Muştaq Mahmud Kerim ve ailesi, Irak Kürdistan Bölgesi’nden tatil amaçlı geldikleri Türkiye’de, özel araçlarıyla Antalya’ya doğru giderken, Mersin’in Bozyazı ilçesinde bir grubun saldırısına uğradılar.
13 Mayıs 2021 tarihinde gerçekleşen bu saldırı, basına “Mersin'de Kürt aileye ırkçı saldırı” olarak yansıdı. Saldırı esnasında olay yerinde olan ve çektiği video ile olayın kamuoyunun gündemine girmesini sağlayan, ayrıca Jandarma Karakolunda ifade veren Cihan Kutluk, saldırganların Muştaq’a Kürt olduğu için saldırdığını ve hakaret ettiğini söyledi.
Türkiye’de belli aralıklarla, Kürt oldukları ya da Kürtçe konuştukları için saldırıya uğrayan insanlarla ilgili haberler yayınlanıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği gibi insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre 2003 yılından bu yana ise 20’yi aşkın saldırı gerçekleşti.
TİHV: 2020'de 9 ırkçı saldırı oldu
TİHV’in 2020 yılına ilişkin açıklamış olduğu “Verilerle 2020 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporuna göre, 2020 yılının ilk 11 ayında “Kürtlere yönelik ırkçı ve nefret içerikli 9 ayrı saldırı sonucu 2 kişi yaşamını yitirmiş, 7 kişi yaralanmıştır. Bu saldırılardan 2’si zorunlu arkerlik hizmetini yapan kişilere diğer askerler tarafından yapılmıştır.”
İHD'nin Eylül 2020 tarihinde açıklamış olduğu verilere göre ise, son 10 yıl içerisinde Kürt ve Suriyeliler'e başta olmak üzere 280 ırkçı saldırı yaşandı.
Kimi saldırıların ardından soruşturma açılıyor ancak bu soruşturmalar davaya dönüşmeden takipsizlikle neticeleniyor.
Dava ile sonuçlanan soruşturmaların ise daha çok kriminal adli vaka olarak ele alındığı görülüyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin verilerine göre şimdiye kadar “nefret söylemi suçu”, “ırkçılık” ya da “ayrımcılık” kategorisinde değerlendirilebilecek bir dava açılmadı.
4 Eylül 2020 tarihinde Mardin’in Mazıdağı ilçesinden Sakarya’ya giden ve aralarında kadınların da bulunduğu 16 Kürt işçisinin, işveren ve köylülerin saldırısına uğradığı olay bunlardan biri. Kürt işçilerinin ifadelerine göre, işveren kendilerine “köpek sürüsü”, “Burası Mardin’e benzemez, Burası Sakarya”, “Siz burayı memleketiniz mi sandınız, burası bizim” dediklerini belirtmişti.
Kürt işçilerin şikayetçi olması sonrasında soruşturma açılmış ancak Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Halkı kin ve düşmana sevk etme suçu’ndan takipsizlik kararı vermişti.
“TCK 122. Madde’den dava açılmıyor”
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nden avukat İlknur Alcan, Kürt oldukları ya da Kürtçe konuştukları iddiası ile saldırıya uğrayanlarla ilgili olarak, hiçbir davanın Türk Ceza Kanunu’nun Nefret Söylemi ile ilgili suçları düzenleyen 122. Maddesine göre açılmadığını söyledi.
TCK Madde 122 (Nefret ve Ayırımcılık Suçu) -(Değişik: 2/3/2014-6529/15 md.) (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini, b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını, c) Bir kişinin işe alınmasını, d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. |
Alcan, 2018'de Sakarya'da sokakta Kürtçe konuştukları için saldırıya uğrayan ve hayatını kaybeden 39 yaşındaki Kadir Sakçı ve aynı saldırıda yaralanan 16 yaşındaki oğlu B.S.’nin avukatlığını da üstlenmiş.
*İlknur Alcan (MA)
Avukat Alcan bu olayda da TCK’nın 122. Maddesinin uygulanmadığını belirtiyor:
“Sakarya’daki olayda TCK 122’nin dahil edilmediği, ceza verilirken nefret söyleminin dikkate alınmadığı yönünde dosyayı temyiz etmiştik. Çok ağır ceza verdi, hak ettiği cezayı verdi ama sadece şunun üzerinden verdi: 'Alkol almış, bir kişiyi öldürmüş, bir kişiyi yaralamış.' Kasten öldürmeden dolayı müebbet verdi. Çocuğu yaralamadan dolayı da 15 yıl verdi. Bu öldürme ve yaralamanın kaynağını o da 'tartışma sonrasında alkol aldı, öldürdü, yaraladı' gerekçesine dayandırdı mahkeme. 122’den açılmış olsaydı sonuç değişmeyecekti ama ortaya şu çıkacaktı: Olayın kaynağının ırkçılık nedeniyle, nefret söylemi nedeniyle olduğu ortaya çıkacaktı.
“Sakarya’daki olayda, mağdura ‘Kürt müsünüz, Suriyeli misiniz?’ diye soruyor. Aileyi defalarca devlet yetkilileri arıyor, içişleri bakanından devlet yetkililerine kadar. İfadede ‘Suriyeli misiniz?’ kısmı kalıyor, ‘Kürt müsünüz?’ kısmı çıkartıyorlar. Sonuçta fark etmiyor. Her ikisi de nefret söylemi üzerinden kuruluyor.”
“Kriminal adli vaka olarak değerlendiriliyor”
*Mehdi Özdemir (Twitter)
Muştaq Mahmud Kerim ve ailesine yönelik saldırı olayına müdahil olan ve ailenin avukatlığını üstlenen Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Mehdi Özdemir, hem saldırıya uğrayan Kerim’in hem de görgü tanığının ifadesinden yola çıkarak olayın “nefret söylemi” ve “ırkçılık” olduğunun anlaşıldığını belirtiyor. Özdemir, soruşturma savcısı ile gerçekleştirdikleri görüşmede, savcının kendilerine şunları söylediğini anlatıyor:
“Savcı olayın vahametini bildiğini, bu olayın maddi hasarlı bir trafik kazası olmadığını belirtti. Üç farklı suçtan dolayı soruşturma açtığını söyledi. Birincisi, hakaret. İkincisi kasten öldürmeye teşebbüs, ki Muştaq Mahmud Kerim’in yaralanma olayına bakıldığına taşla kafasının arkasına vurulduğu, yerde vurulmaya devam edildiği, akabinde öldü diye bırakıldığı, bunun üzerine olay yerinden uzaklaştıkları, öldürme saikiyle hareket ettikleri görülüyor. Üçüncü olarak da kendi içinde nefret söylemini barındıran ifade nedeniyle, 'halkı kin ve düşmanlığa sevk ve tahrik' suçlamasından soruşturma başlattıklarını söyledi. Olayın vahametinin farkında olduklarını, buna göre soruşturmayı derinleştirerek yürüteceklerini ifade etti.”
Özdemir kamu otoritelerinin ve yargı mercilerinin yaklaşımına değiniyor ve şunları söylüyor:
“Bu meseleyi iki açıdan değerlendirmek gerekir. Nefret suçlarına yönelik olarak kamu otoriteleri, yargı mercileri bir duyarsızlık içindeler. Her olayı bir kriminal adli vaka olarak değerlendirme gereği duyuyorlar. Ki bireysel suç tanımını bireysel faillik boyutuna indirgeyerek esasında bu olayın normal, rutin topumsal yaşamın içerisinde ortaya çıkan suç tanımı kapsamında değerlendiriyorlar. Bu hem Anamur olayında, hem Zorava Köyü’nde, hem Trabzon Uzungöl’de, hem Ankara’da Kürtçe konuştuğu için öldürülen şahıs örneğinde de aynı şekilde. Kendi suç tanımı, tehdit, kasten öldürme, hakaret, TCK’deki adli vaka boyutuna indirgeniyor. Ama öyle değil.
"Olayın yaşandığı süreç, olayın örgüsü bu noktada bize şunu gösteriyor: Kürt kimliği, herhangi etnik kimliği, siyasal düşünceleri itibariyle insanlaran hakarete maruz kalmaları, darb edilmeleri, fiziki saldırıya maruz kalmaları, öldürülmeleri ya da öldüresiye darp edilmeleri, yaralanmaları kendi içinde belirli bir suç tanımı içinde değerlendirilemez. Nefret suçu, her türlü ayrımcılığıa karşı suç tanımı içinde değerlendirilmeleri ve cezayi müeyyedin ona göre şekillenmesi lazım.”
“Bu durum oldukça yaygın”
İlknur Alcan’a göre kamuoyunun gündemin yansıyan olaylardan daha fazla sayıda nefret ve ırkçılık suçu işleniyor:
“Biz avukatlar bile bir yerde Kürtçe bir şey dinlerken, çevreden tedirgin oluyorsak ya da herhangi bir kişi Arapça ya da Kürtçe bir şey dinliyorsa ve çevreden tedirgin oluyorsa bu epey yaygın bir demektir. Özellikle bazı şehirlerde maalesef epey yaygın bir durum. Bu söylemin yaygın bir şekilde olmasının nedeni tamamen iktidarın hatta muhalefetin tutumlarıyla ilgili. Sonuçta Suriyeliler üzerinden muhalefetin geliştirdiği dil de ırkçılıktan ari değil maalesef. Bu söylemlerin tamamı ülkedeki ırkçılığı arttıran, yaygınlaştıran, meşrulaştıran söylemler. Belki iktidar daha keskin ve daha sert ama muhalefet de bu söylemleri yaygın hale getiriyor. Örneğin Suriyeliler konusunda muhalefetin dili, Kürtler konusundaki iktidarın dili ile neredeyse aynı. Her ikisi de hedef haline gitirilen halk kitleleri.
“Geçen hafta başımıza gelen bir olayı söyleyeyim. Edirne’ye gidiyoruz. Yolda bir dinlenme tesisinde durduk. Bir müzik açtı arkadaşlarımız Youtube’den. Kürtçe bir müzikti. Herkes dönüp baktı. Sesten kaynaklı değildi.
"Bundan bir iki yıl önce, arkadaşlar Trabzon’a giderken uçakta birbirleriyle Kürtçe konuşurlarken, konuşanlardan biri tedirgin oluyor, bakışlardan. Artık yaygınlaşan bir dil. Belki şiddete dönüşmüyor, fiziki olarak bir olaya dönüşmüyor ama kafalarındaki bu algının yıkılması gerekiyor. O da bütün bir toplumsal dönüşümle ancak mümkün bir şey. Tek başına olabilecek ya da sadece hukuken olabilecek bir şey değil. Çok ağır cezalar verilebilir ama bu söylem üzerinden bir dil geliştirmemek gerekiyor, bunu meşrulaştırmamak gerekiyor.”
“Keyfi yönetim tarzı uygulanıyor”
Mehdi Özdemir ise kamu otoritelerinin “keyfi yönetim tarzı uyguladığı” görüşünde:
“Kamu otoriteleri ve yargı mercileri de olayın nefret suçu veya her türlü ayrımcılğa karşı suçtan öte, basit bir suçlamaya indirgeyerek yorumlanmasını kendi işini kolaylaştırdığını düşünüyor. İki şey önemli. Birincisi, suç tanımının TCK’nin 122. Maddesinin değiştirilerek yeni bir suç tanımı ve yeni bir cezai müeyyidenin ortaya çıkarılması gerekiyor. İkincisi, benzer adli vakalara konu olan hakaret, tehdit, insan öldürme, yaralama gibi suç tanımlarının içinde cezayı arttırıcı bir neden olarak öngörülmesi lazım. Üçüncü olarak, kamu otoritelerinin keyfi yönetim tarzlarından vazgeçerek Türkiye’nin bir hukuk olduğunu, suç tanımının bu minvalde gözetilmesi gerektiği ifade edilerek yargılamanın esasında doğru suç tanımlamaları üzerinden yürütülmesi, cezai müeyyidelerin de bunun üzerinden uygulanması noktasında hassasiyet göstermeleri gerekir.”
2003 ile 2020 yılları arasında yaşanan kimi saldırılar* 2003: Ankara’nın Ayaş ilçesine bağlı Oltan beldesinde inşaat işçileri “aralarında Kürtçe konuştukları ve Kürtçe müzik dinledikleri” gerekçesiyle 1 Ekim 2003 günü DYP’li Belediye Başkanı Ali Ada ve 40-50 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. 2005: Düzce’nin Akçakoca ilçesine bağlı Karatavuk köyünde, 5 Eylül 2005 günü köylülerle fındık toplamak için köye gelen işçiler arasında çıkan kavgada bir kişi hayatını kaybetti, bir kişi yaralandı. Köy muhtarı İdris Post, kavganın “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen fındık işçilerinin PKK lehine slogan atmaları üzerine çıktığını” iddia etti. 2007: İstanbul’da Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) İkitelli’de yaptırdığı inşaatta çalışan bir grup işçi, aynı yerde çalışan Kürt işçilere saldırdı. Olay yerine gelen polislerin ise saldırıda bulunan işçileri gözaltına almak yerine, polis arabasını arayıp Kürt işçilerine üzerine sürdüğü iddia edildi. Çevik kuvvet ekiplerinin de Kürt işçilere coplarla saldırdığı belirtildi. 2008: 14 Haziran 2008’de Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bir asfalt işletmesinde geçici olarak çalışan Kürt işçiler, aşırı sağcı bir grup tarafından “mahallenin halkına sözlü tacizde bulundukları” iddiasıyla linç edilmek istendi. Saldırı sonucu 1 kişi ağır yaralandı. Aşırı sağcı grubun işçilerin ardından, işçilerin kaldıkları yere de saldırarak eşyaları ateşe verdiği bildirildi. 2009: Çanakkale’nin Biga ilçesinde geçtiğimiz akşam Sivas’tan Biga’ya göçen Kel ailesinin düzenlediği nişan töreninde Kürtçe müzik çalındığı gerekçesiyle düğün alanı bir grup tarafından saldırıya uğradı. Düğün sahipleri yaptıkları açıklamada polisin olayları körüklediğini söyledi. 2012: Kütahya’nın Emet ilçesinde bir okul inşaatında çalışan 4 Kürt işçi ile Emet’te yaşayan 2 kişi arasında 13 Mart 2012’de “omuz atma” tartışması yüzünden çıkan tartışma ırkçı saldırıya dönüştü. Tartışmanın ardından Emet’te “Kürt işçiler şantiyede sözde PKK bayrağı asmış” söylentileri üzerine toplanan 500 kadar Emetli, 25 Kürt işçisinin kaldığı inşaat şantiyesine gelerek, işçilerin kaldıkları çadırları yaktı. 2013: İstanbul Bağcılar’da bir şantiye alanında saldırya uğrayan iki işçi yaralandı. Kimliği henüz belirlenemeyen kişilerin işçilere Kürtçe konuştukları gerekçesiyle saldırdıkları iddia edildi. 2014: Antalya’nın Manavgat ilçesinde, 23 Aralık 2014’te tarım işçileri arasında çıkan kavganın “Suriyelilerle Beşkonaklı işçiler kavga etti” şeklinde yansıtılması üzerine Taşağıl Mahallesi’nde toplanan yaklaşık 200 kişilik grup, Kobanili sığınmacılara ait evlere ve araçlara zarar verdi. Jandarma ekiplerince kontrol altına alınan saldırılar sonrasında bazı Kobanililer ise eşyalarını toparlayıp mahalleden ayrıldı. 2014: Antalya'da bir grubun saldırısına uğrayan Mahir Çetin isimli genç, beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti. Olaya tanıklık eden 20 yaşındaki Mahir'in kuzeni Vedat Çetin, 20-30 kişilik bir grubun "Pis Kürtler" diyerek kendilerine saldırdığını söyledi. 2015: Erzurum'un Aşkale ilçesinde TOKİ inşaatında çalışan bir işçinin parmağında "PKK'yi simgeleyen yüzük" taşıdığını iddia eden grup, inşaatta çalışan Kürt işçileri linç etmek istedi. İşçiler polisin gözetimde Aşkale'den çıkarıldı. 2016: İstanbul'un Üsküdar ilçesinin Ünalan Mahallesi’nde, 24 Temmuz 2016’da parkta Kürtçe müzik dinleyen inşaat işçisi 3 Kürt genç, ırkçı grupların saldırısına maruz kaldı. Önce gençlere sözlü tacizde bulunan grup, daha sonra başka grupları da parka yönlendirerek fiziki saldırıda bulundu. 2018: Sakaryaspor-Amedspor maçı öncesinde ekrandan operasyon görüntüleri yayınlandı, maçın bitmesinin ardından da Sakaryaspor taraftarı Amedsporlulara kulübede ve soyunma odasında saldırdı. 2019: Kürdistan Bölgesi’nden gezi amacıyla Trabzon'un Çaykara ilçesindeki Uzungöl'e giden 50 kişilik grupta yer alan 9 Kürt üzerinde “Kürdistan” yazılı atkılarla fotoğraf çektirmek isterken bölgedeki bir grup tarafından linç girişimine maruz kaldı. 2019: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde göz ameliyatı olan eşine refakatçilik yapan 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı, başka bir hastanın refakatçisi olan kişi tarafından saldırıya uğradı. Yaşlı, “Kürtçe konuştuğum için, burası ‘Türkiye Cumhuriyeti’ diyerek saldırdı, iki kez soda şişesiyle kafama vurdu” dedi. 2020: Ankara Etimesgut ilçesinde 20 yaşındaki Barış Çakan, Kürtçe müzik dinlediği için 3 kişilik bir grubun bıçaklı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. 2020: İsmet Tuna, Kocaeli’nde otobüste annesi ile Kürtçe konuştuğu için otobüs muavini tarafından saldırıya maruz kaldı. 2020: Adana’da askerlik yaptığı sırada Kürtçe bir şarkıyı kendi tarzıyla söyleyerek sosyal medyada paylaşan Fırat Polat, soruşturmaya tabi tutuldu. 2020: Mehmet Nuri Deniz, sosyal yardım desteği alabilmek için gittiği Şişli Kaymakamlığı’nda görevlilerce darp edildiğini, Kürt olduğu için ırkçı ve ayrımcı söylemlerle karşılaştığını iddia etti. 2020: Edirne’de askerlik yapan Doğan Çetin, Kürtçe eğitimi savunduğu için 2 asker tarafından saldırıya uğradığını söyledi. Çetin bazı komutanların saldırganları koruduğunu ve kendisine terörist muamelesi yaptığını söyledi, olaya ilişkin suç duyurusunda bulundu. 2020: Afyon'un Dinar ilçesine çalışmaya giden Ercişli inşaat işçileri silahlı saldırıya uğradı. Saldırıda inşaat işçisi Özkan T. yaşamını yitirdi, Fırat T. ve Emrah Ö. yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. 2020: Yozgat'ın Çekerek ilçesinde orman işinde çalışmaya giden Derikli işçiler, kendilerinden "ayakbastı parası" almak isteyen muhtarların organize ettiği kalabalığın saldırısına uğradı. *Kronolojide Adem Özgür'ün kurdistan24.net'te yayımlanan haberinden yararlanıldı |
(FD)