Fotoğraf: DİSK Basın-İş
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Uluslararası kuruluşlar olarak Türkiye’ye baktığımızda görülen şu: Basın her yönden kuşatma altında. Yargı tacizi, gazetecilere açılan bireysel davalar, Basın İlan Kurumu (BİK) ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) kuruluşlara kestiği cezalar, siyasilerin direkt olarak gazetecileri hedef göstermesi ve arkasından gelen fiziki saldırılar. Bu koşullarda dahi gazetecilerin belli haberleri yapabiliyor olması bence bir mucize.”
Bu sözler Uluslararası Basın Kurumu (International Press Institute / IPI) Türkiye Program Koordinatörü Renan Akyavaş’ın.
'Fon tartışması’ sonrası gündeme gelen ‘yasa hazırlığıyla’ ilgili endişeli olduklarını dile getiren Akyavaş, fon tartışmasının bir linç kampanyasına dönüştüğünü söyledi. Tartışmanın dahi basının üzerine bir sansür mekanizması işlevi gördüğünü anlattı.
Çevrimiçi medyanın Türkiye ve dünyada çok eski olmasa da kavram olarak yeni bir olgu olduğunu, bu nedenle de bazı regülasyonlara ihtiyaç duyulduğunu belirten Akyavaş Türkiye’de mevcut yasaların uygulanmamasına ve kayırmacılığa dikkat çekti.
“Türkiye’de önemli olan yapılacak yasalar değil. Zaten mevcut yasaların doğru uygulanması mesele. Burada en önemli şey bağımsız yargı. Bağımsız yargı olduğu anda ancak elimizdeki yasalar doğru işleyebilir” dedi.
"Bağımsız medya üzerindeki baskı"
Geçtiğimiz yıllarda çıkartılan, internet, sosyal medya ve RTÜK yasalarının zaten yeteri kadar baskı oluşturduğunu belirten Akyavaş fonlar üzerinden finansmanını yürüten medya kuruluşları için yeni bir yasa çıkartmanın mevcut durumu daha da ağırlaştıracağını ifade etti. Akyavaş şöyle konuştu:
“Uluslararası kuruluşlar olarak mevcut Türkiye hükümetinin yönetiminde herhangi bir olumlu girişim ya da reform adı altında bir yasanın ifade özgürlüğü üzerinde pozitif bir etki yaratmasını beklemiyoruz.
“Bu konuda hep aynı şeyi söylüyoruz. Kimse artık bunun mümkün olduğunu düşünmüyor. Avrupa Birliği mekanizmaları da bu duruma artık kanmıyor. ‘Biz bu yasayı getireceğiz, Almanya’da, Fransa’da da benzeri yasalar var, oradan aldığımız şekilde yasaları yürüteceğiz’ demenin hiç kimseye etkisi yok. Çünkü gerçek resim, baskı mekanizmasının artırılması için yapıldığının kanıtı.
Böyle bir yasanın, böyle bir tartışmanın çıkacağının ilk işaretini yabancı basın kuruluşlarını ve orada çalışan gazetecileri hedefleyen SETA raporunun yayınlanmasıyla görmüş olmalıydık.
Gelinen noktada hedef yabancı basın kuruluşlarından, yabancı vakıflardan fon alarak bağımsız gazetecilik yapmaya çalışan gazetelere yöneldi. Buradan anlıyoruz ki iktidar ülkedeki hiçbir doğru bilginin halka verilmesini ve ülkenin dışına çıkartılmasını istemiyor.
Bu yüzden de böylesi bir potansiyel tartışmanın bile yaratacağı ortam, -yasanın gelmesini bırakıyorum- bağımsız medya üzerindeki baskıları kat ve kat artırıyor.”
"İktidar tüm kontrolü ele geçirmek istiyor"
Renan Akyavaş, konuşmasında Türkiye’de ana akım medyanın yüzde 90 oranında direk ya da dolaylı olarak hükümet tarafından kontrol edildiğini de hatırlattı.
“Geriye kalan, kendi bildiği şekilde kaliteli ve doğru gazetecilik yapmaya çalışan sayılı medya kuruluşu da ya kapanmaya zorlanıyor ya finansal baskıya ya da yargı tacizine uğruyor” dedi. İktidarın hedefinin tüm kontrolü ele geçirmek olduğundan bahseden Akyavaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hiçbir şekilde kendilerini finanse edemeyen kuruluşlar için profesyonel anlamda gazetecilik yapmak mümkün değil. Geriye kalan gazeteler için Türkiye’deki imkansızlıklar içerisinde kendi editöryal bağımsızlıklarını garantileyebilecekleri tek yöntem de yurtdışından alınacak fonlar.
Bu gazeteleri ve gazetecileri düşmanlaştırmak sadece ve sadece kalan sayılı medya kuruluşunun işlerini yitirmesine sebep olur, onları işlevsizleştirir.”
"Haber yapmaya devam etmek asla kolay değil"
Fon tartışmasının zamanlamasına da dikkat çeken Akyavaş iktidarın ekonomik krizden ötürü yaşanan problemlerin üstünü örtebilmek adına böyle bir tartışmayı açtığını da sözlerine ekledi. Tartışmayı “Dikkati başka yöne çekme çabası” olarak nitelendiren Akyavaş sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Uluslararası kuruluşlar olarak Türkiye’ye baktığımda görülen şu: Basın tamamıyla, her yönden kuşatma altında. Yargı tacizi, gazetecilere açılan bireysel davalar, Basın İlan Kurumu ve RTÜK’ün kuruluşlara kestiği cezalar, siyasilerin direkt olarak gazetecileri hedef göstermesi ve arkasından gelen fiziki saldırılar. Bu koşullarda dahi gazetecilerin belli haberleri yapabiliyor olması bence bir mucize.
"Belki de çok ciddi bir dayanışmanın ve direncin göstergesi. Böyle bir ortamda haber yapmaya devam etmek asla kolay değil. Böylesi bir ortamda bu tartışmanın ortaya atılması tekrar ve tekrar hükümetin yapabileceklerinin ya da yaptıklarının ve yapmaya devam ettiklerinin bir hatırlatmasıdır.
"Hiçbir şekilde bu yasanın çıkmasına gerek yok. Tartışması dahi, yabancı fonlarla kendini finanse eden kuruluşların hedefte olması demektir, hedefe konulması demektir. Fiziki saldırılar ve yargılamalara kadar pek çok tehlikeyi beraberinde getirir."
TIKLAYIN - "Gelir kalemsiz profesyonel gazetecilik mümkün değil"
TIKLAYIN - Demirören, Kalyon, Ciner ve Doğuş: Türkiye'de medya tekeli
TIKLAYIN - "Hiçbir kuruluş 'Gel, sana fon vereceğim' demez"
TIKLAYIN - "İktidarın yeni medya düzeni sadece vergi yutuyor"
(HA)