Van'ın Gürpınar İlçesi'ne bağlı Yalınca Köyü'nün mezrasında yaşayan 1,5 yaşındaki Muharrem Taş aniden fenalaşmış, yolların kapalı olması sebebiyle yardım ulaşmadığı için hayatını kaybetmişti. Taş’ın ölümü ve çuvalda taşınan cenazesi medyada ve Meclis’te tartışıldı.
Yeni Akit gazetesi “Çuval Mizanseni” manşetiyle Olayı bugün manşetine taşıdı. Haberde çocuğun neden öldüğü tartışılmazken, “neden çuvalda taşıdılar” sorusunu işleyen gazete “Ailenin çelişkili cevapları”, “Her şey planlanmış” ara başlıkları kullandı.
Gazetenin haberi işleyiş biçimi sosyal medyada tepki gördü.
Yeni Akit’in “Çuval Mizanseni” haberinin işleniş biçimini habercilik ve medya etiği dersleri veren Bahçeşehir Üniversitesi Yeni Medya bölümü öğretim görevlisi Mahmut Çınar’a sorduk.
“Niyeti belli bir haber bu” diyen Çınar’ın Türkiye’de sosyal alanda, sağlık sisteminde, eğitimde, yani iktidarın tasarrufunda bulunan bütün konularda yaşanabilecek sorunların görmezden gelinmesine çalışan “bir tür yeni sözde habercilik anlayışıyla” haberin yazıldığını söylüyor.
Çınar, haberdeki sorunları şöyle sıralıyor:
Acının istismarı
* O bölgede koşulların ne durumda olduğu, devletin on yıllardır o bölgeye üvey evlat muamelesi yaptığı malum. Görevlerinden biri, insanların rahatça ulaşım yapabilmesini sağlamak olan bir devlet, bu görevi yapamamışsa ve bu nedenle bir çocuk hayatını kaybetmişse, burada artık saklanamayacak bir ayıp söz konusudur. Habercinin görevi, devletin, iktidarın ayıplarını örtmek ya da bu konudaki eleştirilere devlet adına, iktidar adına cevap vermek değildir.
Aksine gazeteci, toplumun diğer kesimlerinden daha eleştirel olabilmeli, sorunları kamuyounun gözleri önüne serebilmelidir. Ancak söz konusu mecra zaten bir “habercilik” mecrası değil, bir tür siyasi, ideolojik araç; üstelik çoğu zaman da saldırgan bir araç.
Teknik eksiklik, tuzak sorular
* Haberde, “hastaneye yollar kapalı olduğu için yetiştirilemeyen ve bu nedenle hayatını kaybeden bir çocuğun, çuvalla taşındığı” gerçeği göz ardı edilmeye çalışılsa da yapılan röportajlar aslında bu konuda daha vahim gerçekleri açığa çıkarıyor.
Yani burada “haberci”, ulaşmak istediği sonuca ulaşmak bir yana, acının, yaşanan dramın daha büyük boyutlarda olduğunu istemeden ortaya koyuyor. Ancak ne acı ki, olayın vahametini yansıtmak yerine muhabir, kendince tuzak sorular sorarak, ailenin anlattığı hikayedeki açıkları bulmaya çalışıyor; adeta aile fertlerini kumpas kurmakla, bir tür mizansen yaratmakla itham ediyor. Oysa kendisi gazetecilik mizanseni yaratıyor.
Çocuklarını kaybetmiş bir aileye, acı içindeki aile fertlerine siyaset adına “yalancı” damgası vurulmaya çalışılıyor. Oysa bu kötü hazırlanmış “haber”i okuduğunuzda ise, mezrada elektrik ve telefon olmadığı gerçeklerini, ambulans çağrılmasına rağmen herhangi bir ekibin gelmediğini, koşulların ne kadar korkunç olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.
"Gerçek, siyaset uğruna gözardı ediliyor"
Bir bebeğin ihmal ve olanaksızlıklar yüzünden hayatını kaybettiği ve kendi mezrasına bile gömülemediğini vurgulayan Çınar “Bu gerçeği siyaset uğruna göz ardı etmeye çalışmak, hele de bunu habercilik kisvesi altında yapmaya çalışmak etik açıdan neresinden tutarsanız tutun elinizde kalacak bir nafile çaba ne yazık ki” diyor. (EA)