Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga "sağlık sorunları nedeniyle hastaneye sevk aldığını" ve toplantıya katılamayacağını HSYK'ye bildirdi. Bunun üzerine kurul müsteşar yardımcısının toplantıya katılmasını isteyen yazıyı Adalet Bakanlığına gönderdi. Bakanlık ne yanıt verdi, ne de müsteşar yardımcısı toplantıya katıldı. Bakanlık Müsteşarı toplantı günü "hastaymış". Bu durum "görevin ihmalidir" ve suçtur. HSYK Başkanlığı geçen hafta da toplantıya katılmayan Kasırga hakkında tutanak tuttu. "Disiplin ve cezai yönden gereğinin takdir ve ifası" için Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilen HSYK yazısı ve ekindeki tutanak Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e de yollandı. Bakan eğer "isterse" soruşturma başlayabilecek. Çünkü: 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre; "Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki" birinci sınıf hakim ve savcılar, disiplin cezası, soruşturma ve kovuşturma bakımından Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlere tabidir. Ancak soruşturma yapılması Adalet Bakanı'nın istemine bağlıdır. (Madde 98).
Birinci sonuç: Yargıtay ve Danıştay üyelikleri için boş olan kadrolara "yargıç" seçimleri yine yapılamadı. Yargıç boşluğu sürüyor. Adalet Bakanı, müsteşarı hakkında disiplin ve cezai yönden soruşturma başlatılması için "izin" vermez.
İkinci sonuç: Böyle bir durum adil yargılanma hakkının ihlalidir. Yaratılan fiili durum, anayasaya ve AİHS'ye aykırıdır. Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasanın 36'ncı maddesinde yer alan "hak arama hürriyeti" hakkına göre; boş olan Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine on aydan beri "yargıç seçimi" yapılamaması her vatandaşın adil yargılanma hakkının ihlalidir. Yargıda gecikmenin mazereti artık dosyaların çokluğu veya yargıç kadrosundaki eksikler olamaz. Yasal düzenlemelerden ya da uygulamadan kaynaklanan her gecikme, adil yargılanma hakkının ihlalidir. Çünkü anayasaya göre; herkes davasının "makul sürede" bitirilmesini isteme hakkına sahiptir. AİHM kararları da böyledir.
Üçüncü sonuç: Yargı bağımsızlığı ihlal edilmiştir. İhlal devam etmektedir. Medyada yer alan haberlere göre 11 hukuk fakültesi dekanı yüksek yargı organlarındaki boş üyeliklere "seçimin gerçekleşmemesi için direnç gösterildiği"ni açıkladı. Dekanlara göre; seçime direnç gösteren kim? Adalet Bakanlığı...
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan Antalya, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Polat Soyer, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meral Öztoprak Sağır, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret Güven, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tan, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Ulusan, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Devrim Ulucan, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Önen, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Köksal Bayraktar ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu adına yapılan yazılı açıklamada; "Uzun zamandan beri boşalan üyeliklere seçim maddesi Adalet Bakanı'nca gündeme getirilmeyerek HSYK'nin çalışmaları engellenmektedir ve seçimin gerçekleşmemesi için direnç gösterilmektedir. Bu durum, yargı bağımsızlığına karşı bir duruş, Yüksek Kurul'un faaliyetlerini engelleme ve yargıya müdahale niteliği arz etmektedir. Bizler, yetkilileri bir an önce göreve davet ediyor ve yargı bağımsızlığına müdahale teşkil eden bu duruma son verilmesini bekliyoruz."
Hukuk fakültesi dekanları haklı. Bu açıklama ile çok iyi bir duyarlılık gösterdiler. Kuşkusuz "hukuk fakültesi dekanı olmak" farklı bir sorumluluk yüklüyor. Acaba diğer öğretim üyeleri ne düşünüyor? Yoksa onların "ilgi alanı"na bu konu girmiyor mu? Eğer "yargı" çökerse, herkes altında kalır. Yargıdaki çöküşün yaratacağı çöküntü; ilgi alanı ayrımı yapmaz, hepimizi kapsar.
Dördüncü sonuç: HSYK'yi kaldıralım. 12 Eylül'den devraldığımız ve Anayasanın 159'uncu maddesine göre kurulmuş olan "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu"nun kendi yapısının yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını ve adil yargılanma hakkı önünde engel oluşturduğunu artık kabul edelim. HSYK'nin anayasal ve yasal düzenlemesi dahi; hak arama özgürlüğü hakkını ihlal etmektedir. HSYK, toplantı veya karar alma yeter sayısı bakımından bile yürütmeye "bağımlıdır". Adalet Bakanı veya müsteşarın katılmadığı veya gündem belirlemediği zaman toplantılar yapılamıyor veya karar alınamıyorsa; kurul ve "yargıçlar" bağımsız mıdır? Görevini ihmal eden üyelerinin soruşturulması Adalet Bakanı "istemine" bağlı ise; yargı bağımsız mıdır? HSYK kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamıyorsa; kurul kendi kararlarıyla yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmış olmuyor mu?
Üç buçuk yıl önce yayınlanan 28 Eylül 2003-10 Ekim 2003/ "Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi" İstişari Ziyaret Raporu'nda yazılı "Sonuç" bölümündeki tespite göre, Türkiye'de yargıçların bağımsızlığı konusunda çeşitli iç hukuk garantileri vardır. Bununla birlikte, Yargının Bağımsızlığı Hakkındaki Birleşmiş Milletler Temel İlkeleri ve Hakimlerin Bağımsızlığı Hakkındaki Avrupa Konseyi Önerisi'ndeki temel standartlar göz önüne alındığında; adli sistemimizin gerçek bir yapısal ve fonksiyonel bağımsızlık özelliğinden yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
Rapora göre; yargı bağımsızlığının anayasa ve yasalarla korunarak oluşturulacak bir yasal düzenlemenin getireceği "gerçek bir bağımsızlıktan" söz edebilmek için; yargı hem "kurumsal" ve hem de "işlevsel" açıdan bağımsız olmalıdır. Bizzat ve doğrudan doğruya sadece "yargı tarafından bağımsız bir yargı idaresi" oluşturulmalıdır. anayasaya, kanunlara ve uluslararası sözleşmelere uygun "işlevsel ve kurumsal yargı bağımsızlığı" Türk yargı sisteminde kurulamamıştır. Bunun nedeni ise; "Türkiye'de yargı Adalet Bakanlığı'nın siyasal iradesinin potansiyel etkisi altında kalmaya devam etmektedir."
Sonuç olarak; düşündükleri düzene uygun kafalara uygun düşünenlerle oluşturmak istedikleri yargı sistemiyle; Cumhuriyetin değerleriyle kurulmuş laik, demokratik, sosyal hukuk devleti düzenini değiştirmek için var güçleriyle hukuku zorluyorlar. Hukuk fakültesi dekanlarının çağrısıyla; yargı bağımsızlığına "müdahaleye" karşı gösterilecek hukuki dirençle, siyasetin hukuka egemen olması önlenmelidir. Bu hepimizin görevidir. Acaba bu görevin farkında mıyız?... (Fİ/TK)