Haberin İngilizcesi için tıklayın
Deprem sonrası hedef gösterme ve siyasetçilerin seçim sürecindeki nefret söylemi ile birlikte, göç ve göçmen karşıtlığının arttığı bir atmosferde Türkiye'de mülteci olmak zor. Kadın mülteci olmak ve hatta genç kadın mülteci olmak daha da zor.
Suriyeli genç bir kadın mülteci olarak insan hakları savunuculuğu yapmak ise en zoru belki de. Ama bir de tüm bunların üzerine depremzede olmak var.
O, 12. yılını geride bırakan Suriye Savaşı'ndan dolayı göç etmek zorunda bırakılarak Türkiye'ye yerleşen milyonlarca göçmenden sadece biri.
Duaa Muhammed, Şam doğumlu, 29 yaşında.
TIKLAYIN - Dosya: 6 Şubat 6 Ay
Göç hikayesi Golan Tepeleri'nde başladı
Duaa, ailesiyle birlikte göç ederek 2014 yılında geldiği Türkiye'de Türkçe öğrendi, üniversite okudu. İnsan hakları aktivisti oldu.
Üzerinden 6 ay geçen deprem nedeniyle ailesinin göç etmek zorunda kaldığını anlatırken birden duraksıyor:
"Ailem ilkin Altı Gün Savaşı [5-10 Haziran 1967, İsrail ile Arap ülkeleri arasında] nedeniyle Golan Tepeleri'nden Şam'a göç etti. Babam o zamanlar henüz 9 yaşındaydı, annemse bebekti. Suriye'de de hep göç etmek zorunda kaldılar. Ürdün, tekrar Suriye... Daha çocukken göç ediyorlar, şimdi yaşlandılar halen göç ederek yaşıyorlar ve bu çok zor bir durum."
6 ay geçti, ev bulamadılar
Savaş nedeniyle geldikleri Türkiye'de de deprem nedeniyle göç etmek zorunda kaldıklarını belirten Duaa, "Ailemin Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde yaşadığı ev, yaşanılamaz ve kullanılamaz hale geldi. Ailem Kırıkhan'dan Antep'e göç etti. Altı ay geçti ama Antep'te onlar için henüz bir ev bulamadık" dedi.
"Nereye gidecek bu insanlar?"
"Çünkü kiralar çok yüksek" diyen Duaa, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Allah'tan benim evimde kalabiliyorlar, ancak bu durumda hiç kimsesi olmayan insanlar da var. Nereye gidecek bu insanlar? Ailem çadır için başvurdu ancak ev 'az hasarlı' sayıldığı için çadır bile alamadık. Evimiz ise yaşanmaz halde ve bir değerlendirme-analiz de yok. Bunu da nasıl tespit ettiler anlamış değilim."
'Dur' diyorlar, 'sen buraya ait değilsin'
Duaa'nın kiralarla derdi de yeni değil aslında. İki yıl önce İstanbul'da bir süre kiralık ev ararken yine bianet'e konuşmuştu:
"Biz gerçekten tüm yaşadıklarımıza rağmen hayatımızı başlattık. Ben bir sürü insan kaybettim. Akrabamı kaybettim. Abimi Suriye'de kaybettim. Bütün bu travmaların içinde her şeye sıfırdan başladım. Yeni bir dil öğrendim. Sizin dilinizle konuşuyorum. Uyum sağlamaya çalışıyorum. Ama yok, 'dur' diyorlar, 'sen buraya ait değilsin' diyorlar. Zaten kendimi buraya ait hissetmek istemiyorum. Uyum sağlamaya çalışıyorum, yine olmuyor."
Depremzede göçmenlere dair tanıklıklar
Deprem sürecinde Hatay'da kaldığını anımsatan Duaa, "En çok etkilendiğim nokta kimi depremzede mülteciler Türkçe bilmedikleri için ailelerinin kaç kişi olduklarını, nerede olduklarını anlatmakta çok zorluk çekmesiydi. İnsanlar tedirgin, herkes bir koşturmaca içerisinde, kurtarma ekipleri çalışıyor. Dil problemi yüzünden yanlış yerde kurtarma çalışması yapıldı. 11 gün Antakya'da kaldım ama kurtarma ekiplerinde tercüman görmedim, varsa da çok azdı" diye konuştu.
Bir süre gıda ve battaniyeye bile ulaşamayan depremzede göçmenlere tanık olduğunu vurgulayan Duaa, "Biz onların yanından geçtiğimiz zaman, Suriyeli olduğumuzu anlayınca, bizden yardım istediler. Buna birçok yerde daha şahit oldum" ifadelerini kullandı.
Afette yol izni belgesini düşünmek zorunda olmak
Deprem sonrası Göç İdaresi Başkanlığı'nın neden olduğu belirsizliğe değinen Duaa, şöyle konuştu:
"Depremin ilk günlerinde insanlar deprem bölgesinden çıkma derdindeyken, depremzede göçmenlerin düşündüğü şey 'acaba yol izin belgesi olmadan çıkabilir miyiz?' idi. Antep ve Hatay'dan birçok depremzede göçmen arkadaşım Göç İdaresi'nden bir açıklama beklediği için deprem bölgesinden çıkamadı.
İnsanların böyle bir afette yol izin belgesini düşünmek zorunda olması çok kötü. Sonra yol izni uzatılacak mı, uzatılmayacak mı, geçici olarak gittikleri yerde ne yapacaklar belirsizliği. Depremde evlerini kaybeden kimi depremzede mülteciler, tekrar deprem bölgesine dönmek zorunda kaldı. Çünkü, gittikleri yerde izin süreleri bitti. Ne adres değişikliği yapabiliyorlar, ne de bilgi güncellemesi, bunlar da çok sıkıntılı."
Nefret söylemi ve dışlanma
Duaa, Türkiye'de "farklı" bir kimlik taşımanın "çok zor" olduğunun ayırdında: "Göçmen ve kadın olmak daha da zor. Nefret söylemi son zamanlarda inanılmaz artı. Artık insanlardan dışlanıyorsun, ayrımcılığa maruz kalıyorsun. Ne zaman ki kimliğin belli olsa, hemen dışlanıyorsun. Ben 9 yıldır Türkiye'deyim, bu ülkenin vatandaşıyım ve burada bir düzen kurmak istiyorum ama sürekli dışlanmak strese neden oluyor. Güvensizlik hissi yaratıyor, sanki birden buradan ayrılacağım gibi..."
Göç üstüne göç, hayatları mahvetti
Depremzeden göçmenlerin bugün barınmayla birlikte yaşadığı en temel sorunların başında ayrımcılık ve sınır dışı edilme korkusunun geldiğini belirtiyor Duaa.
Türkiye vatandaşlığı veya kimliği alanların bile bu korkuyu yaşadığına dikkat çeken Duaa, "Aslında depremzede mülteciler, sürekli göç etmek zorunda kaldı, yerleşemiyorlar. İlkin Suriye içinde iç göç; sürekli yaşadıkları yerleri bırakmak zorunda kalmaları. Sürekli göç, göç, göç... En son buraya gelip her şeye sıfırdan başlarken, deprem oldu. Yine göç. Bu durum insanların hayatlarını mahvetti" dedi.
Yarım kalan cümle
Afganistan'dan İran'a, Suriye'ye kadar farklı ülkelerden göçmenlerin Türkiye'de yaşadığını belirten Duaa, Suriyeli depremzede bir mülteci kadın olarak maruz kaldığı ayrımcılığı anlatırken son cümlesini tamamlayamadı:
"Biliyorum, her göçmenin ve her kadının yaşadıkları farklı. Suriyeli kimliğim belli oluyor diye güvensizlik hissetmem çok zor bir durum. Maruz kaldığımız ayrımcılık o kadar fazla ki..."
(NT)