"Bu bir yazı dizisi değil de haber olsaydı, en son söyleyeceğimi en başta söylemem gerekirdi ve haberin flaşı şu olurdu: Gazetelerde ve televizyonlarda yayınlanan kamu reklamlarına ilişkin veriler, tüm kamu reklamlarının tek bir merkezden dağıtıldığını ortaya koyuyor."
Kenan Şener Gazete Duvar'da yayınlanan üç serilik "İktidar destekçisi medyaya akan kamu kaynağı" yazı dizisinin ilkine bu sözlerle başlamıştı.
14 Temmuz'da yayınlanan son yazısından çok değil tam bir hafta sonra Türkiye gündeminde 'fon' tartışması konuşulmaya başlandı.
Tartışmaya İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da (RTÜK) dahil oldu. Altun eleştirel medyayı dezenformasyonla suçlayan açıklamalar yaptı. RTÜK ise yetkisi dahilinde olmamasına rağmen gazeteciliği 'yerli ve milli' kavramına kadar indirgedi. İşi yabancı kurumlardan fon almanın milli güvenlik sorunu olabileceğine kadar götürdü.
Peki tek sesli medya düzeninde işler nasıl? Bağımsız ve eleştirel gazeteler iktidarın maddi kıskacında 'fon' alarak haberlerini okuyucuya aktarmaya çalışıyorken ana akım kamu kaynaklarından nasıl nemalanıyor? Gelin Kenan Şener'den dinleyelim...
RTÜK ve BİK reklam konusunda şeffaf mı?
Geçtiğimiz haftalarda ‘İktidar destekçisi medyaya akan kamu kaynakları’ başlığıyla bir seri yayınladınız. Bildiğim kadarıyla Basın İlan Kurumu ve RTÜK özelinde bir şeffaflık yok. Bu verileri vasıl elde ettiniz?
Evet Basın İlan Kurumu, resmi ilan dağıtımıyla gazetelere sağlanan geliri açıklamıyor, bırakın geliri, resmi ilan dağıtımında en önemli kriter olan gazete tirajlarını bile açıklamıyor. Elbette RTÜK de televizyonların bildirdiği gelirleri duyurmuyor. Tiraj verileri ya da reklam gelirleri sorulduğunda “ticari sır” bahanesi arkasına saklanılıyor.
Kamu reklamlarıyla ilgili yazı dizisinde sektörün kullandığı verilere yer verdik. Bunlar gazete ve televizyonlarda reklamların kapladığı alanı gösteren veriler. Reklam sektörü için çok önemli olan bu veriler medya takip şirketleri tarafından raporlanıyor.
Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi projesinde biz de bazı medya takip şirketleriyle çalışmaya başladık. Gerek onların sağladığı veriler gerekse bu tür bilgilerin şeffaflaşması için destek olan sektör temsilcilerinin katkılarıyla yıllık reklam kullanımlarını haber yapma olanağı bulduk.
Aslında tüm medya yöneticilerinin ve reklam sektörünün elinin altındaki veriler bunlar, gizli değil. Buna karşın medya ekonomisi üzerindeki veri gizliliği perdesi tirajlar gibi aleni olması gereken reklam bilgilerini de örtüyor. Kamuoyuna duyurmak ancak gazetecilikle mümkün olabiliyor. Basın İlan Kurumu cezaları ve resmi ilan gelirlerinin de gazetecilik faaliyetiyle ortaya çıktığını hatırlatmak gerek.
"Tüm reklam geliri kamudan"
Yazı dizinizde kamu reklamlarının tek bir kaynaktan yönlendirildiğini söylüyorsunuz. Böylesi dağınık bir yapılanmada bu nasıl mümkün olabiliyor? Hazırladığınız tabloların arka planında ne var?
Tablonun geneline bakınca pek çok farklı kamu reklamvereninin reklam verme eğiliminin birbirlerinden bağımsız olmadığı ortaya çıkıyor. Onlarca kamu bankası, kurumu, kuruluşu pek çok gazete, dergi, televizyon arasından reklam verdiklerinde de vermediklerinde de ortaklaşabiliyor.
Örneğin kamu bankaları en çok izlenen ekonomi kanalına reklam vermezken, bir başka ekonomi kanalının neredeyse tüm reklam geliri kamudan sağlanıyor. Yani bir tarafa ambargo var diğer tarafa ise vergilerimiz hortumla bağlanmış.
İktidarı destekleyen tüm yayın kuruluşlarına dağıtılan reklamlara bakıldığında belirli bir denge gözetildiği açık. Ayrıca kamu kurumları genellikle reklamlarının medyada yer almasına aracı olan ajanslarla çalışıyor, medya planlama hizmeti satın alıyorlar. Bu planlamada kriterin reyting, tiraj, reklam maliyeti ve benzeri olmadığı yazı dizisinde kanıtlanıyor.
Tek merkezden yönetim iddiasını güçlendiren bir diğer faktör, sektör temsilcilerinin anlatımları. Örneğin eski TMSF yöneticisi Abdullah Güzeldülger’e görev yaptığı dönemde kamu görevlilerinin reklam verme eğilimleri üzerinde baskıya şahit olup olmadığını sorduğumda, 100 bin lira eden bir reklam duvarı kullanımı için aracı ajansın bir kamu bankasından 3 milyon lira tahsil etmek için baskı yaptığını anlattı. Güzeldülger “Dolayısıyla bu yönetilen, bilinen, herkesin de bildiği bir durumdur. Bunu da belli ajanslar üzerinden yapıyorlar” demişti.
Reklamları biraz olsun mercek altına bunlar ortaya çıktı, etkili bir soruşturma veya denetim kim bilir neleri ortaya çıkarır.
"Eleştirel olanlar listeye giremiyor"
Peki gazetelerde ve televizyonlarda yayınlanan kamu reklamlarına ilişkin veriler bize ne söylüyor? Reklam gelirleri kime akıyor?
Türkiye’de medya ekonomisinde lider Turkuvaz grubu. Televizyonları, gazeteleri, dağıtım şirketi, matbaaları, dergileri, radyoları ve medyada tekelleşmenin geldiği son aşama olarak ifade edilen çapraz tekelleşmeyi işaret eder. Reytingde ve tirajda da diğer gruplara kıyasla payı büyük ve kamu reklamlarından da aslan payını alıyor.
Kamu bankaları, kamu ortaklı dev şirketler, Varlık Fonu şirketleri hatta TMSF’nin yönetimine geçen büyük reklamverenlerin markaları en çok bu grubun yayın organlarında görülür. Ama grubun kamudan ne kadar gelir elde ettiğini bilmiyoruz. Herhalde demokraside, Hazine’den sorumlu bakanın kardeşinin yönettiği medya grubunda kamu reklam gelirlerinin şeffaf olması beklenir. Ancak bizde bu konuda yasal bir zorunluluk yok.
Sonuçta, Turkuvaz ve diğer iktidar yanlısı yayın organları reklamları bölüşüyor, eleştirel olanlar listeye giremiyor.
Satmayan gazetelerin tirajları yüksek mi gösteriliyor?
Basın İlan Kurumu’nun verdiği ‘resmi ilanlar’ için durum ne?
Basın İlan Kurumu resmi ilan ve reklamların dağıtılmasında aracılık yapıyor. Ülkedeki basının bu kaynakla desteklenmesi misyonu var. Ancak bu dağıtımda adalet ve şeffaflık şart. Tiraj bilgileri açıklanmıyor, hangi gazeteye resmi ilan cezası verildiği de öyle. Satmayan gazetelerin tirajlarının yüksek gösterildiği ve resmi ilan gelirlerinden bu yolla elde edildiği iddiası basında bitmeyen bir tartışma
Dağıtım verileri, bayi tutanakları, matbaa girdi-çıktı verileri hiçbir zaman açıklanmaz. Eleştirel gazetelere verilen ilan kesme cezaları da kurumun tarihinde görülmemiş düzeye son yıllarda ulaştı. Ne şeffaflıktan ne de adaletten söz etmek mümkün.
"Gazeteciliği yok etmeye dayalı bir medya ekonomi politiği"
Eleştirel yayın yapan medya bu olayların ne tarafında?
Eleştirel yayıncılar kamunun hiçbir katkısından adil biçimde yararlanamıyor. Aslında gazetecilik zaten eleştirel bir iş. Gazeteci iktidarın yanlışlarını bulup, çıkarıp eleştirmek zorunda. Tersini devletin halkla ilişkiler birimleri yapıyor. Yani gazeteci kamu yararı için çalışıyor ama tüm kamunun ortak desteğinden yararlanamıyor. Bizdeki durum tam olarak bu. Gazeteciliği yok etmeye dayalı bir medya ekonomi politiği içinde hayatta kalmaya çalışıyor gazetecilik yapan kurumlar.
"Çözüm üretmek hiç kolay değil"
Son bir haftadır fon alan gazetelere karşı bir linç hareketi var. Reklamlar üzerinde bu denli adaletsizliğin olduğu noktada reklam alamayan eleştirel medya nasıl ayakta kalacak?
Bu çok zor bir soru. Az önce söylediğim gibi bir çeşit “survivor” bugünkü gazetecilik savunucuları, kurumları ve yayın organları. Haber üretmek bu atmosferde hem çok güç hem de çok pahalı. Sadece okurun/izleyicinin doğrudan desteğiyle ayakta kalmak da neredeyse imkânsız. Gazeteciliğe yatırım yapmak isteyecek yürekli ve güçlü iş insanı olmadığı da ortada.
Zaten haberciliğe yatırım yapacağım diye yola çıkanların başına neler geldiğini ya da hesap verilebilir ilişkiler içinde olmadıklarını görüyoruz. Sonuçta okura, izleyiciye dayalı gelir modellerini ve yayın mecralarını çeşitlendirmek gerektiğini düşünüyorum ama çözüm üretmek hiç kolay değil.
"Yeni medya düzeni sadece vergi yutuyor"
Son olarak fon tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?
Fon tartışması maalesef konunun özünden çok farklı bir yerden yürüyor. Bu tartışma, içeriğiyle değil iktidarın dezenformasyonuyla gündemimizde. İktidar yaklaşan seçim atmosferinde hiçbir eleştirel ses istemiyor ve belli ki çok ağır sansür düzenlemeleriyle karşı karşıya kalacağız.
Türkiye’de ana akım boğulup yok edileli uzun süre oluyor. Milyon dolarlar akıtarak kurdukları yeni medya düzeni ise sadece vergi yutuyor. Kimse bu dev medyaya inanmıyor, güvenmiyor. Bu koşullar altında internette doğmaya başlayan yeni ana akımı da boğmaya çalışmaları kaçınılmaz. Fon tartışmasını bu nedenle sürdürdüklerini düşünüyorum.
Gazetelerde bazen “bu bir ilandır” yazan sayfalar görürüz. Bunu duyurmak bizim okura karşı sorumluluğumuz. Bu ifadeyi gördüğü yerde okur, o satırların bir ilan için yazıldığını bilir. Tartışmayı çok ötelere taşımaya gerek yok yani. Gazetecilik ilkeleri fon konusunun nasıl çözülmesi gerektiğini zaten gösteriyor: Gelir kaynakları şeffaf biçimde açıklanmalı, bu kadar. Yasal sınırlar ve denetim içinde olmakla yetinmeyip gelir kaynağını şeffaf biçimde açıklayan yayıncılar üzerlerine düşeni yapmış demektir. Gerisine okur karar verir.
TIKLAYIN - "Gelir kalemsiz profesyonel gazetecilik mümkün değil"
TIKLAYIN - Demirören, Kalyon, Ciner ve Doğuş: Türkiye'de medya tekeli
TIKLAYIN - "Hiçbir kuruluş 'Gel, sana fon vereceğim' demez"
Kenan Şener hakkında |
Gazeteci. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi mezunu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde yüksek lisansını TV haberciliğinde hızlanmanın sonuçlarıyla ilgili teziyle tamamladı. ANKA Ajansı, Kanal B, Star TV, Kanal D, CNN Türk ve kapanan Olay TV'de çalıştı. Basın meslek örgütlerinde görev alıyor. Gazeteciler Cemiyeti'nin Demokrasi İçin Medya, Medya İçin Demokrasi projesinde üç aylık basın özgürlüğü raporlarını hazırlıyor. |
(HA)