Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) çağrısıyla 5-7 Kasım 2021'de “Krizi birlikte aşmak: kısıtlıklar ve imkanlar” başlıklı biraraya gelen hak savunucularının atölyenin "İnsan Hakları Krizi ve Savunucuların Yaşadıkları Sorunlar" başlıklı birinci oturumunun tartışma, tespitler ve önerilere yer veren raporunu aynen yayımlıyoruz. Bu bölümün sunumunu Dr. Hanifi Kurt yaptı. TİHV'ye ve emeği geçenlere teşekkürlerle.
Çerçeve
İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi ve yaygınlaştırılması konusunda medyaya biçilen normatif bir rol varken, mevcut koşullar bu beklentiye ters düşüyor. Türkiye’de her şeyin belirleyicisi konumundaki siyasal iktidar farklı kollardan, farklı yöntemlerle medyanın normatif rolünü gerçekleştirmesini engelleyecek bir şekilde medya üzerinde de baskı kuruyor.
1. Muhalif kurumlara bir yandan TMSF aracılığıyla el konarak RTÜK aracılığıyla cezalar veriliyor, Basın İlan Kurumu üzerinden verilen resmi ilanların kesilmesiyle kaynak aktarımı duruyor. Gazeteler kapatılıyor, muhalif gazetecilere davalar açılıyor. Gazetecilerin basın kartlarının Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı tarafından yenileniyor olması bu konuda özel önem taşıyor. Gazeteciler saldırıya uğruyor, işsiz bırakılıyor. Tüm bu baskının caydırıcı bir etkiyle otosansür ve editoryal bir sansüre neden oluyor.
2. TMSF aracılığıyla el konan kaynaklar iktidar medyasına aktarılıyor, RTÜK tarafından verilen yüksek cezalar aracılığıyla medya grupları kontrol ediliyor. Medya kuruluşlarının kadrolarına müdahale ediliyor; Basın İlan Kurumu aracılığıyla kamu ilanları iktidar medyasına bağlı kuruluşlarına veriliyor, kamu ihaleleri ile medya patronlarına kaynak aktarılıyor, böylece medya tamamen iktidara bağlı hale geliyor. Gelinen noktada medya iktidara yakın sermaye gruplarının denetiminde. İktidar medyasının gazetecileri tarafından yalan haberler yayılıyor, muhalif kişi ve kurumları hedef gösteren yayınlar yapılıyor.
3. İktidarın baskısına ek olarak medya her türlü yayın ve haberi ajansları kaynak alarak yapıyor. Hak bakış açısına sahip olmayan gazeteciler tarafından yapılan bu haberler medyanın normatif rolünü gerçekleştirmesi bakımından bir diğer engeli oluşturuyor. Hak ihlalinin bir haber değeri taşıdığı gazeteciler tarafından görülmüyor.
4. Tüm bu koşullar altında Türkiye’de insan hakları savunucuları ve örgütleri medyadaki nefret söylemine, dezenformasyona ve ihlal üreten diğer pratiklere karşı mücadele vermeye devam ediyor. Bir yandan medya izlemeleri yoluyla mevcut hak ihlallerini tespit etmek üzere çalışmalar yürütürken, diğer yandan medya aracılığıyla yeni ihlallerin gerçekleşmesinin önünü almak amacıyla birtakım çalışmalar yürütüyorlar.
Bu koşullar altında hak ihlallerini görmezden gelen ve görünmez kılan, kimi zaman ihlali gerçekleştiren, şiddet üreten medya konusunda düşünmek ve “insan hakları hareketi bir insan hakları medyası oluşturabilir mi? sorusunu tartışmak daha da önemli hale geliyor.
Tartışma ve Tespitler
Gazetecilik ve medyayı olumsuz olarak etkileyen pek çok etmen var: Küresel düzeyde öne çıkanlar 11 Eylül ve pandemi. Buna ek olarak tüm dünyada medya konusundaki en önemli mesele medya sahipliği. Bu durum haberlerde yer verilen iktidar ilişkilerinin okuyucu/ izleyici tarafından anlaşılmasını güçleştiriyor.
Türkiye’de AKP iktidarı, diğer olumsuz koşulları pekiştiren bir etmen olarak ortaya çıkıyor. İktidarının ilk yıllarında önceki yıllarda karşılaşılan radyo kapatma kararlarının yerini, medya kuruluşlarına verilen çok yüksek para cezaları alıyor. Yalnızca cezalar değil tüm ihlaller normalleştiriliyor. Bu bağlamda da sivil toplumun yayın organları veya bianet gibi bağımsız gazetecilik birkaç örgüt ve kurum dışında habere hak odaklı yaklaşılmıyor.
Anadolu Ajansı, TRT, RTÜK, BİK, basın kartı yenileme sorunu, erişim engelleri Türkiye’de medyayı kontrol altına alan araçlar. İfade özgürlüğünün önünde engeller var. İktidarın yeni sosyal medya düzenlemesi de bunun bir yeni örneği. Savaşın olduğunu söylemeden barışı talep etmek mümkün değil. Bu aşamada devlet baskısı, firmaların baskıları, ilan sorunları gazetecilerin gazetecilik faaliyetlerini yürütmesini zorlaştırıyor. Bunlara ek olarak korku henüz herhangi bir baskıya maruz kalmayan kişiler bakımından bile sınırlayıcı rol oynuyor.
Gelinen noktada, Türkiye’de bir ana akım veya ana akım dışı medyadan söz etmek mümkün değil; ancak iktidar medyasından söz edilebilir. Önceleri “iktidar yanlısı medya” denirken, şimdi “iktidar medyası” denmesi medyanın iktidara bağlılığının önemli bir göstergesi. Öte yandan topyekün bir “muhalif medya”dan da söz etmek mümkün değil.
TIKLAYIN- MOM Türkiye/ Medya Sahipliği İzleme
TIKLAYIN- Medya Gözlem Veritabanı
AKP karşıtı tüm medyanın aynı başlık altında ele alınmaması, muhalifliğin AKP karşıtlığı üzerinden kurulmaması gerekiyor. Her türlü güç odağından bağımsız haber yapılması önemli. Buna uygun haber yapan kuruluşların ise var olan etki güçlerinin artması için ne kadar desteklendiği ve etkin kullanıldığı bir başka konu. Medyanın etkin biçimde kullanılamayışı hak mücadelesinin alanı daraltıyor ve gücünü sınırlandırıyor.
Gazetecilerden kaynaklanan sorunlar da kimi zaman belirleyici olabiliyor. Medya alanının daralması nedeniyle işsizlik baskısı, yoğun çalışma temposu, az insandan çok beklenti gibi sorunlar gazetecilerin çalışma biçimlerini zorlayabiliyor.
Bu gittikçe daha çok ajans haberinin alınmasına neden oluyor. Okurun artan beklentisi ve haberi hızlı tüketmesi bir telaş yaratıyor ve zengin içeriğin oluşmasını engelliyor. Ajanslardan alınan haberler çıkıyor ancak bu haberlerin bir ağırlığı olmuyor. İhlali net biçimde ortaya koyan, bilgi içeren haberlerin kamuya ulaştırılması gerekiyor.
Artan kısıtlar hak savunucularını zorlarken tüm bu kısıtların ve “sıkışmışlığın” aşılabilmesi için medya, hak örgütleri ve alanda çalışan diğer kişilerin işbirliği gerekiyor. Zira medyanın toplumsal öğrenmeye etkisi çok önemli. Bir yandan ihlali gösteriyor, diğer yandan topluma olması gerekeni gösteriyor. İhlalleri yalnızca görmek değil olmasını da engellemek için medyanın bir dönüştürücü özelliği olmalı.
TIKLAYIN: BİA Medya Gözlem Raporları/ 2001-2022
Öneriler
· Hak odaklı haber yapılmasının ve barış gazeteciliğinin desteklenmesi.
· Gazeteciler ve hak örgütlerinin işbirliği halinde olması: Örneğin, ihlallerin haberleştirilebilmesi için gazetecilere kısa görüş bildirilmesi, hak odaklı haber yapan kuruluşlara daha uzun ve geniş içerikli yazılarla katkı sağlanması. Böylece bağımsız haber yapan kuruluşların desteklenmesi.
· Gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin dünyada da uygulamaları olan ortaklaşa haber yapmak üzerine düşünmesi, bazı pilot uygulamalar geliştirmeleri.
· Hak örgütlerinin yanında, alanda çalışan akademisyenlerin bu alanda içeriği zenginleştiren meseleyi etraflıca anlatan yazılar yazmasının sağlanması.
· Medya, sivil toplum ve alanda çalışan akademisyenlerin işbirliğinin artması için birtakım dayanışma gruplarının kurulması veya halihazırda kurulan dayanışma gruplarının başta birtakım ihlallerin teyit edilmesi olmak üzere bu amaçla da değerlendirilmesi.
· Hak ihlallerinin medyaya ve topluma aktarılırken sivil toplum örgütlerinin doğru dili kullanmasının sağlanması: Sosyal medyaya, gazeteciye, siyasetçiye amaca uygun farklı diller kullanılması.
· Haberlerinden dolayı yargılanan/cezalandırılan gazetecilerin davalarının sivil toplum örgütlerince takip edilmesi.
Atölye Katılımcıları: Metin Bakkalcı, Murat Çelikkan, Cuma Çiçek, Berivan Korkut, Hüseyin Küçükbalaban, Nadire Mater, Reha Ruhavioğlu, Feray Salman, Yıldız Tar, Coşkun Üsterci, İlknur Üstün, Gülseren Yoleri, Abdullah Zeytun Atölye Mutfağı: Cansu Akbaş, Feride Aksu Tanık, Nermin Biter, Aslı Davas, Lülüfer Körükmez, Hanifi Kurt, Zeynep Özen, Serdar Tekin, Nilgün Toker, Coşkun Üsterci |
İmkanlar
Tüm tartışma konuları içinden Türkiye İnsan Hakları hareketinin içinde bulunduğu sıkışmışlık/daralma hallerinin siyasal ve toplumsal neden ve kaynakları olduğu gibi, hareketin yapısal niteliklerinden de kaynaklandığı bellidir.
Ancak Türkiye İnsan Hareketleri hem geçmişindeki yapabilirliğini ve onu mümkün kılan nitelikleri hatırlayarak ve bu hatırlamanın kuruculuğuna da dayanarak ama hem de her türlü baskıcı koşula rağmen direngen bir hareket olma vasfını sürdürmesini sağlayan niteliklerini yükselterek bu sıkışıklığı aşma ve sivil alanı daraltarak iktidarını güçlendiren sistemik yapıları geriletecek yeni mücadele pratikleri ortaya koyma kapasitesi ve imkanlarına sahiptir.
Yeni mücadele ve müdahale yol ve yöntem arayışlarının, hareketin bir gelenek vasfı olmasını sağlayan mücadele ve müdahale yollarıyla sentezlenmesi, sokağın esas konuşma alanı olarak korunması, bir haklar hiyerarşisine yol açmayacak şekilde yoksunluğu ve yoksulluğu, her türlü şiddeti ve hak ihlalini görme ve giderme kapasitesini genişletmesi gerektiği açık.
Bunun için ihlale uğrayanın, ihlali görenin ve görünür kılanın, hakikat ve adalet arayışına katılan her bir etkinlik tarzının taşıyıcısının bir hak savunucusu olarak tanımlandığı bir ortak dil ve mücadele alanının parçası olunduğu bilinciyle inşa edilecek ortaklık ve dayanışma ağlarının korunması, güçlendirilmesi ya da gerekirse yeniden kurulması hareketin kendi dinamizmi içinden yaratılması mümkün bir zemin olarak görülüyor. (APK/KU)
Krizi birlikte aşmak: Kısıtlılıklar ve imkanlar/ TİHV Atölye
İnsan Hakları Krizi ve Savunucuların Yaşadıkları Sorunlar/ 1
Ulusal ve Uluslararası İnsan Hakları Hareketinin Krizine Yanıtlar/ 2
Güvenlikleştirme ve Siyasal Alanın Daralması/ 3
İnsan Hakları Hareketi ve Medya/ 4