Dİcle Haber Ajansı (DİHA) Cizre muhabiri Cihan Ölmez, gazeteciliğe dört yıl önce başlamış. Henüz 25 yaşında ama 24 Temmuz sonrası şiddetlenen şavaş ortamında gazetecilik yapmak onu değiştirmiş; "En samimi dostum bile olsa, ölmüş bedenlerinin fotoğraflarını çekmek zorunda kalıyorum. Nasıl aynı insan olabilirim?" diyor.
Tehdit ve baskı altında çalışan Cihan Ölmez ile Cizre'de gazetecilik yapmayı konuştuk.
Son birkaç ayda gördüklerinizden sonra mesleğe başladığınız insan mısınız hâlâ?
Ben 4 yıl önce bir cenaze gördüğümde haftalarca etkisinden kurtulamazdım, ambulans gördüğümde gözlerim yaşarırdı. Aylardır her gün ölen bir hatta iki, üç insanın fotoğrafını çekiyorum, haberini yapıyorum. Doğma büyüme Şırnaklı olduğum için bu insanların bir kısmı kendi ailemden veya çocukluk arkadaşlarım, komşularım. En samimi dostum bile olsa, ölmüş bedenlerinin fotoğraflarını çekmek zorunda kalıyorum. Nasıl aynı insan olabilirim?
Ölüm haberi yapmak tamam ama neden ölmüş bedenlerinin fotoğrafını çekiyorsunuz?
Öldürülen 70 yaşındaki dedenin ya da üç aylık bebeğin yarın öbür gün devlet tarafından terörist olarak nitelendirilebileceğini bildiğimiz için olay yerinde o fotoğrafları çekiyoruz mutlaka. Bir cenazenin nasıl olup da 7 gün aynı yerde kaldığını anlatmak için her gün oraya gidip o cenazeyi farklı açılardan fotoğraflıyoruz. Biz bu insanların yaralı ya da ölü bedenlerini fotoğraflıyoruz ki onların sivil insanlar olduğunu, terörist olmadıklarını anlatabilelim. Yoksa 9 yaşındaki çocuk için bile devletle girilen çatışmada öldürüldü denilebiliyor. İnsanların çoğu evlerinde, kapı önlerinde öldürüldü. Bütün bunlardan insan olarak çok fazla etkileniyorum çünkü doğduğum, yaşadığım kentte düşen, yaralanan, barikatlar arkasında mücadele eden o insanların hepsi bildiğim, tanıdığım, çocukluğumdan beri beraber büyüdüğüm insanlar. Ve ben onların ölümüne şahit oluyorum.
Halkın gazetecilere karşı tavrı nasıl?
Beni bir yerde yürürken gördüklerinde yüzleri değişiyor. Herkes bir ölümün veya yaralanmanın olduğunu anlıyor ve gelip "Yoksa benim oğlum mu, akrabam mı? Ölen kim?" diye soruyorlar.
Sokağa çıkma yasağı herkes için geçerli. Bizi de sokakta tutuklayabilirler. O yüzden insanlar bize yardımcı oluyorlar. Büromuz, internetimiz yok. Çoğu mahallede elektrik yok ama insanlar her gece bizi bir yere davet edip misafir etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
"Bugüne kadar yaşamamız mucize"
Tehditler alıyor musunuz? Korkmuyor musunuz?
Defalarca zırhlı araçtan üzerimize ateş açıldı haber yaptığımız yerden çekilmemiz için. Defalarca hem fiziksel hem sözlü saldırıya maruz kaldım. Sosyal medyadaki tehditleri söylemeye bile gerek yok. Bu ana kadar yaşamamız bile mucize. Devlet bizim hangi noktadan, evden çekim yaptığımızı, fotoğraflarımızın açısından biliyor. Bu yüzden önceki gün çekim yaptığımız evi taradılar. Evin duvarları delik deşik edildi, tüm camları kırıldı. Haberini bile yapamadık çünkü yaparsak bu sefer o eve top atarlar. Bu devletin neler yapabileceğini biliyoruz. Tanıdığımız insanlar bu sokaklarda öldürülürken kendimi düşünmek, tutuklanmaktan korkmak veya bir sokakta vurulmaktan, çok uzak bir duygu. Kendim için kaygılanmaktan ziyade buradaki insanların çığlığını duyurmak istiyorum. Burada herkes bir şey yapmaya çalışırken benim elimden gelen de bu insanların çığlığını, bu zulmü insanlara, kamuoyuna duyurmaktır.
"Hem Türkiye hem basın bugünlerin özeleştirisini de yapacak"
Başınıza bir şey gelirse kamuoyu size sahip çıkar mı?
Üç aylık bir bebekle 70 yaşındaki dedesi vurulduğunda sessiz kalan kamuoyunun bir gazetecinin tutuklanmasına ses çıkarmayacağını biliyorum. Ama şunu da biliyorum, Türkiye, 2000'li yıllarda 90'ların özeleştirisini verdi. Bir beş veya on yıl sonra bugünlerin özeleştirisini de verecektir, hem Türkiye hem de basın. Biz yaptığımız haberlerle tarihe not düşüyoruz.
Bugünlere dair 90'lı yıllar benzetmesi yapılıyor. Siz o yılları yaşamadınız ama mutlaka izleri vardır hayatınızda değil mi?
Bu kente gazetecilik yapmaya geldiğimde 7 Haziran öncesiydi, çözüm süreci belli bir noktaya gelmişti. Ailem çok acılar yaşamıştı ama bazı şeylerin değişeceğini ümit ediyorduk. 7 Haziran'da HDP'nin başarısı bu topraklara savaşın gelmesine neden oldu. Son bir yıldır muhabirlik yaptığım bu kentte cenazesiz gün görmedim. Her gün en az bir kişi ölüyor. İnsan olarak bu coğrafyada büyüdüğüm için çok acılara şahit olmuştum. Biz 2000'li yıllarda büyümüştük ama 90'lı yıllar bize anlatılmıştı. O yıllarda yaşanan acıları bize anlatanlar bugün yaşananların daha ağır olduğunu ifade ediyorlar.
"Nedim'i, Taybet Ana'yı haber yaptığı için tutukladılar"
Arkadaşınız Nedim Oruç tutuklandı. Onun gözaltında kaybedileceğinden endişelendiniz mi?
Biz Nedim'le birlikte yüzlerce habere gittik. Beytüşşebap'a, Uludere'ye, Hacı Lokman Birlik'in katledilip sürüklendiği Şırnak'a birlikte gidip haber yaptık. Silopi'de 7 gün sokakta bekletilen Taybet Ana'nın cenazeninin haberini Nedim yaptı. Devlet onu o yüzden tutukladı. Katledilebileceğinden korktuk çünkü hemen öncesinde 3'ü kadın, 4 sivil insan yaralı yakalanıp katledilmişti. Nedim'le defalarca konuşmuştuk. Devletin neler yapabileceğini biliyoruz ama kameralarımızı, mikrofonlarımızı asla yere bırakmayacağız, bizden bunu beklemesinler diyorduk her konuşmamızda.
Size neden örgüt propagandası suçlaması yöneltiliyor?
Hiçbirimizin örgütle bir bağı falan yok. Biz burada gazetecilik yapıyoruz. Biz de kültür, sanat, doğa, tarih haberleri yapmak isterdik ama burada savaş var, devletin şiddeti var, onların haberini yapıyoruz. Burada yıkılmamış, harap olmamış ev, zarar görmemiş insan kalmamış. Onların fotoğraflarını, haberlerini paylaşıyoruz kamuoyuyla. Kimse bizi bunun üç beş gerilla için veya otuz silahlı militan için yapıldığına inandıramaz. (ÖAÇ/HK)