BİA MEDYA GÖZLEM- EKİM, KASIM, ARALIK 2020
“Avrupa'ya reform diyorlar, medyayı boğuyorlar!”
Gün gün üç aylık medya/ifade özgürlüğü ihlalleri-Tam metin
Düzenlemeler, tepkiler, dayanışma, işsizlik
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarı,ekonomik kriz nedeniyle dış yatırımcıların hukuk devletinden doğan endişelerini gidermek için yeni reform söylemlerine sarıldı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de, yıllardır gözlenen sorunları yeni keşfetmiş gibi,“Ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz… Yargının siyasallaşmasına, araçsallaştırmasına karşı çıkmak gerekir” dedi.
Diğer yandan iktidar, 2 Ekim’de yürürlüğe giren düzenleme uyarınca Türkiye’de resmi bir temsilci bulundurma koşulunu sağlamayan Facebook, Twitter, YouTube, TikTok ve Instagram gibi uluslararası sosyal medya platformlarına ikinci bir yaptırım olarak 30’ar milyon TL ceza kesti. Bu platformların yargı kararlarına göre hareket etme zorunluluğu var ve bir sonraki süreçte ticari kaygılarını da gözetme ihtimalleri söz konusu olabilir.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya platformlarını “denetimsiz ve hukuk dışına çıkan ve yeni adaletsizliklere yol açan bir alan” olarak görüyor.
AKP ve ittifak ortağı MHP, yıpranma hakkını daha da kısıtlayarak gazetecileri temel haklarından yoksun bırakmaya devam ederek, gazetecilik ve ifade özgürlüğü örgütlerinin tepkisini çekiyordu. Son olarak da dernek ve vakıflara kayyım atama ve STK’ların malvarlığını dondurma yetkisi getirdi.
CHP ve HDP muhalefet partileri ise, eleştirel medya kuruluşlarına Basın İlan Kurumu (BİK) cezalarını, keyfi tutukluluk, gazetecilerin yıpranma hakkı, Diyarbakır’da haberciye ajanlık zorlaması, Hürriyet gazetesindeki keyfi işten çıkarmalar ile Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın polisçe korunmasına son verilmesi gibi konuların araştırılması ve haksızlıkların giderilmesi talebiyle ilgili Bakanların yanıtlaması istemiyle çeşitli soru önergeleri sundu.
TIKLAYIN- BİA Medya Gözlem 2001-2020 tüm raporlar burada
Düzenlemeler
600 sivil toplum örgütünün “Uluslararası sözleşmelerin ihlalidir, kazanılmış haklara saldırıdır” şeklindeki uyarılarına kulak tıkayan iktidar, dernek ve vakıflara kayyım atanması ve malvarlıklarının dondurulmasının önünü açan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi”ni Meclis’ten geçirdi. Bu düzenleme, bir milyondan fazla kullanıcısı olan sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye’de temsil atama, dolayısıyla Türkiye’deki yargı kararlarına göre hareket etme zorunluluğu getiren yasa değişikliğinden sonra geldi.
İktidar, on binlerce gazeteciden çok azının 212 Sayılı Kanun kapsamında çalıştığı bir sektörde, “yıpranma” hakkını da sadece Turkuaz basın kartı sahibi olma koşuluna bağladı. Böylece gazeteciler, mesleğini 212 Sayılı Kanun temelinde yürütmüş olsalar bile yıpranma hakkından yararlanamayacak.
TBMM’de 29 Temmuz’da kabul edilen ve 1 Ekim’de yürürlüğe giren sosyal medya düzenlemesi, belirlenen süreler içinde Türkiye’de bir temsilci atamayan sosyal medya platformlarına ilk ayda 10 milyon TL, bu cezaya rağmen temsilci belirlemedikleri gerekçesiyle ikinci ayda 30 milyon TL ceza kesildi.
Dernek ve vakıflara “kayyım” yolu açıldı: Dernekler, vakıflar, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarına kayyım atamasının ve malvarlıklarının dondurulmasının önünü açan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Hakkında Kanun Teklifi”, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. 600 sivil toplum örgütünün “Uluslararası sözleşmelerin ihlali ve kazanılmış haklara saldırıdır” şeklindeki uyarılarına kulak tıkayan iktidar, STK’lara müdahalenin önünü açmış oldu. Kanun, uygulamayla ilgili olarak Denetim ve İşbirliği Komisyonu oluşturulmasını öngörüyor. Komisyon, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanı başkanlığında Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Hazine Kontrolörleri Kurulu, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Nükleer Düzenleme Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulunun en az genel müdür veya başkan yardımcısı düzeyinde olmak üzere bildireceği üyelerden oluşacak (27 Aralık).
Sosyal medya platformlarına ikinci “temsilci” cezası: Türkiye’nin resmi bir temsilci bulundurma şartını tanınan sürede yerine getirmeyen Facebook, Twitter, YouTube, TikTok ve Instagram’a ikinci yaptırım olan 30’ar milyon TL’lik cezalar kesildi. Yeni cezalar için şirketlere bildirimler yapılmaya başlandı. Şirketlere belirtilen sürede bildirim yapmadıkları için geçen ay 10 milyon TL’lik cezalar kesilmişti. Şirketler temsilci bildirmeme tavırlarını sürdürürler ise, gelecek ay Türkiye’deki vergi mükelleflerinin söz konusu şirketlere reklam vermesi yasaklanacak. Reklam yasağının verildiği tarihten itibaren 3 ay içinde gerekli yükümlülükleri yerine getirmeyen şirketler hakkında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, sosyal ağ sağlayıcısının internet trafiği bant genişliğinin yüzde 50 daraltılması için sulh ceza hakimliğine başvurabilecek. Bu ceza da yüzde 90’a kadar artabilecek. Şirketler cezanın ardından bir ay içinde, temsilci bildirir ve cezayı öderlerse cezalar 4’te 1 oranında düşecek (3 Aralık).
Kartın yoksa “yıpranma” yok: Gazetecilerin beş yıl erken emekli olmalarını sağlayan yıpranma payı hakkının yalnızca resmi Turkuaz Basın Kartı sahipleri için geçerli olmasını öngören yasa teklifi TBMM Genel Kurulu’ndan geçti. CHP teklifin tüm basın çalışanlarını kapsayacak şekilde genişletilmesini isterken, gazetecilerin yıpranma hakkının genişletilmesi için verilen önerge AKP oylarıyla reddedildi. CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer, gazeteciliğin dünyadaki en riskli mesleklerden biri olduğunu söyleyerek, “Getirilen düzenleme, çok eksik, çok yetersizdir. Bu haliyle mağduriyetleri ortadan kaldırmayacaktır. Gazetecilerin yıpranma hakkının sadece basın kartı sahibi olma koşuluna bağlanması baştan eşitsizliktir. Türkiye’de binlerce gazetecinin basın kartları keyfi şekilde bekletilirken yıpranma hakkının basın kartı şartına bağlanması adaletsizlikleri ikiye katlayacaktır” dedi (12 Kasım).
Ağlara “temsilci bildirmeme” cezası: Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada yasal sürenin sona ermesinin ardından temsilci bildiriminde bulunmayan başta Facebook, Instagram, Twitter, Periscope, YouTube ve TikTok olmak üzere sosyal medya platformlarına 10'ar milyon TL para cezası kesildiğini duyurdu. Sayan, bu cezanın tebliğinden itibaren 30 gün içinde de yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde sosyal ağ sağlayıcıya, bu defa 30 milyon TL idari para cezası kesileceğini bildirdi. 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren, Türkiye'de temsilci bulundurmaktan kaçınan sosyal ağ sağlayıcılarına beş aşamalı ceza sisteminin öngörüldüğü düzenlemeye göre, ikinci kez verilen idari para cezasından sonra temsilci 30 gün içinde bildirilmezse reklam verilmesi yasaklanacak. Bu yükümlülük de üç ay içinde yerine getirilmezse internet trafiği bant genişliği yüzde 50 daraltılacak. Durumun sürmesi halinde bant genişliği yüzde 90 daraltılacak. (4 Kasım).
Temsilci atama süresi bitti: Sosyal ağ sağlayıcılarına, temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüklerini yerine getirmeleri için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından verilen süre 1 Kasım’da sona erdi. 1 Ekim’de yürürlüğe giren düzenlemenin öngördüğü temsilci atama kriterini sadece Rusya’nın Facebook’u olan sosyal medya platformu VKontakte’nin (VK) yerine getirdiği öğrenildi. Facebook, Twitter ve YouTube gibi devler için temsilci atama süresi dolarken, Kasım ayı içinde ilk idari para cezaları (10 milyon TL) verilmeye başlanacak (3 Kasım).
Sosyal medya temsilcilerine bir ay süre: Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan başkanlığında, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nda (BTK) videokonferans yöntemiyle yapılan toplantıda, sosyal medya platformlarının denetlenmesine dair düzenlemeyle ilgili bilgi verildi. Toplantıya, Facebook, YouTube, Instagram, Twitter, Linkedln, TikTok, Dailymotion, Periscope, Pinterest ve VK temsilcileri katıldı. Kanunun içeriği, işleyişinin nasıl olacağı, usul ve esaslarla ilgili bilgilendirmenin yapıldığı ve sosyal medya temsilcilerine yasaya ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesi için 1 ay süre verilen toplantıda, BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve akademisyenler de yer aldı (2 Ekim).
Sosyal medya yasası yürürlükte: TBMM’de 29 Temmuz'da kabul edilen ve sosyal medya yasası olarak bilinen “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Yasa”nın bazı maddeleri, 1 Ekim’de yürürlüğe girdi. Böylece 1 milyondan fazla kullanıcısı olan sosyal ağ sağlayıcıların Türkiye'de temsilci bulundurması zorunluluğunu süreci bugünden itibaren başladı. WhatsApp, Facebook, Instagram, Twitter gibi en çok kullanılan sosyal medya platformlarını da etkileyen yasa kapsamında Türkiye’de temsilcilik açmayanlara, para cezasından reklam yasağına uzanan ve bant daraltılması ile sonuçlanabilecek kademeli yaptırımlar getiriyor. Ayrıca Bilgi ve Teknoloji Kurumu (BTK), Türkiye'de temsilci bulundurma yükümlülüğüne ilişkin bu kurumlara bildirimde bulunacak. Yasaya göre temsilcinin, başvuruya en geç 48 saat içinde olumlu ya da olumsuz cevap vermesi gerekiyor. Şikayetlerle ilgili olarak 6 ayda bir rapor yayınlamak da temsilciliğin görevleri arasında. Cevap yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere 5 milyon lira, rapor vermeyenlere 10 milyon lira idari para cezası uygulanacak. Mahkeme kararına rağmen, 24 saat içinde uygunsuz içerikleri kaldırmayan sosyal ağlar, doğacak zarardan sorumlu olacak (1 Ekim).
Soru ve araştırma önergeleri
Ekim-Aralık 2020 döneminde CHP ve HDP muhalefet partileri, eleştirel medya kuruluşlarına Basın İlan Kurumu (BİK) cezalarını, keyfi tutukluluk, gazetecilerin yıpranma hakkı, Diyarbakır’da haberciye ajanlık zorlaması, Hürriyet gazetesindeki keyfi işten çıkarmalar ile Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın polisçe korunmasına son verilmesi gibi konuların araştırılması ve haksızlıkların giderilmesi talebiyle ilgili Bakanların yanıtlaması istemiyle çeşitli soru önergeleri sundu.
CHP Adana milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, 5953 Sayılı Basın İş Yasası ile “çalışıyor olmaları” yeterliyken gazetecilerin beş yıl erken emekli olmasını sağlayan yıpranma payının, iktidarca basın kartı taşıma şartına bağlanmasına tepki gösterdi. Basın kartı olmayan gazetecilerin de beş yıllık yıpranma hakkından faydalanabilmesi için kanun teklifi sundu.
Tanrıkulu “muhalif” medyaya BİK cezalarını sordu: CHP İstanbulmilletvekili Sezgin Tanrıkulu, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'a AKP iktidarı döneminde Türkiye'deki gazete, televizyon ve internet sitelerine kesilen toplam ceza tutarını sordu. Türkiye’nin “en çok gazeteci hapseden ülkelerden biri” olarak 180 ülke içerisinde 154. sırada gösterildiği RSF Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne de önergesinde atıf yapan Tanrıkulu, Elvan'ın yanıtlaması için verdiği soru önergesinde, “Kamudan resmi ilanlar dışında herhangi bir ilan almayan Sözcü'ye, BİK cezaları ile baskı oluşturulmaya çalışılırken, gazeteler için önemli gelir kaynaklarından birisi olan BİK ilanlarında Sözcü'ye uygulanan ambargo artmış; 2020'nin Ocak-Kasım döneminde Sözcü'ye 166 bin lira BİK cezası kesilirken, grubun diğer gazetesi Korkusuz'a da 373 bin lira ceza kesildiği haberleri basına yansımıştır. Yıl sonuna doğru BİK cezaları daha da artmış, 2020 Aralık ayı için hem Sözcü'ye hem de Korkusuz'a 10'ar gün BİK cezası verilmiş, yılın ilk 11 ayında her iki gazeteye toplam 26 gün ceza kesildiği göz ardı edilmemelidir. Odatv sitesine ise 371 bin lira ceza kesildiği, bu cezanın 132 bin lirasının Google Reklam Faturaları için olduğu haberleri basına yansımıştır” ifadesini kullandı. Önergede, “Anılan cezalar ile ilgili olarak denetim raporları tebliğ edilmiş midir? Edilmemiş ise, gerekçesi ve izahı nedir? Ceza tespiti yapılırken uzlaşma davetleri yapılmış mıdır? Yapılmamış ise, gerekçesi ve izahı nedir? 2002 - 2020 yılları arasında yıllar bazında Türkiye'de hangi gazete, televizyon ve internet sitelerine (isim isim belirtilmek üzere) kamu bankaları ve kamu kurumları tarafından hangi tutarda ilan ve reklam verilmiştir? 2002 - 2020 yılları arasında yıllar bazında 18 Aralık tarihi itibariyle Birgün, Cumhuriyet, Evrensel, Sözcü, Korkusuz, Odatv, Yeni Akit, Sabah, Türkiye, Takvim, Yeni Şafak, Güneş, Akşam, Star ve Diriliş Postası'na toplam kaç kez hangi gerekçelerle ceza kesilmiştir?” soruları da yer aldı (19 Aralık).
Gençay’ın tutukluluğuna HDP ve CHP önergesi: HDP milletvekili Hüseyin Kaçmaz ve CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, denetimli serbestlik koşullarını taşıması sebebiyle Kayseri Kadın Kapalı Cezaevi’nden Sivas Kadın Açık Cezaevi’ne nakledilen gazeteci Aslıhan Gençay’ın cezaevi girişindeki çıplak aramaya itiraz gerekçesiyle tahliye edilememesini, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün cevaplaması istemiyle bir soru önergesi sundu. Kaçmaz, Bakan Gül’e “Soruşturma başlatacak mısınız?” diye sordu. Kaçmaz, Gençay’ın söz konusu duruma itiraz ettiği için hücre cezası aldığını, cezaevi personel ve yönetiminin kendisine “istediğin yere şikayet edebilirsin, burada devlet de biziz, Adalet Bakanı da biziz” dediklerini savundu (5 Aralık).
Soylu’dan “ajanlık” önergesine “başvuru yok” yanıtı: CHP milletvekili Utku Çakırözer, Evrensel gazetesi Diyarbakır Temsilciliğinde görevli Cengiz Anıl Bölükbaş’a 24 Ağustos’ta yapılan ajanlık telkini sonrası neler yapıldığını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sordu. Soylu ise olaydan haberi yokmuş gibi davrandı ve “Soru önergesinde bahsi geçen olayla ilgili müracaat bulunmamaktadır” dedi. Bölükbaş’a yönelik baskıyı TGS Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral ve Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın dahil birçok demokratik kitle örgütünce kınanmıştı (26 Kasım).
CHP’li Şevkin’den gazeteciler için kanun teklifi: CHP Adana milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, 5953 Sayılı Basın İş Yasası ile “çalışıyor olmaları” yeterliyken gazetecilerin beş yıl erken emekli olmasını sağlayan yıpranma payının, iktidarca basın kartı taşıma şartına bağlanmasına tepki gösterdi. Şevkin, basın ve gazetecilik mesleğinde; basın ve yayın işlerinde fiilen çalışanların, basın kartı aranmaksızın beş yıl erken emeklilik haklarından yararlandırılması için Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılması için kanun teklifi hazırladı. Vekil, kanun teklifi gerekçesinde, “Bir ayrıcalık ya da bir lütuf değildir. Haberciler mesleklerinin barındırdığı riskler, tehlikeler ve tehditler nedeniyle yıpranmakta, bu da yetmezmiş gibi hayatlarını kaybetmektedir…. Son yıllarda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının hiçbir gerekçe göstermeden gazetecilerin basın kartlarını iptal ettiği düşünüldüğünde bu sorunun daha çok ayyuka çıktığı kolayca anlaşılmaktadır” dedi. Yasa değişikliği teklifi, “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 31 Mayıs 2006 tarihli ve 5510 sayılı Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”nun yıpranma hakkını öngören 40. maddesinin ikinci fıkrasının 16 numaralı bendinin ‘Basın ve Gazetecilik Mesleğinde, basın ve yayın işlerinde fiilen çalışanlar’ şeklinde değiştirilmesini ve basın kartı olmayan gazetecilerin de 5 yıllık yıpranma hakkından faydalanmasını öngörüyor (16 Kasım).
Hürriyet’te işten çıkarmalar CHP önergesinde: CHP İstanbul milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, sendikalaştıkları için Hürriyet’ten çıkarılan 46 gazetecinin durumunu yazılı soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. Kılınç, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Önergede, “46 gazetecinin Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na çoğunluk tespiti istediği sıralarda işten çıkarılması ve yerine üstelik gazeteci olmayan 100 yeni çalışan alınarak yüzde 40 çoğunluğun sendika aleyhinde bozulması tesadüf müdür?” ve “İşletmesel sebeple tazminatları ödenecek şekilde işten çıkarılan çalışanların, kıdem tazminatlarının hangi sebeple ödenmediği işverene sorulmuş mudur? İşverene karşı neden İş Kanunu’ndaki ceza hükümler işletilmemiştir?” soruları da yer aldı (5 Kasım).
CHP’den “yıpranma hakkı” girişimi: CHP İzmir milletvekili Atila Sertel, CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer ve CHP İstanbul milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu gündeminde olan kanun teklifindeki, gazetecilere yönelik yıpranma hakkına ilişkin maddenin kapsamının genişletilmesini istedi. Sertel, İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde, basın emekçilerine yönelik yıpranma hakkının sadece basın kartı sahiplerine tanınmak istendiğini söyleyerek bu durumu eleştirdi; “Anayasa Mahkemesinin, gazetecilerin özlük haklarıyla ilgili yasa çıkarılmasına yönelik karar aldığını ancak TBMM'nin bütün kötü kanunları yasalaştırırken henüz bu konuyu gündemine dahi getirmediğini” söyledi. Çakırözer de, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanacak kanun teklifiyle ilgili olarak, “Yıpranma hakkının, basın kartı şartına bağlanıyor olması, büyük mağduriyet yaratacak. İnternet gazeteciliği yapan arkadaşlarımız da basın kartları olmadığı için yıpranma hakkından yararlanamayacak. Basın mensuplarının yanı sıra 4875 Sayılı Kanun kapsamında çalışan basın emekçileri de kapsama dahil edilmeli” diye konuştu (20 Ekim).
Terkoğlu ve Pehlivan’ın “korunmaması” TBMM’de: CHP İstanbul milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, Odatv sitesi yetkilileri Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan hakkındaki koruma kararının kaldırılmasını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle sunduğu bir soru önergesi yoluyla TBMM gündemine taşıdı. Koruma kararının, Terkoğlu ve Pehlivan’ın ölüm tehditleri almaları üzerine İstanbul Valiliğine yaptıkları şikayetler üzerine 2017 yılında alındığını hatırlatan Kılınç, “2017 yılından bu yana Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan hakkında var olan “Çağrı Üzerine Koruma” tedbiri hangi gerekçe ile kaldırılmıştır?” diye sordu (13 Ekim).
CHP’den “resmi ilan” önergesi: CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş milletvekili Ali Öztunç, görevi resmi ilanlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait reklamların, gazete ve dergilerde yayınlanmasına aracılık etmek olan Basın İlan Kurumunun (BİK) elindeki olanakları hükümetin sopası olarak kullandığı iddialarını TBMM gündemine taşıdı. Öztunç, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yazılı olarak cevaplandırması istemiyle hazırladığı önergesinde ulusal yayın yapan gazetelerin son bir yıldaki tiraj rakamlarını sordu. Oktay’ın sorduğu sorular arasında, “Son bir yıl içinde ulusal yayın yapan gazetelerin tiraj rakamları nedir? Son bir yılda Basın İlan Kurumunca gazetelere verilen reklamların maddi tutarı ne kadardır? Bu tutarların gazetelere göre dağılımı nasıldır? Son bir yıl içerisinde Basın İlan Kurumu, kaç gazeteye resmi ilan ve reklam kesintisi cezası vermiştir? Bu gazeteler hangileridir? Bu gazetelere kaçar gün ceza verilmiştir?” şeklindeki sorular da var (1 Ekim).
Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklardan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Selahattin Demirtaş’in tahliyesini isteyen AİHM’i Türkiye yargısının yerine geçmekle suçladı; Büyük Daire kararını, “siyasi”, “çifte standartlı” ve “iki yüzlü” buldu. Erdoğan, Türkiye’de sosyal medya platformlarının “denetimsiz ve hukuk dışına çıkan ve yeni adaletsizliklere yol açan bir alan” olduğunu iddia etti.
Diğer yandan Erdoğan ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, derin ekonomik kriz nedeniyle dış yatırımcıların hukuk devletinden doğan endişelerini gidermek için yeniden yargı reformu söylemine sarılıyordu: Bu arada Gül, yargının siyasallaşmasına dair çok yönlü şikayetlere de değiniyordu: “Ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz. Onarıcı adalet anlayışımız çerçevesinde sanık-mağdur dengesini koruyarak mağdura tanınan hakları daha da geliştiriyoruz… Yargının siyasallaşmasına, araçsallaştırmasına karşı çıkmak gerekir.”
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülmesiyle ilgili, cinayetin ikinci yıldönümünde, adalet çağrısı yaptı; uluslararası çevrelere Türkiye’deki cinayet soruşturmasını desteklemelerini istedi.
Mart 2020’de Türkiye’de koronavirüsün tespit edildiği dönem Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın söylemlerine güveniliyordu. Ancak aylar geçtikçe “gerçek rakamların gizlediği” gerekçesiyle bu durumdan artık söz edilemiyor. Salgın kapsamında baştan beri tek sözcü olarak görev yapan Koca, Kasım ortasında yeni kısıtlayıcı tedbirlerin işaretini verirken, “Yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyamızın, kanaat önderlerinin ve birer birer her vatandaşımızın sağduyusuna ve katkısına ihtiyacımız var. Unutmayalım, koronavirüs alacağımız tedbirlerden güçlü değildir” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ı iç çamaşırlarıyla çizen Fransa merkezli Charlie Hebdo dergisini kınayan açıklamalar yaptı. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, “Siz piçsiniz, siz o…u çocuğusunuz” ifadelerini kullandığı bir tweet paylaşarak derginin Twitter hesabını etiketledi.
Erdoğan, Demirtaş kararı nedeniyle AİHM’e yüklendi: “AİHM'in Demirtaş kararına da değinmek istiyorum. Bizim mahkemelerimizin yerine geçecek karar veremez. Mahkemelerimizce bu karar değerlendirilir. AİHM kararı iç hukuk yolları tükenmeden almıştır. Tamamıyla bu adımlar siyasidir. Bunun da gereğini ve gerekçesini biliyoruz. Bu karar çifte standarttır, iki yüzlülüktür. Kobani'nin katili budur, Diyarbakır'da 53 gencimizin katili budur. AİHM sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz. Aynı mahkemenin FETÖ davaları için takınacağı tavır da belli olmaya başladı” (AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı grup toplantısında, Selahattin Demirtaş kararı nedeniyle AİHM’e yüklendi; 23 Aralık).
Erdoğan’dan “medya” analizi: “Sosyal medya sınırsız özgürlük başlığı altında tamamen denetimsiz bir alan oluşturularak mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriliyor… Hiçbir denetimin olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer faşizmdir. Dijitalleşme, özgürlüğün alanını genişletirken yeni adaletsizliklere, haksızlıklara, yeni ötekileştirmelere yol açmamalıdır. Sosyal medya sınırsız özgürlük başlığı altında tamamen denetimsiz bir alan oluşturularak mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriliyor...Avrupa’daki olaylarda üç maymunu oynadılar. Fransa'nın medyaya ablukası karşısında eleştirel tek cümle kurmadılar. Medya organlarının İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığına bayraktarlık yapması, gerçekten utanç vericidir…Gezi sürecinde haksızlığa maruz kaldık. Batı basını Fransa'daki şiddeti görmedi. Hemen her gün şahsımı hedef alan iğrenç manşetleri ise burada söyleme gereği dahi duymuyorum. Bu tarafgirliğe aşinalık kazanmış birisi olarak, bizi asıl üzen, rencide eden kutsallarımıza yönelik saldırılardır.” (Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, TRT World Forum'a video konferans yöntemiyle katıldı, 1 Aralık).
Gül’ün bitmeyen reformlarından adalet çıkmadı: “Ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz. Onarıcı adalet anlayışımız çerçevesinde sanık-mağdur dengesini koruyarak mağdura tanınan hakları daha da geliştiriyoruz… Suça maruz kalan kişilere adli süreçte destek olmak, yalnız olmadıklarını hissettirmek amacıyla çok önemli adımlar atıyoruz… Yargının siyasallaşmasına, araçsallaştırmasına karşı çıkmak gerekir. Elbette, FETÖ’nün bu anlamda yapmaya çalıştığı yargının araçsallaşması ve daha önceki vesayet anlayışının araçsallaşmasına hepimizin topyekûn mücadele ediyoruz, etmeye devam ediyoruz… “Yani mağdurların yeni mağduriyetler yaşamaması temel görevidir. Bir mağduriyet söz konusu olduğunda suçun yıkıcı etkilerini minimize etmek ve mağduru korumak yine başka bir yükümlülüktür. Bu noktada sizlere çok önemli görevler düşmektedir. Adalete erişim ve yargıya güven sizin dikkatle ve süratle atacağınız adımlarla çok yakından ilişkilidir” (Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Ankara'daki “Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Değerlendirme Toplantısı'nda konuştu; 16 Kasım).
Koca “medyadan sağduyu” istedi: “Kış aylarının gelişi nedeniyle insanlar daha yoğun kapalı alanlarda bulunuyor… Salgınla mücadelede yalnızca kamu kurumlarının çabası yeterli olmaz. Yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyamızın, kanaat önderlerinin ve birer birer her vatandaşımızın sağduyusuna ve katkısına ihtiyacımız var. Unutmayalım, koronavirüs alacağımız tedbirlerden güçlü değildir.” (Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısının ardından yazılı bir açıklama yaptı, yeni kısıtlayıcı tedbirlerin işaretini verdi; 16 Kasım).
Adalet Bakanı’ndan “yeter ki, adalet yerini bulsun”: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Yargı konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa'ya bakar. Bizim beklentimiz budur… İster yerli ister yabancı yatırımcı olsun, uzun vadeli yatırımlar, öngörülebilir, sonuçları kestirilebilir bir hukuk pratiği ile yakından ilgilidir. Anayasa Mahkemesi bir karar verip 'Mahkemenin buna uyar mı uymaz mı' gibi bir öngörülebilirliğin olmadığı yerde yatırımda hukuk öngörülebilirliğinden bahsetmek mümkün değil. Hukuk güvenliğini vatandaş lehine koruyacak, daha da güçlendirecek, tutuklamayı istisna olarak değerlendiren uygulamaları sağlayacağız… Aslolan tutuksuz yargılamadır. Tutukluluk istisnadır. Deliller toplanmış, kaçma şüphesi yok, yeri yurdu belli, seneler geçmiş, 'Hadi tutuklayalım...' olmaz. Bu konuda yargının kamuoyuna değil dosyaya bakarak adaleti ve hakkı tecelli etmesi hepimizin ortak beklentisidir… Özellikle beraat kararları, bize Faruk Erem’in, “Adalet yanıldığını anlayınca geri veremeyeceğini hiç almamalıdır’ sözünü tekrar hatırlatıyor. Haksız yere içeride tutuklu kalan kişinin o günleri geri gelmiyor, ticari kayıplar geri gelmiyor. Dolayısıyla pardon dediğinizde, özür dilediğinizde, veremeyeceğiniz o günleri o özgürlüğü, o kararı verirken çok iyi düşünmek, haksızlık ve mağduriyete neden olmamak lazım” (Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce Ankara’da düzenlenen Ceza Hukukunda Alternatif Çözüm Yolları Sempozyumu’nda konuştu, adalete vurgu yaptı, 12 Kasım).
Charlie Hebdo’ya tepkiler ve Bakandan küfür: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ı iç çamaşırlarıyla çizen Fransa merkezli Charlie Hebdo dergisini kınayan açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “Hiçbir inanç, kutsal ve değere karşı saygısı olmayan Fransız dergisinin cumhurbaşkanımızla ilgili yayınını şiddetle kınıyoruz. Bunlar sadece kendi müptezelliklerini ve ahlaksızlıklarını ortaya koyuyorlar. Kişi haklarına saldırı, mizah ve ifade özgürlüğü değildir. Ahlak ve edep yoksunu bu yayınların amacı, nefret ve husumet tohumları ekmektir” dedi. Oktay da “İflah olmaz Fransız paçavrasının Cumhurbaşkanımızla ilgili ahlaksız yayınını lanetliyorum” derken, Çelik “Bunların inanca ve kişi haklarına karşı nefret üreten yayınları asla fikir özgürlüğü değildir” ifadelerini kullandı. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, karikatüre Fransızca küfür ederek tepki gösterdi. Çam, “Siz piçsiniz, siz o…u çocuğusunuz” ifadelerini kullandığı bir tweet paylaşarak derginin Twitter hesabını etiketledi (27 Ekim).
Altun, Kaşıkçı için adalet istedi: “Cemal Kaşıkçı, Riyad’daki birinin, aralarında bir adli tıp uzmanı ve dublörün de olduğu bir suikast timini, ellerinde bir kemik testeresiyle, kendisini öldürmek için gönderdiğinden habersizdi. Kaşıkçı’nın katilleri o günden bu yana adaletten kaçırıldı. Onlara yataklık yapıldı. Göstermelik bir mahkemeye çıkarıldılar ve serbest bırakıldılar. Türk savcıları, polisleri ve iletişim uzmanları gece gündüz çalışmaya devam ederek Kaşıkçı’nın katillerini adalete teslim etmek için gayretlerini sürdürüyor. Biz adalet ve hakikat davasına hizmet ediyoruz. Hepimiz Cemal Kaşıkçı’nın katillerini tanıyoruz ve onlardan hesap sormalıyız. Suudi katilleri Türkiye’ye gönderin. Uluslararası gözlemcilerin huzurunda, kamuya açık bir mahkemede hesap vermelerini sağlayın. Bu cani olayı gerçek anlamda aydınlatmak için yapılan tek soruşturma olan Türkiye’deki soruşturmaya destek olun.” (İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin 2'nci yıl dönümü dolayısıyla Twitter hesabından İngilizce açıklamada bulundu; 2 Ekim).
Tepkiler
Yerel, ulusal ve uluslararası ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü örgütleri, Ekim-Aralık döneminde, Olay TV’nin iktidar baskısıyla kapanması; gazeteci Ayşegül Doğan’ın “örgüt üyeliği”nden, Sözcü gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil’in Askeri Ceza Kanunu’ndan mahkum edilmesi; gazeteci Abdurrahman Gök’e “örgüt üyeliği”nden dava açılması; Cumhuriyet gazetesi çalışanları Hazal Ocak, İpek Özbey ve Olcay Büyüktaş’ın yargılanması; Burcu Karakaş ve Hayri Demir gibi gazetecilerin sosyal medya üzerinden ölümle tehdit edilmesi; AKP dönemi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yöneticilerine yönelik yapılan şikayetleri ele alan 297 ayrı haber linkine sansür getirilmesi; HaberTürk TV’ye ağır program ve para cezaları verilmesi; gazetelere ağır ilan kesme cezası uygulanması; Cumhuriyet gazetesi eski yayın yönetmeni Can Dündar'ın Türkiye’deki tüm mal varlıklarına el konulması; “Cumhurbaşkanı’na hakaret” düzenlemesinden çok sayıda gazetecinin yargılanması; gazeteci yazar Ahmet Altan'ın 1500. gününü Silivri Cezaevi’nde geçirmesi ve Van’da dört gazetecinin “örgüt üyeliği”nden tutuklanması gibi birçok olaya yaptıkları açıklamalarla tepki gösterdi.
Bu dönemde, 11 uluslararası basın ve ifade özgürlüğü örgütünden oluşan bir heyet, 6-9 Ekim günlerinde ortak bir basın özgürlüğü çalışması yürüttü. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) öncülüğündeki heyet, İstanbul’da baskılarla karşılaşan gazeteciler ve CHP, HDP ve İyi Parti milletvekilleriyle yüz yüze ve çevrimiçi ortamda görüşmeler düzenledi. Heyet, 8 Ekim’de Ankara’da, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Murat Şen ve heyeti, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Departmanı yetkilisi Halid Barut, Avrupa Birliği Delegasyonu ile RTÜK üyesi İlhan Taşçı ile biraraya geldi. Toplantılarda, sosyal medya yasa değişikliği, internet sansürü, tutuklu gazeteciler, habercilere yönelik suçlarda cezasızlık, yargı bağımsızlığı, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi ifade özgürlüğünü pratikte sınırlandıran düzenlemeler konu edildi.
Olay TV susturulmasına yoğun tepki: ÇGD, DİSK Basın İş ve RSF, Olay TV’nin 25 günlük yayından sonra iktidar çevrelerinden gelen baskılar sonucu kapanmasını kınadı. ÇGD, “Basın özgürlüğü açısından bir utanç günü daha yaşandı. Tüm meslektaşlarımızı selamlıyoruz” şeklinde mesaj yayımlarken DİSK Basın İş’in mesajı, “Olay TV emekçileri hem patrondan hem iktidardan yönelen baskıyı karşı dik durdu. Bizler de 180 emekçiyi alkışlıyoruz” oldu. RSF Twitter hesabından açıklama yapan RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, “Kamuoyu, neden özgür haberciliğin olamayacağını, tarafsızlık misyonuyla yola çıkmış Olay TV’nin baskılar sonucu 25 günde kapanmasıyla hazin bir şekilde gördü. Bu utanç verici hal karşısında gazeteciliği yaşatma mücadelesi veren meslektaşlarımızın yanındayız!” dedi (25 Aralık).
Almanya tepkili, Dündar’ı da iade etmeyecek: Almanya Dışişleri Bakanlığı, Can Dündar’ın Türkiye’ye iade edilmesini talep eden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un isteğine karşılık, Almanya’nın siyasi mahkumiyet kararlarında prensip olarak iade yapmadığını açıkladı; Dündar’ün ağır hapse mahkum edilmesini, “Türkiye’de bağımsız gazeteciliğe vurulan sert bir darbe” olarak nitelendirdi: “Basın özgürlüğü temel bir haktır ve gazetecilik mesleğinin sadece yüksek kişisel riskler alındığında mümkün olması kabul edilemez. Bu, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile yükümlü bulunduğu basın özgürlüğü fikri ile bağdaşmıyor” (24 Aralık).
Dündar’a cezaya tepki: DİSK Basın İş, MİT TIR’ları davasından gazeteci Can Dündar’a 27 yıl 6 ay hapis cezası verilmesine tepki gösterdi. “Adil yargılanmanın her aşaması hiçe sayılarak gazeteciliğin mahkum ettirilmeye çalışıldığı bu kararı da ‘biz tanımıyoruz’” (23 Aralık).
CHPli Çakırözer’den “ilan kesme”ye kınama: CHP milletvekili Utku Çakırözer, BirGün gazetesine Basın İlan Kurumu’nun 23 gün ilan kesme cezası vermesini kınadı; cezaların demokratik kurallarla bağdaşmadığını savundu: “Ülkede basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını koruması gereken kurumlar iktidarın sopası, basın infaz kurumu haline gelmiş durumda” (18 Aralık).
DİSK Basın İş’ten Doğan’a destek: DİSK Basın İş, gazeteci Ayşegül Doğan’a “örgüt üyeliği” iddiasıyla verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasının gerekçeli kararında, Doğan’ın devletin sağladığı basın kartı taşımamasına dayanak olarak yer verilen “Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından tanımlanmış bir gazetecilik faaliyetinin bulunmaması” argümanını kınadı. Açıklamada, “Kimin gazeteci olduğuna mahkemeler karar veremez” denildi (17 Aralık).
CFWIJ’den üç haberciye destek: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanı Fahrettin Altun’a ilişkin “Boğaz’da kaçak var” haberi nedeniyle Terörle Mücadele Kanunu’ndan yargılanan Cumhuriyet gazetesi çalışanları Hazal Ocak, İpek Özbey ve Olcay Büyüktaş’ın beraatini talep etti (16 Aralık).
CFWIJ’den Doğan için imza kampanyası: CFWIJ, “örgüt üyeliği”nden mahkum edilen gazeteci Ayşegül Doğan için uluslararası bir imza kampanyası başlattı. Doğan’ın barış mücadelesi, kadın mücadelesi, emek mücadelesi gibi toplumsal yaralara ve çözüm gerektiren konulara değinen bir gazeteci olduğunu ifade eden koalisyon, Doğan’ın bu nedenle hükümetin hedefinde olduğunu aktardı (15 Aralık).
İnternet sansürüne tepki: Hukukçu Kerem Altıparmak, bağımsız milletvekili ve gazeteci Ahmet Şık'ın, “koltuğundan olan” üst düzey bir yargı mensubunun eşini darp ettiği iddiasına ilişkin Twitter üzerinden yaptığı paylaşımlara erişim engeli getirilmesine tepki gösterdi. Altıparmak, “Şimdi ne kadar ilginç değil mi, Ahmet Şık isim vermeden bir iddia ileri sürüyor, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da kişilik hakları ihlali var diye engelleme getirtiyor. Kimin kişilik hakları ihlal edilmiş, Başsavcılık makamının mı? Eğer öyleyse, nasıl? Değilse Başsavcılığa ne?" dedi (13 Aralık).
Sansüre RSF kınaması: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu,AKP dönemi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yöneticileri hakkında yolsuzluk iddiasıyla yapılan suç duyurusuna ilişkin 297 ayrı haber linkine erişim engeli getirilmesine tepki gösterdi. Önderoğlu, “Yargı, güç odaklarına karşı verilen yolsuzluk mücadelesinin karşısında hep ayak bağı oldu. Birkaç yılda binlerce haber linkinin ‘kişilik hakları’ zırhıyla sansür edilmesi başka bir şekilde açıklanamaz. Sulh Ceza Hakimleri hukuka aykırı yapılardır” dedi (11 Aralık).
AB “keyfi tutuklama”yı yaptırıma bağladı: Avrupa Birliği, aralarında keyfi gözaltı ve tutuklamanın da yer aldığı ciddi hak ihlallerinin sorumlularına yaptırım öngören “Avrupa’nın Magnitsky Yasası” olarak da adlandırılan “Küresel İnsan Hakları Yaptırım Rejimi”ni onayladı. Gelecekte Türkiye ilişkilerinde de gündeme gelebilecek mekanizmaya göre, hakkında yaptırım kararı alınan kişilerin, AB topraklarına girişi, seyahati yasaklanabilir, söz konusu kişilerin mal varlığı dondurulabilir ve AB’den herhangi bir kişinin söz konusu kişilere mali veya ekonomik kaynak sağlaması yasaklanabilir (8 Aralık).
CHP’ye “yıpranma” ziyareti: Gazetecilerin fiili hizmet zammından faydalanmasının basın kartı koşuluna bağlanmasına tepki gösteren Medya Dayanışma Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek tüm gazetecileri kapsayacak bir düzenleme yapılmasını istedi. Medya Dayanışma Grubu adına Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, Gazeteciler Cemiyeti Derneği Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt, Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel’den oluşan heyet, CHP’den düzenlemenin tüm gazetecileri kapsaması için Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini istedi (6 Aralık).
HaberTürk TV’ye cezaya TGC kınaması: TGC, CHP’li bir vekilin Tank Palet Fabrikası- Katar ilişkisiyle ilgilisözleri nedeniyle HaberTürk TV’e RTÜK’ün verdiği beş program durdurma ve ağır para cezasına tepki gösterdi. TGC açıklamasında, RTÜK’ün verdiği cezalar amacını aşıp, yine yasaların önüne geçmiş ve halkın haber alma hakkını yok sayan bir tutuma dönüşmüştür. Gazetecilerin görevi iktidarları memnun etmek değildir. İktidar erkinin eleştirilmesi, yayın durdurma ve para cezası gerekçesi olmamalıdır. RTÜK’ü bir kez daha basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne saygı göstermeye, kararlarında Anayasa’ya uygun davranmaya davet etmeyi sürdürüyoruz” (3 Aralık).
RTÜK cezasına RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, RTÜK’ün CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır’ın sözleri nedeniyle HaberTürk TV’ye verilen ağır program ve para cezaları vermesini ağır haksızlık olarak değerlendirdi. Önderoğlu, RSF Türkçe Twitter hesabından, “Program moderatörü Eren Eğilmez, ifadelere açıklık getirilmesini ve sözlerin eleştirilmesini de gözetmiştir” dedi (2 Aralık).
Erdinç’e “Bankacılık” cezasına RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Yurt gazetesi için kaleme aldığı “Finansal Kara Delikler” yazısında Ziraat Bankası’nın itibarını zarar verdiği iddiasıyla gazeteci Cengiz Erdinç’e verilen ertelemeli 10 ay hapis ve 16 bin 660 TL para cezasının onanmasına tepki gösterdi. Önderoğlu, “Yargının gazetecilik ve eleştiri haklarını gözetmeye yanaşmadığını gösteren, Bankacılık Kanunu’na dayandırılan bu karar, birinci Yargı Paketi’nden muaf tutulduğundan ne yazık ki Yargıtay’a da taşınamıyor. Bu adaletsizliğe artık AYM nokta koymalı” dedi (1 Aralık).
Van’da tutuklamalara tepki: Aralarında Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Article 19, PEN, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) gibi dünyanın önde gelen basın ve ifade özgürlüğü kuruluşlarının bulunduğu pek çok kurum, Van’da Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala’nın tutuklanmasını kınadı; muhabirlerin bir an önce serbest bırakılmasını talep etti. IPI Türkiye Program Koordinatörü Renan Akyavaş, “Van’da iki vatandaşın Türk silahlı kuvvetlerince helikopterden atıldığı iddiasını haberleştiren gazetecilerin, haberlerin hemen ardından terör örgütüne üyelik iddiasıyla gözaltına alınması Türkiye’de süregelen bu cezalandırma pratiği açıkça gözler önüne seriyor” dedi. PEN Norveç Türkiye danışmanı Caroline Stockford ise “Kürt gazetecilere yönelik özgürlük, güvenlik ve ifade özgürlüğü hakkı ihlalleri Türk gazetecilere kıyasla çok daha fazla” diye bildirdi. Article 19 Avrupa ve Orta Asya Direktörü Sarah Clarke ise “Türkiyeli yetkililerin hukukun üstünlüğünü tesis etme ve gazetecilerin ifade özgürlüğünü sağlama yönündeki uluslararası anlaşmalardan doğan sorumlulukları yerine getirmeye çağırıyoruz” dedi. CPJ Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret de “Geçen ay Van’da tutuklanan dört gazetecinin tam olarak ne ile suçlandıklarını dahi bilmiyoruz” diye konuştu. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanya Sorumlusu Milena Büyüm ise gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle “örgüt üyeliği” suçlamasıyla sulh ceza hâkimliklerince, bu suçun işlendiğine dair somut deliller sunulmaksızın tutuklanmalarına tepki gösterdi (28 Kasım).
Gök’e davaya RSF ve ÇGD tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve ÇGD yönetimi, Kemal Kurkut’un polisçe vurulmasını fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök’e “örgüt üyeliği” iddiasıyla dava açılmasına tepki gösterdi. Dava için, “içinden geçtiğimiz dönemin temel özelliğini yansıtmaktadır” denilen ÇGD açıklamasında, “bir yandan organize suç düzenin kabullendirilmesi diğer yandan bunların üzerine giden gazetecilerin susturulması amaçlanmaktadır” açıklamasına yer verildi. Önderoğlu da, “İddianamede 20 yıl hapisle açıklanabilecek bir delile rastlamadık. Hukuk yok” dedi. Diyarbakır Savcılığı, bir “gizli” tanığın ifadeleri, “kimliği tespit edilemeyen bir kişiyle yapılan telefon görüşmesi” ve “sosyal medya paylaşımlarını” gerekçe göstererek Gök’ün 20 yıl hapisle yargılanması için iddianame düzenlemişti (18 Kasım).
Cumhuriyet’e 28 gün ilan kesmeye tepkiler: AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan, eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Cumhuriyet gazetesine Basın İlan Kurumu’nun verdiği 28 günlük basın ilan cezasını kınadı. Rıza Türmen, “Cumhuriyet’e verilen cezalara AYM’de ne çıkar bilmiyorum ama AİHM’de mutlaka ve mutlaka basın özgürlüğü olarak değerlendirilecektir. Sözleşmenin 10. maddesinin ihlali olacağından hiçbir kuşkum yoktur. Türkiye’de özgürlüklerin sağlanması AİHM’ye mi bırakıldı bir tek” ifadelerini kullandı. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, “Sokaktaki her görüşten yurttaşın istediği gazeteyi okuma hakkı var. Ama iktidarın bağımsız ve eleştirel yayın yaptığı için hoşuna gitmeyen yayınlara böyle haksız resmi ilan kesme cezalarının adaletle, hukukla anlatılabilir bir yanı maalesef görünmüyor. Basın İlan Kurumu kuruluş amacına uygun çalışmalı, adil davranmalı, bağımsız gazeteleri ekonomik olarak zora sokmayı hedefleyen resmi ilan kesme cezalarından vazgeçmeli” dedi. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç de, tepkisini, “İlan kesme cezaları ile kurumlar, ekonomik açıdan çökertilmeye, yıldırılmaya çalışılsa da gerçek gazeteciler doğru bildikleri yayın çizgilerinden ödün vermeyeceklerdir. Bu beyhude çabalardan BİK ve RTÜK’ün vazgeçmeleri gerektiğini bir daha hatırlatmak istiyoruz” sözleriyle gösterdi (16 Kasım).
Altan için özgürlük istendi: Sarah Clarke, Özgür Öğret, Milena Büyüm, Emma Sinclair-Webb, Erol Önderoğlu, Philippe Sands, Caroline Stockford, Schona Jolly QC, Figen Albuga Çalıkuşu gibi ifade özgürlüğü savunucuları, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) gibi gazetecilik örgütleri, HDP milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu ile CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer, 1500 gündür Silivri Cezaevi’nde tutulan gazeteci yazar Ahmet Altan'ın serbest bırakılması için çağrı yaptı. Ayrı ayrı yapılan açıklamalarda, Altan'ın hukuksuz bir şekilde tutuklu olduğu savunuldu ve derhal serbest bırakılması istendi (15 Kasım).
TGS İzmir ve DİSK Basın İş’ten “Yıpratma” tepkisi : TGS İzmir Şubesi Başkanı Halil İbrahim Hüner ve DİSK'e bağlı Basın-İş Sendikası, kamuoyunda “yıpranma payı” olarak bilinen“gazetecilerin fiili hizmet zammı hakkı”nın “basın kartı şartı”na bağlanmasına tepki gösterdi. Hüner, “Yıpranma hakkı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının insafına bırakıldı. Bu kararla ‘Basın kartı vermediklerine de sen gazeteci değilsin ve yıpranmıyorsun’ denildi. TBMM’de gazetecilere sahip çıkmayan vekiller, seçim bölgelerinde çoğu basın kartsız habercilerin yüzüne nasıl bakacak” diye sordu (13 Kasım).
Özdil’e “askeri” cezaya RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Sözcü gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil’e Askeri Ceza Kanunu’ndaki “tahkir ve tezyif yoluyla askeri hiyerarşide ilişkileri zedelemek” iddiasıyla ertelemeli de olsa 5 ay hapis cezası verilmesini, “antidemokratik pratikte yeni bir eşiğin aşılması” olarak değerlendirdi. Önderoğlu, Özdil’in, “Ben Hulusi Akar ile gezmeye gitmem, ne savaşı?” sözlerinin suç olarak görülmesini şaşkınlıkla karşıladıklarını bildirdi, “90’ları akla getiren bu kararın kötü emsal oluşturmasından endişeliyiz” dedi (12 Kasım).
RSF’den AİHM kararına destek: RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu AİHM’in 2016 yılında Cumhuriyet gazetesi yetkilisi ve gazetecilerinin keyfi tutukluluğunu “ifade özgürlüğünün ihlali” olarak görmesinin önemli olduğunu bildirdi. Önderoğlu, “AİHM kararı, politik baskılara endeksli bir şekilde gazetecilerin keyfi şekilde kullanıldığını ve yargının da bu ihlallere dahil olduğunun göstergesidir. Ümit ediyoruz ki, Yargıtay da gazetecilerin dosyasında gündeme ilişkin eleştirel haberciliğin suç olmadığını tescil eder. Yine diliyoruz ki, bu ağır mahkumiyetten sonra iktidarlar artık gazetecilerin yakasını bırakır” diye konuştu (10 Kasım).
TGC’den “otosansür” tepkisi: TGC, Berat Albayrak'ın Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan istifasının ana akım medyada saatlerce haber olamamasını eleştirdi. Yaşananları 'otosansür' olarak niteleyen TGC, yapılanların Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne aykırı olduğunu ifade etti. TGC, istifa haberini teyit edilmesine rağmen saatlerce vermeyen medya kuruluşlarını “halktan gerçekleri gizlememeye” davet etti (10 Kasım).
Örgütler “Albayrak sessizliği”nde “ihanet” gördü: ÇGD, RSF gibi gazetecilik meslek örgütleri ile Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen Barış Akademisyeni Doç. Dr. Tezcan Durna, Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın istifasını duyurmayan iktidara yakın medya kuruluşlarına tepki gösterdi. ÇGD, yaşananları en ağır medya krizlerinden biri olarak tanımladı ve “Ana akım medya kuruluşları halkın haber alma hakkına ihanet etmiştir” dedi. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da bu suskunluğa ilişkin “Türkiye'de büyük sermaye gruplarına bağlı onca medya kuruluşunun Cumhurbaşkanı’nın damadı da olan Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın istifasını duyuracak iradeden yoksun olması, yurttaşa bilgi verme zorunluluğu açısından oldukça acıdır; mesleğe ihanettir” dedi. Bildirici ise “Yazık, haber kanalları Berat Albayrak istifa mı etti bile diyemiyor. Olur olmaz her şeyi iddia diye haber yapanlar bu kez resmi açıklama bekliyorlar... Bekleyin Anadolu Ajansı haber yapınca alır okursunuz” sözleriyle tepki gösterdi. Doç. Dr. Tezcan Durna ise “İktidar haber alma hakkını elinden geldiği kadar boğmaya çalışıyor. Kamuoyunu her şeyden bihaber hale getirmeye çalışıyor” dedi (9 Kasım).
RSF ve IPI’dan cezasızlığa tepkiler: RSF ve IPI, Gazetecilere Karşı İşlenen Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Günü’nde gazetecilere karşı işlenen suçlarda cezasızlığın “hala çok yüksek” olduğunu bildirdi. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da bianet’e yazdığı bir yazısında “Türkiye, gazeteci katillerinin peşine düşmede hedef olan gazetecilerin yabancı veya yerli oluşuna göre tutarsızlık gösteriyor” dedi. IPI Direktör Yardımcısı Scott Griffen, “Gazetecileri öldürenlerin adalete teslim edilmemesi kabul edilemez ve halkın bilgi alma hakkına saldırıdır” derken, gazetecilere karşı işlenen suçların kesintisiz cezasızlık döngüsü, özgür haber akışının her zamankinden daha değerli olduğu bir dönemde basına yönelik şiddeti daha da körüklediğini aktardı. Türkiye’nin, topraklarında işlenen yabancı gazeteci cinayetleriyle ilgili yargı süreçlerini son derece hızlı karara bağladığını ancak yerel vakalar 10 yıllar sonra dahi sonuçlandırılamadığını belirten Önderoğlu da, “Tutarsızlığı açıklayacak en güçlü gerekçe politik çıkarlar ve deneyimsizlik. Çözümü ise cezasızlıkla mücadeleyi yargının öncelikli amacı haline getirmek” diye yazdı (2 Kasım).
RSF’den “Ocak” kararına övgü: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Kanal İstanbul güzergahında arazi aldığına ilişkin “Damat işi biliyor” başlıklı haberinden yargılanan Cumhuriyet gazetesi muhabiri Hazal Ocak’ın beraat etmesinden memnuniyet duyulduğunu açıkladı, savcısının verdiği mütalaanın önemine vurgu yaptı. ‘Kamu görevlisine hakaret’e dair düzenlemenin şikayetçi üst düzey iktidar yetkilileri olunca oldukça sorunlu şekilde uygulandığını hatırlatan Önderoğlu “Haber verme hakkına, toplumun kanaatini oluşturmada bilgi almasının önemine net şekilde atıf yapılan kararın bulaşıcı olmasını ümit ediyoruz. Çünkü kriminalize edilmekten bıkan gazetecilerin özellikle yargı tarafından haklarının teslim edilmesine, demokrasi için toplum adına yürüttükleri misyonun iyi yankılandırılmasına ihtiyaçları var. Günümüz koşullarında cesur olarak görülebilecek bu kararı memnuniyetle karşılıyoruz” diye konuştu (27 Ekim).
TİHV raporunda 299 eleştirisi: Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi, 1 Ocak - 31 Ağustos 2020 arasındaki “İfade, Toplanma ve Örgütlenme Özgürlükleri İhlal Raporu’nu açıkladı. 168 sayfalık raporda, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” başlıklı TCK’nın 299. Maddesi temelinde en az 24 kişinin gözaltına alındığı, üç kişi tutuklandığı, bir kişinin de soruşturma gördüğü duyuruldu. Raporda, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine yönelik ihlallerin, Türkiye’nin mevcut koşullarında giderek ağırlaşan insan hakları sorununun aynı zamanda bir demokrasi sorunu olduğunu gösterdiği ifade edildi (26 Ekim).
TGC’den “Yıpranma adaletsizliği” tepkisi: AKP’nin son torba yasaya eklediği, gazetecilerin beş yıl erken emekli olmasını sağlayan yıpranma payının sadece basın kartı sahipleri için geçerli olmasını öngören teklifine tepkiler sürüyor. Son olarak TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nun 22 Ekim’de yaptığı toplantıya katılan TGC, basın kartı zorunluluğunun büyük bir adaletsizliğe yol açacağına dikkat çekti. Toplantıya katılan TGC Ankara Temsilcisi Taylan Erten, komisyonun gündeminde yer alan Torba Yasa ile gelen yıpranma payının ancak basın kartı olan gazetecilere verilmesini öngören maddeyle ilgili itirazlarını dile getirdi. 5953 Sayılı Basın İş Yasası ile çalışan gazetecilerin tümünün yıpranma payı hakkından yararlanması gerektiğine vurgu yapan Erten, “Basın kartı zorunluluğu getirilmesiyle gazeteciler açısından hak ihlalinin sürdüğünü düşünüyoruz. İletişim Başkanlığı’nın eleştirel yayın yaptıkları için basın kartlarını vermediği binlerce gazeteci var. Bu maddeyle gazeteciler hem basın kartlarını hem de yıpranma payı haklarını kaybetmiş olacaklar. Adaletsizlik ikiye katlanacak.” (24 Ekim).
ÇGD ve RSF’den “ölüm tehdidi” uyarıları: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ve ÇGD, son günlerde Burcu Karakaş ve Hayri Demir gibi gazetecilerin sosyal medya üzerinden ölümle tehdit edilmelerini kınadı ve yetkililerden sorumluları en kısa sürede tespit edip cezalandırılmalarını talep etti. Önderoğlu, “Gazetecilerin JİTEM ve Yeşil gibi yargısız infazları akla getiren semboller üzerinden ölümle tehdit edilmeleri konusunda yetkilileri uyarmak ve sorumluların cezalandırılmasını istiyoruz” dedi. ÇGD açıklamasında da, “JİTEM’in adını kullanan hesaptan gönderilen bu tehditleri yapan ve yaptıranların ortaya çıkarılmasını istiyoruz” denildi (22 Ekim).
RSF’den “299 kaldırılsın” çağrısı: RSF, “Lèse-Majesté” düzenlemesi olarak nitelendirdiği “Cumhurbaşkanı’na hakaret”e dair TCK 299. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını istedi. BirGün gazetesi köşe yazarı Erk Acarer’in TCK’nın 299. maddesinden yargılandığı dava öncesinde açıklama yapan RSF, Türkiye temsilcilerinin son altı yılda 100’den fazla medya temsilcisinin yargılanmasını gözlemlediğini; bunlardan 61'ine 299. madde uyarınca mahkum edildiğini hatırlattı. RSF, “Son altı yılda Sedat Ergin, Özgür Mumcu, Can Dündar, Barış İnce ve Ahmet Altan gibi önde gelen gazeteciler yargılandı” derken RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Düzenleme muhalefeti susturmak için kötüye kullanılıyor. Türkiye makamlarının uluslararası hukuka uygun olarak bu baskıcı ve anti-demokratik “lèse-majesté” yasasını yürürlükten kaldırmalarının zamanı geldi” dedi (20 Ekim).
Uluslararası heyet “ifade özgürlüğü” için görüştü: 11 uluslararası basın ve ifade özgürlüğü grubundan ve gazeteci örgütlerinden oluşan koalisyon, koronavirüs salgını ile ülkede daha da kötüleşen basın özgürlüğü krizinin ortasında Türkiye’ye 6-9 Ekim günlerinde ortak bir basın özgürlüğü misyonu gerçekleştirdi. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) liderliğindeki 11 örgütün temsilcileri, İstanbul’da partner örgütler, baskılarla karşılaşan gazeteciler ve CHP, HDP ve İyi Parti milletvekilleriyle online ve offline olarak görüştü. Heyet, 8 Ekim’de Ankara’da, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Murat Şen ve heyeti, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Departmanı yetkilisi Halid Barut, Avrupa Birliği Delegasyonu ile RTÜK üyesi İlhan Taşçı ile bir araya geldi. Toplantılarda, sorun olarak sosyal medya yasa değişikliği, internet sansürü, tutuklu gazeteciler, habercilere yönelik suçlarda cezasızlık, yargı bağımsızlığı, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi ifade özgürlüğünü pratikte sınırlandıran düzenlemeler işlendi. Heyet, Article 19, Avrupalı Gazeteciler Derneği (AEJ), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), İnsan Hakları Gözlem Örgütü (HRW), Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Osservatorio Balcani Caucaso Transeuropa (OBCT), Uluslararası PEN, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Güneydoğu Avrupa Medya Organizasyonu (SEEMO), Norveç PEN gibi kuruşların temsilcilerinden oluştu (6-9 Ekim).
El koymaya tepkiler: İsveç PEN ve RSF, Cumhuriyet gazetesi eski yayın yönetmeni Can Dündar'ın Türkiye’deki tüm mal varlıklarına el konulmasını kınadı; mahkeme kararının geri alınmasını istedi. PEN, Can Dündar'ın 40 yıldan beri gazeteci olarak çalıştığı, yazdığı makale, söyleşi ve belgesellerden dolayı pek çok ödüller aldığını hatırlattı. RSF, kararı keyfi ve intikamcı olarak nitelendirdi (7 Ekim).
RSF’den “online sansür” uyarısı: RSF, sosyal medya platformları (Twitter, Facebook, Instagram, TikTok ve YouTube vs) üzerinde denetimi ağırlaştıran düzenleme 1 Ekim’de yürürlüğe girmeden, online haberlere sansüre ağırlık verildiğini endişeyle bildirdi. Sosyal medya düzenlemesinin RSF bildirisinde, son üç ayda Türkiye’de en az 347 internet haberinin sansürlendiği duyuruldu. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Bu yeni hükümler, Türkiye hükümetine sosyal medya üzerinde büyük bir kontrol sağlıyor ve platformlar yetkililerden gelen taleplere uyarsa birçok gazeteci doğrudan yargı tehdidiyle karşı karşıya kalabilir” dedi (1 Ekim).
Dayanışma
Ekim-Aralık döneminde gazeteci örgüt temsilcileri Çiğdem Toker, Ceren Sözeri, Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve Hazal Ocak gibi bu dönemde yargılanan gazetecilerle dayanışma için duruşmaları izledi.
Uluslararası Şeffaflık Derneği Türkiye Şubesi (Transparency Int-TR), 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü'nde açıkladığı 2020 yılı şeffaflık ödülünü medya alanında gazeteci Bahadır Özgür’e verdi.
Özgür Ülke gazetesinin 3 Aralık 1994’te bombalanmasında yaşamını yitiren ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız anıldı. Gerçek Dergisi Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı da cinayetin 28. yılında unutulmadı.
Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilciliğinden Tarık Beyhan ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı, konsolosluk önünde andı.
Botan International’dan Kürt dijital medya atölyesi: Botan International Derneği, 15-22 Aralık’ta RSF desteğiyle Zoom programı üzerinden “Kürtçe Dijital Medya Atölyesi” düzenledi. Atölyede bir avukat, iki akademisyen ve 12 gazeteci Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinde ders verdi. Eğitimdeki sunumlar ve notlardan yola çıkarak “Kürtçe Dijital Medya E-kitabı” hazırlanacak (22 Aralık).
Bahadır Özgür’e “Şeffaflık” ödülü: Uluslararası Şeffaflık Derneği Türkiye Şubesi (Transparency Int'lTR), 2020 yılı şeffaflık ödüllerini 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü'nde açıkladı. 2020 Şeffaflık Ödülü’ne kurumsal alanda Türk Tabipleri Birliği (TTB), medya alanında gazeteci Bahadır Özgür, Özel Ödülü ise Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'a verildi (9 Aralık).
Özgür Ülke’ye saldırı 26. yılında cezasız: Özgür Ülke gazetesinin 3 Aralık 1994’te bombalanmasında yaşamını yitiren ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız anıldı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “etkili önlem” alınmasını istediği resmi yazısından sonra yaşanan ve 23 gazete çalışanının da yaralanmasına yol açan saldırılar, gazetenin hayatına başlamasından 239 gün sonra yaşanmıştı. Gazetenin İstanbul Kadırga’da bulunan teknik binası, Cağaloğlu’da bulunan merkez bürosu ve Ankara bürosuna aynı anda düzenlenen bombalı saldırılar 26 yıl sonra hala cezasız (2 Aralık).
“Hukuk çöktü” toplantısı: Freedom House Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, 17 Kasım Salı günü “Savunucuları savunmak: Türkiye’de hukuk devletinin çöküşü ve sivil toplum ile uluslararası toplumun rolü” başlıklı bir yuvarlak masa tartışması düzenledi. Toplantıda AİHM’e milletlerarası başvuru yapma ve AİHM’in kendi içtihadını gözden geçirmesine dönük tavsiyelerde de bulunuldu (24 Kasım).
Tarancı anıldı: Hizbullah örgütünün 20 Kasım 1992’de öldürdüğü Gerçek Dergisi Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı, cinayetin 28. yılında anıldı. Mücadele arkadaşları içinde ‘Kaptan’ olarak anılan Tarancı, ‘faili meçhul’ haberlerinin her gün ardı ardına geldiği ‘90’lı yıllarda, bir gazeteci olarak faili meçhullerin üzerine gitmiş, Musa Anter cinayetini ve pek çoğunu araştırmıştı. Mücadele arkadaşı ve eşi Derman Tarancı, Namık Tarancı’yı sahiplenmenin yaşananlara karşı mücadele etmekten geçtiğini söyledi (20 Kasım).
Yıldız ve Dükel ile dayanışma: Odatv sitesi Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız ve Tele 1 Ankara Temsilcisi İsmail Zeki Dükel’in yargılanmaya başladığı Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmayı, CHP milletvekilleri Erdoğan Toprak, Gamze Taşcıer, Bülent Tezcan, Yıldırım Kaya, Utku Çakırözer, Mehmet Göker, Gülizar Biçer Karaca, Gülizar Emecan, Ali Haydar Hakverdi, Abdurraman Tutdere, Tekin Bingöl, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Kırmızı Kedi Yayınevi'nin sahibi Haluk Hepkon, Cumhuriyet gazetesi yazarı eski CHP milletvekili Mustafa Balbay da takip etti (9 Kasım).
Ocak’ın davasına ilgi: Cumhuriyet gazetesi muhabiri Hazal Ocak’ın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Kanal İstanbul güzergahında arazi aldığına ilişkin “Damat işi biliyor” başlıklı haberinden yargılandığı davayı İsveç Konsolos Yardımcısı Björn Jonsson ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da izledi (27 Ekim).
Toker ile dayanışma: Sözcü gazetesi köşe yazarı Çiğdem Toker’in, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) tarafından açılan ve İstanbul Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen 80 bin TL’lik manevi tazminat davasını DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da dayanışma için izledi (15 Ekim).
Sözeri ile dayanışma: IPI temsilcisi Renan Akyavaş ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Evrensel gazetesi köşe yazarı Ceren Sözeri’nin “AK Parti’ye kim oy kaybettirdi?” yazısı nedeniyle Turkuaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak’ın şikayetiyle yargılandığı tazminat davasını dayanışma için izledi (7 Ekim).
Kaşıkçı anıldı: Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilciliğinden Tarık Beyhan ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı, konsolosluk önünde andı. “Kaşıkçı’nın cesedi nerede?” sorusunun çokça sorulduğu etkinlikte, Beyhan ve Önderoğlu, cinayetin tüm sorumlularının yargı önüne çıkarılmasının uluslararası bir soruşturma ile mümkün olabileceğini ifade etti. Önderoğlu, ayrıca, bu tür olayların önüne geçilmesi için uluslararası bir mekanizma kurulması gerektiğini açıkladı (2 Ekim).
Raporlar
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ülkeler bazında tutuklu gazeteci sayılarını içeren raporlarını yayınladı. Raporlar, dünya çapında rekor sayıda gazetecinin hapiste olduğuna dikkat çekti. Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Türkiye’de tutuklu bulunan gazetecilere ve RTÜK’ün ile BİK’in basın özgürlüğü ihlallerine işaret etti. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin yayınladığı raporda haber alma hakkına karşı yaşanan ihlaller ve gazetecilere yönelik tehditler öne çıktı. Freedom House (Özgürlük Evi) yayınladıkları raporda Türkiye’yi “İnternette özgür olmayan ülkeler” kategorisinde gösterdi.
Türkiye ziyaretlerinin ertesinde RSF, Article 19, HRW, EFJ, Norveç PEN, ECPMF dahil 11 örgüt “Türkiyeli Gazeteciler Baskıların Kıskacında” isimli raporlarını yayınladılar. MEDAR’ın yayımladığı bir açıklama raporu, yerel medyada kadın gazeteci olmanın güçlüklerini gözler önüne seriyor.
“Yerel medyada kadın olmak” raporu: Medya Araştırmaları Derneği (MEDAR), yerel medyada faaliyetlerini sürdüren 30 kadın gazeteciyle mesleki tecrübelerini incelemek üzere üç ayda yapılan görüşmelerden oluşan “Yerel Medyada Kadın Gazeteci Olmak: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”isimli bir kalitatif (nitel) araştırma raporunu yayınladı. Etkiniz’in desteğiyle yürütülen çalışmadan çıkan tespitlere göre, “Yerel medya kurumlarındaki ağır çalışma koşulları ve cinsiyetçi istihdam kadın gazetecilerin mesleki gelişimlerini engelliyor”, “Yerel medya üzerindeki ekonomik, siyasi ve toplumsal baskılar kadın gazetecilerin habercilik faaliyetlerini olumsuz etkiliyor”, “Yerel medyada kadın gazeteciler saha görevleri için yetersiz bulunuyor, mesleki küçümsenme ve dışlanma ile mücadele ediyor” ve “Yerel medyada cinsiyet eşitliği için yasal düzenlemeler ve denetim mekanizmalarının oluşturulması; kadın gazetecilerin mesleki temsiliyetinin artırılması gerekiyor” (28 Aralık).
CPJ raporunda Türkiye: CPJ, “Dünya çapında rekor sayıda gazeteci hapiste” başlıklı 2020 Raporu’nda, 1 Aralık 2020 itibariyle dünya çapında 274 gazetecinin meslekleri nedeniyle tutuklu bulunduğunu bildirdi. Raporda Türkiye, Çin’den sonra mesleki faaliyetleri yüzünden cezaevine atılan gazeteci sayısında ikinci sırada gösterildi. CPJ’ye göre devletlerin pandemi haberlerine karşı düşmanca tutumu ve siyasi karışıklıklara dair haber yapılmasını engelleme girişimlerinin yükselişe sebep olmuş olabileceği belirtildi. Ayrıca rapora göre 2020, baskıcı devletler yüzünden 250’den fazla gazetecinin hapiste olduğu üst üste beşinci yıl oldu (17 Aralık).
2020 RSF Raporu: 389 gazeteci tutuklu: RSF, 2020 bilançosunda, 1 Aralık 2020 itibariyle dünyada 387 gazetecinin hapiste olduğunu, tutuklu gazeteci sayısındaki artışın son beş yılda yüzde 17 olduğunu bildirdi. 2015'te tutuklu gazeteci sayısı 328’di. 2019’da ise bu sayı 389’du. RSF konuyla ilgili “Bu sayı dünya çapında tutulan gazeteci sayısının hala tarihsel olarak yüksek bir seviyede olduğu anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu. Rapora göre cezaevindeki gazetecilerin yarısından fazlası (yüzde 61) sadece beş ülkede tutuluyor. Üst üste ikinci yılda da Çin (117), Suudi Arabistan (34), Mısır (30), Vietnam (30) ve Suriye (27) dünyanın en büyük beş gazeteci hapishanesi arasında yer aldı. Onlarca gazetecinin adli kontrol altında tutulduğu, birçoğunun da hapis tehdidiyle sürgünde olduğu Türkiye’de sadece gazetecilik faaliyetleri kapsamında en az 13 gazeteci tutuklu bulunduğu bildirildi (14 Aralık).
Almanya’dan Türkiye’ye temel haklar eleştirisi: Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın hazırladığı ve kabine üyelerince de kabul edilen İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye, Rusya ve Çin'deki insan hakları durumunun kötüleştiğine dikkat çekiliyor. Raporun Türkiye bölümünde, 2016 darbe girişiminden sonra uygulanan olağanüstü halin son verilmesine rağmen hak ihlallerinin sürdüğüne vurgu yapıldı. Hükümeti eleştirenlerin tutuklanma ya da haklarında adli kovuşturma açılması tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade edilen raporda, siyaset bağlantılı soruşturma ve davaların da yargı bağımsızlığına ilişkin kuşku doğurduğu ve sivil topluma gözdağı verdiği izlenimi yarattığı vurgulanıyor (2 Aralık).
Uluslararası heyetin raporu eleştirel: IPI öncülüğünde uluslararası gazetecilik ve ifade özgürlüğü örgütlerinin 6-9 Ekim günlerinde İstanbul ve Ankara’da yaptığı ziyaret ve etkinliklere ilişkin rapor yayınlandı. RSF, Article 19, HRW, EFJ, Norveç PEN, ECPMF dahil 11 örgütün içinde yer aldığı heyet, Anayasa Mahkemesi, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları departmanı, AB Delegasyonu ve RTÜK’ü ziyaret etmiş veya bu yetkililerle online toplantılar gerçekleştirmişti. “Türkiyeli Gazeteciler Baskıların Kıskacında” raporunda, tutuklu gazeteciler, medya temsilcilerine keyfi davalar, Basın İlan Kurumu’nun sonu gelmez ilan cezaları eleştirildi. Libya’da yaşamını yitiren MİT mensuplarının ölümünü haberleştirdikleri gerekçesiyle 6 gazetecinin tutuklandığı hatırlatılan raporda, “örgüt propagandası” tanımının tek cümleyle revize edilerek, gazetecilerin kriminalize edilmesi ve aleyhte dava açılması için kullanıldığına devam edildiğine yer verildi (1 Aralık).
EFJ’den Türkiye’ye önergeli tepki: Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), yıllık olağan kurultayında oynayıp kabul ettiği önergesinde, Türkiye’deki cezaevlerinde yaklaşık 100 gazetecinin olduğu savunuldu; adli makamların, RTÜK’ün ve BİK’in basın özgürlüğü ihlallerine dikkat çekildi. EFJ, Avrupa Birliği’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Robert Spano gibi bir Avrupalı yetkilinin Türkiye’ye yönelik tavrını da eleştirdi (6 Kasım).
ÇGD raporunda uyarı: ÇGD Genel Yönetim Kurulu, Ekim Ayı Medya İzleme Raporunu açıkladı. Raporda Van’da 4 gazetecinin tutuklanması ve bazı gazetecilerin, 90’lı yıllarda çok sayıda faili meçhul cinayet ve yasadışı olayda adı geçen, profil fotoğrafında ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yer aldığı ‘JİTEM’ isimli hesap üzerinden tehdit edilmesi öne çıktı. Raporda, “Başta tüm meslektaşlarımız olmak üzere; halkın doğru haber alma hakkını savunan, demokratik hukuk devleti çatısı altında yaşama idealinde olan herkesi bu gelişmelere ve yaşanacak olası gelişmelere karşı uyarıyor; ölümleri, ölüm tehditlerini değil yaşamı, yaşatmayı savunmaya çağırıyoruz” denildi (3 Kasım).
İnternette özgür değiliz: Freedom House (Özgürlük Evi) adlı ABD merkezli sivil toplum kuruluşu, 2020 İnternet Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye’yi “İnternette özgür olmayan ülkeler” kategorisinde gösterdi. Kuruluşun Başkanı Michael J. Abramowitz, “Mahremiyet ve hukukun üstünlüğü için yeterli güvenceler olmadan, bu teknolojiler kolayca siyasi baskı için yeniden kullanılabilir” dedi. Haziran 2019-Mayıs 2020 dönemini esas alan raporda, Türkiye’ye dair tespitlerden bazıları, “Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyinde hava operasyonları düzenlediği Şubat ayında sosyal medya platformları kısa bir süre için bloke edildi. Devletin talepleri doğrultusunda daha fazla bağımsız medya platformu engellendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni bir yasayla sosyal medya platformlarına sıkı kısıtlamalar getirdi. Vatandaş gazeteciler ve muhalefet üyeleri, internette yayınladıkları içerik nedeniyle hapis cezasına çarptırılmaya devam edildi” şeklinde oldu (16 Ekim).
İşten çıkarmalar / ayrılmalar
Ekim-Kasım-Aralık 2020 döneminde, Olay TV’nin yayına başlamasından 25 gün sonra kapanmasıyla 180 çalışan işsiz kaldı. Gazeteci Gürkan Hacır, Halk TV’deki “Şimdiki Zaman Siyaset” programının yayından kaldırıldığını duyurdu. Enver Aysever, Halk TV ile yolların ayrıldığını açıkladı. Bu dönemde Eski AKP milletvekiliMehmet Metiner, haftada iki gün yazdığı Star gazetesinden, iki haftadır kaleme aldığı yazılarının yayımlanmaması üzerine ayrıldı.
Geçtiğimiz yılın aynı döneminde özellikle Demirören Grubu’na bağlı Hürriyet gazetesinde “evlere bildirim” ile onlarca gazetecinin işlerine son verilmesi ve bu prosedürü etik bulmayan meslektaşlarının da istifaya zorlaması gibi etkenler nedeniyle en az 89 medya çalışanı işsiz kaldı.
Olay TV’de 180 çalışan işsiz: Girişimci Cavit Çağlar’ın lisansıyla ve ortaklığında 30 Kasım’da kurulan Olay TV, 25 gün yayından sonra iktidar çevrelerinden geldiği ifade edilen baskılar veya Çağlar’ın yayın çizgisine dair memnuniyetsizliği sonrası kapandı; kanalın 180 çalışanının durumu şimdilik belirsiz (25 Aralık).
Program kaldırıldı; beş yorumcu işsiz: Gazeteci Gürkan Hacır, Halk TV'deki “Şimdiki Zaman Siyaset” programının yayından kaldırıldığını duyurdu. Kişisel Twitter hesabı üzerinden açıklama yapan Hacır, kararı Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın aldığını belirtti. Hacır'ın Twitter'dan yaptığı açıklama şöyle: “Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş beni arayarak Şimdiki Zaman Siyaset programımızın yayından kaldırıldığını iletti. Toktaş gerekçe olarak da ben, İsmail Saymaz, Elfin Tataroğlu, Barış Yarkadaş ve Erol Mütercimlerin'in başka TV kanallarındaki tartışma programlarına çıkmamamızı gösterdi. Bu durum Halk TV'nin diğer günlerdeki reytinglerini etkiliyormuş. Son iki sezonda tam 28 hafta tüm haber kanalları içerisinde gün birinciliğini bize veren izleyicilerimize ve onlarla buluşmamızı sağlayan Halk TV'ye teşekkür ederiz. Başka mecralarda görüşmek üzere.” (11 Aralık).
Yazıları yayımlanmayan Metiner Star’dan ayrıldı: Eski AKP milletvekiliMehmet Metiner, haftada iki gün yazdığı Star gazetesiyle yollarını, iki haftadır kaleme aldığı yazılarının yayımlanmaması üzerine, ayırdığını açıkladı. Metiner Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Bazen durmak, bazen soluklanmak, bazen de bırakmak lazım. Daha güçlü yürüyüşler için mola şart. Davası bir olanlar birbirleriyle yollarını ayırmazlar; söyleyecek sözleri için mecra değiştirseler bile aynı hedefe doğru hizmet ederler. Davamız nefsimizden azizdir. Nokta. Gördüğüm lüzum üzerine Star gazetesinde yazmama kararı aldım. İki haftadır yazımın çıkmaması üzerine merak eden dostlarıma bildirmek isterim ki bu tamamen benim şahsi kararımla olan bir şey. Star gazetemize başarılar dilerim” ifadelerini kullandı (3 Aralık).
Aysever’in işine son: Halk TV’de “Ayrıntılar” adlı programı sunan gazeteci Enver Aysever, Halk TV ile yolların ayrıldığını açıkladı. Aysever, Twitter hesabından “Az önce @halktvcomtr yönetimi tarafından kurumla ilişkimin kesildiği tarafıma bildirildi. Görev yapan arkadaşlara başarı dilerim. İzleyici dostlarıma teşekkür ederim” şeklinde açıklama yaptı (2 Ekim).
(EÖ/SA/NÖ)