*Fotoğraflar: Anadolu Ajansı
Tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgınında Türkiye, ilk vakayı geçen yıl bugün açıkladı.
Sonraları neredeyse her gün ekranlardan izleyeceğimiz Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 11 Mart 2020 akşamı, durumu duyurmaya "Çin'in Vuhan kentinde bundan tam 90 gün önce, 12 Aralık 2019'da ortaya çıkan yeni koronavirüs başka pek çok ülkeye bir iki hafta içinde bulaşmasına ve yayılım göstermesine rağmen Türkiye olarak süreçte büyük bir başarı gösterdik" sözleriyle başladı.
TIKLAYIN - Türkiye siyasetinin 2020'si: Ekmek askıda, mafya devrede
"Eğer dünyayla ilişkimizi tümden kesmiş olabilseydik" dedi Fahrettin Koca, "Şu an karşınızda olmazdık." Virüsün haftalarca Türkiye'de görülmemesi ya da "tespit edilememesi" başarıyken virüsün artık ülkeye gelmesi ise sadece "kaçınılmaz bir son" olarak nitelendiriliyordu.
Koca'nın açıkladığına göre; Türkiye'deki ilk vaka, virüsü "Avrupa teması üzerinden almıştı, dış dünyadan tamamen izole edilmişti ve bir erkekti."
Bu kimin hikayesi?
11 Mart 2020; yıllar sonra hemen herkesin mesafe, temizlik, kolonya, maske, karantina gibi sözcüklerle hatırlayacağı, kimilerininse yoksulluk, açlık, işsizlik ve belki de ev içi şiddetle sınanacağı "yeni" bir sürecin ilk günüydü Türkiye'de.
Geçen bir yılın ardından Türkiye koronavirüs salgınında bir "başarı hikayesi" yazabildi mi? Süreç şeffaf yönetildi mi? Devlet, korunması gereken gruplar için; sağlık çalışanları, göçmenler, işçiler, işsizler, 65 yaş üstü yurttaşlar ve çocuklar için ne yaptı?
TIKLAYIN - Bir yılın muhasebesi: Pandeminin Düşürdüğü Maskeler
Bu soruları, İletişim Yayınları'ndan yeni çıkan "Pandeminin Düşürdüğü Maskeler" kitabı vesilesiyle Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala'ya ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Osman Elbek'e sorduk.
Pandeminin Düşürdüğü Maskeler- Covid-19 Salgının Muhasebesi, Elbek ve Pala'nın yazılarının yanı sıra Özlem Kurt Azap'ın, Cahit Işık Yavuz'un, Ümit Kartoğlu'nun, Feride Aksu Tanık'ın, Ergün Demir ile Güray Kılıç'ın, Eriş Bilaloğlu'nun ve Yücel Demirel'in yazılarından oluşan bir derleme. "Covid-19 pandemisi nedeniyle hastalanan ve yaşamını yitiren sağlık çalışanlarına" adanan bu kitap, geçen bir yıl boyunca Türkiye'nin salgında yaşadığı kırılma noktalarını anlatıyor ve böylece tarihe bir not düşüyor. | |
Gelecek yıla dair bir yol haritası
Kitabı anlatmanızla başlayalım. Bu yazılar niçin yazıldı?
Osman Elbek: Biz bu bir yılın tarihini yazmak istedik. İki hedefimiz vardı. Biri, süreci tarihe nakşetmekti. Ama daha önemlisi, buradan çıkaracağımız ipuçlarıyla gelecek yıla dair bir yol haritası sunmak istedik.
Bu son bir yıllık süreç aslında bilimin, değiştiği için bilim olduğunu kanıtladı. Bilimin dogmadan farkı bu. Bilim bu yüzden değerlidir zaten, son hakikati tarif ettiği için değil yanlışlanabildiği için bilimdir.
Hatırlayın, sürecin en başında virüsün genetik yapısını anlamaya çalıştık. Sonra nasıl bulaştığına dair çok ciddi spekülasyonlar oldu. 'Soğuk yerlerde duruyor muydu? Masaların üstünde 24 saat canlı mıydı? Evimize aldığımız malzemeleri yıkamalı mıydık? Kaç tane maske kullanmalıydık? Hatta maske kullanılmalı mıydı?' tartışmalarından buraya geldik. Aslında bu bir yıllık süreç bilimin hikayesiydi.
Zor zamanlarda şeffaflık
Biz bu salgında doğru bilgiye ulaşmada güçlük geçtik. Sağlık Bakanlığı'nın yayımladığı tablolardaki kavramlar da çoğu kez anlaşılmaz bulundu. Bakanlık, süreci şeffaf yönetebildi mi?
Kayıhan Pala: Hem bizler hem de TTB, elde ettiği tüm verileri toplumla paylaşarak Sağlık Bakanlığı'nı iyi bir risk yönetimi iletişimi uygulamaya çağırdık.
Ancak Bakanlık, bu pandemiden bir başarı öyküsü çıkarmaya yönelik çabalarıyla ortaya çıktı. Ne Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) önerdiği ikili kodlama sistemiyle olguları ve ölümleri bildirdi ne de doğrulanmış olguların sayısını.
Geçen Nisan ayında 'Açıklanandan daha fazla olgu var' dediğimizde bize saldıranlar, Bakan'ın 'Evet, biz doğrulanmış bütün olguları bildirmedik' itirafıyla karşı karşıya kaldılar. Ve dünyada örneği olmayacak şekilde bir gecede 1 milyon 190 bin olgu eklendi Türkiye'deki toplam olgu sayısı üzerine.
Ölümlere baktığımızda orada da ciddi bir sorun alanı var. Bakanlık önümüzdeki haftalarda ya da aylarda Covid-19 nedenli ve ona bağlı ölümlerin sayısında da eksik açıklama yaptığını kabul etmek zorunda kalacak.
"SARS-CoV2 artık insanlıkla birlikte"
Koronavirüs hakkında bugün itibariyle ne biliyoruz? "Bir gün SARS-CoV2 hayatımızdan çıkacak mı? Bu salgın ne zaman biter?" sorularının yanıtı var mı artık?
Osman Elbek: Bu süreç devamlı olacak ve zannederiz ki SARS-CoV2 artık insanlıkla birlikte yaşayacak bir virüs. Değişerek, dönüşerek, insanlığı da değişmeye zorlayarak... O bir evrimsel sürecin parçası ve bu evrimi anladığımız sürece biz de daha kolay adapte olacağız.
Hep aşının pandemiyi bitireceğine dair bir argüman var. Doğrusu, aşılama politikası pandemiyi bitirir. Arada ince ama hayati bir fark var.
Aşıyı nasıl kullanacağınızı, ne çeşitlilikte aşıya ulaşacağınızı, ülkenizin risk haritasında hangi bölgeleri ve grupları önceleyeceğinizi ve bunu ne kadar sürede yapabileceğinizi anlatabilen bir politika ülkeyi pandemiden çıkartır.
Aşıyı devletlerin ve sermayenin elinden alıp insanlığa hediye etmek zorundayız. Güneşi nasıl patentleyemezseniz Covid-19 aşısını da patentleyemezsiniz. Koca Afrika'nın ve dünyanın çok büyük nüfuslarının aşıdan mahrum bırakılması insani, vicdani, ahlaki ve politik olarak kabul edilemez.
Hâlâ meslek hastalığı değil
Sağlık çalışanlarının salgındaki rolü göz önüne alındığında "Hükümet sağlık çalışanlarını koruyabildi" denebilir mi?
Kayıhan Pala: Sağlık çalışanları hem dünyada hem Türkiye'de en zorlu mücadeleyi veren meslek grubu oldu. Maalesef Türkiye'de, bizim kayıtlarımıza göre, 400'e yakın sağlık çalışanı hayatını kaybetti.
Pandeminin ilk aylarına dönecek olursak üniversite hastanelerini, özel sektörü, aile sağlığı merkezlerini gözeten bir yaklaşım sergilemedi. Pandemin ilk birkaç ayı içerisinde sağlık çalışanları kişisel koruyucu ekipmanlarını sağlamakta bile zorluk yaşadılar.
Bütün bu koşullar içerisinde Türkiye, OECD ülkeleri içinde bin kişiye düşen en az hekim ve hemşire sayısına sahip olmasına rağmen mümkün olduğu kadar hastalığın yayılmasının önlenmesinde -hem hastalığa yakalananların tedavi edilmesinde hem de şimdi herkese kısa sürede aşı yapılabilmesi için- çok ciddi çaba göstererek önemli bir rol üstlendiler.
Sağlık çalışanlarının bu rolü üstlenmeleri pandeminin yıkımını azaltabildi. Buna hastalığın yayılmasının önlenmesine dair bir yönetim anlayışı da eklenebilseydi o zaman ülkemizde pandeminin yükünün daha az olması beklenebilirdi.
Sağlık çalışanları tükenmeye kadar varan bir olumsuzlukla karşı karşıya kaldılar. Dünyanın birçok ülkesinde Covid-19 bir meslek hastalığı olarak kabul edildi. Türkiye'de iktidar bloğu bunu kabul etmeye yanaşmadı.
"Kral çıplak!" diyenler ve muktedir
TTB, geçen bir yıl içinde çok kere hükümetin hedefi oldu. Açıklamalarıyla ve belirli sorulara bekledikleri yanıtlarla Sağlık Bakanlığı'nın yürüttüğü bu sürecin dışına itildi. Ne düşündürüyor bu size?
Osman Elbek: Bu ülkede iyi ki TTB var. İyi ki Türk Toraks Derneği, Türkiye Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) başta olmak üzere uzmanlık dernekleri var. Onlar her türlü bedeli göze alıp hakikatin sesi oldular.
Totaliter devletler hakikati duymaktan hiç hoşlanmaz ve 'Kral çıplak!' diyen çocukları hiç sevmez, onları kendi katından kovar. Evet, o yüzden TTB ve uzmanlık dernekleri Sağlık Bakanlığı'nın katından Bilim Kurulu'na girmemiştir.
Ama tarih gösterir ki hakikati dile getirenler o muktedirin katına girmeyi reddeden insanlardır. Biz bugün birinci yılın sonunda hem TTB olarak hem de uzmanlık dernekleri olarak bu ülkede hakikati dile getirdiğimiz için onurluyuz.
"Esnaf serzenişte haklı"
Bir de esnaf var; yeniden açılma gündeme geldiğinde sizin uyarılarınıza isyan eden ve dükkanların açılmamasının kendilerini iflasa sürükleyeceğini eylemlerle de dillendiren. Çoğu kez size yönelen bu eleştirinin esas odağı kim sizce?
Kayıhan Pala: Binlerce kişinin katıldığı parti kongrelerine izin verilirken, ünlü kişilerin cenazeleriyle ilgili sıkıntı yokmuş gibi davranılırken, uçaklarda yan yana oturmada sorun görmezken dört beş masası olan bir kahvehanenin, bir lokantanın tamamen kapatılması doğru bir yaklaşım değil. Esnaf ne kadar serzenişte bulunsa haklıdır.
Biz hayata bütüncül bakıyoruz. İnsanları SARS-CoV2'den korumak isterken onları başka risklerle karşı karşıya bırakıyorsanız bu onların sağlığını olumsuz etkileyebilir. Siz esnafı kapatarak, gündelik çalışanın çalışmasını engelleyerek, işsize yeni iş alanları bulmayarak virüsten korumakla ilgili bir plan ortaya koyuyorsanız açlık, yoksulluk, yoksunluk riski insanların hayatını sıkıntıya sokacaktır.
Osman Elbek: Yarım yamalak kapanmanın sonucunda ne oldu? Aynı Nisan ve Mayıs aylarında olduğu gibi salgın baskılanamadı. Toplum çok yoruldu, esnaf iflas etti. Peki biz bunu niye yaptık?
Esnafın serzenişini çok iyi anlıyorum. Bunun bize yönelmesini de çok iyi anlıyorum. 'Devlet bize para vermez' diyor. 'Bırakın' diyor 'Açılalım.' Bu da bu topraklarda sosyal devletin yetkinleşmediğine işaret ediyor.
'Dar günümde bana destek olamayacaksan devlet olarak başımda ne işe yararsın? Sadece dayak atmak için mi devlet denilen şey başımda?' demek lazım. Böyle bir devlete 'gayrimeşru' demek lazım. Ve bu pandemiden bir başka devlet fikriyatı çıkarmamız lazım; dar günümüzde elimizden tutan, iyi günümüzde de mutluluğu paylaşan bir devlete ihtiyacımız var.
(DŞ)