*Haberdeki çizimler: Gianluca Costantini
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Gianluca Costantini, kendini "aktivist sanatçı" olarak tanımlayan bir çizer. Dünyanın birçok bölgesinde insan hakları ile ilgili gelişmeleri çizgileriyle günlük olarak anlatan Costantini'nin işlerinde Türkiye'nin özel bir yeri var. İstanbul için "ikinci evim" diyen İtalyan sanatçı, 2013 Gezi Parkı eylemlerinden bu yana ülkede yaşanan bütün önemli süreçleri çizgilerine taşımış.
Selahattin Demirtaş'ın 7 Haziran kampanyasını öyküleştirmiş, seçim sonrası güneydoğuda yaşanan çatışmalı sürece dair birçok çizim yapmış. Berkin Elvan'dan Osman Kavala'ya, Musa Kart'tan Tahir Elçi'ye öldürülen, haksız yere kovuşturmaya uğrayan bütün isimleri "haber-karikatür" tarzında resmetmiş. Soma katliamı, mülteci krizi, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevi, darbe girişimi sonrası yaşananlar... Son beş yılda bize "Nereden nereye gelmişiz" dedirten olayları çizgileriyle kayda geçiren Costantini ile e-posta üzerinden söyleştik.
Twitter bio'nuzda "Görsel düşünüşümüzde devrim yapmalıyız" diyorsunuz ve dünyanın çeşitli yerlerindeki olaylara dair çizimler yapıyorsunuz. Bize çalışmalarınızdan ve amacınızdan bahseder misiniz?
"Görsel düşünüşümüzde devrim yapmalıyız" sözünü Palermo'da Aleksandr Rodçenko'nun bir sergisinde keşfettiğimde bu sözden gerçekten etkilenmiştim. Bunu kişisel bir düşünce gibi hissettim. Bu cümle, çizimlerimle neyi kışkırtmak ve somutlaştırmak istediğimi özetliyor. Bir şey çizdiğiniz zaman, bu bir saksı bile olsa, politik bir eylemde bulunmuş olursunuz.
Çünkü her şey sanatsa, her şey politiktir. Bir saksı çizerseniz, bunda sadece güzellik yoktur, aynı zamanda bu dünyada olduğunuzu ve bu dünya hakkında düşündüğünüzü ispatlamış olursunuz. Hayatınız boyunca saksı çiziyorsanız, düşünceniz muhtemelen her şeyin, siyasetin ve savaşın iyi olduğu yönündedir. Ama bir sanatçı olarak, bir başkasının konumunu değiştirmesine yardımcı olabilirsiniz.
Tehlikedeki insanlara elimden geldiğince yardım etmeye, sanatsal bir destek vermeye, vicdanları uyandıracak bir materyal üretmeye, haberleri yaymaya, olan bitene tanıklık etmeye çalışıyorum.
Her gün bir çizim yapmaya çalışıyorum ve bunları Twitter'daki @channeldraw hesabımdan yayımlıyorum. Bu yüzden yaşadığımız dünyaya ilgi duyuyorum ve bu yüzden çizimlerimin büyük bir kısmı dramatik durumlar üzerine. Birey olarak insana odaklanıyorum.
'Şanslıyım ki yaşamadığım ülkelerle ilgili konulardan bahsediyorum'
Yaptığınız işler, ilgili ülkelerin hükümetlerini kızdırabilecek nitelikte. İşleriniz 2016'da Türkiye'de sansürlenmişti. Bir aktivist-sanatçı olarak sansürün ötesinde bir zorluk yaşadınız mı?
Çizimlerim nedeniyle sık sık tehdit ediliyorum, ama endişe edecek bir şey yok. Başarısız darbe girişiminden sonra Türk hükümeti tarafından resmi olarak sansürlenmiştim (Bu konuda bir mahkeme kararı var). Filistin yanlısı çizimlerim ve İsrail hükümetine eleştirilerim nedeniyle sık sık antisemitizmle suçlanıyorum. Ama sanatım yüzünden hiç gözaltına alınmadım.
Şanslıyım ki yaşamadığım ülkelerle ilgili konulardan bahsediyorum.
'İstanbul ikinci evim'
2013 Gezi Parkı eylemlerinden bu yana Türkiye'de olan bütün önemli olaylar ve süreçlerle ilgili çizimleriniz var. Türkiye'ye ilginiz nasıl başladı ve 2013'ten bu yana baktığınızda gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?
Bir de Elettra Stamboulis sayesinde fark ettiğim, ressam ve arkeolog Osman Hamdi'nin hikayesi üzerinden şehri anlatan grafik roman Kaplumbağa Terbiyecisi ve farklı zamanlarda İstanbul'a yaptığım seyahatlerden dolayı burayı çok seviyorum ve ikinci evim olarak görüyorum.
İstanbul'da ilk zamanlarda çok eğlendim ve daha sonra LeMan'dan Mehmet Çağçağ ve Tuncay Akgün gibi çizerlerle tanıştım. Bir yeri severseniz, orada özgürlük ve demokrasi için mücadele eden insanları da seversiniz. Gezi Parkı eylemleri döneminde bazı aktivistler benimle iletişime geçti.
O dönemde sosyal medyada ve gösterilerde kullanılan birçok çizim yaptım.
Bunlar çok yaratıcı protestolardı. Aynı zamanda Cizre'deki olayları ve darbe girişiminden sonra insan haklarıyla ilgili durumu da takip ettim. 2016'dan beri çok sayıda Türkiyeli aktivisti ve gazeteciyi çizdim. Bunlar, Türkiye'ye seyahat etmeyi benim için "tavsiye edilmez" hale getirdi.
LeMan'daki bazı işlerinizde Batılıların Türkiyelilere ve Ortadoğululara karşı önyargılarından bahsediyorsunuz. Avrupa'da ve İtalya'da sağ popülizmin yükselişini de göz önünde bulundurduğunuzda bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Sözde Batı dünyasında Türkiyelilere karşı birçok önyargı var. İtalyanlar, Türkiyelileri Ortadoğulu mu, yoksa Avrupalı mı sayacaklarını bile bilmiyorlar.
Türkiye'nin İslami bir ülke olduğunu düşünüyorlar, laik bir ülke olduğundan haberleri yok. Bunlar cehaletten beslenen önyargılar. Türk hükümeti 2016 yılında beni sansürledikten sonra verdiğim bir mülakatta, ifade özgürlüğü üzerinde aynı baskının hızlı ve derin bir şekilde İtalya'da da gerçekleşebileceğini söylemiştim. Ne yazık ki bu doğruydu.
Aynı popülist ve sağcı siyaset Avrupa'da farklı maskeler altında yayılıyor. "Alternatif sağ" hareket, İtalyan toplumunu şu anda hükümetin bir parçası olan ve çok agresif bir tutuma sahip Kuzey Ligi'ne yöneltiyor. Kimse onların hırsızlıklarını umursuyormuş gibi görünmüyor!
Planları bir ABD-Rusya-Avrupa platformu yaratmak ve işin başındaki isim Steve Bannon. Bannon, milliyetçi-popülist bir uluslararası harekete önayak oluyor. Avrupa'da bir sonraki seçimlerin ardından pek çok şey değişecek ve bu iyi yönde olmayacak.
'İtalya'da 1920'lere dönmüş gibiyiz'
İtalya ve Türkiye hükümetleri arasında benzerlikler görüyor musunuz?
İktidara ilişkin aynı fikri görebiliyorum: Otoriter, paternalist, anayasal kuralları yıkmayı hedefleyen... Ama aynı zamanda farklılıklar da var. Örneğin İtalyan hükümetinin, en azından şu ana kadar, jeopolitik nüfuzunu genişletme gibi bir çabası olmadı.
Onların bir dış politikası olmadığını söyleyebiliriz. Ülkenin sınırlarını kapattılar ve şu anda temel mesele bu. Bu aynı zamanda kültürel ve ekonomik bir kapanma. Gençler, özellikle de eğitimli olanlar ülkeyi terk ediyor. Ortada siyasi bir alternatif yok ve 1920'lere, faşizmin belki de hiç yok olmamak üzere yükseldiği zamanlara dönmüş gibi hissediyoruz. (VK/PT)