüğümüzde ne işin var geç evine otur diye ters ters baktığımız insanlar. Ya da kadınların güvencesizliği.
Ama gençler özelinde şunları söyleyebilirim: Öncelikle gençleri dikkate almak, saygı göstermek gerekir ki bu toplumun, bu ülkenin ve ailelerinin bir parçası olduğunu hissedebilsinler. Bu önemli bir dert. Sadece siyasette değil (ama en çok orada) ama aynı zamanda ailede, sokakta, üniversitede, liselerde. Ayrıca onlara bir iş alanı yaratılması gerekiyor.
Milyonlarca genç işsiz var. Bugün genç işsizliği yüzde 25 seviyesinde. Dünyada bu yüzde 13 seviyesinde. İki katı. Diplomalı işsizlik başka bir durum.
Gençlere onurlu bir hayat imkânı sunan, değer verilen, saygı gösterilen işler sunabilmek gerekiyor. Şunu da vurgulamak isterim, mesele sadece iş vermek ya da iş bulmak da değil. İşlerin güvenceli olması gerekiyor. Az önce saydığım şikâyetlerin karşısında kurulan bütün işleri güvenceli sayabiliriz.
Ekonomik haklar
Ülkenin yönetiminde hangi parti ya da siyasi akım olursa olsun, gençlere fırsat eşitliğinin sunulması gerekiyor, hem de kati bir şekilde. Çalışma yürüttüğüm ülkelerden biri Fransa’da, gençleri bırakın dikkate almamayı, ülkenin yönetimi öğrencilerin kira yardımlarını artırmayı, yemek ücretlerini azaltmayı düşünüyor. Türkiye’de unutulmuş ve son zamanlarda hatırlanması istenmeyen bazı şeyler var.
Bunlardan biri de ekonomik haklar meselesi. Ekonomik haklar da insan hakları dâhilindedir ve eşitlik talep eder. Gençlerin onları güvenceli kılacak ekonomik haklara ihtiyacı var.
İfade özgürlüğünün tesis edilmesi gerekiyor bu da siyasi haklarıdır.
Gençleri Türkiye toplumunun yapısal sorunlarından ayrı göremiyoruz bu anlamda. Ama henüz yarınını güvence altına alamamış olmaları gerekçesiyle bu yapısal sorunlardan daha çok etkileniyorlar.
"Daha fazla hak ve özgürlük istiyorlar"
Erdoğan’ın ”Z kuşağı bilmez” söylemi üzerinden soruyorum gerçekten de gençler Türkiye’deki bir çok konudan uzak mı, bilmiyorlar mı?
Ben daha önce İran özelinde çalıştım ve master tezi yazdım, hem de Boğaziçi Üniversitesi’nde İran’da özellikle 1990’larda ve 2000’lerde birçok devlet yöneticisi benzer cümlelerle gençler bilmez biz yaşadık diyorlardı.
Bunun sebebi, özellikle devlet kademesine yükselmiş insanların bir davaya sahip olmalarıydı. Yani söz gelimi, 1970’lerde büyümüş ve düşünsel formasyonunu bu dönemde almış insanlar – hepimizin etrafında vardır – siyaseten ve toplumsal olarak bir hikâyeye mensuptular.
Bu yeri geldiğinde İslamcılık, yeri geldiğinde milliyetçilik, yeri geldiğinde sosyalizmdi. 28 Şubat mesela Türkiye’de muhafazakârların davalarının en sembolik hale geldiği anlardan biridir öyle değil mi?
Sıklıkla referans verilir ve mevcut dava meşrulaştırılır. Bugün gençlerde artık bu tür bir dava kalmadı. Dikkat edin onları bağlayan büyük bir hikâye, sembol, dava var mı? Ben görmüyorum.
Birçok insan bu yüzden ideolojisiz bir dünyada olduğumuzu söylüyor. Buna katılmıyorum ama. Çünkü bana kalırsa, gençlerin duyduğu yarın endişesi, güvenceli bir yaşam talebi ve değer görme isteği son derece kesin ve politik bir tutum. Daha fazla hak ve daha fazla özgürlük istiyorlar.
Bu başlı başına siyasi bir taleptir, ama ne yazık ki bunu örgütleyebilen bir siyasi akım ya da kadro hareketi yok. İspanya’da mesela Podemos Hareketi bunu yaptı ve bugün iktidar ortağı konumunda.
Bizse twitterda sürekli siyaseti dövüyoruz. Raporumuzda konuştuğumuz bir kişi şöyle demişti: “Sosyal medyada herkes tepki gösteriyor ama dışarı baktığımızda hiç kimsenin bir şey dediği yok”. Haklı bir tespit.
“Z Kuşağı kavramını reddediyorum”
Bugün Türkiye gençlerinin toplumsal hareketlerde öncü de olduğunu görüyoruz. Boğaziçi Üniversitesi örneğinden… Bu sizce beklenilen bir durum muydu? Şaşırtıcı mı oldu?
Öncelikle şunu söylemem lazım, bu hareketlere bir Z Kuşağı hareketi olarak bakmıyorum.
Bu kavramı da reddediyorum. Toplumsal gerçekliği yeterince iyi açıklamadığı gerekçesiyle. Dünyada hatırlarsınız 2008-2013 arasında bir toplumsal protesto kuşağı vardı.
Bizde Gezi olarak kendini göstermişti. 2008 krizinin hemen ardından yaşananlara toplumun daha dezavantajlı – güvencesiz - kesimlerinin verdiği bir tepkiydi. 2013’te bitti. Ta ki 2018’e kadar.
2018 sonrasında yeni bir protesto kuşağı görüyoruz. Pandemiden hemen önce Irak’ta, Lübnan’da başta gençler olmak üzere insanlar ayaklandılar. Bu sefer talepleri hem siyasete hem de derinleşen güvencesizliğe ve yoksulluğa karşıydı.
Bu hareketler Cezayir’de, Sudan’da, Şili’de, Fransa’da, İspanya’da farklı formlar altında gerçekleşti. Ben bir prekarya (güvencesizler) tepkisi olarak görüyorum.
Türkiye’de olanı da bir kuşak meselesi değil bu protesto hareketlerinin bir parçası olarak görme eğilimindeyim. İnsanlar güvencesizlikten bahsettiğimde bunu sadece ekonomik algılıyor.
Bu bir hata, belki de benim hatam. Güvencesizliğin bir formu da kendi üniversitende bile yabancı gibi hissetmektir, çünkü karar mekanizmasından dışlanmışsındır.
Güvencesizlik aynı zamanda statü kaybıdır, yönetimden dışlanmak ve aşağılanmaktır. Toplumda buna karşı büyük bir tepki birikmiş olduğunu düşünüyorum. O açıdan Boğaziçi protestoları benim için şaşırtıcı olmadı.
Türkiyeli gençler toplumsal muhalefetin neresinde duruyor sizce?
Tam merkezinde. Siyaset de toplumsal muhalefet de sizden bir ölçüde boş zamana sahip olmanızı bekler ki bu zaman diliminde ister twitter’da ister gerçek ortamda bir tartışmaya katılın, bir partiye üye olun, bir dernek kurun vs.
Bu açıdan gençler ile yaşlıların siyasete daha çok zaman ayırabildiklerini düşünüyorum. Diğer gruplar çoğunlukla değinip geçiyor, taraftarlık bildiriyor. Ama farkındaysanız tartışmayı ya emekliler (yaşlılar) ya gençler sürdürüyor.
Ama iki grubu da en çok etkileyen unsur siyasal depresyon ya da umutsuzluk. Toplumsal muhalefet belirli ortak bir hikâye sunabilirse, gençlerin taleplerinin siyasette itici güç olabileceğini düşünüyorum.
Muhalefet partileri veya iktidar gençlerin taleplerini anlayabiliyor mu?
Bütün muhalefet ya da bütün iktidar anlamıyor demem doğru olmaz herhalde. Bence gençlerin talepleri ve bunların nasıl gerçekleşebileceği bir ölçüde kimsenin işine gelmiyor. Düşünün, gençler sadece iş istemiyor, güvenceli iş istiyor. Bunu patronlara, yöneticilere nasıl anlatacaksınız siyasetçi olarak.
Gençler saygı görmek ve karar alma süreçlerine katılmak ya da şeffaflık istiyor. Bunu da gençlik kollarıyla belli ki çözemiyorsunuz -Zaten gençlik kolu ne demekse-
O yüzden gençlerin siyasette var olmaları gerekiyor fakat bu durum siyasette kurulmuş feodal beylikleri derinden sarsabilir. O açıdan taleplerin anlaşıldığını ama görmezden gelindiğini tahmin ediyorum.
Öte yandan, siyasal muhalefet çok eleştiriliyor- haklı tarafları şüphesiz var – ama bir yandan da toplumsal muhalefetin de bir siyasi vizyonunun olması gerekiyor.
Bence siyasal muhalefeti eleştirirken çuvaldızı kendimize de batırmalıyız. Biz ne yaptık, nasıl yapardık, nasıl bir program öngörüyoruz gibi ve topluma bunların aktarılması, onunla iletişim kurulması gerekiyor.
Ama biz yankı odalarında boğuluyor gibiyiz. Hep birbirimize anlatıyoruz, köşelerimizi de sağlamlaştırıyoruz tabi bu arada.
Aynı zamanda şunu da merak ediyorum kadınlar muhalefetin önemli bir kısmını oluşturuyor. sizce Türkiyeli gençlerin de öyle bir etkisi var mı?
Kesinlikle var. Söyleşinin başında belirtmiştim, bugün sadece Türkiye’de değil ama bütün dünyada büyük bir anlatı, bir özgürlük projesi eksikliği var. Eskiler de etkisini yitirmiş durumda ve toplumda son derece izole bir şekilde hayatta kalıyorlar.
Bu açıdan kendi adıma emeklilerin, EYT’lilerin, borçlu öğrencilerin, güvencesiz gençlerin, işsizlerin ve her an şiddete maruz kalma ihtimali olan kadınların muhalefetlerinin çok önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Onları birleştirebilecek olan büyük anlatı ne olabilir derseniz, pek çok kez vurguladığım gibi prekaryalık aynı anlama gelmek üzere güvencesizlik olduğunu söylerdim.
Pandemide bunu çok iyi gördük. Son olarak OXFAM’ın eşitsizlik raporu da hepimizin aynı gemide olmadığını ama aynı sularda olduğunu, fakat birilerimiz yatlara binerken birilerimizin de enkaz parçalarına tutunduğunu net bir şekilde gösteriyor.
Ve tabi ki siyasetçilerin sorumluluğunu vurguluyor. Sanırım gençlik ve kadın hareketleri bunu içerdikçe etkileri büyüyecektir.
Boğaziçi’ndeki protestolarda gençlere, muhalefet ve toplumun farklı kesimleri yeterince destek oldu mu?
Açıkçası twitter Türkiye’de gündem yaratma ve değiştirme kabiliyetiyle önemli bir alan. Tabi özel bir teşebbüsün kamusal ortam açması oksimoron bir durum yaratıyor, bu ayrı. Ama burayı izlediğimizde desteklesin ya da desteklemesin protestoların çok etkili olduğunu ve bir tartışma açtığını görüyoruz.
Bu önemli. Ama bütün toplum bunu destekliyor mu desteklemiyor mu sorusunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Kaldı ki Metropoll bir araştırma yayınladı. İnsanların yüzde 75’i akademinin siyasetten bağımsız olması gerektiğini düşünüyor. Tabi bunun içinde belki de öğrenciler siyasi fikirlere sahip olmasın diyenler de olabilir. Bilemiyoruz.
Ama aynı sonuçlara göre, insanların yüzde 73’ü rektörlerin üniversitenin kendisi tarafından seçilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdiğini görüyoruz. Dolaylı olarak protestolar olumlanmış olabilir.
Ama söz gelimi İstanbul’da Beşiktaş, Kadıköy, Şişli gibi yerler dışında protesto seslerini pek duymadık.
Toplumun nasıl tepki verdiğini henüz bilmiyoruz. Bir de pandeminin getirdiği dertler ve bunların neden olduğu bir öfke ve bıkkınlık var toplumda.
Burada kimi suçlayacakları ya da kimi sorumlu görecekleri de sanırım önümüzdeki dönemde hem muhalefet hem de iktidar arasında önemli bir düello alanı olacaktır.
Alphan Telek hakkında Doktora çalışmalarına Sciences Po Paris Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde (CERI) devam ediyor. Master derecesini Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü Modern Türkiye Tarihi bölümünden, lisans derecesini ise Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Bölümü’nden aldı. İlgi duyduğu araştırma alanları arasında neoliberalism ve sosyal sınıf çalışmaları, sol-dönüşüm hareketleri, siyaset felsefesi ve teorisi ve Ortadoğu çalışmaları bulunmaktadır. Alphan Telek Medyascope.tv’ye yorum ve içerik desteği sunuyor. 2015-2018 yılları arasında Avrupa Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nde (PS:EUROPE) sırasıyla Akademik Çalışmalar Direktörü ve Türkiye Direktörü olarak görev yaptı. Alphan Telek, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IstanPol) kurucularından. |
(EMK)
*Manşet görseli: Boğaziçi Dayanışması