İstanbul Tabipler Odası, “yasaklanan gizli bilgileri açıklama”, “göreve ilişkin gizli sırları açıklama” suçları ile yargılanan Dr. Bülent Şık ile dayanışmak için 3 Şubat Pazar günü İstanbul Tabipler Odası’nda “Dünyamız Zehirlenmesin” paneli düzenledi.
Panelde konuşmacı olarak Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Tıbbi Etik Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hafize Öztürk Türkmen, İstanbul İşçi Sağlığı İş Güvenliği Sağlığı Meclisi Üyesi Aslı Odman ve Gıda ve Tarım Aktivisti Olcay Bingöl katıldı.
Bülent Şık araştırma sonuçlarını bir kez daha paylaştı
Sağlık Bakanlığı tarafından 2011-2016 yılları arasında yapılan “Çevresel Faktörlerin İnsan Sağlığı Üzerine Etkilerinin Araştırılması” projesinde yer alan ve Bakanlık sonuçları açıklamayınca Nisan 2018’de bu bilgileri Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan dört günlük yazı dizisiyle açıklayan bianet yazarı Bülent Şık, panelde bu projenin önemli yanlarını belirtti.
Projede Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli olmak üzere beş kent üzerine çalıştığını söyleyen Şık, bu projede 16 farklı araştırma konusunun olduğunu söylüyor.
Projenin amacının kanser vakalarının sık görüldüğü yerleşim yerlerinde kimyasal kirleticilerin olup olmadığının ve ne derece yoğun olduğunun tespit edilmesi olduğunu söyleyen Şık, kimyasal kirliliğin bu beş kentte de fazla çıktığını belirtiyor.
Şık, araştırma sonuçlarını şöyle anlatıyor:
“Tespit yapılan bölgelerin yüzde 11,3’ünde kalıntı limitlerini aşan bir pestisit kalıntısı olduğu tespit edildi. Bu çarpıcı bir sonuçtur.
“Dünyada pestisiti hem kullanan hem de kontrolünü sağlamaya çalışan bir takım ülkeler var. Avrupa Birliği mevzuatı bizimle aynı olduğu için örnek veriyorum. Orada genelde yüzde 2’nin, yüzde 3’ün altında çıkar kalıntı. Ama orada sorun mudur? Evet, ağır bir sorundur.
“Bizim çalışmanın yapıldığı dönemde yaklaşık 350-360 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyordu tarımda. Bir yöntem çalışması yaparak özellikle hormonal sistemi etkileyen kimyasalların tamamını tespit etmeye çabaladık ve yasal kullanımına izin verilen pestisitlerin 106 tanesi yani yaklaşık 3te 1’i hormonal sistemi etkileyen pestisitlerdi.
“Ergene Havzası’ndaki üç kentte 1164 yerleşim noktasından su örneği alındı. Yüzde 40’ında arsenik kalıntısı tespit edildi. Bu gerçekten ağır bir kirlenmenin en önemli göstergelerinden biri. Benzerini alüminyum için de söylemek mümkün. Sadece alüminyum değil, arsenik ve kurşunla da çok ciddi bir kirlenme var.”
Bu projedeki verilerin bir harita çıkarttığını söyleyen Şık, bu meselelerin nasıl çözüleceğine ilişkin düşünmek gerektiğini söylüyor.
Hamzaoğlu: Dilovası Projesi’nde projeden bihaber kişiler çalıştı
Hamzaoğlu, Dilovası’ndaki ağır metal kirliliği ile ilgili 2005 yılında başlatılan projeyi anlattı.
Hamzaoğlu bu araştırmasının ön sonuçlarını 2011 yılında kamuoyu ile paylaştı. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu ve Dilovası Belediye Başkanı Cemil Yaman'ın, 'halkı galeyana getirdiği' iddiasıyla hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunması sonucunda hakkında soruşturma açılmıştı.
Proje sürecini Hamzaoğlu şöyle dile getiriyor:
“O zaman hem hükümetin milletvekilleri hem de muhalefet milletvekilleri ortak bir soru önergesi vermişlerdi. Araştırma komisyonunun önergesi kabul edilmişti. Bir rapor hazırlandı. 2007 Şubat ayında meclis genel kurulunda izlendi, görüşüldü ve değişik bakanlıklara konunun daha fazla açılması ve sorunun ortaya konması için öneriler verildi. O zamana kadar bilmediğimiz sahte kavramlar da bu raporda üretildi. 2007-2008 yılında Bakanlıkla araştırma yaptık yine Dilovası bölgesinde. Sonuç farklı çıkmadı ama 2010’daki bebekler meselesi gündeme gelince bunlar daha da farklı bir boyuta ulaştı. Yeni bir araştırma yapmayı karar verdiler.
“2011’in başında bir dönem beraber çalıştığımız, kongrelerde beraber çalıştığımız, mesleki süreçleri beraber yürüttüğümüz Halk Sağlığı Kürsü Başkanları Kocaeli’ne davet edildi. Kocaeli’nde araştırma projesinin birçok boyutu ele alındı. Ama sonrasında kendileriyle bir kez olsun karşılaşamadık. Projede ne oluyor bir türlü öğrenemedik. Araştırma projesinden hiçbir haberi olmayan arkadaşların aldığı görece örneklerle yürüyen çalışmalar oldu. Bu süreç, içinde yer alan arkadaşlar tarafından dile getirilmedi. Sanırım muhataplarımızdan biri de o proje içerisindeki arkadaşlar ve ben seslenmek istiyorum. Ne yaptınız? Niye bu projede olmayı kabul ettiniz? Bir üretme aşkıyla mıydı? Evet, öyledir mutlaka ama o zaman hadi buyurun bu bilgiyi bizlerle paylaşın. Bu bilgiyi o yörenin insanları ile paylaşın öncelikle.”
Türkmen: Sonuçları açıklamak bilim etiğinin alanı
Yapılan araştırmaların kamuoyu ile paylaşılmasını bilim etiği çerçevesinde değerlendiren Türkmen, sağlıkla ilgili araştırmalarda araştırmanın planlanması ve yürütülmesine ilişkin metinler ve etik ilkeler olduğunu ancak araştırma sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmasına ilişkin açık düzenlemeler olmadığını söylüyor.
Türkmen, var olan düzenlemeleri şöyle açıklıyor:
“O kadar metin içinde araştırmacıların kimlikleri, araştırmada kullanılacak formatlar, araştırma etik kuruluna üye olmanın sayısız ölçütüne ilişkin pek çok açık düzenlemeye rastlamış olmakla birlikte araştırma sonuçlarının toplumla paylaşılmasına ilişkin elimizde iki düzenleme var. Bunlardan biri, altına Türkiye Hükümetinin de imza attığı İnsan Hakları ve Biyoetik Sözleşmesi Ek Protokolü. İkinci bir metin de Avrupa Konseyi Biyoetik Uzmanları Yönetim Biriminin hazırladığı bir kılavuz.”
Odman: Asbest ile ilgili kamuoyu farkındalığı yok
Asbest malzemesinin işçi sağlığına etkilerini anlatan Odman, bu konunun sadece inşaat işçilerinin meselesi olmadığını söylüyor.
Odman, asbest kullanımının zararlarını şöyle anlatıyor:
“2012’deki afet kanunu çıktıktan sonra 2000’den fazla bina yıkıldı. Yıkılan binaların çok büyük bir kısmının 1970’ten sonra yapıldığını tespit ettik.
“1970’ten sonrası asbestin en fazla Türkiye’ye girdiği dönem. İşyerlerinde asbestli malzemeyi kullanan işçilerle ilgili sorun ele alınmıyor. Asbest, Türkiye’de 2010’da Avrupa Birliği ile uyumlaştırma, mevzuat kardeşleştirmesi sürecinde yasaklandı. Dibimizde binalar yanarken hala herhangi bir halk mücadelesi, kamuoyu farkındalığı olduğunu söyleyemeyiz.
“Asbest ile ilgili meseleye baktığımız zaman Fransa’daki asbestin güvenli kullanımının olmadığı, kanserojen olduğuna ilişkin ilk rapor 1906. 1906’da ilk defa bunun kanserojen olduğu ile ilgili rapor yapılıyor. Bugün hala Fransa’da asbest nedenli hastalıklar yüzünden çoğu da kanser sebebiyle günde sekiz insan ölüyor.”
Bingöl: İcraatlar verimlilik kisvesi altında yapılıyor
Bingöl, gıda ve tarım gibi konuların ne çerçevede konuşulması gerektiğini ve devletin bu konuya bakış açısını değerlendirdi.
Gıda, tarım, sağlık ve beslenme hakkında konuşulduğunda sadece üretici ve tüketici üzerine konuşulduğunu söyleyen Bingöl, sadece bu bağlamda değil endüstriyel tarımda çalışan tarım işçileri ve mevsimsel göçmen tarım işçileri açısından da sağlıklı yaşam koşullarının vurgulanması gerektiğini belirtiyor.
Doğa ile ilgili çalışan tüm aktörlerin örgütlenme biçiminin bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini söyleyen Bingöl şöyle açıklıyor:
“Bu tartışmayı sadece kentlerde tüketicilerin sağlıkları, üreticinin çalışma koşulları gibi bir kapsama kısıtlarsak yurttaş olarak bilgi alma özgürlüğümüz oldukça dar bir alana sıkıştırılmış kalıyor.
“Ülkeyi yönetenler, tarım, beslenme, gıda alanında birçok uluslararası forumlara, zirvelere gidiyor, oralarda öyle büyük laflar ediyorlar ki gerçekten şaşırmamak mümkün değil. Çünkü şöyle bir cümlenin altında da Türkiye Cumhuriyeti’nin imzası var.’Biyoçeşitlilik kaybı ve azot kirliliği gezegen sınırlarını aştı ve iklim değişikliğinin felaket riskleri hemen harekete geçmeyi gerektirmekte.’ Gerçekte ise neyle karşı karşıyayız.
“Bunlar söyleniyor ama devlet aynı zamanda halk sağlığını olumsuz şekilde etkileyecek, iklim değişikliğine katkı sunacak, kirleticileri ve sanayiye yönelik atılımları oldukça büyük bir hızla icraata geçiriyor. Bunu da verimlilik, üretim, gelişme, kalkınma kisvesi altında yapıyor.” (EA/HK)