*Fotoğraflar: Emine Algan / Kolaj: bianet
11 ili kapsayan "6 Şubat 6 Ay" dosyasında finali Hatay'la yapmamak olmazdı. Diğer illerdeki durumu aktarırken; aylarca bölge bölge dolaşıp inceleme yapan ve bunları raporlaştıran mimar, mühendis, hekim, şehir plancı, eğitimci ve her meslekten, her yaştan deprem mağduru sorularımızı yanıtlayıp görüşlerini paylaşırken şu cümleleri kurdular:
"Hatay'daki yıkımın büyüklüğü beni altüst etti."
"Bazı illerde zarar görmeyen kısımlar, ayakta durabilen yerler vardı ama Hatay'da yoktu..."
"İki hafta önce İskenderun'a gittim, hâlâ çöp yığınları olan, yıkıntıların kaldırılmadığı bir şehir halinde."
"En çok hasarı alan bölge Antakya. Oralarda hasar tespiti yapmak da çok anlamlı değil, o seviyeye gelmiş."
"Samandağ felaket..."
Hem 6 Şubat'ta en ağır yıkımı yaşayan, üstüne 20 Şubat'taki Defne ve Samandağ merkezli depremlerin daha da şiddetli vurduğu bu kadim şehir, ilk saniyeden itibaren "Sesimi duyan yok mu?" diye feryat etti, ediyor.
Altı ayın sonunda Hatay, özellikle de Antakya'da durum nedir, neler yapıldı/yapılmadı diye anlatmak için sayılar, oranlar vermeye lüzum yok. Hiçbir sayının bir önemi yok. Çünkü hâlâ su yok. Hâlâ yeterli tuvalet yok. Elektrik yok. Sağlık dâhil, kamu hizmeti yok. Ulaşım yok. Eğitim yok. Şehirde güvenlik yok. İnsan gibi barınma imkânı zaten yok. Artık herhangi bir vaat bile yok.
Çöp var, moloz var. Bit var, uyuz var. "Molozları burnumuzun dibine dökmeyin" diyenlere cop var, tazyikli su var. Çadırlarda yılan, fare, akrep, sinek var. Tarım alanlarının yok olma tehlikesi, tapulu arazilerine el konma kaygısı var. Çaresizlik var. Belirsizlik var. "Unutulduk" duygusu var, en çok.
Bu yüzden "Şu anda temel sorun nedir?" diye sorup, sözü tamamen şehrin insanlarına bırakmak en doğrusu.
"Hijyen. Su, sabun, deterjan aklına ne gelirse. Temizliğe ihtiyaç var. Her yer pislik içinde!.. Ama insan bu pisliğe bile alışıyor, ben bile bu kadarına alışacağımı düşünemezdim, aklımın ucundan geçiremezdim. Parası olan için alışveriş yapacak yer var, parası olmayana sıkıntı..." Sevgi. Emekli, iki çocuk annesi. Antakya.
"En yakıcı sorun su. Suya aşırı ihtiyaç var. İçme suyu. Şebeke suyu sürekli kesik. Elektrik çoğu yerde kesik. Barınma hâlâ ciddi sorun. İki hafta sonra çadır kentler boşaltılacak, konteyner kentlere geçilecek dendi. Enkaz! Bu kadar konut artığı olmasına rağmen henüz bir projeden bile bahsedilemiyor. Aralık'a kadar kalkacakmış. Dükkânım da evim de yıkıldı. Hani? Olduğu gibi duruyor. Bütün Samandağ duruyor. Acele kamulaştırma büyük bir sorun. Başka ilçelerde örneğini gördüğümüz mülklere el koyacak şekilde TOKİ'ye devredilme kaygısı var. Öncelik Hazine arazilerinde olması gerekirken." Önder Tam, Samandağ.
"Antakya'da halen hayat yok"
"Temiz içme suyuna erişim ve ulaşım. Toplu ulaşım çok kısıtlı. Çadır ve konteynerde kalanların su, gıda ihtiyacı var. Üstelik çok sıcak, aşırı sıcak şu anda. 'Çadırda kimse kalmadı' deniyor, millet de öyle sanıyor ama doğru değil. İki haftaya kadar çadırları kaldıracağız dediler, hatta bazıları kalktı ama nereye gidecekleri belli değil. Antakya'da halen hayat yok. Müthiş bir toz var. Durulabilecek gibi değil. Tozdan duramıyor insan. Yıkımlar bitene kadar da böyle sürer." Burak, özel bir şirkette çalışıyor, Antakya.
"Her taraf çöp. Her taraf kokuyor. Su yok. Pislik içindeyiz. Samandağ Belediyesi'nin aracını görmedim hiç. Çankaya Belediyesi temizlik yapıyordu, kaç defa gördüm. Bazıları diyor ya televizyona çıkıp 'konteyner kentte her şeyimiz sağlanıyor' falan. Samandağ'a kurulmadı ki! Giriş kısmında kurdular, belli noktaları boş vermişler. Katar'ın gönderdiği konteynerleri bile kendi adamlarına ya da yakın olduğu noktalara kurdular. Halen çadırda kalıyoruz. Kış yaklaşıyor, ne olacağımız belli değil. Ablamın evi orta hasarlı çıktı, kredi çekti güçlendirme yapacağım diye, şimdi yıkacağız diyorlar." Nazlı, emekli memur, Samandağ.
"Eylülde okullar açılacak ama nerede, belli değil"
"Barınma. Eğitim. İki temel sorun. Ben çadırda kalmaya devam ediyorum, eşim Ankara'ya gitti, çocuklarla beraber öğretmenevindeler. Dönemiyorlar, çocuklarla çadır zor. Çok sıcak. Tuvalet ihtiyacını az hasarlı evlerde, konu komşuda gideriyorsun. Eğitim nasıl olacak, net bir plan yok. İlçe Milli Eğitim'e soruyoruz. Hangi okul nereyle birleşecek, yıkılan okullar ne olacak, plan yok. Üç lise bir araya gelip eğitim verecekler herhalde. Atanan öğretmenler gelince nerede kalacak meçhul. Daha önceki gelenler de aynı şekilde, kalacak yer yok. Milli Eğitim ne diyor? Hiçbir şey. Konteyner vereceğiz diyor. Ne zaman? Belli değil. Altı aydır hiç mi iyi bir adım atılmadı? İyi adım atıldı mı, düşünüyorum... Bulamıyorum. Hiçbir adım yok ki, iyisi olsun." Erkan Özçelik, öğretmen, Samandağ.
"Her sistem çökmüş durumda"
Depremin hemen ardından başka illerden Hatay'a gönüllü gelen meslektaşlarıyla beraber saha çalışmalarını da sürdüren Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Tacettin İnandı, aynı soruyu yanıtlarken genel bir tablo da çiziyor:
"Temel ihtiyaç, sağlık hizmeti. Birinci basamak, ikinci basamak. Bu değerlendirmeleri mahalle düzeyinde küçük ölçekle yapmak gerekir. Bazı ilçeler çok az, bazıları ağır etkilendi. Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan, Hassa; bu beş ilçeyi diğerlerinden ayırmak lazım. Buralarda sağlık dâhil hiçbir kamu hizmeti yürütülemiyor. Hâlâ doğum hizmeti yok. Suya erişim yok. Afet müdahale planını AFAD hazırlamış, geçici yerleşim yerleri planlamış ama bugün çarpık bir yerleşim olduğu ortada. Önceden hazırlanmış olsaydı suyu götürmek daha kolay olacaktı. Birbiriyle bağlantısız, yüzlerce geçici yerleşim alanı var, rastgele seçilmiş. Su, temiz hava yok. Güvenlik önemli bir sorun. Ulaşım önemli, kamu taşımacılığı yok henüz. Eğitim büyük sorun olacak. Her sistem çökmüş durumda, aile hekimliği yok, 43 aile hekiminden 28'inin çalıştığı bina ağır hasar almıştı, 7-8'i de kedi binasında çalışamıyor, resmi kurumlar yerleşti. Şu anda sağda solda yer gösteriyorlar ama aile hekimleri gebe, çocuk takibi yapamıyor. Gönüllü sağlık kuruluşlarının çalışmaları sürüyor ama onların da mesela aşı hizmeti yok. Zaten ellerinde aşı yok."
"Karamsarlık, terk edilmişlik duygusu hâkim"
Depremde hasar gören eğitim araştırma hastanesinin yakında hizmete gireceği bilgisini veren İnandı, bunun olumlu etkisi olacağı görüşünde:
"Üniversitenin toplanması bir umut olabilir. Karamsarlık, terk edilmişlik duygusu hâkim, belirsizlik var, kaygılar var. Başka illere giden çok oldu. Geri dönme konusunda tereddütler var. Üniversiteyle birlikte şehre yakın alanlar da toparlanabilirse hayata tutunacak bir dal olur."
Bütün bu karamsar tabloya ve "unutulduk" duygusuna rağmen Antakya halkı şehrine gönülden bağlı ve en çaresiz durumda bile silkinip ayağa kalkmayı başarabiliyor.
Şu anda da esnaf yıkıntılar arasından kurtarabildiği eşyasını onarıp işe koyulmaya, dayanışmayla kendi yaralarını sarmaya başladı bile. Sazdan samandan da olsa, çadırdan konteynerden da olsa yine dükkânlar açılır; künefesi, haytalısı, kâğıt kebabıyla, humusu, biberli ekmeği, sürkü, çökeleğiyle sokaklara lezzet yayılır. Tandırlar, fırınlar kurulur, Antakyalı katıklısını yine yapar.
Altı aydır bu kadim kentten yükselen sesi duymayan, duyup da ses vermeyenlere ise bugünlerden yarınlara katıksız utanç kalır...
(EA/VC)