Danıştay, Basın Kartı Yönetmeliği’nde basın kartı ile sürekli basın kartının iptalinde Basın Kartı Komisyonunu devre dışı bırakıp İletişim Başkanı'nın yetkili kılınmasını, hukuka aykırı buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalamasıyla, Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığıyla yeni bir suç biçimi ekleyen “Dezenformasyon Kanunu”, yürürlüğe girdi.
Son yılların en vahim ayrımcı uygulamalarından olan basın kartı prosedürü ve pratiğine dair sorun, CHP İzmir milletvekili Atila Sertel tarafından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a taşındı. İYİ Parti de, TBMM Genel Kurulu’nda, “Basın ve yayın kuruluşlarının tarafsız ve güvenilir yayın yapabilmeleri için düzenlemeler yapılmasına ve RTÜK’ün siyasi ve taraflı karar vermesinin engellenmesine ilişkin” önergesini verdi. Ancak önerge, AKP ve MHP’nin oy çokluğuyla reddedildi. HDP milletvekili Ayşe Acar Başaran da, 25 Ekim'de gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı ve JINNEWS sitesi çalışanı gazetecilerin maruz bırakıldığı kötü muameleyi, verdiği önergeyle Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a sordu.
Son üç ayda gazetecilik meslek örgütlerinin en yaygın tepki gösterdikleri konu, seçimler öncesi eleştirel kanallara keyfi ve orantısız cezalara hükmeden RTÜK oldu. Meslektaşları, “Karanlık dünya bir çocuğu yuttu” başlıklı haberiyle tarikatlar ortamında çocuk istismarı sorununu, ülke gündemine yerleştiren ancak tehditlerin hedefi olan gazeteci–yazar Timur Soykan’a geniş çaplı destek gösterdi. Diğer tepki konusu da, Ankara merkezli soruşturma kapsamında Kürt medyasının 11 temsilcisinin gözaltına alınıp dokuzunun tutuklanması ve diğer 16’sının Haziran'dan beri Diyarbakır’da iddianamesiz tutuklu bırakılması oldu.
22 uluslararası medya, ifade özgürlüğü ve gazeteci örgütünün eleştirdiği “dezenformasyon” yasa tasarısı, Ekim’de TBMM’de yasalaştı. Basın İlan Kurumu da, Evrensel gazetesinin ilan hakkının elinden alınmasına ilişkin karara yapılan itirazı reddettiği için ağır eleştiri altındaydı.
Kanada Ankara Büyükelçiliği 2022 İnsan Hakları Ödülü’ne İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından bilişim hukuku uzmanı ve siber haklar aktivisti İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz layık görülürken, gazeteci-yazar Erbil Tuşalp adına düzenlenen Gazetecilik Ödülü ise Timur Soykan’a verildi. Bu dönemde, 20 Kasım 1992'de öldürülen gazeteci Namık Tarancı ve Özgür Ülke gazetesinin bombalanması unutulmadı.
Üç aylık bu dönemde yayımlanan AB-Türkiye 2022 Raporu’nda Türkiye'ye, “demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler var” eleştirisi yöneltildi ve etkili bir kuvvetler ayrılığı mekanizmasının bulunmadığına değinildi. Dışişleri Bakanlığı, rapora, “ülkemizdeki temel hak ve özgürlükler ile bazı yargı kararlarına ve terörle mücadelemize yönelik haksız iddialarını tümüyle reddediyoruz” şeklinde tepki gösterdi.
Ancak ABD merkezli Freedom House’un her yıl yayımladığı “İnternet Özgürlüğü” Raporu'nda Türkiye, değerlendirme yapılan 70 ülke içerisinde “internet özgürlüğünün kötüleştiği 28 ülke arasında”ydı. RSF ve CPJ raporlarında da Türkiye, darbe girişiminden sonra yeniden gazeteci tutuklamalarına bel bağladığı gerekçesiyle eleştirildi.
Ekim - Aralık döneminde en az 72 gazeteci, köşe yazarı veya medya temsilcisi işten çıkarıldı ya da yayın kuruluşunun yayın çizgisinden doğan anlaşmazlıklar çerçevesinde işi bırakmak zorunda kaldı. Hürriyet gazetesi, TGS’nin mahkeme kararıyla Hürriyet gazetesinde toplu pazarlığa başlamak için yeterli çoğunluğa sahip olduğunu tescil etmesinin ardından, 62 çalışanının işine son verdi. Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni ve spor yazarı Arif Kızılyalın görevden alındı.
Düzenlemeler
Danıştay, Basın Kartı Yönetmeliği’nde basın kartı ile sürekli basın kartının iptalinde Basın Kartı Komisyonunu devre dışı bırakıp İletişim Başkanı'nın yetkili kılınmasını hukuka, aykırı buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalamasıyla, Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığıyla yeni bir suç biçimi ekleyen “Dezenformasyon Kanunu”, yürürlüğe girdi.
Danıştay’dan “Basın Kartı Yönetmeliği” için durdurma: Danıştay 10. Dairesi, Basın Kartı Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Danıştay, Basın Kartı Yönetmeliği’nde basın kartı ile sürekli basın kartının iptalinde Basın Kartı Komisyonu'nu devre dışı bırakıp İletişim Başkanı'nın yetkili kılınmasını, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile kamu kurumlarında çalışanlara basın kartı verilmesi ve basın kartı verilecek kişilerde ‘mücbir sebepler dışında bir aydan fazla olmamak üzere ara vermeden çalışması’ kriterlerini hukuka uygun bulmadı. Kararda "Düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün en olağan yollarından birisi ise basındır. Basının, ‘haber verme’ ve ‘eleştiri hakkı’ vardır", "Haber verme hakkı, kamu yararı taşıyan bir olayı topluma haber vermek, bildirmektir. Bu önemli işlevi nedeniyle basın özgürlüğünün, kamu güçlerine karşı olduğu kadar özel güçlere karşı da korunması gerekmektedir", "İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın ‘demokratik toplumdan’ bahsedilemez” vurguları öne çıktı (15 Kasım).
“Dezenformasyon Yasası” yürürlükte: Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarın “dezenformasyon yasası” olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise “sansür yasası” olarak bilinen 40 maddelik kanunu, TBMM’de kabul edilmesinin ardından imzaladı. Erdoğan’ın onayladığı yasa, 18 Ekim 2022 günkü Resmi Gazete’de de yayımlandı. 40 maddelik yasanın, yasaklar ve sınırlamalar getiren maddeleri 18 Ekim itibariyle yürürlüğe girerken, Basın İlan Kurumu ve resmi ilanlarla ilgili düzenlemeler (20., 21., 22., 25., 26. ve 27. maddeleri ile 28. maddenin (a) ve (b) bentleri) 1 Nisan 2023’te yürürlüğe girecek. İki bölümden oluşan yasanın ilk bölümünde internet haber sitelerinin süreli yayın olarak tanımlanması ve basın kartı ile ilgili düzenlemeler bulunuyor. İkinci kısımda ise “yalan haber” ve “dezenformasyonla mücadele” gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığıyla yeni bir suç ekliyor. Yasadaki 29. maddeyle TCK’da “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” şeklinde bir yeni suç oluşturuldu. Buna göre, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır”.
İnternet siteleri, Basın İlan Kurumu havuzuna dahil edildi. Ancak yeni kaynak yaratılmadığı için, ilan pastasından alınan pay küçüldü. Resmi ilan yayınlama hakkına sahip 953 gazetenin yaklaşık 30’u yaygın, geri kalanı yerel gazeteler. Yerel gazetelerin yaşam kaynağı olan resmi ilan gelirleri, yüzde 75 oranında azalacak. Resmi ilan yayın hakkı bekleyen gazeteler de hesaba katıldığında bin kadar gazetenin gelirlerinin büyük bölümünü kaybetme riski var. Yerel yazılı basın kazanılmış hakları açısından, eşit maliyet, eşit işlev yönlerinden zarara uğrayacak. Kurumsallaşmış, senelerdir varlığını sürdüren yerel gazeteler ile bir süre önce kurulmuş kurumlar eşit statüde olacak. Yerel gazetelerde haberin doğruluğuna ilişkin eşik bekçiliği görevi muhabir, editör, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni gibi üç yetkiliden geçerken bu işlevi zayıflatacak yönler oluşabilecek. İktidarlar tarafından tehlikeli görünen sosyal medya paylaşımları, ağır cezaya maruz kalacak. Kapalı anlık mesajlaşma uygulamaları (WhatsApp, Signal, vs), görüşmelere ilişkin bilgileri BTK’ya verecek.
İnternet basınında çalışan gazeteciler, artık Basın Kanunu’na tabi çalışacak. Basın kartı alma yolu açılacak. Ancak bu duruma karşın, belli şartlarda internet basınına yönelik ağır yaptırımlar da var. Teslim ve muhafaza yükümlülüğünü yerine getirmeyen internet sitesine, 1 milyar liraya kadar ceza verilebilecek. ‘Haber Sitesi’ vasfını yitirenler internet sitelerinde çalışan gazetecilerin kişisel hakkı olan basın kartı da ellerinden alınacak. Yazılı medyada dava açmak için tanınan ‘yayın tarihinden itibaren dört aylık süre’, internet basınında yayın tarihinden itibaren değil ‘şikâyet tarihinden itibaren’ başlatılacak. Bu internet siteleri için kaotik bir sürecin yaşanması demek. Her gün yüzlerce haber yayınlayan internet siteleri yasanın ardından yıllar boyunca, binlerce haberiyle ilgili dava edilebilecek. Gazetecilerin basın kartı taşımasının hiçbir anlamı kalmayacak, dernek ve vakıf yöneticilerinin, pek çok kamu çalışanının basın kartı almasının önü açılacak.
Basın Kartı Komisyonu maddelerinin yasa teklifinin içine konulmasıyla meslek örgütlerinin bu mevzuatı idari yargıya taşımasının önüne geçildi. Kimin basın kartı alıp kimin alamayacağına karar verecek dokuz kişilik komisyonda, gazetecileriden sadece iki temsilci bulunacak. Beş üyeyi doğrudan İletişim Başkanlığı belirleyecek. Resmi ilanların adil bir şekilde gazetelere dağıtılması amacıyla kurulan ve fikir ve içerik farkı gözetmeksizin aracılık hizmeti yapmakla yükümlü Basın İlan Kurumu, gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak büyük yetkilerle donatılacak. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), sosyal medya ve Whatsapp gibi haberleşme programlarını çok sıkı denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanım bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerine, 30 milyon TL ceza ve kapatmayla eş anlamlı sayılabilecek düzeyde yüzde 95 bant daraltması cezaları söz konusu olacak. BTK sosyal medya şirketlerinin küresel cirolarının yüzde 3’ü kadar ceza kesebilecek (18 Ekim).
Soru ve araştırma önergeleri
Son yılların en vahim ayrımcı uygulamalarından olan basın kartı prosedürü ve pratiğine dair sorun, CHP İzmir milletvekili Atila Sertel tarafından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a taşındı. İYİ Parti de, TBMM Genel Kurulu’nda, “Basın ve yayın kuruluşlarının tarafsız ve güvenilir yayın yapabilmeleri için düzenlemeler yapılmasına ve RTÜK’ün siyasi ve taraflı karar vermesinin engellenmesine ilişkin” önergesini gündeme taşıdı. Ancak önerge, AKP ve MHP’nin oy çokluğuyla reddedildi.
HDP milletvekili Ayşe Acar Başaran da, 25 Ekim'de gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı ve JINNEWS sitesi çalışanı gazetecilerin maruz bırakıldığı kötü muameleyi, verdiği önergeyle Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a sordu.
CHP’li Sertel basın kartında “adaletsizliği” Oktay’a sordu: CHP İzmir milletvekili Atila Sertel, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın göreve yeni başlayan kişilere basın kartı sağladığı halde yıllarca fiilen görev yapan gazetecilere basın kartı vermemesine tepki gösterdi, sorunları Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a taşıdı. Sertel, “Pek çok arkadaşımız, basın kartını kimlik olarak ve gazeteciliğin kendilerine tanıdığı kimlik olarak kullanan insanlardır. Ama şunu duyuyorum ve çok üzülüyorum ve bu doğruysa gerçekten bu uygulamanın hemen durdurulmasını talep ediyorum: İletişim Başkanlığında göreve başlayan kişilerin bazı memur, işçi, her ne olursa olsun, İletişim Başkanlığında çalışmaya başladıktan birkaç ay sonra basın kartını cebine koyduklarını ve İletişim Başkanlığı'nın bu yetkide olduğunu biliyorum ve duyuyorum. Ama basın kartı, gazetecilerin kullanacağı, kendilerini tanıtacağı bir kimlik kartıdır. Bu kimlik kartının herkese verilmesini de doğru bulmadığımı burada ifade etmek istiyorum” dedi (26 Kasım).
RTÜK önergesi reddedildi: İYİ Parti, “Basın ve yayın kuruluşlarının tarafsız ve güvenilir yayın yapabilmeleri için düzenlemeler yapılmasına ve RTÜK’ün siyasi ve taraflı karar vermesinin engellenmesine ilişkin” önergesini, TBMM Genel Kurulu'na taşıdı. Ancak İYİ Parti’nin, dokuz üyeli RTÜK ile ilgili önergesi de, kontenjan hakkı itirazı gibi AKP ve MHP’nin oy çokluğuyla reddedildi. RTÜK’ün, basın özgürlüğü önünde engel oluşturduğunun tartışıldığı oturumda, İYİ Parti Grubu Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, “Siyasi ketenperelerle, siyasi manevralarla ve entrikalarla elde ettiğiniz şey, sadece bir RTÜK üyeliğidir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin eğer bu RTÜK üyeliği başını göğe erdirecekse, buyurun sizin olsun ama bu RTÜK üyeliği yüzünden bu Meclis’in hoşgörü ortamına zarar verecek ve insicamını da ortadan kaldıracaksınız” tepkisi gösterdi. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da, tartışma sırasında İYİ Parti’nin RTÜK üyeliği hakkı gasp edilerek TBMM içinde de demokrasiye zarar verilmiş olduğunu ve bir ayıba imza atıldığını dile getirdi (1 Kasım).
Gazetecilere kötü muamele HDP önergesinde: HDP milletvekili Ayşe Acar Başaran, 25 Ekim'de gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı ve JINNEWS sitesi çalışanı gazetecilerin maruz bırakıldığı kötü muameleyi, verdiği önergeyle Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a sordu. 11 gazetecinin ev baskınlarıyla gözaltına alındığını anımsatan Başaran, soru önergesinde, Zemo Ağgöz'ün iki saatte bir beslenmesi gereken 45 günlük bebeğini beş saat sonra emzirebildiğini, bir avukatın cezaevinde görüştüğü JINNEWS muhabiri Derya Ren'e çıplak arama dayatıldığını, Ren'in bunu kabul etmediği için beş gardiyanca darp edildiğini aktardığını ifade etti. Berivan Altan'a ters kelepçe ve planlı gözaltı sırasında çekim dayatmasını da gündeme getiren Başaran, Fuat Oktay'a "Gazetecilere yapılan operasyonun gerekçesi nedir? Gazetecilik suç mudur?", "Gazetecilerin gözaltına alınırken maruz bırakıldıkları şiddetten haberdar mısınız?", "Gazetecileri "terörist" diyerek hedef haline getiren, darp eden ve gazetecilere psikolojik şiddet uygulayan memurlar hakkında idari işlem başlatacak mısınız?" gibi soruları yöneltti (28 Ekim). |
RTÜK için araştırma önergesi reddedildi: CHP’nin RTÜK ile ilgili araştırma komisyonu kurulması için Meclis'e sunduğu önerge, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. RTÜK’ün TELE 1’e verdiği üç günlük ekran karartma cezasının ardından sunulan önergeyle ilgili konuşan CHP’nin gazeteci kökenli Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer, “Sadece son 10 ayda Halk TV’ye 16, TELE 1’e 14, KRT’ye 6 kez, FOX TV’ye 4 ve Flash Haber’e 4 kez olmak üzere toplam 44 yaptırım kararı çıkmış. Amaç seçimlere giderken basını da muhalefeti de halkı da susturmak” dedi. Çakırözer, RTÜK’ün 2022'nin 10 ayında Halk TV, TELE 1, KRT dahil beş kanala 44 yaptırım uyguladığını tekrarlayarak, 20 yıllık AKP iktidarının basın kuruluşlarını kontrol altına almaya, yönlendirmeye, yönetmeye ve isteğine uymayanları da cezalandırmaya odaklandığını anımsattı (21 Ekim).
Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıklardan
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul İstiklal Caddesi'nde meydana gelen bombalı saldırıyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebiyle alınan yayın yasağı kararını hatırlattı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Halk TV program sunucusu Şirin Payzın’ı “Kana susamış vampirler” diyerek hedef yaptı. AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci de, TRT spikeri Deniz Demir’in işine 29 Ekim yayınında Atatürk'ü andığı için son verilmesinin doğru olduğunu savundu.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da, iktidarın “dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla çıkardığı ancak kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen yasanın dar kullanım alanı olduğunu savundu: “Özel kasıt aranıyor. Ülkenin iç dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlıkla ilgili bir konu olacak”.
Altun “yayın yasağı”nı duyurdu: “Yayın yasağının amacı toplumda korku, panik ve kargaşa oluşturabilecek, terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edebilecek yayınlara mani olmaktır. Yaşanan olayla ilgili olarak devletimizin tüm kurum ve kuruluşları hızlı, titiz ve etkin bir şekilde soruşturma yürütmektedir. Bu süreçte medya kuruluşlarını sorumlu olmaya, sosyal medya kaynaklı dezenformatif içeriklere itibar etmemeye, ilgili kamu otoritelerinin açıklamalarını esas almaya davet ediyoruz” (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul İstiklal Caddesi'nde meydana gelen patlamaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 13.11.2022 tarih ve 04181 sayılı yazısı ile yayın yasağı getirildiğini duyurdu. 13 Kasım).
Soylu’dan Payzın’a “Soros”lu saldırı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Halk TV program sunucusu Şirin Payzın’ı, “İktidar değişince(!) Yanındaki majestelerinin hukukçusu ile temennileri Süleyman Soylu’yu içeride görmekmiş. Kana susamış vampirler... Bir Başbakanın iki Bakanın kanını içtiler, yetmedi. Batı'nın ve Soros’un Operasyon Çocukları... Elinizden geleni ardınıza koymayın” sözleriyle hedef aldı. Payzın ise Soylu’ya şu yanıtı verdi: “Sayın Bakan, ifademdeki kastın bu olmadığı sizin de paylaştığınız düzeltmemden (yanlış anlaşılmasın diye) ve açıklamamdan anlaşılmış olmalı. Sözlerimin mesajı hukukun bir gün herkese lazım olacağıdır. Hukukun siyasetten arındırılarak bağımsız olması hepimizin arzusu ve ihtiyacıdır” (10 Kasım).
AKP’li Birinci’den TRT spikerinin atılmasına destek: “Bir spiker kadının, bülten bitiminde, aşırı sözlerle, sözde Atatürkçü bir tavırla, mütedeyyin vatandaşlarımızı kışkırtıcı bir dil kullanarak, üstelik bunu telefonundan okuyarak paylaşması kanaatimce planlanmış bir harekettir. Yayında spikerin ağzını kapatamazsın. Ancak sonra gereğini yaparsın, ki yapıldı” (AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci, TRT spikeri Deniz Demir’in 29 Ekim yayınında Atatürk'ü andığı için işine son verilmesine dair sosyal medyada yapılan paylaşımlara yanıt verdi, 31 Ekim).
Bozdağ’dan “Dezenformasyona açıklık”: “Özel kasıt aranıyor. Ülkenin iç dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlıkla ilgili bir konu olacak. Gerçeğe aykırı, yalan, asılsız bir bilgiyi, ülkenin kamu barışını bozmaya elverişli şekilde, sokakları hareketlendirmek, halkı ayaklandırmak, kriz, kaos ortamları oluşturmak için yapacaksın ve aleni yapacaksın. Suçun oluşması için bu beş şartın bir araya gelmesi gerekecek. Biri bile olmazsa suç olmaz… Gezi, Kobani, Hendek olayları oldu. Bireysel değil, toplumsal barışı bozmaya dönük işler yapıldığında bu düzenleme devreye girecek (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, iktidarın “dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla çıkardığı ancak kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen yasayı, Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat ve yargı muhabiri Oya Armutçu’ya değerlendirdi. 27 Ekim).
Bakan “hakarete hapis”te ısrarcı: “Şimdi yapılacak düzenleme ile bu cezanın gerekirse iki ayını en azından hapiste geçirsin istiyoruz. Gerekirse memuriyetten olsun. Yani bu cezasızlık algısını ortadan kaldırmamız lazım. Özellikle hırsızlık, dolandırıcılık, hakaret, tehdit, trafik güvenliğini tehlikeye sokma gibi suçlarda bir gün bile olsa hapis yatsın. Çünkü toplumda şöyle bir algı var: ‘Bunlar nasılsa hapis yatmıyor, suçu işliyor, elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Buna izin veremeyiz. Adalet duygusu zedeleniyor. Her suçun bir gün bile olsa yatarı olması lazım. Bazı haklarının kısıtlanması lazım. Özellikle tehdit, hakaret gibi suçlardaki infaz sistemine göre suçlunun hapse girmiyor. Toplumda infial uyandırıyor bu durum. Bunlarla ilgili belki bir ev hapsi de düşünülebilir. Bu tip suçlarda genelde erteleme, para cezasına çevirme gibi uygulamalar var. Yani cezası hapis cezası gerektirmeyen suçlarla ilgili bir düzenleme olacaktır. Suçu işleyip hiçbir şey olmamış gibi dolaşamayacaklar. Değişik suç tiplerinde ceza miktarlarına bakmak suretiyle bir kısmında tam infaz, bir kısmında belli bir süre infaz olabilir, erteleme kalkabilir” dedi (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yeni infaz sistemini duyurdu. 9 Ekim).
Tepkiler
Son üç ayda gazetecilik meslek örgütlerinin en yaygın tepki gösterdikleri konu, seçimler öncesi eleştirel kanallara keyfi ve orantısız cezalar veren RTÜK oldu. Meslektaşları, “Karanlık dünya bir çocuğu yuttu” başlıklı haberiyle tarikatlar ortamında çocuk istismarı sorununu ülke gündemine yerleştiren ancak tehditlerin hedefi olan gazeteci – yazar Timur Soykan’a yaygın destek gösterdi. Diğer tepki konusu da, Ankara merkezli soruşturma kapsamında Kürt medyasının 11 temsilcisinin gözaltına alınıp dokuzunun tutuklanması, diğer 16’sının ise Haziran'dan beri Diyarbakır’da iddianamesiz tutuklu bırakılması oldu.
22 uluslararası medya, ifade özgürlüğü ve gazeteci örgütünün eleştirdiği “dezenformasyon” yasa tasarısı, Ekim’de TBMM’de yasalaştı. Basın İlan Kurumu da, Evrensel gazetesinin ilan hakkının elinden alınmasına ilişkin karara yapılan itirazı reddettiği için ağır eleştiri altındaydı.
RTÜK cezalarına kınamalar: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, “Seçim öncesi gittikçe ağırlaştırılan yayın durdurma ve para cezaları televizyonların kapanmasına, basın emekçilerinin de yeniden işsiz kalmasına neden olabilecek boyuttadır. RTÜK’ü kararlarında daha tarafısz davranmaya çağırıyoruz” dedi. RTÜK’ün CHP’li üyesi İhan Taşcı da “RTÜK’ün kestiği cezalar, seçime giderken Türkiye'yi ‘karanlığa ve suskunluğa boğma arayışına’ ilişkin önemli bir göstergedir” derken kararların, basın ve ifade özgürlüğüne doğrudan müdahale ve halkın haber alma özgürlüğüne darbe niteliğinde olduğunu belirtti. TGS Başkanı Gökhan Durmuş, RTÜK’ün uzun zamandır bir sansür aygıtı ve iktidarın radyo ve televizyonlar üzerindeki sopası olarak işlev gördüğünü ifade etti: “Terör saldırılarına ilişkin yorumda bulunmak, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezayı değerlendirmek, bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı'nı eleştiren sözlerine yer vermek, ‘muhtemelen’ ifadesini sıklıkla kullanarak varsayım üretmek gibi absürt, tamamen yoruma dayalı suçlamalarla cezalar veriliyor." RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da “RTÜK, siyasetçinin sövdüğüyle kaldığı bir ortamda, hayat pahalılığı ve siyasete hizmet edebilecek kararlarının eleştirilmesi gibi, demokraside en sıradan söylemleri ağır para cezasıyla susturdu” değerlendirmesinde bulundu ve şöyle devam etti: “Bu kabul edilemez kararlar, seçimlere altı aydan az bir süre kalmışken, eleştirel medya üzerinden demokratik ve eleştirel kamuoyunu boğmaya dönüktür ve tahammülsüzlüğün göstergesidir.” Yasal konumu özerk ve tarafsız kamu tüzel kuruluşu olan RTÜK'ü, ‘muhalif' kanallar üzerinde ‘iktidarın sopası' gibi davranmaktan vazgeçmeye çağıran Basın Konseyi, “RTÜK’ü yayın hizmetleri alanında iletişim ve ifade özgürlüğünü, farklı görüşleri ve çoğulculuğu güvence altına almak olan asli görevine dönmeye, bir kez daha, davet ediyoruz” açıklaması yaptı (22 Aralık).
Tutuklu gazeteciler için "altıncı ay" eylemi: Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), 16 Haziran'dan bu yana tutuklu olan ve iddianameleri hazırlanmayan 16 gazeteci için Diyarbakır Adliyesi önünde açıklama yaptı. Tutuklu gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı "Özgür basın baş eğmez" yazılı pankartın açıldığı eyleme çok sayıda gazeteci katıldı. Açıklamada sık sık "Özgür basın susturulamaz" sloganları atıldı. Açıklamanın Türkçesi DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu, Kürtçesi ise MKGP üyesi Medya Üren tarafından okundu. Müftüoğlu, "Türkiye koşullarında, bu saldırıları gören, yazan özgür basın, aynı ortaklık tarafından hedef alınıyor. İktidara gelerek sadece isimleri değişen partiler için değişmeyen tek şey ise özgür basın geleneğini hedef almak" dedi (16 Aralık). |
RSF’den “iddianamesiz tutukluluğa” tepki: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Diyarbakır’da yürütülen soruşturma kapsamında 16 medya çalışanının 16 Haziran’dan bu yana iddianamesiz şekilde tutuklu bırakılmasını, eleştirdi, Önderoğlu, “Yargı, sanık gazetecilere ilişkin bir an önce iddianame hazırlamalıdır” dedi. RSF açıklamasında Türkiye’nin darbe girişimi sürecinden beri yeniden gazetecileri kitlesel şekilde tutuklayan bir ülke haline geldiği belirtildi (16 Aralık).
Tekin’e şiddet kınandı: Basın Konseyi, futbol maçı çıkışında protesto düzenleyenlere orantısız güçle müdahale edilmesini izleyen gazeteci Halil Tekin’e polisin uyguladığı şiddeti kınadı. Konsey açıklamasında, “Kan donduran görüntülerdir. Gazetecilerin şahsında, asıl halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı ile ifade ve basın özgürlüğü saldırıya uğramaktadır. Basın Konseyi olarak, gazeteciye şiddet uygulayan polislere hak ettikleri cezanın bir an önce verilmesini talep ediyoruz” denildi. Şiddeti Bartın Gazeteciler ve Yazarlar Cemiyet Başkanı Levent Çınçın da bir açıklama ile kınadı (13 Aralık).
Gazetecilerden Soykan’a destek: TGC, RSF, DİSK Basın-İş gibi çok sayıda gazeteci meslek kuruluşu, BirGün gazetesinin 3 Aralık 2022 sayısında çıkan “Karanlık dünya bir çocuğu yuttu” başlıklı haberiyle ülke gündemine yerleşen çocuk istismarı sorununa vurgu yapan ve bu nedenle tehditlere maruz kalan gazeteci–yazar Timur Soykan’a destek verdi. DİSK Basın-İş açıklamasında, “Tüm ülkenin ayağa kalktığı bu olayda Timur Soykan'ı hedef göstermek bu suçu sahiplenmektir. Sizinle bu anlayış yok olana kadar mücadele edeceğiz” denildi. TGC de, sorunu televizyon ekranlarında yorumlayan Soykan ve Murat Ağırel’e yönelik tehditlerin kabul edilemez olduğunu belirterek, “Meslektaşlarımız görevlerini yerine getirmiş, çocuk istismarıyla ilgili olarak aileden devlete ve yargıya uzanan bir dizi ihmali Türkiye’nin gündemine taşımıştır” ifadelerine yer verdi (12 Aralık).
TGC’den şiddet ve gözaltıya kınama: TGC, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Taksim’deki etkinlikleri izleyen gazetecilerin darp edilerek gözaltına alınmasını ve engellenmesini kınayan bir açıklama yayınladı. TGC, aralarında BirGün editörü Yaren Çolak'ın gözaltına alınmasına, BirGün muhabiri Havva Gümüşkaya’nın da güvenlik güçlerince ‘Başlarım haberine!’ sözleriyle engellenmesine, foto muhabiri Ali Öz’un da fotoğraf çekerken darp edilmesine tepki gösterdi. Sorumlularla ilgili işlem yapılmasını talep eden TGC, “Güvenlik güçlerinin görevi gazetecileri engellemek değil, görevlerini yaparken can güvenliğini sağlamaktır. Gazetecilik suç değildir. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün, bu ülkede her görüşten yurttaşın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının teminatı olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Gazetecileri hedef göstererek, şiddet uygulayarak halkın gerçekleri öğrenmesine engel olma çabaları bir sonuç vermeyecektir. Gazeteciler görevlerini yapmaya devam edeceklerdir” şeklinde açıklama yaptı (29 Kasım).
Kadın haberciye yönelik polis müdahalesine kınama: Basın Konseyi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde İstanbul Beyoğlu’nda Valiliği’nin yasakladığı eylemleri izleyen medya temsilcilerine yönelik keyfi polis muamelesini kınadı. Konsey açıklamasında, “Polisin, kamusal görev yapan gazetecilerin habere ulaşım hakkını engellemesi, gözaltına alması, asla kabul edilemez. Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının gaspı olan böyle bir olaya, hiçbir demokratik ülkede izin verilemez. Basın Konseyi olarak, son dönemde gazetecilere yönelik giderek tırmanan polis şiddetinin durdurulması ve basın özgürlüğü ihlallerinin önlenmesi için siyasi iktidarı bir kez daha göreve davet ediyoruz” denildi (25 Kasım).
Kadın gazeteciye şiddete örgütlerden tepki: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Gazeteciler Komisyonu ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için yaptıkları açıklama ile gazetecilere yönelik şiddetin durdurulmasını talep etti. TGC açıklamasında, “Tüm habercilere risk altındaki kadın ve çocukların can güvenliğini önceleyen bir bakış açısına sahip olmanın önemli olduğunu hatırlatıyoruz. Ayrıca gazetecileri fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz, tecavüz dahil cinsel şiddet, zorla evlendirme, eziyet gibi suçlara ilişkin haberlerin ve caydırıcı cezaların uygulanıp uygulanmadığının takipçisi olmaya çağırıyoruz” denildi. Son üç ayda 17 kadın gazetecinin tutuklandığını açıklayan MKGP, “Kadın gazeteciler bugüne kadar sizlere boyun eğmedi ve eğmeyecek” dedi (25 Kasım).
Rûdaw TV’ye destek, Özdağ’a tepkiler: TGS, kendisine mikrofon uzatan Rûdaw muhabirine “Zafer Partisi iktidarında Rûdaw TV, Türkiye sınırları içerisine giremeyecek” şeklinde yanıt veren Zafer Partisi Genel Başkan Ümit Özdağ’a tepki gösterdi. TGS, “Türkiye’de yayıncılık yapmanın kanun ve esasları bellidir. Kimse oy için basın özgürlüğüne saldırmasın” dedi. Tunceli Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu da açıklamasında, “Gazetecilere saldırıların arttığı bir sırada ve sansür yasasının gündem olduğu bir dönemde, Zafer Partisi Genel Başkanı'nın bu söylemini kabul etmiyor ve kınıyoruz” dedi (16 Kasım).
Danıştay’dan basın kartı için “ders niteliğinde” karar: ÇGD ve DİSK Basın-İş, Basın Kartı Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin Danıştay 10. Dairesi kararıyla ilgili yaptıkları açıklamada, “ders niteliğinde bir karar” dedi. Açıklamada örgütler, “Bu baskı ortamında, Danıştay’da sürmekte olan basın özgürlüğünü esas alan davamızda ders niteliğinde bir karar çıktı. 2018 yılından beri hukuk mücadelesi verdiğimiz ve ne yazık ki bizzat hukuku uygulaması gerekenlerin hülle yaparak basın özgürlüğü lehine yargı kararlarını boşa düşürme anlayışından kaynaklı, yaklaşık dört yıldır süren Basın Kartı Yönetmeliği’ne ilişkin yargılamada Danıştay 10. Dairesi, tekrar bizleri haklı bulan bir karara imza attı” dedi (15 Kasım).
TGS’den Umut Davası’ndaki “iyi hal”e tepki: TGS, 90’lı yıllarda uğradıkları suikastlar sonucu yaşamını yitiren gazeteciler Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı ile ilgili Umut Davası’nda mahkemenin 12 yıl 6 ay hapisle cezalandırılan üç sanığa “iyi hâl”den indirime gitmesini eleştirdi. Açıklamada, “Terör örgütü kurup aydınları, gazetecileri katledenlere ceza indirimi yapmak, yeni katliamlara zemin hazırlamaktır!” denildi (9 Kasım).
Amberin Zaman’a tehdide tepki: Avrupa Gazeteciler Derneği’nin Birleşik Krallık Şubesi (AEJ-UK), CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla fotoğraf paylaştıktan sonra çevrimiçi saldırıya uğrayan ve tehdit edilen gazeteci Amberin Zaman’a destek çıktı. AEJ-UK yaptığı açıklamada, Al-Monitor sitesi muhabiri Amberin Zaman'ın 3 Kasım’dan bu yana sosyal medya platformlarında çevrimiçi saldırı, taciz ve ölüm tehditleri aldığını belirtti. Türkiye’de hükümet yanlısı gazetelerin ve etkili medya aktörlerinin kötü niyetli bir şekilde yanlış bilgiler yayarak, Amberin Zaman’ı ‘terör destekçisi’ ilan ettiğine yer verilen bildiride, AKP’ye geçen milletvekili Mehmet Ali Çelebi, gazeteciyi hedef gösterenler arasında sayıldı (7 Kasım).
RSF’den “Cezasızlık” uyarısı: Gazetecilere yönelik Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü’nde açıklama yapan RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye’de gazetecilere yönelik cinayet ve saldırılara ilişkin dosyalarda siyasi boyutla cezasızlığın atbaşı gittiğini bildirdi (2 Kasım).
Haber-Sen'den TRT'ye "Fincancı" tepkisi: Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (Haber-Sen), Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın evine yapılan baskınla gözaltına alınmasıyla ilgili haberi nedeniyle TRT'ye tepki gösterdi. Açıklamasında "TRT iktidarların ve güç odaklarının algı operasyonlarının aracı olmamalıdır. Geçmişte FETÖ operasyonlarının uygulama alanına dönüştürülen TRT, sanki hiç ders alınmamış gibi bugün de "Masumiyet Karinesi"nin ihlal edildiği ve habercilik etik ilkeleri ile bağdaşmayan yayıncılığı sürdürmektedir" diyen Haber-Sen, TRT'yi, Anayasa ve yasasının kendisine yüklediği, özerk ve tarafsız yayıncılık görevine bir an önce geri dönmeye çağırdı. Açıklamada, "Haberin müzik döşenerek kurgulanmış olması, TRT Haber geleneğinde olmayan ve objektif habercilik kriterlerinden uzak bir algı operasyonuna dönüştürülmüştür" ifadesine de yer verildi (28 Ekim). |
Gözaltılara üçlü tepki: TGC, TGS ve DİSK Basın-İş Sendikası, Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Urfa ve Van’da düzenlenen ev baskınlarında JINNEWS sitesi ve Mezopotamya Ajansı çalışanı 11 gazetecinin gözaltına alınmasına, tepki gösterdi. Gazeteciliğin suç olmadığı vurgulanan açıklamada, “Seçime giderken gazetecilerin görev yapmasının önündeki engellerin kaldırılması, kamuoyunun şeffaf bir biçimde oluşabilmesi için gereklidir. Gözaltına alınan gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Seçime gazetecileri gözaltına alarak gidilmemelidir” denildi (26 Ekim).
AP’den gözaltılara tepki: Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Nacho Sanchez-Amor, Ankara Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma nedeniyle Kürt medyasından 11 çalışanın gözaltına alınmasıyla ilgili, “Bu, Türkiye'de temel özgürlüklerin, özellikle de medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün daha da kötüye gittiğinin bir başka örneği” dedi (25 Ekim).
Gözaltılara İHD’de tepki: Mezopotamya Ajansı ve JİNNEWS sitesi çalışanlarına yönelik operasyona, İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi’nde düzenlenen bir basın toplantısıyla tepki gösterildi. Toplantıya katılanlar arasında, Mezopotamya Ajansı editörü Özgür Paksoy, gazeteci Hüseyin Aykol, Jinnews muhabiri Dilan Babat, HDP Şırnak milletvekili Hüseyin Kaçmaz, TGS Ankara Şube Başkanı Sibel Hürtaş ve DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Turgut Dedeoğlu da yer aldı. Dedeoğlu sendika olarak gözaltındaki gazetecilere ve haberlerine kefil olduklarını belirterek, “Siz de destek olun, hep beraber özgür günlere yürüyelim” dedi. Gazeteci Hüseyin Aykol, Haziran’da tutuklanan 16 Kürt medyası çalışanını da anımsatarak, “3-4 ay önce arkadaşlarımız evinden toplandı ama hala iddianame bile yazamıyorlar. Bu arkadaşları çağırsalar savcılıkta ifade verebilirlerdi. Önce bir liste bulmuşlar, içerisindekilerin yarısı başka şehirde hatta aralarında ajanstan ayrılanlar var. Gözaltındaki arkadaşlarımızdan Zemo, bebeğini özel izinle emzirebiliyor” dedi (25 Ekim).
“Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” nedir? TGS, “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi hakkında bilgi istiyoruz” başlıklı bir açıklama yayımlayarak merkezin teşkilat ve çalışma usullerine dair pek çok sorun olduğunu dile getirdi. TGS açıklamasında, “Dezenformasyona Mücadele Merkezi’nin teşkilat şemasındaki yeri nerededir? Merkez, hangi daire başkanlığına bağlıdır? Dezenformasyona Mücadele Merkezi’nin hangi yasal dayanakla kurulmuştur?” gibi sorulara yer verdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 5 Ağustos’ta Twitter üzerinden yaptığı bir açıklamayla, Başkanlık bünyesinde müstakil bir “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” kurulduğunu açıklamıştı. Koordinatör olarak A Haber yazarı İdris Kardaş’ın atandığı bu merkez, “Dezenformasyon Bülteni” yayımlamaya başlamıştı (24 Ekim).
Gazetecilik örgütlerinden BİK resti: Basın İlan Kurumu’nun, Evrensel gazetesinin ilan akışını kesmesine dair yapılan itirazı reddetmesine TGS, TGC ve DİSK Bası-İş ve benzeri basın meslek örgütlerinden tepki geldi. TGS Başkanı Gökhan Durmuş “BİK, Evrensel gazetesini bu yöntemlerle susturacağını sanıyor ancak büyük bir yanılgı içerisinde” derken, TGC Başkanı Turgay Olcayto “Hangi koşulda olursa olsun halkın haber alma, bilgilenme hakkı için uğraş veren gazetecileri susturamayacaklar” ifadelerini kullandı. DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren ise iktidarın bağımsız ve biat etmemiş medyaya yönelik baskılarının seçimlere doğru artacağına dikkat çekerek “İktidar sadece kendi medyası ile seçime gitmek istiyor. Bu şekilde iktidarını koruyabileceğini sanıyor” dedi (22 Ekim).
211 edebiyatçı ve yazardan “Dezenformasyon yasası” kınaması: İktidarın “Dezenformasyon yasası” olarak adlandırdığı, muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin ise "sansür yasası" olarak tanımladığı yasayla ilgili olarak yazar ve edebiyatçılar, bir açıklama yaptı. 211 edebiyatçı ve yazar, “Susmayacağız” diyerek, “Edebiyatçı ve yazarlar olarak ülkeyi derin bir karanlığa boğacak sansür yasasını reddediyoruz. Zorbaların yalanına karşı, halkın ve dünyanın hakikati. Susmak yok” açıklaması yaptı (19 Ekim).
"Dezenformasyon Yasası"nın kabulü eleştirileri dindirmedi: TGC Yönetim Kurulu, iktidarın "dezenformasyon yasası" olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise "sansür yasası" olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifinin TBMM'de kabul edilmesinin ardından bir açıklama yayınladı. Açıklamada, "İktidar seçime giderken kamu yararına olmayan faaliyetlerinin gazeteciler tarafından haberleştirilmesini ve yurttaşın habere erişimini engelleyecek Sansür Yasa Tasarısı'nın kanunlaşmasını sağlamıştır. İktidar medyanın yüzde 90'ını kontrol etmesine rağmen bugüne kadar gazetecilerin görevini yapmasını istediği gibi engelleyememiştir... Yargının bağımsızlığı, yaşadığımız ülkede ciddi bir sorundur. Gazetecilerin ve yurttaşların adil yargılanma hakkı sürekli engellenmektedir. Bu yasa Meclis'ten geçmeden Dezenformasyonla Mücadele Birimi kurulmuştur. İktidarın çalışmalarını desteklemeyen her haber, bu birim tarafından halkı yanıltıcı olarak tanımlanacaktır. Mahkemeler tarafından hem gazetecilere hem de haberi paylaşan yurttaşlara üç yıla kadar hapis cezası verilmesi, kolaylaştırılmış olacaktır. Basın Kartları Komisyonu'nun üye sayısı, iktidarın istemediği gazetecilere basın kartı verilmeyecek şekilde planlanmış, üye sayısı dokuzdan 19'a çıkarılmış, meslek örgütlerinin sayısı sınırlandırılmıştır. Yasanın yürürlüğe girmesiyle var olan resmi ilan havuzundan internet sitelerine de dağıtım yapılacaktır. Bu da çok sayıda yerel gazetenin kapanması ve yüzlerce gazetecinin işsiz kalmasıyla sonuçlanacaktır. Gazetecilik iktidarı övme değil, yurttaşları bilgilendirme mesleğidir" dedi. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin de, "Sansür ve ceza kâbusu üstümüze çökecek ama biz gazeteciler yılmayacağız. Anayasal özgürlüklerimize aykırı hiçbir yasa ve yönetmelik, bizi kamu yararı için doğruları söylemekten alıkoyamaz" şeklinde açıklama yaptı. Yaşananları bir 'oldu bitti' olarak nitelendiren TGS, "Sansüre boyun eğmeyeceğimizi, yasalaşmış olsa da bu düzenlemenin iptal edilmesi için gereken tüm mücadeleyi sürdüreceğimizi ilân ediyoruz. Susmayacağız. Yazmaya, konuşmaya, gerçekleri topluma ulaştırmaya devam edeceğiz" dedi. DİSK Basın-İş de, "Sadece çıplak sesimiz kalsa bile, sadece kalemimiz kalsa bile elimizde, sadece kameramız kalsa bile yazmaya, anlatmaya, kayıt altına almaya ve insanlara hakikati ulaştırmaya devam edeceğiz!" açıklamasıyla sansürle kararlı şekilde mücadele edileceğini duyurdu. Gazeteci Dayanışma Ağı açıklamasında da,"İstiyorlar ki gerçekler yazılmasın, halk haber olmasın ve haber almasın. Gazetecilerin, halkın sesini kısmak için TBMM'den geçirmek istedikleri bu yasa geçse de #SusmakYok! Onlar 'sus' dedikçe biz yazacağız!" denildi. PEN Türkiye Yazarlar Derneği tarafından "Sansür yasası" ile ilgili yapılan açıklamada yasanın sadece yazarları, gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını değil, tüm toplumu etkilediği belirtilerek yasanın düşünce ve ifade özgürlüğüne bir darbe olduğu ifade edildi (14 Ekim). |
Seçim öncesi uluslararası “medya özgürlüğü” endişeleri: Uluslararası sekiz ifade özgürlüğü ve insan hakları örgütünün Türkiye’de 12-14 Ekim günlerinde Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’da gerçekleştirdiği çalışma ziyareti, İstanbul’daki Galata Postane’de yapılan bir basın toplantısıyla son buldu. Toplantıda IPI’den Oliver Money-Kyrle, ECPMF’den Gürkan Özturan, Uluslararası Af Örgütü’nden Ruhat Sena Akşener ve CPJ’den Özgür Öğret konuşmacıydı. Misyon, hükümete, özellikle seçim döneminde gazetecilerin işlerini korku ve tacizden uzak yapabilmeleri için gerekli önlemlerin alınması yönünde çağrı yaptı. Hükümetin dezenformasyon yasasını geri çekmesini ve çevrimiçi sansür için oluşturulan kısıtlayıcı yapılaşmayı sonlandırmasını da talep etti; Basın akreditasyon sürecinin reforma tabi tutulmasını ve tüm gazetecilerin işlerini yapabilmelerini sağlayacak şekilde siyasetten arındırılmasını istedi. Misyon, İletişim Başkanlığı'nın konumunu kötüye kullandığını belirterek, akreditasyon yetkisinin elinden alınmasını ve yerine gazeteciler ile medya kuruluşlarının özdenetiminde bir sistem getirilmesini önerdi (14 Ekim).
Sansür Yasası’nda vekil ve gazeteci protestosu: Muhalefet partilerinin “sansür yasası”, iktidarın “dezenformasyon yasası” olarak nitelediği “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin TBMM Genel Kurulu'ndaki tartışılması sırasında HDP ve CHP milletvekillerinin başlattığı ve tüm muhalefet vekillerinin katıldığı alkışlı protestolar, oturumlara ara verilmesine neden oldu. Vekiller “Sansüre hayır” sloganlarıyla yasanın tümünü protesto ederlerken, kanun teklifindeki 29. Madde’nin Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu olarak eklenmesini de “hapis cezasına hayır” sloganlarıyla protesto ettiler. Gazetecilik meslek örgütleri de oturumları izlerken siyah bantlarla girişimi protesto etti. CHP adına verilmiş olan “15'inci maddenin kanun teklifinden çıkarılması” önergesi üzerine söz alan İstanbul milletvekili İbrahim Kabaoğlu, “Basın kartının Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından iptali”ne olanak veren düzenlemenin “Basın özgürlüğü güvencelerine aykırı düzenlemelerin bütünü içinde [...] 9 ana özgürlük ilkesine aykırı” olduğunu savundu. 4 Ekim’de 10 meslek örgütü ve sendika, 10 başlıkta teklifin “ifade özgürlüğünü ortadan kaldırdığı”nı paylaştı. Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından yapılan ortak açıklamaya, CHP milletvekilleri Utku Çakırözer, Atilla Sertel, Tekin Bingöl, Yüksel Mansur Kılınç ve HDP milletvekilleri Talip Temel, Şevin Coşkun ile DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu da destek verdi (4 -12 Ekim).
AGİT’ten “dezenformasyon” tasarısına tepki: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Ribeiro’dan, iktidarın “dezenformasyon yasası” olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise “sansür yasası” olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifiyle ilgili açıklama geldi. Yasanın çevrimiçi alanda dezenformasyonu üç yıla kadar hapisle cezalandıracağını hatırlatan Rebeiro, “Günümüzün hızla büyüyen dijital ortamında dezenformasyonun toplumlarımız için ciddi zorluklar oluşturduğunun farkındayım. Ancak yasanın belirsiz tanımları ve geniş kapsamı, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğuna karşı keyfi ve siyasi olarak motive edilmiş eylemlere yol açabilir” dedi (11 Ekim).
Soylu’ya ÇGD kınaması: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), soru sormak isteyen FOX TV muhabiri Fırat Irmak’ın sözünü kesip, “canım benim” diyerek çenesini okşayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya tepki gösterdi. Dernek, Twitter hesabından, “Gazeteciliği itibarsızlaştırma, sorudan korkma, bilgi edinme hakkını yok sayma ve devlet ciddiyetini paspas etme: Hepsi 'canım benim' ifadesinde bir arada! Gazeteciler kimsenin 'canı' olmadığı gibi, gerçekleri duyurma uğrunda tam tersi 'can yakıcı'dır. Örnek Süleyman Soylu” şeklinde açıklama yaptı (7 Ekim).
RTÜK’e TGC tepkisi: TGC, RTÜK’ün 6 Ekim’de TELE1, KRT, Halk TV ve Kafa Radyo’ya kestiği cezaları “bedel ödetme” olarak nitelendirerek, bir açıklamayla kınadı. TGC, “RTÜK bu cezalarla yine halkın haber alma, bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkını engellemiş ve ısrarla Anayasayı yok saymıştır. Kararlarını çağdaş ve özgürlükçü bir yaklaşımla alması beklenen RTÜK, verdiği para cezaları ve yayın durdurma kararlarıyla eleştirel medyaya bedel ödettirmektedir. Böylelikle yurttaşlar da habere erişememektedir. RTÜK seçim öncesi iktidarın kamu yararına olmayan faaliyetlerinin TV ekranlarında konuşulmasını cezalarla engellemeye çalışmaktadır” dedi (7 Ekim).
22 örgütten çağrı: Dezenformasyon tasarısını reddedin! Aralarında IPI, RSF, IFJ, CPJ, Uluslararası PEN Yazarlar Birliği’nin de olduğu 22 uluslararası medya, ifade özgürlüğü ve gazeteci örgütü; milletvekillerine, AKP ve MHP ittifakınca 4 Ekim'de TBMM Genel Kurulu'na sunulan “dezenformasyon” yasa tasarısına karşı oy kullanmaları çağrısında bulundu. Ortak bildiride, “Muğlak bir ifade ile oluşturulmuş olan dezenformasyon ve 'kasıt' tanımlarıyla, Türkiye'nin son derece siyasallaşmış yargısı tarafından denetlenen tasarı, milyonlarca internet kullanıcısını da cezai yaptırım riskiyle karşı karşıya bırakacak ve 2023 seçimleri öncesinde kapsamlı bir sansüre ve otosansüre yol açabilecektir” denildi (6 Ekim).
Demir’in duruşmasında: Gazeteci Hayri Demir’in “örgür propagandası” iddiasıyla Ankara 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktığı duruşmayı, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD MYK Üyesi Nuray Çevirmen, TGS avukatı Ülkü Şahin, DİSK Basın-İş Ankara Şube Temsilcisi Turgut Dedeoğlu, Uluslararası Af Örgütü Dava Gözlemcisi Batuhan Durmuş ve pek çok gazeteci de dayanışma için izledi (4 Ekim).
Dezenformasyon Teklifi’nde EFJ uyarısı: AKP ve MHP’nin “dezenformasyon ve yalan haber” ile mücadele gerekçesiyle TBMM’ye sunduğu yasa değişikliğine, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Başkan Yardımcısı Mustafa Kuleli tepki gösterdi. Brüksel'deki EFJ Yönetim Kurulu toplantısı öncesi teklif için “sansür yasası” ifadesini kullanan Kuleli, “Amaçları dezenformasyonu değil gerçek haberciliği ve fikir özgürlüğünü bitirmek. Bu yasa, Türkiye’nin zaten son derece siyasallaşmış yargısının elinde bir sansür sopası olur” dedi (3 Ekim).
Gazeteci ve yazarlar “Dezenformasyon” tasarısına tepkili: Basın-meslek örgütleri, iktidarın seçim öncesi korku iklimini canlı tutmak, sansürü, oto sansürü ağırlaştırmak için tek sesli bir toplum yaratılmak istendiğine dikkat çekerek, Meclis gündemine gelmeden önce dezenformasyon adına girişilen düzenlemenin geri çekilmesini talep etti. Kamuoyunda “dezenformasyon yasası” olarak da bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne karşı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), DİSK Basın-İş, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda bir araya geldi ve açıklama yaptı (3 Ekim).
Dayanışma
Son üç ayda dağıtılan ödüllerden ikisi Yaman Akdeniz ve Timur Soykan'ın oldu. İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından bilişim hukuku uzmanı ve siber haklar aktivisti, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Kanada Ankara Büyükelçiliği'nin 2022 İnsan Hakları Ödülü'ne değer görüldü. Gazeteci - yazar Erbil Tuşalp adına düzenlenen Gazetecilik Ödülü ise gazeteci Timur Soykan’ın oldu. Bu dönemde, 20 Kasım 1992'de öldürülen gazeteci Namık Tarancı ve Özgür Ülke gazetesinin bombalanması da unutulmadı.
2022 İnsan Hakları Ödülü, Yaman Akdeniz’e: Kanada’nın Ankara Büyükelçiliği, 2022 İnsan Hakları Ödülü'nü, İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından bilişim hukuku uzmanı ve siber haklar aktivisti, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz’e verdi (12 Aralık).
IPI’dan “medya özgürlüğü” kampanyası: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde Türkiye’de medyaya ve basın özgürlüğüne karşı devam eden saldırılara dikkat çeken bir kampanya başlattı. Bu yıl IPI, Türkiye’de faaliyet gösteren mizah dergilerinden LeMan ve Bayan Yanı ile işbirliği içerisinde yalnızca gazeteciler için değil, aynı zamanda Türkiye’de gerçeğe dayalı haber ve bilgiye erişmek isteyen tüm kamuoyu için daraltılan imkanlara dikkat çeken kapak sayfaları oluşturdu. Kampanyanın sloganı “Basın ve ifade özgürlüğü olmadan, halka haber ulaşmaz. Basın özgürlüğü olmadan, demokrasi olmaz” olarak belirlendi (10 Aralık).
Özgür Ülke'ye bomba unutulmadı: Yeni Yaşam gazetesi, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), 3 Aralık 1994’te Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Cağaloğlu’nda bulunan merkez bürosu ile Kadırga ve Ankara’daki bürolarının eş zamanlı bombalanmasının yıldönümü nedeniyle Kadırga’da bir anma etkinliği düzenledi. “Özgür basın susturulamaz” pankartının açıldığı anmada, patlamada yaşamını yitiren Ersin Yıldız'ın fotoğrafları taşındı. Anmaya gazeteci Hüseyin Aykol, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, HDP milletvekilleri Musa Piroğlu, Kemal Bülbül ve çok sayıda gazeteci katıldı (3 Aralık).
Tarancı 30. yılında anıldı: Hizbullah örgütünün 20 Kasım 1992'de öldürdüğü Gerçek dergisi Diyarbakır temsilcisi şair Namık Tarancı, katledilişinin 30. yıldönümünde mezarı başında anıldı. Anmaya Namık Tarancı’nın eşi Derman Tarancı, Evrensel gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Polat, Evrensel gazetesi Diyarbakır muhabirleri, şair Hicri İzgören ve Emek Partisi (EMEP) Diyarbakır İl Örgütü katıldı. Anmada konuşan Derman Tarancı, “30 yıl önce gazeteye bir haber düşmüştü, Diyarbakır'da Namık Tarancı öldürüldü diye. Ama bu coğrafyanın halkı Namık'ın gerçekten Marksist bir devrimci olduğuna, bu halkın gözü kulağı olma yönünde nasıl çaba gösterdiğini biliyorum” dedi. Tarancı’nın anısına, Diyarbakır Barosu Av. Tahir Elçi Konferans Salonu'nda “Basın özgürlüğü ve haber alma hakkı” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu üyesi Münevver Karademir ve Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat katıldı (20 Kasım).
Tuşalp Ödülü, Timur Soykan’a: İzmir Kültürpark’taki İzmir Sanat Merkezi’nde Toplumsal Araştırmalar, Kültür ve Sanat için Vakıf (TAKSAV) tarafından düzenlenen “Erbil Tuşalp Gazetecilik Günleri-II” etkinliği, "İnsan hakları, demokrasi ve medya" başlığıyla yapıldı. Etkinlikte TAKSAV’ın kurucularından gazeteci-yazar Erbil Tuşalp adına düzenlenen Gazetecilik Ödülü, gazeteci Timur Soykan'a verildi. Soykan, “Öğrendiğimiz bir gelenek var. Susmayacağız. Gazeteci dediğin gerçeği yazmaya devam edecek” diye konuştu (22 Ekim).
“Gündem” davasında dayanışma: Özgür Gündem nöbetçi yayın yönetmenliği davasından 2019’da beraat ettikleri halde yeniden yargılanan Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin'in duruşmasını ABD, Hollanda ve Fransa Konsolosluk görevlileri yanı sıra Af Örgütü ve MLSA temsilcileri ve çok sayıda gazeteci de dayanışma adına izledi (19 Ekim).
Uluslararası heyetle görüşenler, görüşmeyenler: IPI, IPI Türkiye Ulusal Komitesi, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, ARTICLE 19 ve RSF dahil uluslararası sekiz ifade özgürlüğü ve insan hakları örgütünün, Türkiye’de 12-14 Ekim günlerinde yaptığı çalışma ziyaretinde, AKP milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu’nun yanı sıra CHP, HDP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, Saadet Partisi, EMEP, TİP ve TÖP temsilcileri ile olmak üzere toplam 10 partiyle görüşüldü. Ancak heyetin, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AKP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta ve RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ile toplantı talepleri, geri çevrildi. MHP, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), TBMM Dijital Platformlar Komisyonu ve AKP milletvekili Hüseyin Yayman ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile toplantı talepleri de yanıtsız kaldı. Uluslararası heyette, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Osservatorio Balcani Caucaso Transeuropa (OBCT), Uluslararası PEN ve Güney Doğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO) vardı (12-14 Ekim).
Raporlar
2022'nin son çeyreğinde yayımlanan AB-Türkiye 2022 Raporu’nda Türkiye'ye, “demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler var” eleştirisi yöneltildi ve etkili bir kuvvetler ayrılığı mekanizmasının bulunmadığına değinildi. Dışişleri Bakanlığı, rapora, “ülkemizdeki temel hak ve özgürlükler ile bazı yargı kararlarına ve terörle mücadelemize yönelik haksız iddialarını tümüyle reddediyoruz” şeklinde tepki gösterdi.
Ancak ABD merkezli Freedom House’un her yıl yayımladığı “İnternet Özgürlüğü” Raporu'nda Türkiye, değerlendirme yapılan 70 ülke içerisinde “internet özgürlüğünün kötüleştiği 28 ülke arasında”ydı. RSF ve CPJ raporlarında da Türkiye, darbe girişiminden sonra yeniden gazeteci tutuklamalarına bel bağladığı için eleştirildi.
RSF ve CPJ’nin bilançoları ve Türkiye: Sınır Tanımayan Gazeteciled (RSF), 2022'ye ilişkin bilançosunda, dünyada 533 gazetecinin kamuoyunu bilgilendirme çabası içerisindeyken tutuklandığını, 57’sinin de öldürüldüğünü açıkladı. Tutuklama ve cinayetlerdeki artışı vurgulayan RSF, 65 medya temsilcisinin rehin, 49’unun da kayıp olduğunu vurguladı. 1 Aralık itibariyle 533 tutuklu gazetecinin tespit edildiğini, bunun bir önceki yıla oranla yüzde 13,4’lük bir rekor artışa işaret ettiğini duyurdu. Tutuklu dağılımına göz atıldığında, 432’sinin profesyonel gazeteci, 83’ünün profesyonel olmayan, 18’inin medya çalışanı olduğu anlaşılıyor. Toplam mahpus gazetecilerden sadece yüzde 36,4’ünün mahkum edildiği, kalan yüzde 63,6’sının yargılanmadığı da tespit edildi. RSF’ye göre, darbe girişiminden sonra yeniden tutuklamalarda artışa geçen Türkiye’de, 24 gazeteci mahpus. Örgüt, JİNNEWS sitesi haber müdürü Safiye Alagaş’ı da dünyada tutuklu kadın gazeteciler arasında saydı. CPJ de, hapse atılan gazeteci sayısının yeni bir rekor kırdığını bildirdi. Gazetecileri en fazla hapse atan ilk beş ülke olarak İran, Çin, Myanmar, Türkiye ve Belarus’u saydı. CPJ'e göre 1 Aralık 2022 itibariyle 363 gazeteci hapse atıldı. Bu rakam geçen yılın rekorunun yüzde 20 üzerinde. Raporda Türkiye ile ilgili, “Bu yıl 2016'daki darbe girişiminin ardından olduğundan daha az gazeteci hapse atılmış olsa da Türkiye'de bağımsız medya, hükümet kapatmaları, devralmalar ve çok sayıda gazetecinin sürgüne veya meslekten atılmaya zorlanması nedeniyle büyük ölçüde zarar gördü” sözleri paylaşıldı (14 Aralık).
İFÖD raporunda “habere sansür”: İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) yıllık olarak hazırladığı 2018, 2019 ve 2020 raporlarının devamı niteliğindeki 2021 EngelliWeb raporunu, “Üst Düzey Kamu Şahsiyetlerinin İncinen İtibar, Onur ve Haysiyet Yılı” başlığıyla yayımladı. Rapora göre geçen yıl 5 bin 435 haber, 2014’ten bugüne kadar ise 28 bin habere sansür getirildi. 2021'de toplamda 107 bin siteye, 2006’dan bugüne kadar da 574 bin siteye erişim engellendi (20 Ekim).
Freedom House raporunda Türkiye: ABD merkezli Freedom House’un her yıl yayımladığı “Freedom on the Net” (İnternette Özgürlük) Raporu'na göre Türkiye, 70 ülkeden internet özgürlüğünün kötüleştiği 28 ülke arasında. Sansür yasasına da yer verilen raporda, bu kanunun hükümetin sosyal medyada kontrolünü artıracağına ve seçim öncesi muhalefeti bastıracağına dikkat çekildi. 2022'le ait verilerin paylaşıldığı “İnternette Özgürlük 2022: İnternetin Otoriter Revizyonu ile Mücadele” başlıklı raporda Freedom House, 70 ülkenin değerlendirmesini yaptı. İnternetin 17 ülkede "özgür", 32 ülkede "kısmen özgür" ve 21 ülkede "özgür olmadığını" değerlendirdi. Sansür yasasından dolayı endişe yaratan Türkiye, geçen yılki gibi “internetin özgür olmadığı ülkeler” listesinde yer aldı. Türkiye (100 puan üzerinden) 34 puandan 32 puana inerek kötüleşen ülkeler arasında (19 Ekim).
AB Raporu’nda “ifade özgürlüğü” eleştirisi, Ankara’dan tepki: AB-Türkiye 2022 Raporu’nda Türkiye'ye yönelik olarak adaylık kriterleri bağlamında getirilen eleştiriler, Dışişleri Bakanlığınca tepkiyle karşılandı. AB raporunun bulgular bölümünde, Türkiye'nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler” bulunduğu, Avrupa Konseyi ve organlarının tavsiyelerinin yerine getirilmediği, “etkili bir kuvvetler ayrılığı mekanizmasının bulunmadığı”, seçimler dışında etkili bir hesap verebilirlik mekanizmasının olmadığı, yerel yönetimler üzerinde baskıların sürdüğü, kayyım uygulamasının devam ettiği, “terörle mücadele” gerekçesiyle özgürlüklerin kısıtlandığı, [Kürt Meselesinde] barışçıl ve sürdürülebilir bir süreç konusunda bir gelişme olmadığı, yargı bağımsızlığı, yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadele konusunda ilerleme sağlanamadığı, insan hakları, ifade özgürlüğü AİHM kararlarının uygulanmasında yargının işleyişinin iyileşmesinde ilerleme olmadığı kaydediliyor. Dışişleri Bakanlığı, raporu tepkisini “Müzakere fasılları önündeki siyasi engelleri kaldırmayan AB'nin, siyasal sistemimize, siyasetçi ve yöneticilerimize, ülkemizdeki temel hak ve özgürlükler ile bazı yargı kararlarına ve terörle mücadelemize yönelik haksız iddialarını tümüyle reddediyoruz” açıklamasıyla gösterdi (12 Ekim).
İşten çıkarmalar / ayrılmalar
Ekim - Aralık döneminde en az 72 gazeteci, köşe yazarı veya medya temsilcisi işten çıkarıldı ya da yayın kuruluşunun yayın çizgisinden doğan anlaşmazlıklar nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldı. Hürriyet gazetesi, TGS’nin mahkeme kararıyla Hürriyet gazetesinde toplu pazarlığa başlamak için yeterli çoğunluğa sahip olduğunu tescil etmesinin ardından, 62 çalışanının işine son verdi. Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni ve spor yazarı Arif Kızılyalın görevden alındı. İşsiz kalanlar, Cumhuriyet, Gazete Duvar, Halk TV ve Haber Global yönetimlerinde kriz yaşandığı geçen yılın aynı döneminde 58’di.
Cumhuriyet’te Kızılyalın görevden alındı: Cumhuriyet gazetesinin son bir yıldır genel yayın yönetmenliğini yapan spor yazarı Arif Kızılyalın görevden alındı, yerine gazetenin Ege temsilcisi Tuncay Mollaveisoğlu geldi. Kızılyalın, geçen yıl Aykut Küçükkaya’nın istifasıyla yayın yönetmeniği görevine vekaleten getirilmişti (30 Aralık).
Hürriyet’ten 62 çalışan işsiz: Demirören Medya Grubu bünyesindeki Hürriyet gazetesi, İzmir DPC şubesinin basım faaliyetlerine sona erdirilmesine karar verdi. Şirket, burada çalışan 62 çalışanın işine son verdi. Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamaya göre şirket 15 Aralık itibariyle İzmir’deki basım faaliyetlerinin sona erdirilmesine karar verdi. İşten çıkarmalar kapsamında çalışanlara 10,18 milyon TL’lik kıdem ve ihbar tazminatı ödeneceği belirtildi. Demirören Holding, aralarında Hürriyet, Posta, Fanatik, CNN Türk, Kanal D, Yay-Sat ve DHA’nın da olduğu medya grubunu 2018’de toplamda 916 milyon dolara satın almıştı. Geçtiğimiz ay holding, İstanbul Bağcılar’da bulunan medya binasını, kredi borcuna karşılık Ziraat Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’na devretmişti (15 Aralık).
TGS Hürriyet’te artık “yeterli çoğunluk”: Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS), Hürriyet gazetesinde toplu pazarlığa başlamak için yeterli çoğunluğa sahip olduğu, İstanbul 24. İş Mahkemesi kararıyla üç yıl sonra tescillendi. TGS’ye üye olarak sendikalaşan Hürriyet çalışanları, 2019’da işyerinde çoğunluğa ulaşmıştı. Sendikanın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki başvurusunda bulunmasının ardından 45 gazeteci işten çıkarılmıştı. Hürriyet işvereni Demirören, işten çıkarmalarla birlikte geriye dönük hayali işe alımlar da yapmıştı. Bunun üstüne de bakanlık, sendikaya yetki vermemişti. Böylelikle işten çıkarılmalarla birlikte hayali işe alımların da haksız olduğu tescillendi (12 Aralık).
Yakışıklı, Akit’ten ayrıldı: Yeni Akit gazetesi Ankara temsilcisi ve köşe yazarı Hacı Yakışıklı, yöneticilerle karşılıklı anlaşarak gazeteden ayrılacağını duyurdu. 2013 Haziran’ında köşe yazmaya başladığını, yedi yıldır da Ankara Temsilcisi olarak görev yaptığını ifade eden Yakışıklı, “Bir 'Ankara Gazetecisi' olarak yine Başkent’te kulisleri takip ederek sizlere en doğru bilgileri aktarmaya ve kendi bakış açımla yorumlamaya bir başka mecrada devam edeceğim” dedi (14 Kasım).
Beş köşe yazarının işine son: Sözcü ve Korkusuz gazetelerinde editörler dahil toplam 40 kadar çalışanın tenkisat gerekçesiyle işten çıkarıldığına dair gazeteci İsmail Saymaz’ın sosyal medyada yaptığı duyuruya karşılık açıklama yapan Sözcü gazetesi, “40 gazetecinin çıkarıldığı şeklindeki iddialar yalandır, beş yazar ile yollar ayrılmıştır” ifadelerine yer verdi. Sözcü ve Korkusuz gazeteleri Çiğdem Toker, Serpil Yılmaz, Sinan Meydan, Hüsnü Mahalli, Ahmet Takan ve Sezgin Özcan ile yollarını ayırdı. Gazeteci Toker, Twitter hesabından, “Sözcü gazetesinde yayımlanan köşe yazılarıma, ‘küçülme’ gerekçesiyle son verildiği bildirildi. Gazete yönetimine ve okurlara bugüne kadarki destekleri için teşekkür ederim” açıklaması yaptı. Korkusuz gazetesinin beş yıllık yazarı Mahalli de gelişmeyi, “Sevgili dostlar, az önce Sözcü'nün avukatı arayınca ‘yeni bir dava vardır’ diye ödüm koptu. Meğer gazetedeki yazılarıma son verilmiş. Gazete yönetiminden biri değil de neden avukat? Neyse, vatana millete hayırlı olsun” sözleriyle duyurdu (2 Kasım).
TRT, “Atatürk”ü anan spikeri kovdu: TRT spikeri Deniz Demir, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları canlı yayınında Mustafa Kemal Atatürk için, “Bizi ümmet olmaktan çıkarıp birey olma bilincini armağan eden” ifadelerini kullandığı için görevden alındı. AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci, sosyal medya hesabından konuyla ilgili yaptığı paylaşımlara yanıt verirken, “Yayında spikerin ağzını kapatamazsın. Ancak sonra gereğini yaparsın, ki yapıldı” dedi (31 Ekim).
TELE1’den “Aysever” ayrılığı: TELE 1 yönetimi, “Gündeme Not” ve “Ayrıntılar” programlarının sunucusu Enver Aysever ile yollarını ayırdı. Gazeteci, gelişmeyi kişisel Twitter hesabında “Ülkenin soluk borusu TELE1'e destek vermeye devam edin. Sevgili Merdan Yanardağ’a teşekkür ederim. Belki bir gün yine buluşuruz” sözleriyle paylaştı (31 Ekim).
Sözcü’de Yılmaz’ın işine son: Sözcü gazetesi yönetimi, iş ve siyaset dünyasıyla ilgili köşe yazılarıyla bilinen Serpil Yılmaz ile yollarını ayırdı. Üç yıldır gazetede köşe yazarlığı yapan gazeteci, kararı, sosyal medya hesabından, “'Cumhuriyet’in Kazanımları' plaketimi aldığım gün, Sözcü’deki yazılarıma son verildiği tebliğ edildi. Herkesin takdiri farklı oluyor!” ifadeleriyle duyurdu (30 Ekim).
(EO/NÖ)