6 Şubat depremleri herkes gibi haber peşinde koşan gazetecilerin de dünyasını sarstı.
Bir yanda kaybedilen aile fertleri, arkadaşlar, meslektaşlar, diğer tarafta enkaz altında kalan gerçekleri gün yüzüne çıkarma uğraşı, şehrin sorunlarını anlatma ve tekrar ayağa kaldırmak için verilen mücadele… Depremzede olarak yeni bir yaşam kurma çabası da cabası…
Hataylı gazetecilerin yaşadıkları tam olarak buydu. Bir yandan haber peşinde koştular diğer yandan kendi trajedilerini yaşadılar.
İskenderun Ses Yazı İşleri Müdürü Sadet Berkyürek’i dinliyoruz.
TIKLAYIN - Dosya: 6 Şubat 6 Ay
"13 meslektaşımız hayatını kaybetti"
Geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum. Kentte kaybettiğiniz meslektaşlarınız var mı?
13 gazeteci meslektaşımızı kaybettik. Ayşe Figen Arlı, gazetemiz İskenderun Ses'in imtiyaz sahibiydi. Eşi, Haluk Arlı, eski yazı işleri müdürümüzdü.
Burak Milli'yi kaybettik İskenderun’da. Anadolu Ajansı muhabiriydi. Neşet Alkan’ı kaybettik. Haber Ekspres’in ve İskenderun TV’nin imtiyaz sahibiydi. Aynı zamanda Hatay Bağımsız Gazeteciler Cemiyeti Başkanı'ydı.
Onun dışında Ayhan Gümüşsoy Beyzade’yi (Haykırış Gazetesi), Erhan Yılmaz’ı (23 Temmuz Gazetesi), Gökhan Aklan’ı (İHA), İzzet Nazlı’yı (DHA), Rafi Sümbültepe’yi (Arsuz Gazeteciler Cemiyeti Başkanı), Berkay Akay’ı, Hasan Seid Okay’ı, İsmail Karaoğlan’ı (Antakya Gazetesi), Mehmet Tekin’i ve Zafer İnli’yi (Temizyürek Medya) kaybettik.
Çalışma arkadaşımız Akın Bodur kolu kesilerek kurtarıldı enkazdan. Dört buçuk ay hastanede tedavi gördü. İskenderun'a daha henüz döndü ama tedavisi devam ediyor.
"Hem gazeteler hem de baskı tesisleri ciddi zarar gördü"
Şehirde gazeteler çıkmaya başladı mı? Deprem sonrası kapanan gazete oldu mu?
Sadece İskenderun için konuşacak olursam burada Basın İlan Kurumu’ndan (BİK) ilan alan 7 vasıflı gazete vardı. Deprem gününden haziran ayına kadar kimse gazete basamadı.
Çünkü hem gazeteler hem de baskı tesisleri çok ciddi zarar gördü. Biz de deprem öncesi üç gazete olarak maliyetleri düşürmek için ortak baskı yapıyorduk.
Bu üç gazeteden Yenigün'ün tesisinde basıyorduk. Onların ofisleri yıkılan Büyük Çarşı İşhanı’ndaydı. Orası artık bir enkaz.
Bizim gazetemiz Ses’in de binası ağır hasar gördü. Halen makinalarımızı, donanım ve ekipmanlarımızı çıkaramadık. Çünkü tarihi, tescilli bir bina. Kendi başımıza müdahale şansımız yok. Müdahaleyi bekliyoruz ki çıkarabilelim.
Öte yandan zaten resmi kurumların çalışma şartları da pek mümkün olmadı bir süre. Bundan kaynaklanan süreç yeni tamamlanabildi. Bizim dışımızdaki gazeteler artık basılı olarak çıkmaya başladılar. İnternet üzerinden de yayın yapıyoruz. Eylül itibariyle basılı gazeteye döneceğimizi düşünüyorum.
"Ciddi bir okur kaybı var"
Deprem haber üretimini, gazeteciliği nasıl etkiledi İskenderun’da?
İlk birkaç hafta her şey çok daha belirsizdi, zordu. Zaten ilk üç gün telefonla bile iletişim imkanımız yoktu. Yani çektiğimiz fotoğrafı, hazırladığımız bilgiyi iletmede çok zorluk yaşadık.
Hem dostlarımızla iyi olduğumuz haberini verme hem de yıkımın büyüklüğünü iletme telaşındaydık. Ama aynı zamanda Türkiye’ye dostlarımız aracılığıyla buradaki yıkımın büyüklüğünü bildirmek durumundaydık. Çok zorluklarla karşılaştık.
Peki şimdi?
Yeni bir normal dönem var. Normalleşmeye doğru gidiliyor ama yeni bir dönem. Yıkımın yarattığı duruma alışmanın getirdiği yeni bir dönem.
Biz kendi gazetemizi çıkartamadık dediğim gibi. Çıkartılan gazetelerin okuyucularına ulaşabilmesinde de ciddi sıkıntılar var. Çünkü okurlar aynı zamanda kendi iş yerlerini kaybetmiş işletmeler. Ciddi bir okur kaybı var.
Baskı tesislerinin zarar görmesi, maliyetlerin artması arkadaşlarımızın bir kısmını Adana'ya yöneltti bile. Anadolu’da basılı gazete çıkarıp bunu sürdürebilmek zaten çok çok zor idi. Depremden sonra koşullar daha da ağırlaştı.
"İletişim Başkanlığı kriz merkezi oluşturabilirdi"
Bu konuda devlet ya da Basın İlan Kurumu yardımcı oldu mu sizlere?
Basın İlan Kurumu bu konuda belki de devlet adına en hızlı hareket eden kurum oldu.
İlk hafta Basın İlan Kurumu Genel Müdür Yardımcısı Mesut Onat bir heyetle birlikte hızlıca bölgeye geldi. Bizi de ziyaret ettiler. İhtiyaçlarımızı sordular. Sorunlarımızı konuştuk. Hızlı bir genel kurul kararıyla bir hibe programı planlandı ve onun dağıtımı sağlandı.
Dağıtılan para çok cüzi bir paraydı. Basın İlan Kurumu’ndan gelen parayla arkadaşlarımızın ciddi bir hareket imkanına kavuştuklarını düşünmüyorum. Ama bu ilk refleks olarak çok önemli ve değerliydi.
Ancak İletişim Başkanlığı’ndan en azından böylesi bir kriz anında haber geçebileceğimiz bir merkez oluşturmasını beklerdik.
Kriz merkezinin yanına çok rahat bir çadır ya da çatısı olan bir nokta kurup birkaç bilgisayar, internet bağlantısı ya da en azından şarj istasyonuyla bizlere destek olabilirdi.
Deprem ve sonrasında çok büyük bir bilgi kirliliği vardı, özellikle sosyal medyada. Siz de hiç dezenformasyonla karşılaştınız mı bu süreçte?
Tabii ki… Burada söylentiler üzerine yürüyen, yaşadığımız onlarca olay var. Mesela İskenderun Deniz Alayı 3 bin 500 kişiyi barındıracak diye bir söylenti çıktı ilk günlerde.
Bir diğeri Antakya'da barajın patlayacağı iddiasıydı. Paylaşımların önü alınamıyordu.
Tam da bu noktada okuyucuya doğru bilgiyi ulaştırması açısından yerel basına, yerel haber kaynaklarına büyük yük düşüyordu. Ancak o dönemde imkanlar sağlanmadı.
"Dayanışma bekliyoruz"
Peki, hiç engellemeyle karşılaştınız mı? Ya da “Bu konuyu haber yapma” gibi bir uyarıyla karşılaştınız mı?
Biz basılı gazete çıkartamasak da ilk günden itibaren internet sitemizi aktif tutmaya, bilgi akışını sağlamaya çalıştık.
Çevrenize dökülen molozların yer seçiminden konutların yapılacağı alana kadar dikkat çekmeyi istediğimiz konulara işaret ettik. Ben bu konuda herhangi bir engellemeyle karşılaşmadım.
Ama şu oluyordu. Ben her aşamayı fotoğraf çekerek belgelemeye çalıştım. Kamu görevlileri geliyordu. Daha çok jandarma erleri geliyordu. ‘Çekim yasaktır’ diyordu. Neden diye soruyordum. ‘Bize öyle söylendi’. Peki kim çekebilir? ‘Gazeteciler çekebilir’ diyorlardı.
Kartımı gösteriyorum. ‘Ben gazeteciyim, müsterih olun’ diyordum. ‘Ama yasak’ diyordu. O yasak bilgisini yazılı olarak getirin diyordum kırmadan.
Onun dışında bir engelle karşılaşmadım. Çekimlerimi de rahatlıkla yapabildim. Ancak engelle karşılaşan arkadaşlarımızın olduğu bilgisi de geldi. Çekimi engellenen, çekim yapması istenmeyen… Ama onu da aştılar.
Meslektaşlarınızı kaybettiniz, gazete ofisleri/binaları içindekilerle birlikte yıkıldı, gazeteciler ekipmanlarından oldu. Belki işsizlik de cabası. Beklentiniz nedir sonrası için? Hem devletten hem yurttaşlardan bir talebiniz var mı?
Gazetecilik aslında biraz bıçak sırtı. Ne zaman bir kamu hizmeti-görevi yürütüyor, ne zaman bir ticari işletme, o kadar bıçak sırtı bir denge ki.
Şimdi gazeteciler buradan çekildi, canlı yayın araçları çekildi. Yine yerel gazeteciler kaldı. Biz bize kaldık. Yerelin bilgisinin, hafızasının, değerlerinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Biz tüm donanımımızı kaybetmiş, idari binamızı kaybetmiş durumda bir gazeteyiz. Hem şehri hem de kendimizi ayağa kaldırmaya çalışacağız.
Dayanışma bekliyoruz. Bütün olanaklarımızı seferber ederek eylül ayı itibariyle basılı çıkmayı planlıyoruz. Dayanışma bekliyoruz. Sadece bunu söyleyebilirim.
(HA)