*İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün [Fotoğraf: Vecih Cuzdan]
Hatay Planlama Merkezi, 6 Şubat depremlerinde büyük yıkıma uğrayan kentin "veriye dayalı, bilimsel, akılcı, şeffaf ve vizyoner bir biçimde planlamasını sağlamak" hedefiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından kuruldu.
Mart ayı sonlarında kuruluş duyurusu yapılan merkezin, İstanbul Planlama Ajansı'ndaki ofisi çalışmalarına başlarken, Hatay'daki merkez ofisin fiziki altyapı çalışmalarında ise son aşamaya gelindi.
Merkezin çalışmalarını, geçen altı aylık süreçte Hatay'daki mevcut duruma ilişkin gözlem ve tespitlerini İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün'le yüz yüze konuştuk.
Geçmiş dönemde Hatay'ın şehircilik anlamında ciddi sorunları olduğunu belirten Akgün, "Tabii ki hayatın hızlı bir şekilde kendini idame ettirmesi gerekiyor ama geçmiş dönemde yapılan yanlışların üzerine kurulacak aynı şehirleşme modeli ileride yine benzer sorunlar yaratacak" diyor.
Akgün, merkezin yoğun bir çalışma süreci yürüttüğünü söyledi ve başta Hataylılar olmak üzere, Hatay'la ilgili tüm inisiyatiflere, meslek odalarına ve akademisyenlere sürece dâhil olma çağrısı yaptı.
TIKLAYIN - Dosya: 6 Şubat 6 Ay
"Süreç, Hataylılarla birlikte yürütülecek"
Hatay Planlama Merkezi'nin kuruluş sürecini ve bugün itibariyle çalışmaların hangi aşamada olduğunu anlatır mısınız?
6 Şubat'taki yıkıcı depremlerden sonra İBB olarak, AFAD'ın da görevlendirmesiyle, farklı birimlerimizle beraber Hatay'da bulunduk. Orada bir koordinasyon merkezi kurduk. Tabii ki öncelikle acil sorunların çözümü gerekiyordu. Yemek ve barınma gibi. Bunun yanı sıra İSKİ, yol bakım birimlerimiz vs. orada kapsamlı çalışmalarda bulundu. Koordinasyon birimimiz ilk günlerdeki kadar yoğun olmasa da Hatay'daki çalışmalarını sürdürüyor.
İlk aşamadan sonra yaptığımız görüşmeler ve toplantılarla Hatay'ın tekrar ayağa kalkabilmesi için bir yol haritasına ihtiyacı olduğunu düşündük. Evet, acil yapılması gereken işler var ama uzun soluklu işlerin de planlanması gerektiğini, bunun da bilimsel bir hatta ilerlemesi gerektiğini söyledik. Bu sürecin de Hatay'ın aktörleriyle, yerel yönetimleriyle ve Hataylılarla birlikte yürütülmesi düşüncesinden hareketle bu merkezin kurulması kararı aldık.
Hatay Planlama Merkezi, İBB'nin desteğiyle, ana aktörü tabii ki oranın yerel yönetimi olacak şekilde, ayrıca kentteki meslek odalarının, sivil inisiyatiflerin, farklı uzmanlıkların, akademinin de katılımıyla bir süreç yürütmek üzere çalışmalarına başladı.
Tabii zor bir konu, zor bir alan ve ortada ciddi bir veri eksikliği var. Depremin dağıttığı yaşamlar var. Bunları tekrar toparlamak kolay değil. Ama biz bu süreç içerisinde şimdiye kadar hem Hatay Büyükşehir Belediyesi'yle hem oradaki ilgili birimlerle görüşmelerimizi yaptık. Farklı konu başlıkları altında ilgili uzmanları bir araya getirdik ve çalışmanın altyapısını kurmuş durumdayız.
Hatay ve İstanbul ofisleri
Bu süreç içerisinde iki ofis oluşturduk. Birisi İstanbul Planlama Ajansı içerisinde, Hatay üzerine yapılmış tüm çalışmaları derleyip toparlayan bir ofis çalışması yürütüyor. Bir de Hatay'da merkezin ofisini kurduk. Yapım aşamaları bu ay sonu itibariyle bitecek ve bunu da en yüksek seviyede kamuoyuyla paylaşacağız. Hatay'daki ofiste yaklaşık 20 personel hem güncel veriyi toplamak hem Hatay'daki aktörlerin sorun ve taleplerini toparlamak hem de orta-uzun vadeli bir planlama çalışmasını yapmak üzere özellikle bu ay sonu itibariyle çalışmalarını tamamlayacak.
Bir takvim koyduk önümüze. Fiziki altyapılar, personellerin tanımlanması süreçlerinin bitmesiyle beraber özellikle yoğun bir eylül ayı bizi bekliyor. Okulların da açılmasıyla beraber kente geri dönüşlerin artacağı düşüncesinden hareketle eylül-ekim aylarında çok yoğun bir çalışma yürütüp, bunun çıktılarını ve sonuçlarını yıl sonuna doğru oluşturmak istiyoruz. Bu süreç içerisindeki üst ölçekli planlamayla beraber alt ölçekte de farklı konu başlıklarında -ekonomi, toplum bilim, yer bilimi, mühendislik, hukuk gibi- çalışmalarımızı uzman danışmanlarımızla beraber yürütüp sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız.
Fotoğraf: Gürkan Akgün / Twitter |
Bu süreçte siz de doğrudan Hatay'da çeşitli temaslarda bulundunuz. Ayrıca merkezin internet sitesinde "veri toplama ve ilk temaslar" aşamasının tamamlandığı belirtiliyor. Hatay'daki mevcut duruma ilişkin gözlemleriniz neler?
Hatay'da durum gerçekten kötü. Ciddi yıkım olan yerlerde; Defne, Antakya, Samandağ, Kırıkhan bölgelerinde altyapı anlamında ciddi sorunlar var. Öncelikle bu altyapı, su gibi teknik sorunların hızla çözülmesi gerekiyor.
Bir yandan da hayat devam ediyor. İnsanlar ticari faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor. İhtiyaçlarını karşılayabilecekleri küçük küçük oluşumlar var. Diğer yandan yerinde dönüşüme yönelik ilgili bakanlıkların birtakım açıklamaları var.
Gördüğümüz kadarıyla yavaş yavaş ve aslında çok da planlı olmayan bir şekilde hayat şekilleniyor. Bizim söylediğimiz ise şu: Tabii ki hayatın hızlı bir şekilde kendini idame ettirmesi gerekiyor ama geçmiş dönemde yapılan yanlışların üzerine kurulacak aynı şehirleşme modeli ileride yine benzer sorunlar yaratacak. Bunun deprem boyutu var. Ama bunun yanı sıra zaten Hatay'ın şehircilik anlamında sorunları da vardı geçmiş dönemde. Bunların da bu vesileyle bir şekilde kamuoyuyla tartışılıp bir bilimsel akılla çözümlenmesi gerekiyor.
"Şehri hızlı bir şekilde imar etmek doğru değil"
Bu noktada iki hatırlatma yapmak istiyorum. 22 Mart'ta TBMM Deprem Araştırma Komisyonu Başkan Veysel Eroğlu Asi Nehri'nin kenarının sit alanı ilan edileceğini ve orada herhangi bir yapılaşma istemediklerini belirtirken, 19 Haziran'da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ise "Şehirlerin hayatını yeniden canlandırmak istiyorsak o yerinde dönüşümü yapmak zorundayız" dedi. Hatay'da yıkımın boyutunu ve mevcut durumu düşündüğümüzde yerinde dönüşüm ne kadar gerçekçi? Ek olarak, Hatay'da bir mikro bölgeleme çalışması var mı?
Mikro bölgeleme çalışması kent merkezlerinde yapılmış, bakanlık tarafından onaylı bir çalışma var. Özellikle yer bilim ekibimiz bu mikro bölgeleme çalışmasının deprem sonrasında yeniden değerlendirilmesi üzerine bir çalışma yürütüyor.
Ama tabii özellikle yıkımın olduğu yerleri görüyoruz. Hakikaten nehir-dere yatağının etrafında çok ciddi bir yıkım var. Burada zeminle ilgili sorunlar var ve o zemine göre yapılaşmanın gerçekleşmediğini görüyoruz. Yani belirli zemin koşullarına göre yapılaşma yapılabilir ama onun büyük mühendislik kriterlerinin de belirlenmesi lazım. O yüzden de yani hızlı bir şekilde aynı şehri imar etmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
"Hatay'a 120 milyar dolarlık yatırım gerekli"
Ayrıca çok ciddi bir yıkımla beraber ciddi bir ekonomik durumla da karşı karşıyayız. Bizim hesaplamalarımıza göre Hatay'da 120 milyar dolarlık bir yatırım yapılması gerekiyor. Bu çok büyük bir rakam -ki bu sadece yapı ölçeğinde yaptığımız bir tespit. Buna farklı altyapı maliyetleri de eklenecektir. Kamu yatırımları vs. Tabii bunun karşılanıp karşılanmayacağı muamma. Burada ilçe belediyeleri, büyükşehir belediyesi vs. onların birtakım rolleri olacaktır ama bu asıl olarak devletin yapması gereken bir şey. Devletin bu 11 ilde doğru bir planlama yapmasıyla tüm bunların altından kalkabilmek mümkün.
Ancak dediğim gibi, 'hızlı bir şekilde burada yapılaşmayı gerçekleştirelim' demek sorunları çözebilecek bir yöntem değil. Elbette ki bazı yerlere ilişkin doğru yer seçimi kararları varsa orada yerinde dönüşüm, imar hakkı transferi, farklı hukuki formasyonlar uygulanabilir ama bunun da derli toplu bir şekilde ortaya konması lazım.
"Ciddi bir planlamaya ihtiyaç var"
20-30 yıl sonra, 2050 yılında nasıl bir Hatay hedefliyoruz? Bu şehirde çok ciddi bir yıkım yaşandı. Bu şehrin toplumsal yapısına uygun bir şehirleşme modeli nasıl ortaya koyacağız? Bu sadece bina yapmakla olacak iş değil. Burada ekonomik bir canlanmayı nasıl sağlayacağız? Burada kamu ne roller üstlenecek? Özel sektör ne yapacak? Bunun doğru tariflenmesi lazım. O yüzden de ciddi bir planlamaya ihtiyaç var.
Biz daha işin başındayız. Alan, zorlu bir alan. Veriye ulaşmak çok zor. Özellikle bu değişken koşullarda sahadan veriyi toplamak. Normal bir şehrin planını yapsanız çok rahat olabilir ama var olan çoğu veri maalesef göçük altında kalmış durumda. Güncel veriyi toparlamak açısından da çok ciddi çaba sarf etmek gerekiyor. Burada hakikaten devletin tüm kurumlarının her şeyi bir kenara bırakıp eşgüdümlü koordinasyon içerisinde çalışması gerekiyor. Başka türlü bu sorun çözülemez.
"Şili yapmışsa Türkiye niye yapmasın?"
Hatay özelinde, afetlere karşı dirençli bir kent kurmak mümkün mü?
Mümkün. Eğer bunu hakikaten bütün kurumlar ve Hatay halkı beraber, ortak bir yol haritasıyla yürütürse mümkün. Elbette bu çok çabuk olabilecek bir şey değil. Etap etap programlayarak, belirli eylem planlarıyla gerçekleştirmek gerekiyor.
Bunu Şili yapmış [1960 Valdivia depremi]. Şili yapmışsa Türkiye Cumhuriyeti niye yapmasın? İstanbul Planlama Ajansı bünyesinde de depreme dayanıklı bir kent dünya örnekleri doğrultusunda nasıl yeniden inşa edilir konusunda birçok raporlama yaptık, uzmanları dinledik. Belirli bir hat çizmiş durumdayız.
Şu an Hatay'da hem ilçe belediyelerinde hem de büyükşehir belediyesinde birtakım imar planları onaylanıyor. Meclis çalışıyor orada. Bu doğru bir şey mi acaba? Yani o imar planları afete dirençli bir kent inşa etmek üzerine mi yapıldı? Zannetmiyorum. Dolayısıyla buna bir çizgi çekip hakikaten afete dirençli bir kent üzerine kapsamlı bir planlama yapmak lazım. Ancak bu demek değildir ki bugünün sorunlarına da çözüm bulmayalım. Elbette ki onu da yapmak zorundayız.
"Yaşam alanları daha iyi organize edilebilirdi"
Hem ekonomik hem toplumsal birçok konu var orada çözülmesi gereken. Ama bir yandan da uzun erimli bir planlamayı yapmak açıkçası zor bir şey değil. Hatay'da her yere konteynerler yapılmış durumda. O kadar darmadağınık bir durum var ki. Oysa bu yaşam alanları daha iyi organize edilebilirdi. İlk etapta geçici barınma alanları üretilmesi gerekiyordu. Sosyal alanlarıyla, parkıyla, çamaşırhanesiyle, yemekhanesiyle organize bir şekilde.
Bunlar insanların iki-üç sene yaşayacağı yerler olmalı. Depremin gerçekliği bu. Sonra da kalıcı konut alanları ne şekilde, nasıl inşa edilecek? Bunun üzerine bir yol haritası belirlenmesi ve ardından insanları kalıcı konutlara yerleştirmeniz gerekiyor. Kiptaş şu anda Antakya ve Samandağ'da, iki farklı bölgede geçici barınma alanları kuruyor.
Diğer yandan deprem sonrasında oluşan durumu da gözlemleyerek o zemin koşullarına uygun bir yapılaşma tariflemeniz gerekiyor. Bunlar 'dört kat olsun, beş kat olsun' diye kestirip atılacak meseleler değil. Gerekirse yedi katlı olur, gerekirse hiç kat olmayabilir. Asıl mesele doğru zeminde, doğru uygulamayı yapmak. Ve mesele sadece bina yapmak değil. Sanayi ne olacak? Ticari merkezler nerede konuşlanacak? Kamu hangi sanayi yatırımlarına teşvik verecek? Tarımı nasıl organize edeceğiz? Bunların hepsi birlikte düşünülmesi meseleler Bunlar olmadığı zaman hep bir ayağı eksik kalacak, yine yanlış bir şehir kurmuş olacağız.
Antakya kent merkezi [Fotoğraf: Anadolu Ajansı] |
"Yer seçim kararları hızlıca verilmemeli"
Geçtiğimiz haftalarda deprem bölgesinde orman arazileri ve zeytinliklerin yapılaşmaya açılmasına ilişkin bir kanun teklifi Meclis'ten geçti. Şimdilerde Antakya'da başta Dikmece olmak üzere birçok mahallede acele kamulaştırmayla halkın başta zeytinlikler olmak üzere tarım arazileri ellerinden alındı. Bu bölgelerde yurttaşların tepkisine rağmen acele kamulaştırma ve hızlı bir yapılaşma sürecine girişilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaybedeceğimiz alanlardan biri de bu. Hatay, muazzam bir coğrafyaya sahip. Hem tarım anlamında hem doğal varlıklar anlamında. Onları kaybedip yapılaşmaya açtığınız zaman bunun bir geri dönüşü yok ne yazık ki.
Tabii ki rezerv alanlara ilişkin hem yer seçimi hem oradaki doğal varlıkları da üzerine sentezleyerek bazı kararlar verebilirsiniz. Ama şehir bir organizma, doğru çalışması gerekiyor. Siz kentin merkeziyle ilişki kurmayan bir yaşam alanı inşa ettiğinizde, bir konut alanı ihdas ettiğinizde 5-10 yıl sonra orası çok da atıl bir yere dönüşebilir. Şehirle doğru ilişki kurmadığı için, doğru ekonomik ilişkiler, doğru toplumsal ilişkiler kurmadığı için.
Yer seçim kararları böyle bir anda, hızlıca verilecek kararlar değil. O yüzden de geçici yaşam alanlarından kalıcı konutlara geçişin doğru tasarlanması lazım. Dünyada bu böyle yapılmış. Örneğin Şili'de hızla birer birimlik yerleşim alanları, sonrasında da büyüyebileceği bazı alanlar tariflenmiş. İnsanlar ilk ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra yavaş yavaş konutlar daha kalıcı hale gelmiş. Ama baştan doğru tasarlanmış. Şimdi bunların hiçbirini yapmayıp özellikle seçim dönemlerinde maalesef bilimsel akıldan uzaklaşılabiliyor.
Şu an en temelde yapılması gereken kamu yatırımlarının hızla ayağa kalkması. Çünkü orada kamu binalarının çöktüğünü gördük. Bunlar yeniden yapılmalı ki eğitim, sağlık, belediye hizmetleri gibi ana hizmetler sağlanabilsin.
Tabii her yerleşimin orada kendine özgü konusu var. Bir yandan mesela bazı ilçelerin çok yoğun da göç aldığını görüyoruz. Arsuz mesela yoğun göç aldı. Oranın da başka bir akılla yeniden planlanması lazım. Oradaki insanlar geri dönecek mi, dönmeyecek mi?
Belki oradaki yoğun nüfusa yönelik bazı hizmetlerin oraya aktarılması lazım. Tabii Antakya, Defne buradaki toplumsal ilişkilerin doğru analiz edilmesi lazım. Orada boş bir arazi üzerinde bir şey yapmıyoruz. İnsanların bin yıllardır getirdiği, taşıdığı toplumsal ilişkileri var. Alanı bilmeyen mahalleyi, kültürü, oradaki yaşamı bilmeyen birisi Antakya ve Defne'yi böyle planlayıp yeni bir şehirleşmenin önünü açamaz
"Ortak çabayla yol yürümekten başka çaremiz yok"
Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Önümüzdeki günlerde katılımcı planlama etkinlikleri düzenleyeceğiz. Bu kapsamda Hatay'la ilgili tüm inisiyatifleri, meslek odalarını, akademisyenleri sürece dâhil olmaya çağırıyoruz. Hatay Planlama Merkezi'nin internet sitesinde bunun duyurularını yapacağız.
Hatay'ın yoğun göç verdiği Adana, Mersin, Antalya, Ankara, İstanbul gibi illerde toplantılar düzenleyeceğiz. Hem yaptığımız bu çalışmaları aktaracağız hem de sorun ve taleplerini bir bir almaya çalışacağız. Sonuçta Hatay'ın geçmişten bugüne ciddi sivil toplumu var.
Tabii bir yandan da kamu kurumlarından sağlıklı veri almamız lazım. Şu anda bunun çok iyi işlediğini söyleyemem. Umarım iyi işler. Bu dönemlerde ortak veriyle, ortak bilgiyle, ortak bir çabayla yol yürümekten başka bir çaremiz yok. Sonuç olarak bu sadece Hatay'ın planlamasına yönelik bir çalışma değil. Depremden etkilenen 11 ilin, hatta Türkiye'nin planlamasına yönelik çalışma aslında. Böyle bir akla ihtiyaç var.
(VC)