* Fotoğraf: AA-Arşiv
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sinema temsilcileriyle bir araya gelmesinin ardından Erdoğan tarafından imzalanan ‘yeni sinema yasası’ dün Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girdi.
Yapımcılarla film dağıtımcısı ve sinema salonu işletmecisi Mars Medya arasında yaşanan promosyonlu bilet tartışması sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın olaya el atıp 'Sinema Kanun Teklifi' hazırladığını açıklamıştı.
Söz konusu yasanın yürürlüğe girmesiyle bu yasanın bir sansür yasası olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Yerli ve yabancı filmlerin bir komisyon tarafından değerlendirileceği ve uygun bulunmayan filmlerin gösterime ve dolaşıma sokulmayacağına dair bir madde de içeren bu yeni yasa neler getiriyor? Yapımcı Yamaç Okur ile konuştuk:
"2004'le 2019 arasında büyük fark var"
Söz konusu yasa 2004'te çıkartılan yasanın maddelerinde değişilkiğe gidilerek yapıldı. Yapılmasını doğru buluyor musunuz?
Eski sinema yasası 2004 yılında AKP’nin ilk döneminde çıkan bir yasaydı. Kültür Bakanı Erkan Mumcu'ydu ve AKP’nin liberalleşme döneminde çıkan gerekli bir yasaydı. Bugün çıkan yasa ise bana göre bir ara yasa. Sektörün temel ihtiyacı ulusal bir sinema kurumunun kurulması. Bu yasa oraya giden yolda bir ara yasa oldu.
2019’a gelindiğinde eski yasa artık atıl duruma gelmişti. Zaten ne zamandır da biz bu yasayı revize etmekle uğraşıyoruz. Sektörde her şey yönetmeliklerle çözülmeye çalışılıyor. Gelinen noktada 2004’le 2019 arasında büyük farklar var.
"Uygunluk belgesi zorunluluğu kalkıyor"
Yasanın olumlu getirisi neler oldu?
Film yapımcılarına destek eski yasada tek bir destek türü üzerinden gidiyordu. Şu anda destek türleri çeşitlendi. Özellikle bağımsız yapımlar için ortak yapım desteği hiç yoktu. Biz kendi filmlerimize Almanya’dan ya da çeşitli Avrupa ülkelerinden destek alabilirken Türkiye’de örneğin ortak olduğumuz bir Alman filmine destek alamıyorduk. Yeni yasaya bu destek türü kondu.
Yurtdışından gelen büyük yapımlara destek veriliyordu ama bu destek çok daha yüzeyseldi. Türkiye’de çekilecek büyük yapımlar için bir destek mekanizması oluşturuldu artık.
Eski halinde yasada tek bir destekleme komitesi vardı ve tüm destekleri tek bu destekleme kurulu karar veriyordu ve tabii ki yetişilemiyordu. Yeni yasada dörde kadar kurul kurulması öngörülüyor. Dolayısıyla biraz daha profesyonelleşen bir yapı var. Bence bu da bir kazanım.
Bunun haricinde son üç-dört yıldır festivallerde sansür tartışmaları oluştu. Ankara yasalarda da var olan ve biraz da kendini korumak için ‘Ben artık Türk filmlerinden de uygunluk belgesi istiyorum’ demeye başladı.
Festivaller de ne yazık ki risk alamadılar ve Türk filmlerinden uygunluk belgesi talep etmeye başladılar. Bu ciddi bir otosansür ve sansür problemi yarattı. Yeni gelen yasada ara bir madde konuldu. Filmler artık uygunluk belgesi alınmadan da gösterilebilecek ama filme +18 yaş ibaresi konulacak. Bu konuya da aslında ara bir kazanım gibi bakılabilir.
"Filmin sınıflandırılması subjektif olarak belirleniyor"
Peki olumsuz yönleri? Neler eksik bu yasada? Bu olsaydı iyi olurdu dediğiniz neler var?
Yasa meclise geldiğinde meslek birlikleri iki madde üzerinde özellikle durdular. Bir tanesi eski yasada da olan, yeni yasada da devam eden sınıflandırma ve değerlendirme kurullarının ticari bir sinema filmini gösterimden ve ticari dolaşımdan men yetme yetkisi. Biz bu konuda Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’yle anlaşmıştık. Bunun kaldırılması yönünde bir mutabakat olmuştu. Fakat mevcut siyasi iklim buna izin vermedi. Yeni yasada da aynen bu devam ediyor.
Söz konusu kurumların filmleri gösterimden veya ticari dolaşımdan men etme yetkisi var. Dolayısıyla bu doğru bir şey değil. Biz eğer böyle bir karar verilecekse buna yurtdışında olduğu gibi mahkemeler karar versin diyorduk. Yapmadılar. Şimdi çıkacak yönetmeliği bekliyoruz.
Mesela filmlerin neye göre sınıflandırıldığı subjektif kriterlerle belirleniyor yani film +18 olurken neye göre belirlenecek? Bunun bir kriteri yok. Kriteri olmadığı için de değerlendirme oradaki kişilerin dünya görüşü, ahlak anlayışı gibi durumlara göre şekilleniyor. Eğer kapsamlı bir yönetmelik yazılırsa, bu yasaklama yetkisi daha sınırlı kullanılır, kurala bağlanır.
Onun dışınca bizim ikinci maddemiz destekleme kurumunun yapısıydı. Kurulda bakanlığın atadığı üç kişi ve bir de bürokrat vardı. Ağırlık meslek birliklerindeydi. Yeni gelen tasarıda bu dört kişi kurul üyeliğine geliyordu. Bunun sakıncalarını anlattık, tam tersi olması gerektiğini savunduk. Ancak yasayı geçirirken dörde dört şeklinde geçirdiler ama pratikte eşit sayılı kurullar çok işlemez. Zaten başkanın da oyu çifttir. O yüzden avantaj Ankara tarafında kaldı.
Burada temel sıkıntı aslında şu; desteklerin finansman kaynağı her biletten alınan eğlence vergisi. Bu vergi özel bir hesapta toplanıyor ve filmlere destekte kullanılıyor. Dolayısıyla dağıtılan sektörün parası. Biletlerden ayrılan pay dağıtılıyor. Bence güzel de bir model. Bu yüzden de aslında meslek birliklerinin otonom bir şekilde kalması daha iyi olabilirdi.
"Yasanın bu dönemde gelmesine şaşırdım"
Bu yasayı durup dururken mi çıkardılar? Amaçları neydi?
Aslında ben biraz şaşırmıştım bu yasanın bu dönemde gelmesine. Çünkü illa ki sinema yasası diyen, kültür diyen bir siyasi görüş yok.
Son dönemde yaşanılan ticari filmlerde sinema salonları ile anaakım yapımcılar arasındaki kriz katalizör oldu diyebiliriz. Çünkü giderek daralan bir ekonomi var ve giderek daralan ekonomide de bilet fiyatları artmasına rağmen yapımcıya giden pay az kalıyordu.
Bu konuda bir takım denetim eksikleri vardı. Promosyonlu bilet uygulamaları giderek artıyordu. Anaakım yapımcılar da artık film yapamaz noktaya geldiği için biraz orayı sıkıştırdılar.
Yani yasanın şu dönemde çıkmasının ana sebebi anaakım yapımcıların ‘Artık biz yaşayamıyoruz’ demesi oldu. Diğerleri de zaten çalışılmış maddelerdi.
"Bağımsız sinemadan temsilci yok"
Bu olay bağımsız yapımcılarla anaakım yapımcıları birbirinden daha fazla mı ayrıştırıyor? Aradaki farkı kapatıyor mu?
Yok, değişen bir durum yok. Ortak yapım açısından çok da değişen bir durum olduğunu düşünmüyorum. Ne yazık ki anaakım yapımcılarla bağımsız yapımcılar arasında çok büyük bir fark var. Farklı yerde duruyorlar. Zaten bağımsız sinema giderek daralıyor. Anaakım sinema da daralmaya başladı. Ama keşke bir arada durulabilse.
Yasa dün yasalaştı ama bağımsız sinemadan herhangi bir temsilci de görmüyoruz. Yönetmen düzeyinde de yapımcı düzeyinde de. Keşke o resimde Nuri Bilge Ceylan olsaydı, Semih Kaplanoğlu olsaydı. Bağımsız sinema üreten başka insanlar da olabilseydi.
Daha ekonomik perspektiften bakıldığını düşünüyorum ben bu yasaya. Yani, yurtdışından gelen filmlere destek sağlanması, sinema biletleri ve salonlarla ilgili olan sorunun çözülmeye çalışılması gibi bakıyorum. Ama bağımsız sinema tarafındaki çeşitliliği artıracak, onu koruyacak mekanizmalar en azından yasa düzeyince oluşturulmalı. Tabii yönetmelikleri beklemek lazım. Yasa çok genel hatlarıyla oluşturulan bir yasa. Biz daha ayrıntılı bir yasa hazırlamıştık. Onun yerine daha genel çerçeve belirleyen bir yasa yapıldı. Yönetmelikler doğru yapılırsa belki bağımsız sinemayı korumak daha mümkün olabilir.
Onun dışında yasada sinema seyircisini yetiştirme, geliştirme gibi şeylere pek atıf yok. Bence temel sıkıntılardan bir tanesi seyircinin yetişmesini, eğitimini sağlamak. Bu tip şeyleri göremiyoruz. Bundan dört beş sene sonra bence yeni bir yasa ihtiyacı doğacaktır.
"Arz-talep alarında bir dengesizlik var"
Yasanın izleyiciye bir etkisi olacak mı?
Bilet fiyatlarının ben artacağını düşünüyorum. Bu çatışmanın çıkmasındaki temel sorun promosyon biletlerin daha ucuza, gişe biletlerinin daha pahalıya satılmasıydı. Türkiye’de bunun dengesinde yaklaşık 13 liralık bir bilet ortalaması çıkıyor.
Yapımcıya gelen pay da bunun üzerinden aşağı yukarı beş lira. Tabii anaakım yapımcılar, şu anda var olan, artan maliyetlerini karşılayamadıkları için bu bilet ortalamalarıyla bence bilet fiyatları artacak. Promosyon kalmadığı için artacak. Ciddi şekilde promosyon bilet uygulamalarından yararlanan bir seyirci kitlesi vardı.
Geçtiğimiz yıl yaklaşık 180 tane film yapıldı. Film tarafında bir azalma, çok büyük bir yükselme beklemiyorum. Zaten çok fazla arz var ama arz-talep arasında da bir dengesizlik var. Özellikle 100 binin üzerinde gişenin olduğu film çok az, on bin gişenin altında olan film çok fazla. Dolayısıyla bağımsız filmlerin salon ve seyirci bulma problemi bence devam edecek.
"Dikey yapılaşma sağlıklı değil"
Bu yasa tekelleştirmenin getirdiği bir sonuç mu sizce?
Sonuç diyemem. AFM, Mars birleşmesi oldu. Daha sonrasında da Koreli bir sinema grubu Mars’ı satın aldı. Biz AFM Mars birleşmesi olurken Rekabet Kurulu’na uyarılarda bulunmuştuk. Demiştik ki bu birleşme tekelleşmeyi artıracaktır. Siz buna izin veriyorsunuz. Bu uzun vadede bağımsız ve anaakım sinemayı vuracaktır demiştik. Daha sonra Rekabet Kurulu buna izin verildiği gibi Koreli grup tarafından satın alınması da teşvik edildi. 800 milyon dolarlık bir satın alma gerçekleştirildi. Şimdi o grup da bu parayı çıkarmak için bu şekilde promosyonlar, uygulamalar yapıyor. Dolayısıyla tekelleşmeyi azaltacak herhangi bir şey yok yasada.
Zaten bence bu yasanın görevi de değil. Hatta yasaya eklenen bu promosyon maddelerini ben çok doğru bulmuyorum. Ticari bir sorun varsa ticari taraflar bir araya gelir ve ticaretle çözülür mesele. Her ticari sorunda bir yasa mı yapılacak o zaman? Mevcut taraflar bir araya gelmeli ve piyasa şartları kendi içinde bu durumu regüle etmeliydi.
Rekabet Kurulu’nun daha fazla devreye girmesine ihtiyaç var. Şu an tekel olan bu grup hem sinema işletmeciliği yapıyor, hem dağıtımcılık yapıyor aynı zamanda yapımcılık da yapıyor. Bir takım filmlere ortak oluyor. Aynı zamanda da ithalatçılık yapıyor. Kendi salonlarındaki reklam haklarına da sahip, yani reklam pazarlaması da yapıyor.
Bu dikey yapılaşma, çok sağlıklı bir yapılaşma değil. Amerika 1948’de açılan davalarla stüdyoların sinema salonu sahibi olması engelledi. Çok uzun yıllar önce Amerika’da çözülmüş bir mesele bu. Bizde ise tam tersi bir uygulama var. Aynı sinema grubu her şeyi yapıyor. Bunun olamaması lazım. Sinema salonu işletmecisinin sadece sinema salonunu işletmesi lazım ya da belli oranlara kadar buna izin verilmesi lazım.
Yamaç Okur hakkındaBoğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünden 1998'de mezun oldu. Ekim 2001'de yayın hayatına başlayan Altyazı Aylık Sinema Dergisi'nin kurucularından oldu. 2003-2013 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi'nde çeşitli pozisyonlarda çalıştı ve Film Merkezi'nin kurumsallaşmasında pay sahibi oldu. 2007 yılında uzun metraj sinema filmleri yapmak üzere Nadir Öperli, Seyfi Teoman ve Enis Köstepen ile birlikte sinema filmleri yapmayı amaçlayan Bulut Film'i kurdu. Yönetmen ve yapımcıların oluşturduğu bir platform olan ve temel amacı üyeleri arasında iletişim ve dayanışma olan Yeni Sinema Hareketi'nin kuruculuğunu yaptı. 2013-2015 yılları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Sinema Filmleri Destekleme Kurulu'nda görev aldı. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ortak yapım ve proje geliştirme marketi olan Antalya Film Forum'un ilk yılında koordinatörlüğünü yaptı. 2011 yılından beri Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SE-YAP)'ın Yönetim Kurulu'nda görev alıyor ve 2015 Mart'ından bu yana Ay Yapım bünyesinde yapımcılık yapıyor. |